Yeniden hortladı: Sıbyan mektepleri nedir, ne işe yarıyor?

AKP'nin ülkenin her yerinde açılmasına destek verdiği 'yasa dışı' sıbyan mektepleri, 4-6 yaş aralığındaki çocukları hedef alırken, EĞİT-DER Genel Başkanı ve tarihçi Mustafa Demir, bu okulların geçmişine, AKP iktidarında nasıl bir işlev gördüğüne ilişkin soL'un sorularını yanıtladı. Demir, 'Hasta edilmiş, çürütülmüş, düşmanlıkla körleştirilmiş kuşakların yetişmesi toplumun…

Haber Merkezi

1924'te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatılan medreseler ve sıbyan mektepleri AKP iktidarıyla birlikte ülkenin her yerine yayılmaya devam ediyor.

Özellikle 4-6 yaş aralığındaki çocukları hedef alan sıbyan mektepleri, açık çağrılar yaparak birçok mahallede faaliyet göstermeye başlamış durumda.

EĞİT-DER Genel Başkanı ve tarihçi Mustafa Demir, çocukları hedef alan sıbyan mekteplerinin tarihine, günümüze ve nasıl bir işlev gördüğüne ilişkin soL'un sorularına yanıt verdi.

AKP zorunlu temel eğitim için 4+4+4 sistemini getirirken okul öncesi eğitimi zorunlu eğitim içine almadı. Ancak aynı iktidar döneminde okul öncesi eğitiminde yasada tanımı olmayan, yani yasa dışı "sıbyan okulları"nın açıkça reklamlarının yapıldığını, sayılarının arttığını görüyoru. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

AKP iktidara gelişiyle birlikte, “sıbyan okulları” projesini daha adını vermeden uygulamaya koydu. Bu uygulamanın yasal dayanağı yoktu. Yani Sıbyan okulları 4+4+4 sisteminden önce de vardı. Ancak AKP çevreleri ve yandaşları sıbyan okullarının toplumda kabul edilmesi ve yasallaştırılması sürecinin kolaylaştırılması için yoğun bir propaganda başlattılar. Şöyle ki: Bu mekteplerin “Osmanlı’nın mirası olduğunu” ve “Osmanlı ulema sınıfının yetişmesinin temelinin sıbyan okullarında atıldığını” ve “sıbyan okulları sayesinde ecdadımızın eğitimdeki muhteşem başarısını” her fırsatta dile getirdiler. Ayrıca Osmanlılarla ilgili olarak efsane üstüne efsane üretmekte çok mahir davrandılar. Cumhuriyet dönemindeyse bu “gerçekleri unutturularak ecdadımıza saygısızlık yapıldığını” iddia ettiler ve etmeye de devam ediyorlar.

Görevleri koşulsuz ve sorgusuz bir biçimde iktidarın politikalarını savunmak olan medyanın ünlü “uzman ve gazetecileri”; artık sayısı bile bilinemeyen tarikatların “iyi yetişmiş hoca efendileri”; Milli Eğitim Bakanlığı’nın “münevver” bürokratları, 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla kaldırılan sıbyan okullarının yeniden açılmasını “millileşmek”, “öze dönmek” ve “tarihe sahip çıkmak” olarak topluma empoze etmeye; “Osmanlı’nın azametine ulaşmak isteyen Türkiye’nin, çocuk eğitimine aynı anlayışla yaklaşması gerektiğini” sıkça dile getirterek sıbyan okullarını meşrulaştırmaya ve yaygınlaştırmaya çalıştılar. Ancak Osmanlı eğitim sisteminin “muhteşemliği”ne herhangi bir örnek göstermede aynı mahirliklerini göremiyoruz.

Peki siz bu “muhteşemliği” gösterecek birkaç örnek verebilir misiniz?

