Türbanını çıkaran kadınlar anlatıyor: Başkaldırmayı bilin, cesur olun, bu yükü daha fazla taşımayın

Sosyal medyada başlayan '#10yearschallenge' paylaşımlarına türbanlarını çıkaran kadınların paylaşımları damga vururken, bu paylaşımların sahibi üç genç kadın, yaşadıklarını soL'a anlattı.

Haber Merkezi

Geçtiğimiz hafta sosyal medya hesaplarında başlayan #10yearschallenge kampanyası, bir anda Türkiyeli bir hal aldı ve genç kadınlar türbanlarını çıkardıktan sonraki değişimlerini gösteren fotoğraflarını paylaştılar. Onlarca genç kadın taassubun gölgesine aldırmadı, bir bölümü sosyal çevresini, ailesini karşısına aldı ve daha önemlisi korkuya teslimiyeti değil, cesareti yücelten, ilham verici bir hamle yaptı.

Sümeyye, Zühal ve Büşra, soL’a konuşan bu genç kadınlardan üçü. Hepsi türbanla tanışma ve vedalaşma hikayelerini, büyük bir alçakgönüllülük ve açıklıkla paylaştılar.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğrenimine devam eden Sümeyye, 21 yaşında. Türbandan vazgeçiş sürecinde, kendisini çok yalnız hissettiğini söylüyor. 

“#10yearschallenge kampanyası ile beraber sessiz sedasız ve birbirimizden habersiz yaşanmaktansa, birilerinin de benimle aynı süreçten geçtiğini görmek beni motive ettiği gibi, bir kez daha bana kendimi  hatırlattı. Evet hep biliyordum; baskı gören, özgürlüğünün, kendi tercihleri ile şekillenen bir yaşam sürmenin mücadelesini veren kadınlar çok. Ancak bunları somut olarak görmek insana bir parça da olsa güç veriyor. Bu gücü içimde hissedip o paylaşımı yapmak istedim” diyen Sümeyye, başkalarının değişim hikayelerini duymanın kendisi için hep ilham verici olduğunu anlatıyor.

Dişhekimi olan 24 yaşındaki Büşra ise fotoğrafı paylaşırken bu kadar yayılacağını hiç düşünmemiş. “Paylaşmaktaki amacım kesinlikle bu durum üzerinden sosyal medya tabiriyle ‘prim kasmak’ değildi. Bu karar benim hayatta en büyük başarım ve yaptığım için en çok gurur duyduğum hareket olarak ömür boyu benimle ilerleyecek bir şey aslında. Ben o paylaşımı yaparken sadece bunun benim için ne anlama geldiğini göstermek istedim. Bir anda çığ gibi büyüdü orası ayrı tabii” diyor.

Tepki görmekten tedirgin olmadığını çünkü bunu gerçekleştirmek için zaten yaklaşık beş sene beklediğini anlatan Büşra “O beş senelik süreçte kendimi her zaman en kötüsüne hazırlamıştım. Ama paylaşımı yaptıktan sonra yaklaşık 1 saat sonra kaldırdım. Sebebi benim tedirgin olmam asla değildi, insanlar bir anda tweetin altında tartışmaya başladı ki bir kesim bana da değil sırf yanımda durduğunu belli eden insanlara ağza alınmayacak hakaretler edince kaldırmak istedim. Fakat geri adım atmanın da yanlış olduğunu, insanların asla başkasının düşüncesine saygılı olamayacaklarını farkettiğimde yeniden yükledim. Daha fazla geri adım atan, kabuğuna çekilen olmak istemedim açıkçası” ifadelerini kullanıyor.

Acil tıp teknisyeni olan 24 yaşındaki Zühal ise 10 yıl içinde gerçekten değiştiğini, bu paylaşımın niyetinin tek başına “başörtüsüne tepki” olmadığını vurguluyor: “Bunu yapma kararı aldığımda tepki görmekten tedirgin olmadım çünkü benim kararım, doğru veya yanlış, beni ilgilendirir. Bugüne dek zaten çok fazla toplum baskısıyla karşılaştım ve bu baskıları artık umursamıyorum.”

‘OLDU BİTTİYE GELDİ, YILLARCA İÇİNDEN ÇIKAMADIM’

Sümeyye türbanı ilk kez 14 yaşındayken, liseye başladığı yıl takmış. O zamanlarda da hiç istemediğini anlatırken; “O yaşta birilerine başkaldıracak durumda değildim. Hep anlatırım bunu: Elime bir başörtü verildi, taktım ve bir ‘Hayırlı olsun’ ile çıkıp gittim okula. Kendime çok yabancı gelmiştim o gün” ifadelerini kullanıyor.

