Başbakan bu yanlıştan dönmeli

Ahmet Abakay'ın "Başbakan bu yanlıştan dönmeli" başlıklı köşe yazısı 21 Kasım 2012 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Ülkemizde son günlerde yaşananlar iktidarda kalmak için, “insani olmayan” her yolun denendiği, “çirkin politikacı” davranışlarının yeni örneklerine sahne oldu.

Cezaevlerinde ve dışarıda kitlesel açlık grevleri yaşandı. Topluma örnek olması, barışı göstermesi gereken Başbakan bu gerçeği yok saydı, gizlemeye çalıştı.

“Açlık grevi yok, hepsi şov. Herkes her şeyi yiyor” dedi.

Ancak kimse Başbakan’ın bu sözüne inanmadı. Kendi bakanları, milletvekilleri bile. Bazı bakanlar, Başbakan’ın Türkçe konuşmasını, Türkçeye tercüme etmeye uğraştılar. “Aslında öyle demek istemedi…” gibi.

Neyse ki, açlık grevleri ölümlere varmadan bitirildi.

Başbakan, Mısır’a giderken de bu söylediklerini yaladı, yuttu.

Açlık grevine karşı çıkan Avrupa’nın kaygısına işaret ederek açlık grevcilerine, “Avrupa Parlamentosu’nun yaptığı açıklamayı duydunuz. Bu yanlış yoldan dönün” dedi.

Hani açlık grevi yoktu. Hani şovdu, hani kebaptı, kuzuydu?

Kim yanlış yoldan dönecek?

Bakın uyanığa Avrupa Parla-mentosu’nun (AP) açıklamasını esas alıyor.

Avrupa Parlamentosu’nun, AB’nin açıklamalarını, kararlarını önemsiyorsun demek öyle mi?

Türkiye’de basın, düşünce ve ifade özgürlüğünün yok edildiğini vurgulayan AB ilerleme raporunu senin Prof. Milletvekilin, hem de TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı olan zat Canlı TV programında çöpe attı, çöpe!

AP ve AB başka ne diyor?

“İdam cezasının getirilmesi halinde Avrupa’nın kapıları Türkiye’ye kapatılır. Yüzde 10 baraj olmaz, zorunlu din dersleri olmaz, cezaevlerinde gazeteci olmaz” diyor. Daha bir sürü şey diyor.

Yani size de “bu yanlış yoldan dönün” diyor. Yanlış yoldan dönecek olan sizsiniz.

Size göre “olmayan” açlık grevcilerine referans gösterdiğiniz nasihatleri, kuralları önce siz uygulayın, siz!

İllegal gazeteler bayilerde satılıyor

Geçtiğimiz hafta Oda TV davası için Çağlayan Adliyesi’nde ve aynı günlerde Silivri’de KCK gazetecilerinin duruşmasındaydım. CHP milletvekilleri İlhan Cihaner ve Veli Ağbaba ile iki duruşma salonu arasında mekik dokuduk.

Aynı zamanda açlık grevinde olan 44 gazeteciye Kandıra Cezaevi’nden Silivri’ye, gidiş dönüş 8 saat kelepçeli yolculuk yaptırılmıştı. Tutuklulara duruşma salonunda bulunan anne- babaları, eşleri ve çocuklarına yaklaşmaları, “nasılsın?” demeleri dahi yasaktı.

İddianamede en ağır suçlama şu: “Sanıkların illegal kuruluşlarda çalıştıkları, illegal, yasa dışı yayınları , yurtseverler olarak adlandırdıkları ailelerin evlerine götürüp dağıttıkları…”

İllegal, yasa dışı olarak kabul edilen ve isimleri de açıklanan yerler, yasalar çerçevesinde kurulan, vergisini veren ticari basın kuruluşları. Dağıtılan illegal yayınlar da yine aynı kuruluşların yayınları. Yani, Fırat ve Dicle Haber ajansları, Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazeteleri.

Bu iddianameyi dinlerken duruşma salonunda yanımdaki eski yargıç, Milletvekili İlhan Cihaner’e fısıldıyorum “illegal yayın denilen bu gazeteler bayilerde serbest satılıyor, nasıl bir ceza bu?”

Hukukçu olan o, ben bilmem. Cihaner de aynı ses tonuyla kulağıma eğiliyor “Yasalarda illegal yayın ve illegal yayın dağıtma diye bir suç yok! Yasalar çok açık. Saçma sapan suçlama. Hukukta karşılığı yok.”

Duruşmayı birlikte izlediğim bir diğer kişi Avrupa Gazeteciler Federasyonu Yürütme Kurulu Üyesi 30 küsur yıllık ingiliz gazeteci Barry White’a ne düşündüğünü soruyorum.

“Şaşkın” olduğunu söylüyor. “Tutukluların aynı salonda bulunan eşleri ve çocukları ile konuşturulmaması çok acımasız” diyor. Suçlamaların da demokrasilerde kabul edilemeyeceğini vurguluyor. Ben dayanamadım, bir kılçık attım, “Avrupa kurumları bu hükümete çok güvendi ve iyi destek verdi ama.”

Yanıtı şuydu: “Demokratikleşme çabalarına her zaman destek verilir. Ancak şimdi, son yıllarda tehlikeli bir şekilde totaliter, baskıcı uygulamalar sürekli hale geldi. Batı bunun farkında ve asla hoş göremez.”

Batı uyandı. Avrupa uyandı, demokratik dünya uyandı da, Türkiye’deki üç maymunu oynayan yanaşma gazeteci, yazarlar uyanmadı.

Heey, besleme gazeteciler, yazarlar,

Bakın eloğlu gördü, duydu baskıları zulmü.

Siz duymadınız mı hâlâ?

İyi, iyi, böyle kalın siz. Aman haa, bizden uzak durun. Sizin hastalığınız bulaşıcı.