Tabi, vereyim. 1492’de Endülüs Musevilerinin Padişah II. Bayezid’e hediye etmek istedikleri bir matbaayı ulema: “Batıl icadının İslama uygun olmayacağı” fetvasıyla kullanılmasını yasaklamıştır. Padişah I. Mahmut döneminde orduda düzenlemeler yapması için Fransız Kont dö Bonneval (Humabaracı Ahmet Paşa) getirilir. İşe Topçu Ocağı’nı düzeltmeyle başlamak isteyen Kont, Yeniçeriler arasında dört işlemi bilen askerler arar. Bulamayınca da İstanbullu gençlerden dört işlemi bilenler toplanmak istenir. Onlar arasında da bulunamayınca, Kont dö Bonneval bu eksikliği gidermek için Hendese Mektebi’ni kurar. 1768-1774 Osmanlı Rus Savaşı sırasında İngilizler: “Rus Donanması’nın Akdeniz’de olduğunu ve baskın yapabileceğini” Osmanlılara ihbar ederler. Padişah III. Mustafa “şimaldeki Rus’un cenuptan nasıl saldırabileceğini” anlamaz ve Süleymaniye Medresesi ulemalarından bu konuyla ilgili araştırma yapmalarını ister. Konuyu “araştıran” ve “değerlendiren” ulema, III. Mustafa’ya: “Padişahımız rahat olsun, Akdeniz kapalı denizdir.” raporunu verir. Ancak bu raporu takip eden günlerde Rus Donanması Çeşme’ye baskın düzenleyerek Osmanlı Donanması’nı yakar. Bunun üzerine Padişah III. Mustafa, Macar asıllı olan Baron dö Tot’a (Tot Beyzade) Deniz Mühendishanesi’ni (Mühendishaney-i Bahriy-i Humayun) kurdurtur. Padişah II. Mahmut döneminde Amasya’da başlayan veba salgınına karşı yeni açılan Mekteb-i Tıbbiye’de görev yapan Fransız doktorlar acilen karantina uygulanmasını önerirler. Bu öneri için Padişah, şeyhülislamdan fetva ister. Şeyhülislam, ulemayla yaptığı uzun tartışma ve değerlendirmeleri sonunda karantina uygulamasının dine uygun olup olmadığı hakkında karara varamaz. Bunun üzerine II. Mahmut Osmanlı tarihinde bir ilk olacak şekilde fetva almadan karantina servisini kurar. İşte; Osmanlının muhteşem denilen ulemasının hali buyken, bu ulemanın yetişmesinin temellerinin atıldığı okullar olarak gösterilen sıbyan okulları yeniden açıldı.

Osmanlılar döneminde bu sıbyan okulları nerelerde açılırdı, kimler giderdi ve buralarda neler öğretilirdi?

Bu okulları, Osmanlı Devleti’nde küçük çocukların Kuran okumayı öğrendikleri ve dini eğitim aldıkları okullardı. 4 yaş 4 hafta ve 4 günü dolduran çocuklar âmin alaylarıyla bu okullara gönderilirdi. Bu okullarda elifba, tecvit (güzel kuran okuma), adab (dinin gerekli gördüğü söz ve davranışlara uyulması), hadis, siyer (Hz. Muhamed'in yaşamı), Kuran-ı Kerim hatimi ve hafızlık dersleri verilirdi. Sıbyan okulları, mahalle camilerinin yanında bağımsız bir odalı yerlerde ya da caminin müştemilatında eğitim verirlerdi. Bu okulların binalarının çoğunluğu taştan yapıldığı için bunlara “taş mektep” ya da “mahalle mektepleri” de denirdi. Kız ve erkek çocuklar ayrı sınıflarda okutulurdu. Bu okullardan mezun olmak için Kuran-ı Kerim’i hatmetmek yeterliydi. Yani bu okullulardan icazet almanın koşulu Kuran-ı Kerim’i hatmetmekti. Edemeyenler ise bir süre sonra mektepten ayrılırlardı (tart edilirdi). Ayrıca köylerin çoğunda bu tür okullar yoktu. Çünkü Osmanlı döneminde Anadolu köylerinin çok büyük bölümünde cami yoktu. 

'TARİKAT VE CEMAATLERİN TARAFTAR EDİNMESİNE DARBEYDİ'

Sıbyan okullarının yasal dayanağının olmadığını söylediniz. Şu anda bu okullara göz yumuluyor yani...

Şunu hemen belirtelim, bu okullar 1924’de yürürlüğe giren Tehvid-i Tedrisat kanunuyla kapatıldı. Bilndiği üzere Anayasasının 174. Maddesi, içinde Tehvid-i Tedrisat Kanunu’nun da bulunduğu “inkılap kanunlarını” güvenceye alır. Sıbyan okulları en başta bu maddeye aykırıdır. Ayrıca ilk uygulamaya başlandığında herhangi bir yasal düzenlemeye de dayanmıyordu. Şöyle ki: 1998 yılında sekiz yıllık temel eğitim kanunuyla birlikte iki düzenleme daha yapıldı. Bunlardan birincisi imam hatiplerin ortaokul kısımlarının kapatılması, ikincisiyse: Kuran kursuna gidecek çocuklara yaş sınırlamasının getirilmesiydi. Bu yaş sınırlaması Kuran kursuna yazın gidecekler için 12 yaş ve üzeri, kışın gidecekler için 15 yaş ve üzeri şeklindeydi. Bu düzenlemeler tarikatların ve cemaatlerin taraftar edinmesine büyük bir darbeydi. 

