'Türkiye'deki krizin ciddi bir bulaşıcılığı yok'

Londra merkezli haftalık ekonomi ve politika dergisi The Economist'in bugün çıkan yeni sayısında, Türkiye'ye ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerin yapıldığı iki makale yayınlandı. Türkiye'de kur krizinin bir borç krizine dönüşeceği ancak Avrupa başta olmak üzere dünyaya yayılma riski taşımadığı öne sürüldü. Avrupa bankaları içinde en çok Garanti Bankası'nın ana ortağı…

Haber Merkezi

Londra merkezli haftalık ekonomi ve politika dergisi The Economist'in bugün çıkan yeni sayısında, Türkiye'ye ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerin yapıldığı iki makale yayınlandı.

Makalelerde ABD yaptırımlarının ardından Türkiye'nin yaşadığı sarsıntının Avrupa ekonomisinde büyük bir etki yaratmayacağı, öte yandan Batı ittifakı açısından Türkiye'nin Çin ve Rusya'ya "terk edilemeyecek kadar önemli" bir ülke olduğu değerlendirmesi yapıldı.

'DOLAYLI YOLDAN FAİZ ARTIRIMI YAPILDI'

"Türkiye'deki krizin ciddi bir bulaşıcılığı yok" başlıklı makalede, Türkiye'de enflasyonun şu anda yüzde 15'in üzerinde olduğuna işaret edilerek, bu düzeyin Merkez Bankası hedefinin üzerinde olduğu ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ısrarı sebebiyle faiz artırımına gidilemediği belirtildi.

Türkiye'nin cari hesap açığının GSYH'nin yüzde 5'ini geçtiği vurgulanırken, ülkenin büyüyen açığı gidermek için yabancı sermaye akışına muhtaç olduğu ancak ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz artırımı sebebiyle yabancı sermayeyi çekmenin giderek güçleştiği hatırlatıldı.

"Türkiye şimdi kesinti yapmak zorunda" denilen makalede, şu değerlendirmelere yer verildi:

"Ülkenin Maliye Bakanı Berat Albayrak -ki kendisi aynı zamanda başkanın damadı olur- hükümetin mali disiplini arttıracağını ve Türkiye'nin cari hesap açığını daraltacağını söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) da, düzenli nakit ihalelerini askıya alarak ve böylece bir gecede bankaları açıklanan politika faizinden daha yüksek faizle borçlanmaya zorlayarak, dolaylı yoldan para politikasını sıkılaştırdı."

'TİCARİ PARTNERLER ETKİLENECEK'

"İhracat harcamalarındaki yavaşlama, Türkiye'nin hastalığının bir kısmını ticari partnerlerine bulaştıracak" denilen makalede, en çok etkilenecek ülkelerin, Türkiye'ye ihracat geliri GSYH'sinde en çok paya sahip olan İran, Bulgaristan ve Gürcistan gibi ülkeler olacağı belirtildi.

Makalede, "Ancak, dünyada ticareti yapılan malın yüzde 1,3'ünü alan Türkiye, ekonomik meyve tabağının büyük bir kısmını oluşturmuyor" yorumu yapılırken, Türkiye'nin "hastalığının" bulaşabileceği diğer bir yolun finans olduğuna işaret edildi. 

EN ÇOK GARANTİ'NİN İSPANYOL ORTAĞI ETKİLENECEK

The Economist, Türkiye'deki krizin finansal açıdan da Avrupalı yatırımcıları ciddi anlamda tehdit etmediğini vurgularken, aşağıdaki değerlendirmeyi yaptı:

"Türkiye'ye verilen yabancı borçların büyük kısmı Avrupa bankalarının yerel alt firmaları üzerinden akıyor. 10 Ağustos tarihli basında yer alan haberler, Avrupa Merkez Bankası'nın, avro bölgesindeki bazı finansal kurumların olumsuz etkiye maruz kalabileceğinden endişelendiği yorumunu yapıyordu. Bu, Euro STOXX banka hisse fiyatı endeksinde kayda değer bir düşüşe yol açtı. The Economist baskıya giderken, olumsuz etkiye karşı en açıkta bulunan iki kreditörün hisselerinde yüzde 9'luk bir düşüş vardı.

