Beyefendinin canı Esad çekmiş...

Öğrencisi olma şansına eriştiğim, Mülkiye’nin emekli Hocası Prof. Taner Timur geçenlerde şöyle yazdı:

“Neredeyse üç yüz yıl oluyor.Montesquieu, ‘her halk layık olduğu hükümete sahip olur’ demişti. Aradan iki yüz yıl kadar geçti, bu kez de Michel Faucault adında bir başka Fransız, ‘her halk layık olduğu delilere sahip olur’ dedi. Derken elli yıl daha geçti her halde biri söylemiştir. Yoksa ben söyleyeyim. Galiba en hazini de bu iki formulü bir arada yaşayan halkların durumu.”

Taner Hoca’nın işaret ettiği bu son ve hazin duruma sahip olanlar arasındayız galiba.

Yöneticiye bakın. Adı Emrullah İşler'miş. AKP Milletvekili hem de kısa süreli de olsa içişleri bakanı bile yapıldı. Bu zat, bir başka cinayeti eleştirirken, “bunu yapanların eline Işid su dökemez. Işid öldürüyor ama işkence yapmıyor.” diye açıklama yapıyor.

Yalçın Akdoğan adlı Başbakan Yardımcısı, ”Kobane’ye yardım için koridor açmamız HUKUKEN mümkün değil” diyor.

Hukukun en çok ayaklar altına alındığı, yok edildiği bu iktidar döneminde ”hukuk” diyor.

Roboski’nin bombalanması hukuka uygun muydu? Bu köyü Suriye’li Esad’ın savaş uçakları mı vurdu?

Berkin Elvan’ın Ali İsmail’in Gezi eylemlerinde iktidarın kahraman polisleri tarafından öldürülmesi hukuken mümkün müydü? Cinayet işleyen polislerin yargıdan kaçırılması, cesasız bırakılması hukuka uygun mu?

Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın övünerek açıkladıkları, Suriye’deki muhalif unsurların eğitilmesi, silahla donatılması meselesine gelirsek bunun hukuka uygunluğu bir yana, bir başka ülkede iç savaşın kışkırtılması, sürdürülmesi uluslararası savaş suçunun açık unsuru olduğu bilinmiyor mu?

Şöyle bir haber okuduğunuzu düşünün:
“Suriye’de Esad yönetimi aldığı bir kararla, Türkiye’deki muhalif unsurları eğitip silahlandırıp, Türkiye’deki baskı yönetimini yıkmak için kullanacak. İlk etapta 2 bin kişinin silahlı eğitimden geçirilecek.”

“Olur mu böyle saçma şey?” demeyin.

Oluyor .Bakın Türkiye hükümeti ABD’nin de desteği ile aldığı kararı açıkladı. Suriye’deki muhalif unsurlara “eğit-donat” adı altında silahlı eğitim verilecek. Esad’ın devrilmesi için o ülkenin iç savaşında çarpışacaklar.

Bizim beyefendinin canı Esad çekmiş.

Beslenip, büyütülüp bu hale getirilen Işid’e yapılan yardım ve desteğin benzeri Suriyeli muhaliflere yapılacak.

Zaten ÖSO adı altında Esad’a baş kaldıran silahlı Suriyeli’ler Türkiye topraklarındaki kamplarda eğitildi.Bu şimdi daha legal hale dönüştürülecek.

Ülkemiz her gün yeni bir kabusla uyanıyor.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan baskıların, devlet terörünün daha da arttırılacağını adeta müjdelediler.

Yeni güvenlik paketi TBMM ‘ye getirilecekmiş.Polisin yetkileri daha da arttırılacakmış.

Bu ne demek?

Şu demek 12 Eylül faşist darbesinden sonra çok sık yaşanan “yargısız infaz”ların , polislerin bastığı evlerde cinayetlerin yeniden yaşanması demek.
“Şüphelilerin barındığı eve yapılan baskında polise teslim olmayan kişiler etkisiz hale getirildi.”

Haberler böyle olacak.

“Evde örgütsel döküman ve silahlar bulundu.” diye eklenecek.Polisin bıraktığı silahlar bulunmuş olacak.

Bu film çok görüldü, bu senaryolar çok yazıldı.Bunu yaşatan iktidarlar şimdi lanetle anılıyor.

Türkiye’nin getirildiği noktaya bakın.

Polisin yetkileri, müdahale sınırları artırılacak.

İnsan hakları, düşünce ifade özgürlüğü ve yaşam hakkı daraltılacak.

Demokrasi değil, polis güçlendirilecek.

Bu arada en hüzünlü, aslında en komik açıklama Başbakan Davutoğlu’ndan geldi.

Uluslararası basın örgütlerinin temsilcileri ile görüşmeden sonra hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan Türkiye’de basın, ifade özgürlüğü konusunda sorun olmadığını yineledi.

Ancak Başbakan çok fazla ileri gitti, uçtu adeta.

Tehdit aldığını ifade eten tüm gazetecilerin kendisine başvurmasını istedi.Gazeteci Amberin Zaman örneğini vererek, “Amberin Zaman’a yönelen tehdit aynı zamanda bana yönelen tehdittir.”

Vayy be ne okkalı laf.

Ülke yöneticisinin inandırıcılığının sıfıra indiği an işte burası.

Amberin Zaman’ı tehdit eden kişi Cumhurbaşkanı RTE’nin kendisi.Malatya’da miting meydanında görüşlerini beğenmediği Taraf gazetesi yazarı Amberin Zaman için, “Gazeteci kılıklı militan, edepsiz bir kadın.Haddini bil haddini! Eline vermişler bir kalem, gazete köşesinde yazıyorsun, TV’ye çıkıyorsun, müslümanlara hakaret ediyorsun!”

Başbakan, “O gazeteciye yönelen tehditi bana yönelmiş sayarım “ diyor.

O gazeteciyi tehdit eden Cumhurbaşkanı.

Hadi bakalım. Seni o makama getirenden sor bakalım tehdidin hesabını.

Halkımız layık olduğu yöneticilere mi sahip gerçekten?

Yoksa deliler meselesi mi?

Ben Taner Timur hocamın yalancısıyım.