'YOKSULLAR İÇİN ALTERNATİFSİZ HALE GETİRİLDİ'

AKP iktidarıyla birlikte Kuran kursları için yaş sınırı uygulanmaz oldu. 8 yıllık temel eğitim yasasını delmek ve intikam almak için tarikat ve cemaatler hızlı bir şekilde işe giriştiler. Mahalle aralarında ve çok sayıda, sıbyan okulu denecek türden yerler açtılar. Sistemin çaresiz bıraktığı ailelerin çocuklarını “onlara bakacaklarını, din eğitimi vereceklerini ve kuran okumayı öğreteceklerini” söyleyerek buralarda topladılar. Hiçbir fiziki ve yasal alt yapısı olmayan bu okullar mülki amirlerin ve Milli Eğitim yöneticilerinin göz yummasıyla ve hatta gizli teşvik ve destekleriyle yaygınlaştılar. Sistemin, neoliberalizm gereği her şeyi parasallaştırması ve kamusal hakları yok sayarak piyasalaştırması; kadının çalışma yaşamında korunmaması ve aşırı sömürüsü; işyeri kreşlerinin olmaması ve kamu kreşlerinin sayısal azlığı; özel kreşlerin pahalı olması; arkasına iktidarı alan tarikat ve cemaatlerin aktif çalışması; yoksulları, çocukları için sıbyan okullarına yöneltti. Yani yoksul aileler için sıbyan okulları alternatifsiz hale getirildi. 

Tabela dahi asmadan açılan sıbyan okulları uzun bir süre yasa dışı olarak varlıklarını sürdürdüler. Yasal olmayan ancak filen sürdürülen bu durum 2013’te değişti. Art arda yapılan düzenlemelerle sıbyan okulları “vatana, millete hayırlı evlatlar yetiştirmek” propagandasıyla istenilen kıvamda yeni bir toplumun inşası için yasal hale getirildi. Ancak 2013’ten önce çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı. 2011’de Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik yapılarak, Kuran kursuna gidecekler için yaş sınırlaması kaldırıldı. Böylece 8 yıllık temel eğitim uygulamasının en büyük dayanaklarından biri yok edilmiş oldu. Ardından, Kuran Eğitim ve Öğretimine Yönelik Kurslar ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde de aynı yönde değişiklik yapıldı. Bu yönetmeliklerde Milli Eğitim Bakanlığının Kuran kursları üzerindeki denetim yetkisi kaldırılarak kurslar tümüyle Diyanet İşleri Başkanlığına devredildi. Bu durum Milli Eğitim Temel Kanuna ve 1924’te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı Kanununa aykırıdır. 

2012’de eğitimde 4+4+4 sistemi yürürlüğe konulmasının ardından 2013’te, okula başlama yaşı 60 aylık yaştan 66 aylık yaşa yükseltildi ve 4-6 yaşındaki çocukların okul öncesi eğitime yönlendirileceği açıklandı. Bu düzenlemelerin ardından önünde yasal engel kalmayan Diyanet İşleri Başkanlığı, 4-6 yaş grubundaki çocuklara yönelik sıbyan okulları projesini hayata geçirdi.

2013-2014 eğitim-öğretim yılında seçilen 10 ilde “Kuran Kursları Okul Öncesi Din Eğitimi Projesi” pilot olarak başlatıldı. Bu projenin dayanağı olan yönetmeliğe göre, 8 ay sürecek olan kursların haftalık ders saati 18 olarak belirlendi. Bu ders saatlerinin 12’si din eğitimi, 6’sı Kuran okuma biçiminde paylaştırıldı.  