Büşra ise türbanla tanışma öyküsünü; “Bunu daha önce hiç yüksek sesle söylememiştim ama başörtüsü takışım aslında o kadar komik ve çocukça bir karar ki. Liseye geçeceğim sene bir Kuran kursuna gitmiştim. Yaptığım şey de genelde haşarılıktı. Çocuksun çünkü. Sonra toplu ‘kapanma’ seremonisi yapıldı adeta. Bu meselenin ne kadar ciddileşeceğini anlayamıyor insan. Kurstan çıktım, ailemin haberi oldu. Çok sevindiler. Hemen o gün gidip ona uygun kıyafetler alındı. Tamamen oldu bittiye gelen bir olaydı aslında, ama yıllar boyunca içinden çıkamadım” diyerek anlatıyor.

Zühal ilk kez türban taktığında ilkokul 5. sınıf öğrencisi bir çocukmuş. “Biraz ablam kapandığı için özendim, bir de babam çok fazla istiyordu. Motivasyonum bir süre devam etti ama sonrasında maalesef içimde pek bir istek kalmadı kapanmaya karşı” diyor.

Çocuk yaşta türbanla tanışmayı sorduğumuzda Sümeyye; “Aslında bir anda zamanı ileriye sarıyormuşsunuz gibi bir his. Çünkü sana büyüdüğünü hissettiriyor. Oysa ki bedenin, ruhun, zihnin çocuk. Başörtülü kadınların insanların zihninde oluşturduğu tipik bir imaj var: Ağırbaşlı, hanım hanımcık, olgun, namuslu, iyi aile kızı imajı bu. İster istemez bunu öğrenerek büyüyorsun o yaşlarda ve sınırların içine dahil oluyorsun. Olmadığın biri gibi davranmak zaten ruhuna zarar veriyor insanın. Kısaca çocukluğu yaşatmıyor demek bile bu sorunun cevabı olabilir” sözleriyle yanıtlıyor.

Büşra çocuk yaşta türbanın ne anlama geldiğini şöyle tarif ediyor: “Mesela dışarıya oyun oynamaya çıkacaksınız ama bir anda koşup çıkamıyorsunuz. Sizi durduran bir ‘zorunluluk’ var. Çocukluk kalmıyor o andan sonra. Kıyafetlerini ona göre seçmek zorundasın, gerekirse kuzeninin yanında bile saçlarını kapatmak zorundasın. Bu çok büyük bir yük, hiçbir çocuğun taşımasını istemeyeceğim kadar büyük.”

Zühal ise başörtüsü de taksa bir çocuğun çocuk olduğunu vurguluyor: “Çocuk ne şekilde yaşarsa yaşasın çocuktur. Ama bazı şeylerden mahrum kaldım, hâlâ onlar için üzülüyorum. Mesela top oynamak, bisiklete binmek gibi. Yine de içimdeki çocukluk hissi yerini yetişkine dönüştürmedi o yaşlarda.”

‘BAŞÖRTÜSÜNÜ ÇIKARINCA İLK İŞİM GİDİP DERİ CEKET ALMAK OLDU’

Sümeyye, kıyafet seçerken kurallara uygun davranmak durumunda hissettiğini; “Başımı örterken dapdar giyinmek benim yapabileceğim bir şey değildi. Bu yüzden istemesem de tesettüre uygun giyinmeye çalıştım” diyerek anlatıyor.

Büşra ise kıyafet alışverişine gittiğinde aklında hep “Ben bu değilim” düşüncesi olduğunu söylüyor: “Ailemle hep bu yüzden tartışırdık zaten. Bazı kriterleri var bu meselenin. Kalçalarını örten şeyler giymek zorundasın, ama etek giysen daha makbule geçiyor mesela. Kısa kollu zaten giyemiyorsun.  Bunu kendi kararıyla yapan, yapabilen insanlara saygım sonsuz ama kendi rızası olmadan yapılacak bir şey değil. Zaten bir süre sonra alışveriş yapmayı bıraktım. Alamayacağınız şeyleri beğenmek bile insanın canını çok sıkıyor o noktada. Deri ceket giymeyi o kadar çok isterdim ki mesela, ama yakıştıramazdım uzun gömleklerin üstüne. Başörtüsünü çıkardıktan sonra ilk işim gidip bir deri ceket almak oldu. Böyle ufak tefek şeyler işte, ama büyüyünce bir çığ oluyor adeta.”

