'Kriz sonrasında tarihin her bir toplum/ülke için aynı yönde ilerlemeyeceği öngörülebilir. Farklı hatlarda zıt yönelişler muhtemelen kriz öncesine göre daha vurgulanmış olarak ortaya çıkacak.'

Her şey eskisi gibi mi olacak?

Bunun kışkırtıcı bir başlık olduğunun farkındayım. Ama olası yakın gelecek senaryolarında bu tür bir olasılığın hiç hesaba katılmaması doğru olur mu?

Kriz sonrasında tarihin her bir toplum/ülke için aynı yönde ilerlemeyeceği öngörülebilir. Farklı hatlarda zıt yönelişler muhtemelen kriz öncesine göre daha vurgulanmış olarak ortaya çıkacak.

Neoliberalizmin öyle kolay kolay teslim olmayacağını da hesaba katmamız gerekiyor. Kuşkusuz kriz ve sonrasındaki süreç, üçüncü küreselleşme dalgasının/ neoliberal birikim modelinin, mevcut siyasal/ekonomik yapıların/ kurumların yara aldığı bir zeminde sürdürülecek. Sistemin kolektif aklı, sistemin özüne dokunmadan hasarları gidermeye yönelecektir. Sistemin ekonomik aklını oluşturan kapitalistler ve sistemin hizmetindeki siyasetçiler, birikim düzeninde bazı kırılmaları sineye çekseler de (ki kırılmaların ortaya çıkmaması için de çaba gösterilecektir), kapitalist üretim tarzının ve kapitalist toplumsal formasyonun süreçten yenilenerek/güçlenerek çıkmasına odaklanacaklardır.

Kuşkusuz fedalar yapılacaktır. 1980 sonrasını belirleyen üretim ve dağıtımdaki küresel işbölümü süreçlerinde ister istemez değişiklikler olacaktır. Bunların sınırlı tutulmasına yönelik öznel niyetler de mutlaka olacaktır, ama aksi yöndeki niyetlerle (güçlenen korumacı ulus-devletler) belli bir denge de oluşabilir. AB gibi ekonomik/siyasal entegrasyonlar, zaten sorunlu olan kriz öncesi iç-çelişkilerini aşabilecekler midir? Örneğin AB'nin siyasal sistemi, kurumsal yapısı ve neoliberal "ekonomik anayasası" tartışmaya açılmaksızın yani bir iç hesaplaşma yapılmaksızın hiçbir şey olmamış gibi yola devam edilebilecek midir? Aslında aynı tartışma Fransa'daki ucube başkanlık sistemi için de geçerlidir (Bkz. A. Bellon ve A-C. Robert, "Siyasi Komadaki V. Cumhuriyet", Le Monde Diplomatique, Nisan 2020, s.13).

Emperyalist saldırganlıkta bir geri çekilme olmasını ise hiç beklememek gerekir. Hatta, ikinci dönemini kazanamama olasılığı büyüyen Trump'ın yeni çılgınlıklara savrulmasının da ihtimal dışı olmadığı bir dünya söz konusudur. Covid-19'a karşı vücuda dezenfektan zerkedilmesini önerebilen git-gel akıllı bir ABD başkanının bir nükleer savaş başlatma yetkisini elinde tuttuğunu düşününce insanın tüylerinin ürpermemesi elde değil. (Türkiye'de de vücuduna dezenfektan şırınga eden kara cahil örnekleri olmuştu ama bunların emrinde dünyanın en büyük ordusu yoktu). Dolayısıyla, ABD'de dahi başkanlık rejiminin sınırlarının tartışmaya açılması olasılığına ben doğrusu pek şaşırmam.

Sonuç Yerine İki Saptama

İki saptamadan birincisi, sistemin egemen yönetici sınıfının çifte kriz sürecinden dersler çıkarıp daha insancıl/toplumcu, daha çevreci, daha az sömürü temelli bir yeni dünya tahayyül edeceğine inanan varsa onları büyük bir hayal kırıklığının bekliyor olacağı üzerinedir. Tam aksine, egemen yönetici sınıfın karşısına ciddiye alınabilir büyüklükte radikal bir anti-kapitalist/ sosyalist seçenek konulamazsa, neoliberal dogmaların bile kolayca feda edilmeyeceğine bahse girebilirsiniz. Sisteme muhalif siyasi cephenin eleştirisinin ağırlığı eğer azgın bir sömürü modeli olan neoliberal birikim tarzıyla sınırlanıyor ise, ortaya çıkacak sonuç tam olarak bu olacaktır.

Burada bir ayraç açalım: CHP sözcüsünün dün basına yansıyan ekonomi alanında atılması gereken yedi acil adıma bakıldığında, bunların neoliberal sistemin eleştirisinin yanından bile geçmediği görülecektir. Söz konusu yedi öneriden de sadece üçü krize yönelik somut önlemdir: -Kamuda gösteriş harcamaları durdurulmalı; -Kamu-özel işbirliği sözleşmeleri gözden geçirilmeli, mümkünse durdurulmalı; -Bütçede yaratılacak alan zor durumdaki vatandaşlar için kullanılmalı (herhangi bir büyüklük ve kapsam açıklanmıyor). Şimdi meseleye bir de kurgusal politika penceresinden bakalım: Bugün muhalefette AKP olsaydı, nasıl emekçi kitlelerden, esnaf ve küçük üreticiden yana sert bir sınıf politikası yapacağını düşünebiliyor musunuz?

İkinci saptama benim kişisel önsezilerime ilişkin: Yakın gelecekte değişmesini öngörmediklerimin başında insanların/ şirketlerin/ siyasetçilerin bencil ve doğaya/çevreye saygısız davranış kodları olacak. Görece gelişmiş toplumsal dokularda, bu sorumsuzlukların eskiden olduğundan daha fazla dikkati çekmesi ve bunlara daha geniş toplumsal tepkiler verilmesi mümkün olabilir. Ama bunun geneli temsil etmeyeceği bir dünya oluşmakta. Hatta otoriterleşme eğilimleri salgın krizi öncesine göre daha fazla destek bulabilecek. Türkiye gibi ülkelerde zaten iktidarda olan otokratik yönetimler, krizi fırsat görerek şimdiden el yükseltmeye yönelmektedirler.

Esasen yeni salgınlar, uzun süreli ekonomik krizler, iklim krizlerinden kaynaklanan yeni şoklar açığa çıkmadan, çevre ülkelerde toplumların bugünkü siyaset biçimini ve siyasetçi tipini sorgulamaları bile korkarım söz konusu olmayacaktır.

Başlıktaki "her şey eskisi gibi mi olacak?" sorusuna dönersek, kötümser yorumum, korkarım insanlık duvara toslayana kadar öyle olacaktır. O zaman da, iklim krizi örneğini alırsak, zaten çok geç olacaktır.