'MÜFTÜ VE CAMİ İMAMI EŞLERİ ÖĞRETİCİ OLMAYA BAŞLADI'

Sıbyan okullarında verilecek eğitim programının hazırlanması ve kimlerin eğitici ve öğretici olacağının tespit edilmesi için 15 kişilik bir uzmanlar komisyon görevlendirildi. “Osmanlı muhteşem eğitimine benzer sonuçlar sağlaması” beklenen bu okulların şekillenmesini sağlayacak uzmanlar komisyonda sadece bir pedagog bulunuyordu. Geri kalan 14 kişiden ikisi okul öncesi eğitimi öğretmeni, 5’i Diyanet İşleri Başkanlığı görevlisi, 2 kişi ilahiyat fakültelerinden ve 3 kişi de imam-hatip ve Kuran kursu öğreticilerinden oluşuyordu. 

Uzmanlar komisyonun raporu hiçbir denetimden geçmeden ve değerlenmeye tabii tutulmadan kabul edildi.  Bu raporda Kuran kurslarında öğretici olmak için: Çocuk Gelişimi ve Etkinlikleri Sertifikası sahibi olanlarla, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın belirlediği sertifika programlarına katılarak belge alanların görevlendirilmesi önerildi. Bu öneri Kuran Eğitim ve Öğretimine Yönelik Kurslar ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği’ne eklenerek yönetmeliğe son şekli verildi. Böylece hiçbir pedagoji bilgisi olmayan ve çocuk eğitimi konusunda bilgisiz olan, müftü ve cami imamı eşleri, tarikat ve cemaatlerin belirlediği kişiler sıbyan okullarında öğretici olmaya başladılar.  

'YÜZLERCE SIBYAN OKULU AÇILDI'

Bu okuların bugünkü durumuyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Söylenecek çok şey var. Ama ben bazı örneklerle açıklamaya çalışayım. 2014-2015 eğitim-öğretim yılında yasal dayanakları oluşturulmuş olan sıbyan okulları ülke genelinde yaygınlaştırıldı. Bir anda yüzlerce sıbyan okulu açıldı. Tarikat ve cemaatler büyük bir şevkle ve ivedilikle işe giriştiler. Ailelerin çocuklarını sıbyan okullarına vermelerini teşvik etmek için özel çalışmalar yapıldı. Sıbyan okulları, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı kreşlerin yarısı, özel kreşlerinse en çok dörtte biri fiyatına hizmet vermeye başladılar. Çocuklara yemek ve servis sağlandı. Çocuğunu mesai bitiminde alamayan ailelere esneklik gösterildi. Ders saatleri ailelerin isteklerine göre uzatılabildi. Mahallelere çok sayıda sıbyan okulu açarak ailelerin çocuklarını rahatça okula getirmelerine ortam hazırlandı. Vakıflar, dernekler, belediyeler devreye sokuldu. Tarikatlara ve cemaatlere verilen teşvikler ve sağlanan bağışlar sayesinde maddi gücü zayıf ailelerin çocuklarından ücret alınmadı. Milli Eğitim Müdürlükleri ile tarikat ve cemaatler ailelere, çocuklarını anaokulu ve kreş yerine Kuran kurslarına, yani sıbyan okullarına göndermeleri için mahalle baskısı oluşturmaya başladılar. AKP’li, yer yerde MHP’li belediyeler bu kurslara araziler ve binalar tahsis ettiler.

Açılış törenlerinde, sıkça yapılan “Kuran'a geçiş” toplantılarında ve yıl sonu gösterilerinde dini temalar öne çıkarıldı. Kız çocuklarının melekleri andıran giysilerle (İslam inancına göre melekler görülmez.), erkek çocuklarının sarık ve cübbelerle programlara katılmaları sağlandı. Devlet yetkilileri ve tarikat temsilcileri coşkulu konuşmalar yaptılar. 8 yıllık Temel Eğitim uygulaması ve Kuran kursularına başlamak için yapılan yaş düzenlemesi aşağılanarak lanetlendi. AKP iktidarıyla birlikte Türkiye’nin altın çağını yaşadığı hem dışarıda hem de içerde büyük zaferlere imza attığı, milletin artık çocuğunu Kuran kursuna gönderebildiği, hükümetin bu konuda bütün imkânlarını seferber ettiği anlatıldı. Bunun içinde hükümete sahip çıkılması gerektiği vurgulandı. Örneğin: Turhal Müftülüğü bünyesinde faaliyet gösteren 4-6 yaş grubu Süleymaniye Kuran Kursu 2016 yıl sonu programında AKP’li Belediye Başkanı Yılmaz Bekler yaptığı konuşmada, "Bir zamanlar çocuklarımızı 15 yaşına kadar yaz Kur’an kurslarına bile gönderemiyorduk. Şimdi ise 4 yaşındaki çocuklarımız için camilerde Kur’an kursu açılabiliyorsa, eve gider gitmez 2 rekât şükür namazı kılalım avuçlarımızın içi karıncalanıncaya kadar dua edelim." dedi. Turhal Kaymakamı Bünyamin Yıldız da: "Turhal’a geldiğimde en çok hoşuma giden bu proje olmuştu. Geleceğimiz adına umut verici bir gelişmedir. Bu projede emeği geçen herkese teşekkür ediyor, başarılarımızın devamını diliyorum." diye konuştu.