"Avro bölgesi bankaları Türkiye'ye, özkaynaklarının yaklaşık yüzde 10'una denk gelen, 150 milyar dolar civarında borç verdiler. Bu borçların büyük kısmı İspanyol bankalarına (80 milyar dolar), özellikle de Türkiye'nin ikinci en büyük özel bankası Garanti'nin yarısını elinde tutan BBVA'ya ait. Riskin geri kalan kısmı ise İtalya'nın UniCredit ve Fransa'nın BNP Pariba bankalarının yerel alt firmaları arasında dağılıyor.

'ÖDENEMEYEN BORÇLAR KESKİN ŞEKİLDE ARTACAK'

"Bu bir avuç banka için ilk risk, TL karşılığı artık daha fazla olan döviz cinsi borçlarını ödemek uğruna mücadele eden Türkiye'deki borçlular olacak. Şimdiye kadar, ülke, görece az sayıda takipteki krediye sahip (yaklaşık yüzde 3). Ancak ödenemeyen borçların keskin bir şekilde artması bekleniyor.

"Öte yandan, bulaşıcı etki düşük kalacaktır. En kötü senaryoda, Avrupalı esas bankalar yerel iş ortaklarını terk eder ve özkaynak kayıplarını zarara yazarlar. Deutsche Bank'a göre, bu senaryo onlara, grup özkaynaklarının yüzde 1 - yüzde 12'si arasında bir değere mal olur. Bu düzeyde maliyetler ancak bankaların hissedarlarına zarar verir ve belki onları sermaye tamponlarını arttırmak zorunda bırakır. Ancak, Pictet Servet Yönetimi'nden Alexandre Tavazzi'ye göre, bu durum bankaların ödeme yeteneğini tehdit etmez ya da onları dış müdahaleye gereksinir hale getirmez."

'YATIRIMCILARIN YENİ ENDİŞELERİ VAR'

Makalede gelişmekte olan ülke piyasalarına ilişkin şu değerlendirmeler yapıldı:

"13 Ağustos'ta, Hindistan rupisi, ülkede enflasyonun ılımlı seyretmesine ve döviz cinsi borçların hafif olmasına rağmen, dolar karşısında rekor düşüş yaşadı (dolar/rupi 70). Arjantin merkez bankası faizlerini yüzde 40'tan yüzde 45'e çıkararak fiyatların ve pesonun istikrarı konusunda kararlı olduğunu gösterdi. Ve Güney Afrika, para birimindeki korkunç dalgalanmalara maruz kaldı. Güney Afrika Randı, Trump'ın tweetinin ardından, durağanlaşmadan önce yüzde 10 değer kaybetti.

"Ancak, o günkü panik hali devam etmedi. Türk yönetimi, zorunlu karşılıkları düşürerek, bankaların, bilanço tablolarında dolara daha yüksek miktarlarda erişebilmesini sağladı ve döviz swaplarını kısıtlayarak yabancı spekülatörlerin lirayı hedef almasını zorlaştırdı.

"Türkiye'nin para birimi üzerindeki etki şaşırtıcı bir şekilde güçlü oldu. Bu haftanın başında 7 TL'den işlem gören dolar, 15 Ağustos'ta 6 TL civarına inişe geçti. Küresel yatırımcıları ise, gelişmekte olan ülke piyasalarına yatırım yapanların portföylerinde bütün Türkiye hisselerinin toplamında daha fazla yer kaplayan Çin teknoloji firması Tencent'in hayalkırıklığı yaratan düşük kazançları gibi, yeni endişeler sardı."