Dinle 
Eskişehir Valisi

Son bir ay içinde polis saldırıları sürecinde öldürüldü bu genç fidanlar:

Medeni Yıldırım (18), Mehmet Ayvalıtaş (20), Abdullah Cömert (22), Ethem Sarısülük (26) ve (umalım ki son olsun) 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz.

Cinayetlerde polis kurşunu var, polise yardımcı eli sopalı, kimi sivil polis, kimi serseri saldırganlar var.

Gözü kör olanlar, yaralananlar, tutuklamalar.

Cinayete neden olanlar, destek olanlar, emir verenler serbest, yargılanmıyorlar.

Ali İsmail Korkmaz Eskişehir’de polis gazından kaçarken ara sokakta sopalarla dövülerek yaralanıyor, yoğun bakımdan çıkamıyor, ölüyor.

İl’de asayişten, güvenlikten birinci derece sorumlu olan Eskişehir Valisi CNN’de bilgi veriyor. Aslında bilgi de vermiyor. Bildiklerini saklıyor. Katillerin peşinde değil. Diyor ki

“40 civarında kamera görüntüsü toplanıp savcılığa verildi. Savcılık süreci devam ediyor. Bu münferit bir hadise. Olaylar sırasında kendi arkadaşlarına zarar verip polisi suçlayan gruplar var.”

Vali’ye göre, 18 dakikalık önemli bir kamera kaydı varmış o da silinmiş.

Bilirkişi raporunda da 40 ayrı işyeri kamerasının incelendiği, Ali’nin dövüldüğü yerdeki kameraların silindiği, bazı disketlerin boş çıktığı, dolayısıyla saldırganların belirlenmesinin mümkün olmadığı belirtiliyor.

Ne anladınız bunlardan?

Yani dosya kapanmıştır, deniliyor. Katil yok, zanlı yok. Ama ölüm gerçek.

İyi dinle Vali.

O görüntüler, disketler neden silinmiş, kim silmiş? Bunu bilmek, peşine düşmek öncelikle senin işin.

Gezi eylemlericilerini izleyen, evlerini bulup basıp gözaltına alacak kadar becerikli polisimiz, bu cinayeti işleyen, polisle yan yana çalışanları nasıl bulamaz?

Orada neden oturuyorsun?

Genç bir insanın öldürülmesi söz konusu olan.

Özgeçmişine baktım. 1986 SBF mezunu olduğun yazılı.

Sen nasıl bir Mülkiyelisin ki, suçluları, cinayet işleyenleri bulup yargıya çıkaracağın yerde, hık-mık yapıp suçluları bulmak yerine saklıyorsun?

Sana Mülkiye’de demokrasi, insan hakları, temel hak ve özgürlükleri, yasaların öngördüğü bireyin gösteri ve yürüyüş hakkının önemini, dokunulmazlığını öğretmediler mi?

Bu dersleri verenler arasında benim dönemimde Muammer Aksoy, Bahri Savcı, Mümtaz Soysal, Seha Meray, Cevat Geray, Yavuz Sabuncu gibi isimler vardı.

Bunlardan nasıl geçtin sen? Kaçak öğrenci miydin? Derslere girmedin mi, sahte diploma mı aldın?

Senden 11 yıl önce bu hocaların ben de öğrencisi oldum.

Nasıl böyle bir kamu yöneticisi haline gelebilir insan? Bu nasıl, insana ve hukuka yabancılaşma?

Bak delikanlı, Vali olmuşsun ancak…

Mülkiye kültürü, demokrat olmak, iktidarların değil halkın yöneticisi olmayı öngörür.

Katilleri, saldırganları bulmak birinci derecede görevin.

BAŞBAKAN, SEN DE İYİ DİNLE
Gençler sokak aralarında tek tek öldürülüyor. Gözleri kör ediliyor, yaralanıyor, tutuklanıyor. Ancak Başbakan’ın umrunda değil.

Başbakan TV. yayınında Mısır ve Suri-ye’den bahsediyor “oradaki ölümlerden sorumlu olanlar öbür dünyada bunun hesabını er geç verecekler” diyor.

Senin yönetimindeki kendi ülkende polisin ve güvenlikçilere yardımcı faşist güçlerin öldürdüğü bu gençlerin hesabı ne olacak?

Analar ağlıyor Türkiye’de.

Bak, Ali’nin cenazesinde annesinin yanında yavruları senin kahraman polislerince öldürülen Ethem Sarıkülük ve Abdullah Cömert’in anneleri vardı. Taa Ankara’dan gelmişlerdi.

Siz ya da hükümetinizden bir temsilci neden yoktu?

MÜSİAD’ın iftar sofrasında karın doyurup, seçim konuşması yapıyordunuz.

Siz aradınız mı Ali’nin annesini? Ağlayan bir annenin yüreğine dokundunuz mu? İftar yemeği daha mı önemliydi?

Yoo, öyle kaçamayacaksınız? Öbür dünya, möbür dünya değil, bu dünyada hesaplar sorulacak.

Bakın, Oyuncu Nurgül Yeşilçay ne diyor bu konuda:

“Eğer oğlum hayata bu şekilde veda etseydi. Elime silahı alır, tek tek vururdum hepsini. Allah annelere sabır versin!”

Yeşilçay’ın bir anne olarak bu sözü ne demek, hiç düşündünüz mü?

Devlete, hükümete, polise, Başbakan’a, İçişleri Bakanı’na, adalete, yargıya güvenin sıfıra inmesi demek.

Katilleri saklayan, bulmayan iktidara işaret ediliyor.

Öldürülen çocuğunun katilini bulmayan, cezalandırmayan yönetimden umudunu kesmesi olayı.

Bu konuyla ilgisi yok ama aklıma geldi.

Tarihte diktatörlerin hiç biri evinde, yatağında normal şekilde ölmedi.

Ya Hitler gibi intihar etti.

Ya Mussollini gibi ülkesinden metresiyle kaçarken partizanlar tarafından sınırda yakalanıp öldürüldü. Cesedi Milano’da Loreto Meydanı’nda halk tarafından linç edilir.

Saddam’ın, Kaddafi’nin sonlarını hiç hatırlamayalım. Mübarek de hastanede yatan bir tutuklu. Duruşmalara kafes içinde getiriliyor.