Ayrıca Yeni Akit gazetesinde 31 Ağustos 2017 günü yayımlanan ve Abdurrahman Dilipak’a ait olan “Kreş mi dediniz, Allah korusun” başlıklı köşe yazısı da dikkat çekicidir: “Sahi, düşünsenize, bizim çocuklarımızı kim, hangi beşiklerde uyutuyorlar; kimler, onların kulaklarına hangi şarkıları söylüyorlar?” Yine söz konusu yazıda Abdurrahman Dilipak, ailelere çocuklarını kreşe vermemeleri çağrısını yaparak, “Nineler, dedeler eve geri dönmeli, nineler bakamıyorsa çocuklar cami yanına verilmeli.” önerisinde bulunuyor. Ardından da sıbyan okullarına “methiyeler” diziyor. 

'TOPLUMUN RIZA GÖSTERMESİ İSTENİYOR'

Bu okullarla ulaşılmak istenen neler sizce?

Bu “niçin”in yanıtı AKP iktidarının izlediği genel politikaların içindedir. 

Ana neden şudur: 12 Eylül faşizmi tarafından kurulmuş ve emekçi kitleler için hemen her alanda kısıtlayıcı ve güdük olan parlamenter demokrasinin bile ortadan kaldırıldığı, tüm yetkilerin tek kişinin elinde toplandığı, totalitarizmin inşasının sürdürüldüğü bu on beş yıllık süreçte iktidar açısından gelinen aşama; toplumun, hedeflenen ve kurulmak istenen totalitarizme “ikna” edilmesi, “rıza” göstermesinin sağlanmasıdır. Bunun için kitlelerin iktidarın politikaları doğrultusunda yönlendirilip mobilize edilmesi isteniyor. Bunun için bir toplum mühendisliği projesiyle toplumun dokusu tahrip edilerek gelecek inşa edilmeye çalışılıyor. İktidarın, bu hedef için her türlü çılgınlığı göze aldığı artık çok açıkça görülüyor. İktidar gerici, şeriatçı, şoven ve milliyetçi kitleleri etkilemek için dışarıda yayılmacı söylemlerle savaşçı ve maceracı bir siyaset izlerken; içerde de baskıcı ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir siyasi yöntemle de toplumu yeni baştan şekillendirilmeye çalışıyor. Bunun için de görsel ve basılı medya ile tarikat ve cemaatleri çok iyi kullanıyor. İktidar takiyyecilik ve ikiyüzlülükle kitlelere, “dindarlık” kisvesi altında kindarlık, itaatkârlık, kanaatkârlık ve nefret aşılıyor. En kötüsü de muktedirler bu uğurda minicik çocukları bile hedef almaktan, onların yaşamlarını karartmaktan çekinmiyor.

ÇOCUKLARA KABİR AZABI, CENNET, CEHENNEM ANLATILIYOR

Bu okulların 16 yıldır faaliyete olduğu anlaşılıyor. Bu bir "eğitim uygulaması" için yeterli gözlem süresidir. Bu bağlamda, 4 yaşında haftada 18 saat ders alan bir çocuğun ruh halinde ve davranışlarında, başta pedagojik olmak üzere birçok sorun oluşmaz mı? 

Oluşmaz olur mu? Henüz 4 yaşını geçmiş çocuk dünyayı yeni yeni tanımaya başlamıştır. Bu yaştaki çocuklar neden-sonuç ilişkilerini anlamakta zorlanırlar. Bu çocuklara için eğitim yaklaşımı soyutluktan kaçınılarak, bilmediklerini bilinir hale getirmek olmalıdır. Tersi durumda korkuları artar, üstelendiği zaman da suçluluk duygusu altında kalarak travma geçirirler.

