Brüksel'de tartışılan Türkiye

Geçen hafta Brüksel’de Türkiye’yi ilgilendiren önemli bir toplantı yapıldı.

Bu toplantıya ben de ÇGD Genel Başkanı olarak davetliydim, katıldım.

Avrupa Komisyonu  tarafından düzenlenen “Batı Balkanlarda ve Türkiye’de ifade özgürlüğü”   konulu toplantının sloganı “Speak – up” (sesini yükselt) olarak belirlenmişti, ben de slogana uygun olarak sesimi yükselttim..

AB üyesi ülkelerin gazete ve televizyonlarının önde gelen yazar, editör ve programcılarının katıldığı, Türkçe dahil 7 dilde smultane tercümenin yapıldığı toplantıda Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel

Başkanı Uğur Güç ile  birlikte olduk.Türkiye’den 12 davetli gazeteci daha vardı.

Avrupa Komisyonunun toplantıya ilişkin çağrısında, ifade özgürlüğüne yönelik baskılara karşı politikaların belirlenmesi, baskı altında tutulan ülkelerdeki gazetecilerle işbirliği ve dayanışmanın yükseltilmesine ilişkin yol haritasının belirlenmesi konusunun değerlendirileceği vurgulandı.

Basın ve ifade özgürlüğünün, Avrupa Birliğine dahil olan ve girecek olan ülkeler için temel kriter olduğu da açıklamada ifade edildi.

Toplantının açış konuşmasını Avrupa Birliğinin Genişlemeden sorumlu komiseri  Johannes Hahn yaptı. Kürsüde yanında da Avrupa Parlamentosu  Başkan yardımcısı (Avusturyalı , yeşil milletvekili) Ulrike Lunacek oturdu.

Hahn  açış konuşmasında, “Medya özgürlüğünün müzakere edilecek bir durumu yok. Çünkü medya özgürlüğü müzakerelerin kalbinde duruyor” dedi.

Biz de bu söze inandık, tabii.

Ben konuşmamda Türkiye’de iktidarın medya ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılarını, Gazete, dergi ve televizyon bürolarının iktidarın polisleri tarafından basıldığının somut örneklerle anlattım, TRT’ nin iktidarın sesi olarak yayın yaptığını belirttim.

Toplantıyı izleyen , Ankara’dan birlikte geldiğimiz  Cumhuriyet Gazetesi yazarı Çiğdem Toker  izlenimlerini ertesi gün (5 kasım) köşesinde şu cümlelerle ifade etti:

"Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, oturum sırasında söz alarak Türkiye’de ifade özgürlüğüne düşman bir yönetim ve Cumhurbaşkanı olduğunu söyledi. Cumhuriyet Gazetesi’nin Suriye’ye MİT Tırları ile silah yardımı yaptığını belgelediğini anımsatan Abakay, şöyle dedi ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında dava açtı. Erdoğan haberi yalanlamadı. ‘Bu haberi nasıl yayımlarsınız?’ dedi. Doğru bir haberin karşılığı ömür boyu hapis talebi oldu."

AB’nin İlerleme Raporu’nu açıklamayı seçim sonrasına ertleyerek baskıcı iktidara,basın düşmanı R.T. Erdoğan rejimine destek verdiğini söyleyen Abakay, “AB’nin bu oportünist tutumunu,

Türkiye’deki bağımsız gazeteciler olarak not ettik” dedi. Abakay’ın bu yorumundan sonra Hahn salonu terk etti. Söz alan oturum Başkanı Lunacek “Haklısınız. Bunu biz de anlamadık ve Komisyon’u eleştirdik. Türkiye’deki ihlalleri kendi raporumuzda vurgulayacağız” dedi.

Yani, Avrupa Birliği’ndeTürkiye’de basın, ifade özgürlüğü tartışıldı.

Gelin, “sesinizi yükseltin” dediler.

Gittim, sesimi yükselttim, ama oturumu açan, birinci derecede muhatap olan zat salonu terk etti, yanıtı yanında oturan kadın parlamenterin vermesini istedi. O da yanıtında ,” haklısınız, ben de bu işten bir şey anlamadım” dedi.

Yaptığım değerlendirmenin, soracağım sorunun bu kadar ağırına gideceğini bilemedim. Bilseydim sesimi bu kadar yükseltmezdim. Adamı zora sokmazdım.Özetin özeti, ülkemizde de uluslar arası arenada, kimin eli kimin cebinde belli değil. Herkes birbirini idare etme peşinde.

Al birini vur öbürüne.