‘BAŞÖRTÜSÜNDEN VAZGEÇMENİN KENDİ KARARIM OLDUĞUNU ANLATAMIYORUM’

Başörtüsünü çıkarma tercihini babasının hâlâ bilmediğini anlatan Sümeyye; “Her akşam eve başım kapalı giriyorum. Annem ise çok üzüldüğünden bahsedip bir anlamda duygu sömürüsü yapıyor ne yazık ki. Birilerinden veya bir şeylerden etkilendiğimi düşündüğünü söylüyor. Kendi kararım olduğunu anlatamıyorum” diyor.

Arkadaşları ise kararını normal karşılamış, çevresi değişmemiş. Yine de şunu eklemeyi önemsediğini söylüyor: “Ama şu an hiçbirinin bir önemi yok. İnsan zamanla kendisi için yaşamayı öğreniyor. Ben aynaya baktığımda kendimi böyle görmek istiyorum. Bu yeterli.”

Büşra’nın ailesi ise başta kabullenmek istememiş. “Onlara benim bu kararı beş sene önce zaten vermiş olduğumu sadece söyleyemediğimi duyduklarında çok da üstüme gelmediler açıkçası. Tasvip etmediler kesinlikle ama bunu yaptığımda da yaptırımda bulunmadılar” diyen Büşra, ailesinin kendisini anlamaya çalıştığını düşünüyor. Arkadaşlarının bir kısmının düşüncesinden haberdar olduğunu söyleyen Büşra “Sonunda buna cesaret edip yapabildiğim için mutlu oldular. Ben hiç kimseden kötü bir şey duymadım bu süreçte, ama yüzüme söylemek istememiş olanlar da vardır elbette” diyor. Kararından sonra çevresinin değişmediğini şöyle anlatıyor: “Çevrem değişmedi çünkü zaten hayatımdaki insanları çok önceden ölçüp tartmaya başlamıştım. Önceye nazaran daha saygılı, daha anlayışlı, benim kim olmak istediğimi gerçekten önemseyen insanlardı zaten hayatımdakiler. Bunu 5 sene boyunca düşününce farkında olmadan ciddi bir altyapı hazırlamışım aslında.”

Zühal ise çevresinin tepkisini anlatırken; “Davranışlarım, yaşama biçimim tesettürlü olmakla pek uyuşmuyordu zaten, mantıklı bir karardı, saygı gösterdiler. Çok isteyip de yapamayanlara örnek oldum, beni tebrik ettiler” diyor.

‘GURURLU HİSSETTİRİYOR, DAHA ÖZGÜR VE MUTLUYUM’

Sümeyye, kendisi gibi kadınların yaşadığı durumu “Bu bir günlük bir değişim değil. #10yearschallenge’dan sonra sanki bir anda değişmiş kadınlar gibi ortaya çıktık. Bu bir süreç ve hâlâ devam ediyor. Benim başörtüyü çıkarmam bu sürecin en son adımıydı, ilk değil. Zaten fikirsel olarak değişmeye, dünyaya daha geniş bakmaya başlamıştım. Hep sorgular haldeydim, her şeyi. En çok da kendimi. Kendine biraz daha yaklaşıp böyle bir karar almak her şeyden önce gururlu hissettiriyor” diyerek anlatıyor.

Ruh halinde büyük bir değişim yaşadığını vurgularken; “Sokağa çıktığında fiziksel olarak herhangi bir dini veya ideolojiyi yansıtmadan ‘ben’ gibi gezebilmek beni gerçekten mutlu hissettirdi. Ağırlıklarımdan kurtulmuş gibiydim. Hayatla olan ilişkim hep ileriye ve güzele doğru gitti, gitmeye devam ediyor” diyor.

Büşra, başörtüsünü çıkardıktan sonra daha özgür ve mutlu hissettiğini şu sözlerle anlatıyor: “Artık çok daha mutlu olduğumu hissediyorum, daha özgür hissediyorum. Ama bu başörtüsünü çıkardım özgürüm artık şeklinde bir şey değil. İnsanlar genel olarak ‘önceden de özgürdün ne değişti’ gibi tepkiler vermiş Twitter’da. Kimsenin hayatında olanları tam olarak bilemiyor insan. Özgürüm çünkü tamamen kendi kararım olan bir hayatı yaşıyorum. Bu uzun süre böyle yaşamak durumunda kalmayan hiç kimsenin anlayabileceği bir şey değil.”

Büşra ve Zühal, politikayla çok ilgilenmediklerini söylüyorlar. 

Büşra; “Başörtüsü takma kararı alırken de (bir çocuğun bu kararı alamayacağını söyleyerek gülüyor) politik bir tarafı yoktu, çıkarma kararı alırken de olmadı. Ben aslında sadece mutlu hissetmenin peşindeydim” diyor. Zühal ise; “Yeterince özgür bir toplumda değiliz, fikirlerimden dolayı yargılanmak istemem” diyerek pek konuşmak istemiyor.