Oysaki soyut düşünceleri analiz edebilecek yaşta olmayan bu çocuklara, sıbyan okullarında iman, ölüm, ahiret, kabir azabı, cennet, cehennem, günah, şeytan, melek gibi kavramlarla dolu bir eğitim verilerek çocukların korkarak ve sorgulamadan öğrenmeleri isteniyor.

Ayrıca bu yaştaki çocukların görerek, deneyerek; somut olanları algılayarak öğrenmesine ve somut algılardan soyutlaştırma sürecine geçmesi için zamana gereksinimleri var. Bunun için onların yanlış yapmasından korkulmamalı ve sabırlı olunmalıdır. Tersi durumda, yani çocuğun öğrenmek için başvurduğu yollar kapalı tutularak, doğaötesi bir dünyanın öğretilmesi için sürekli soyut kavramların günah-yanlış yaklaşımıyla öğretilmesi çocukta bir süre sonra suçluluk duygusu oluşturur. Ardından içe kapanmalar başlar. Yaşıtlarıyla ilişki kurmakta ve oynamakta zorlanırlar. Her an “görülmesi mümkün olmayan bir güç “tarafından gözlendiklerini düşünen bu çocukların davranışlarında bozulmalar başlar. Yakınlarını ve ailelerini kaybetme korkusuyla yaşarlar. Bu korkuları nedeniyle de uyku sorunları oluşur. Bu çocukların ileri yaşlarda da şiddete eğilimleri fazla olur.

Yine bu yaştaki çocukların yetişkin gibi davranma eğilimleri vardır. Bunun için bu çocuklar incitilmeden ve sabırla bu özelliklerine uygun davranılmalıdır. Onlara çocuk olduğu unutulmadan yaklaşılmalı ve eğitimleri bu gerçek dikkate alınarak sürdürülmelidir. Ancak sıbyan okullarında onların çocuk oldukları hiç dikkate alınmadan, büyüklere davranıldığı gibi davranılıyor. Bu yaş aralığındaki çocukların çoğunluğunun bu durumu, ruhsal olarak kaldırması olanaklı değildir.

Bu söylediklerimize verilecek örnekler çokça vardır. Bunların bir bölümü de gazetelere yansımıştır. Örneğin: Üç çocuklu ve çalışmak zorunda olan bir işçi kadın 5 yaşındaki çocuğunu sıbyan okuluna verdiğini söyledikten sonra şunları anlatıyor: “Kaynanam tam gün bakmayı kabul etmeyince mahalledeki sıbyan okuluna hem bize yakın hem de uygun diye verdim. Okulda çalışanların düzeyini, aldığı eğitimi hiç sormadım. Bazı günler fazla mesaiye kalınca hiç göremiyordum. Babaannesinde uyuyakalıyordu, sonra da orada kalıyordu. Bu durumun bazen 4 gün bile sürdüğü oluyordu. Sorunları bir hafta sonu fark ettim. Çocuk gece altını ıslatmaya başladı. İçine kapandı, evdeki eşyalara zarar verdi. Baktım çocuğun durumu kötüye gidiyor, hemen işten ayrıldım, daha fazla ilgilendim. Babası da epey uğraştı ama yine de aynı. Okulla konuşalım dedik. Okula gittim, anlattım durumu, onlar da beni suçladı. Zaten bir anne olarak çalışmam doğru değilmiş! Epey tartıştık. Çocuğu okuldan almak istedim, bu sefer beni ikna etmeye çalıştılar. ‘Hiç olmazsa çocuk, sizin asla veremeyeceğiniz dinimizi öğreniyor.’ dediler. Tamam, ben de istiyorum dinini öğrensin, ama bu çocuk niye bu hale geldi, diye düşünmeden edemedim. Aynı okula bir süre daha devam etti. İşten çıktığım için durumumuz kötüydü. Arada merdiven temizliğine gidiyordum. 5 yaşındaki çocuk bir gün dedi ki: ‘Annelerin çalışması günah. Anne ne olur günah işleme, lütfen çalışma. Babam bize baksın, senin paran da günahmış, o parayla bana sevdiğim şeyleri alma.’ Şoka girdim. Sonra aldık hemen okuldan. Ben en az iki defa şikâyet ettim bu okulu, tek bir işlem yapılmadı.” Evet, işlem yapılmamış… Yapılması da beklenmesin! Çünkü onlar için çocukların akıl ve ruh sağlığı zerre kadar önemli değildir. Onlar için önemli olan itaatkâr, kanaatkâr, sorgulamayan, düşünmeyen, iktidarın doğrularını kendi doğruları belleyen bir nesil yetişmesidir!

