Devlet yalanları...

Her ay ölüm, katliam ayı.

Ocak ayı katliamların yoğunlaştığı ay.

Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Metin Göktepe, Hrant Dink bu ay öldürüldüler.

Bu kişiler, baskıcı iktidarlara muhalif kişiler. Dördünün öldürülmesinde parmak izleri devleti yönetenlere dayanıyor.

Her yıl 10 ocak günü Çalışa(maya)n gazeteciler için toplantılar, eylemler yapılır.

Pazar günü yine bağımsız gazeteciler olarak sokaklardaydık. İktidarın cinayetlerini, baskılarını protesto ettik.

10 ocak 1961, gazetecilere önemli ölçüde ekonomik ve sosyal haklar sağlayan 212 sayılı yasanın kabul edildiği tarih. O zamanlar bu tarih Basın bayramı kabul ediliyordu.

Ancak, artık bu tarih, basın ve ifade özgürlüğü için mücadele günü olarak anılıyor.

Biz gazeteciler, 10ocak günü iktidarın uygulamalarını protesto ederken, iktidarı demokrasi içinde davranmaya davet ederken, beklenmedik bir açıklama da devletin başındaki RTE’den geldi.

RTE 10 ocak mesajı yayınladı.

Zahmet etmiş.

Ancak, oluyor böyle şeyler, pişkinliğin, oportunizmin sonu yok.

Hayret, meğer o da basın özgürlüğü istiyormuş.

Keşke bizim sokak eylemlerimize katılsaydı, bu talep için birlikte slogan atsaydık.

Açıklamasında diyor ki, “Medya bağımsız olmalıdır. Gazeteciler, haberciler ne derecede özgür olursa, ülkenin demokrasisi de o denli güçlü olur.

Bunları “ alo fatih” söylüyor.

Zaytung haberi değil, RTE’nin açıklaması gerçek.

Şu ana kadar da yalanlama gelmedi.

“dış güçler, bizi çekemeyenler, milli irade düşmanları benim adımı kullanarak açıklama yapmışlar” demedi.

“Gazeteciler, haberciler ne derecede özgür olursa…” diyor.

Bunu diyen kişinin gazeteci, yazarlar için açtığı dava sayısı 800’ü buldu.

Demek ki, her dava açtığında gazeteciler, yazarlar “özgür” olsun diye düşünüyor.

Haber yazan, yayınlayan gazeteciye , “ben bunun hesabını senden sorarım, bunu yanına bırakmam. Sen bu haberi nasıl yazarsın.” Diye konuştuğunda, demek ki demokrasinin güçlenmesini istiyormuş.

Biz onu anlayamamışız.

RTE bunu yapar da Başbakan Davutoğlu onun gerisinde kalır mı?

O da açıklama yapmış; “İfade etmek isterim ki, basın ve ifade özgürlüğü benim için vazgeçilmezdir.”

Hadi, bu söylenenler yalan demeyelim, kabalık olur. Paki bu söylenenler doğru mu şimdi?

31 gazeteci cezaevindeyse, Türkiye, Basın ve ifade özgürlüğü sıralamasında dünya ülkeleri arasında 148. İse, Afrika ülkeleri ile birlikte anılıyorsa, basın ve ifade özgürlüğü, devlet katında nasıl “vazgeçilmez” oluyor?

Ya da RTE’nin deyimiyle gazeteciler nasıl “özgür” olacak?

Anlaşılıyor ki, RTE basın özgürlüğü talebinde bulunuyor. “Medya bağımsız, gazeteciler özgür olmalı” diyor.

Basın özgürlüğünü yok eden makam, basın özgürlüğü istiyor.

RTE açıklamasında ayrıca,”aslolan, halkın tarafsız doğru biçimde haber almasının sağlanmasıdır” diyor.

Devlet böyle diyor.

Oluur, sağla o zaman.  

Eğer gerçekten aslolan halkın doğru haber almasının sağlanması ise, Mit Tır’ları haberini yalanlamadınız. Doğruladınız. Daha ileri giderek, ” o Tır’larda silah olsa ne olur? “ yani “ne yazar?” dediniz.

O halde “doğru” haber için neden dava açıp, Can Dündar ve Erdem Gül’ü içeri attırdınız?

Bu açıklamanızdan sonra, bu davaları derhal geri çekmeniz gerekmez mi?

KCK basın davasından 24 gazeteci yıllardır cezaevinde. Bu nasıl oluyor?Hepsi yazı yazmış, haber yapmışlar.Ya da piyasada satılan, legal gazetelerin dağıtımını yapmışlar.

RTE’nin ve Başbakanın basın ve ifade özgürlüğünün çok önemli olduğunu söylediği gün, Mardin Dargeçit’te Dicle Haber Ajansı muhabiri Murat verim ile Van’da bir olayı izlemeye giden İMC TV. Muhabiri Bekir Güneş ve Kameraman Mehmet Dursun gözaltına alındılar.

Başbakan’ın, “ basın ve ifade özgürlüğü benim için vazgeçilmezdir” dediği ülkede, Güneydoğu’da haber izleyen muhabirin alnına resmi polis silah dayıyor, tehdit ediyor.

Sonunda iş, TV magazin programcısı Beyazıt Öztürk’e kadar dayandı.

Beyaz Show programına Diyarbakır’dan telefonla katılan, bulunduğu bölgede annelerin, çocukların öldürüldüğünü hatırlatan, vurgulayan Öğretmen Ayşe Çelik ve programda buna yer veren Beyazıt için terör propagandası yaptıkları için dava açıldı.

Beyazıt Öztürk, polis çocuğu olduğunu, devletten yana olduğunu açıklamakla meşgul.

Devlet ise, Cumhurbaşkanı ile Başbakanı ile basın ve ifade özgürlüğü talebinde bulunuyor.

Kimden istiyor bunu?

Senden , benden, bizden galiba.