Politik biri olduğunu olduğunu ancak başörtüsünü çıkarma kararını bunun doğrudan etkileyen bir yanı olmadığını söyleyen Sümeyye ise “Elbette politikayla ilgileniyorum. Kadınların ataerkil sistem içerisindeki konumunun din ile sağlamlaştırılması noktasında politikanın büyük bir payı var” diyor.

MİNE KIRIKKANAT’IN YAPTIĞI ANNEMİN YAPTIĞINA BENZİYOR

Gazeteci Mine Kırıkkanat’ın türbanını çıkaran kadınlar hakkında “Fetö olduğu belli oldu zaten. Fettoş dedim diye kudurdular” sözlerini sorduğumuzda Sümeyye “Hayır biz gerçeğiz” yanıtını veriyor.

Kırıkkanat’ı kendi kararlarını veremeyeceği söyleyen annesine benzeten Sümeyye; “Bazı gerçekler görmezden geliniyor. Kırıkkanat hanımefendinin sarf ettiği sözler de gerçeği bulanıklaştırıyor zihnimizde. Bizim gibi kadınları topluma yabancılaştırıp bir nevi yok sayıyor. Hayır, biz gerçeğiz. Biz yaşıyoruz bu hayatı. Bugün azıcık dar bir kıyafet giydiğimde babama hesap vermek zorunda kalan benim. Hem kullandığı cümlelerin işin aslını nasıl değiştireceğine dair uzun uzun düşündüğünü zannetmiyorum. Sözleri nedeniyle beni ve benim gibilerini hedef gösteriyor adeta. Ne için? Başımızı açtık diye. Mine Kırıkkanat'ın yaptığı annemin yaptığına benziyor. Ne düşünürse düşünsün, kendi kararlarımızı kendimizin verdiğini, manipüle edilmediğimizi kabullenecekler.”

BAŞKALDIRMAYI BİLİN, CESUR OLUN, BU YÜKÜ DAHA FAZLA TAŞIMAYIN

Başörtüsünü çıkarma kararını kendi içlerinde tartışan kadınlarla saatlerce konuşabileceğini söyleyen Sümeyye; “Mesele birey olabilmekte. Kendi tercihlerimizi, yaşamak istediğimiz hayatı şekillendiriyoruz her eylemimizle. Neden özgür olmayı seçmeyelim? Özgürlüğü kimse getirip altın tepside sunmaz size. Özgürlük, mücadele edilerek kazanılır. Yalnızca başörtü değil benim meselem. Daha da fazlası. Kadınların bu toplumdaki konumu” diyor.

“Bir değişim isteniyorsa, önce cesur olmak gerek” diyen Sümeyye; “Bir tane hayatımız var ve süresini bilmiyoruz. Her an yaşamak gerek. Ben kendi yarınımdan ve kadınların yarınlarından oldukça umutluyum. Bir halka olup bilinçlenmekte olan insan zincirine ekleniyoruz gün be gün. Neden o zincirin bir halkası olmasın insan? Kendimi ve hikayemi birilerine açıkça sundum ilham olabilmek adına. Ancak eyleme geçmek için aradığımız güç zaten içimizde var. Sadece ortaya çıkarmak gerek. Bu, olmak zorunda” ifadelerini kullanıyor.

Zühal; “Benim durumumda olup da cesareti olmayan kadınlara şunu söylemek isterim; kendiniz gibi olun, bu sizin sloganınız olsun. Kendi kararınızı kendiniz alın, kendinizi ezdirmeyin, gerektiğinde baş kaldırmayı bilin, özgürleşin, bağımlı olmayın. Ancak bu şekilde bir birey olursunuz aksi takdirde ise bir köle… Seçim size kalmış” diyor.

Büşra ise kendi çatışmalarının benzerini yaşayan kadınlara şöyle sesleniyor: “Bu hayat senin. Bir kere yaşayacaksın. Neden sana dayatılan şekilde yaşayasın ki? Korktuğun ne varsa yüzleşmeden bilemezsin düşündüğün kadar korkunç olup olmadığını. Kendinden mutlu olma şansını, özgür hissetmenin o güzel hissini bir gün daha esirgeme lütfen. Yaptığında tüm dünyayı karşına almışsın gibi olacak belki de. Ama o cesaretle yaptığın her şey senin hayatını kendi istediğin gibi yönlendirmen için bir adım olacak. Düşündüğünden daha kötü sonuçları da olabilir, ama ‘Ben buyum!’ demeye başladığından itibaren o kadar güçlü hissedeceksin ki, her şeyi yapabilecek olduğunu göreceksin. Lütfen ama lütfen kendinle tartışarak kendi omuzlarına bu yükü daha fazla kondurma.”