Cumhuriyet gazetesinde 27 Ekim 2017 günü çıkan bir yazıda yer alan bazı bilgiler de şunlardır: Fidan anlatıyor: “Çocuğumu 3 yaşında sıbyan evine gönderdim, hamile kalınca çocuğu buraya verdim. Üniversite öğrencileri gönüllü ders veriyorlardı. Bunlar genelde üst sınıflar. İki yıl gitti buraya. Sonra çocukta birtakım sorunlar görmeye başladım, küçük kardeşine şiddet uyguladı. Aslında çok seviyordu, kardeşini hiç kıskanmıyordu. Sonra yatağa işemeye başladı. Evde ne yapsak ‘günah’ demeye başladı. Ben okula gittim, ‘Senin çocuk çok akıllı, biz de üst sınıflara verdiğimiz dini eğitimi verdik. Çünkü her şeyi hemen kapıyor.’ dediler. Tabii ki her anne gibi gurur duydum ama uyardım, ‘Yine de az yapın, çocuğun davranışları değişti.’ dedim. Ama sorunlar giderek büyüdü. Doktora götürdüm. Çocuk çok ciddi psikolojik sorunlar yaşıyormuş. Neyin günah olup neyin olmadığının çelişkisini yaşadığı için depresyona girmiş. En çok da kardeşinden hırsını almaya çalışıyor. Örneğin resim yapmak istiyor, ama resim yapmak günah! Sadece ev resmi, ağaç resmi yapabilir. İnsan ve hayvan sureti yapmak Allah’ı incitmek olurmuş. Bu nedenle çocuk çelişkiye düşmüş. Evin içinde anne, baba ve kardeş resimleri yapmak günah, ‘Öyleyse evin içinde yaşamaları da günah mı?’ diye sorular sormaya başladı. Çocuğu sıbyan okulundan aldık. Şimdi normal bir devlet okuluna gidiyor. Belirli günlerde de rehabilitasyon merkezine gidiyor. Konuşma ve zekâ geriliği tespiti konuldu.”

HİÇBİR DENETİM YOK

Bir de şunu belirtmek istiyorum: Kuran kursları açılan meskenlerde alt yapı ve bina yeterlilikleri dahi denetlenmiyor ve giderilmeye çalışılmıyor. Olası bir kaza ya da çocukların zarar görmesi durumunda bile “fıtrat” devreye giriyor ve kader öne çıkarılıyor. Örneğin, daha önce yangın çıkmasına rağmen denetlenmeyen Diyarbakır’ın Kulp ilçesinin Karaağaç köyündeki bir Kuran kursunda 01 Aralık 2015 günü tekrar çıkan yangında 6 çocuk yanarak can verdi. Bu kazayla ilgili olarak dönemin Diyanet İşleri Başkanı’nın söylediği şu sözlere ne denir bilmiyorum.  “Bazı gençler, maalesef eli kalem tutacak bazı gençler dağlara gittiler ve kardeşlerini katlettiler. Ve kendi hayatlarını da ahiretlerini de berbat ettiler. Ama bu çocuklarımız, elim bir kazada bugün hiçbir kötülüğe bulaşmadan, bir Kuran kursunda, Kuran okuyarak hayatlarını ilim yolunda sarf etmeyi düşünüyorlardı. Fakat Cenab-ı Hak bu şekilde takdir etti ve aldı.” 

Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?

Tüm bunlara bakarak, sıbyan okullarının, iktidarın, toplumun oturmuş değerlerini ve bireylerin yönelimlerini değiştirme/dönüştürme planlarının bir parçası olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ayrıca bu okulların toplum üzerindeki etkileri uzun vadede daha net bir biçimde ortaya çıkacaktır. Özellikle emekçilerin artan yoksulluk ve çaresizliğiyle, kadına yönelik gerici politikaların birleşmesi sonunda sıbyan okulları projesinin tehlikeli sonuçlara yol açması kaçınılmazdır.  Yani; hasta edilmiş, çürütülmüş, düşmanlıkla körleştirilmiş kuşakların yetişmesi toplumun tümü için yakın gelecekte çok ciddi sorunlar ve tehlikeler taşımaktadır.