'Halk iş istiyor, satılan Cumhuriyet kurumlarının paralarını soruyor, pahalılıktan eziliyor, insanca yaşamak istiyor, adalet istiyor.'

Hürriyete Doğru…

İş çığırından çıktı, artık sosyal medya üzerinden açık açık ölüm, katliam çağrısı yapıyorlar.

Biri tetikçi bir gazeteci, diğeri bir siyasi partinin genel başkan yardımcısı, öteki başka bir partinin vekili, meczup kılıklı olanı ise ilçe yönetim kurulu üyesi.

Temsil ettikleri kimlik ortak AKP-MHP.

Bunu kendileri açık açık yazamayanlar ise bir troller ordusu yöneterek onlar aracılığı ile milyonlarca küfürle birlikte yapıyorlar.

Bu uğurda büyük paralar döken örgütlü yapılar olduğu haberleri çıkıyor.

Yazılanlara göre yöneticileri biliniyor ama dokunulmuyor!

Her anlamıyla ahlaksızlık.

Ekonomik dibe vuruşun, çöküşün belirtisi diye yazılar okuyorum, ‘böyle giderse biterler’ diyen.

Borç aldılar olmadı, para bastılar olmadı, dolar koşturuyor, çözemeyecekler’ diyen ekonomistler var.

Dünya basınında “Türkiye iflas etti” diye veriler, haberler yayınlanıyor.

İşsizlik ülke tarihinin en kötü noktasında, kasa boş ve çözüm yolu yok’ diyenler yaşanan ahlaksız saldırıları bu durumla açıklamaya çalışıp, aynı sistemin içinde debelenip duruyorlar.

Virüs ülkeyi kemirdikçe asıl virüs olan örgütlenmiş kötülük ortaya saçılıyor.

Ancak süreç öyle bir süreç ki ne kadar diş gösterirse göstersinler artık gerçeği gören daha çok.

Kendileri de biliyorlar, durumu kurtarmak için kan-kin-nefret tutmadı, din üstünden halletmeye çalıştılar o da tutmadı.

Halk iş istiyor, satılan Cumhuriyet kurumlarının paralarını soruyor, pahalılıktan eziliyor, insanca yaşamak istiyor, adalet istiyor.

Umurlarında değil.

Şimdi görünen, bugüne kadar bile isteye oluşturulan kargaşa ortamlarından daha beter bir yere savrulduklarıdır.

İşçilerin ve emekçi halkın önünde ise artık tek seçenek var; örgütlenerek bu asalaklardan kurtulup yeni özgür, eşit bir ülke için birlikte mücadele etmek.

Masanın üstünde duran bir Orhan Veli şiiri ile günlerdir bakışıyoruz.

Şiirin şarkıya dönüştüğü yılları anımsıyorum.

Meydanlarda ya da dinletilerde hep bir ağızdan söylendiği ışıklı günler.

Piyanonun başında Timur Selçuk, tüm bedeniyle tuşların üstünde geziniyor.

Mavi bir bulut gibi umut oluyor şiirin her kelimesi.

Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
birden,
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
Heeeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.”

[email protected]