Süleyman Şah operasyonunun perde arkası

Londra merkezli Royal United Services Institute’ta Ortadoğu uzmanı Michael Stephens, Türkiye’nin Süleyman Şah operasyonun perde arkasına ilişkin önemli iddiaları gündeme getirdi.

Stephens’ın “Türkiye’nin Süleyman Şah’tan çekilmesi: Çıkarımlar” başlığını taşıyan analizinin geniş bir özetini paylaşıyoruz

[Süleyman Şah] türbesi, kuzey Suriye’deki sahil kenti Lazkiye’den doğu-batı yönüne uzanıp, Halep üzerinden Irak sınırındaki Yarubiye sınır kapısına ulaşan M4 karayolu üzerinde bulunuyordu. Bu karayolu Suriye’nin kuzey bölgesinin ana arteri ve ülke boyunca hızlı bir biçimde ikmal malzemeleri ve personel geçişi yapmak isteyen herkes için çok önemli bir ikmal yolu. Bu örnekte ise IŞİD’in fiili başkenti Rakka ile Halep etekleri arasında... Bu yol, Menbic ilçesi ile Rakka arasında gidip gelen birlikler başta olmak üzere, IŞİD tarafından sık sık kullanılıyordu. Aslında IŞİD’in 2014’te Kürt şehri Kobane’ye karşı başlattığı saldırıların arkasındaki rasyonel de (PYD/YPG güçlerinin sosyalist ideolojilerine yönelik nefretlerinin haricinde) bu yolu korumak, IŞİD’in lojistik direncini ve denetimi altındaki merkezleri arasındaki ana arterler üzerinden stratejik derinliğini sürdürmekti.

Ancak burada şu soru ortaya çıkıyor: IŞİD Türbe’nin olduğu yerden her gün geçebiliyorduysa Türkler neden bölgeyi boşaltmak ihtiyacı hissettikleri bir tehdit gördüler? Bu konuda şu başlıklar göz önünde bulundurulmalı:

* Bir şeyler değişti: İslam Devleti’nin yükselişinden bu yana Ankara, grubun yenilmesini Şam’da rejimin değişmesi şartına bağlamaya çalıştı. Ankara, İslam Devleti’nin Esad’ın vahşiliğinin bir belirtisi olduğunu ileri sürüyor ve Suriye diktatörünü iktidardan inmeye zorlayacak daha geniş bir askeri operasyon kapsamında ele alınmasını istiyor. Ankara’nın koalisyonu devam eden hava saldırılarını daha geniş bir alanda yapmaya ikna etme çabaları başarısız oldu ve Türkiye kısa bir süre önce Amerika Birleşik Devletleri’yle, IŞİD’e karşı savaşacak küçük bir isyancı gücünün eğitilmesi konusunda anlaştı. Bu güçlerin devreye girmesi, Türkiye’yi IŞİD’e karşı doğrudan saldırıya geçme riskiyle karşı karşıya bıraktı ki bu, bugüne kadar kaçınılan bir politikaydı.

* Kobane’deki savaşın yoğunluğu göz önünde bulundurulduğunda türbenin etrafındaki güvenlik ortamı, Türklerin bir kurtarma girişiminde bulunması için fazla düşmancaydı. Türk askerleri esas itibarıyla aylardır türbe içerisinde mahsur kalmış durumdaydı ve havadan ikmal yapılması da MANPAD’lerden [omuzdan havaya atılan füzeler] duyulan endişe nedeniyle güç görünüyordu; karayolu ise IŞİD güçleri tarafından bloke edilmiş durumdaydı. IŞİD, bu kez yenemeyeceğini bildiği bir ulus devlete karşı yeni bir cephe açmak istemediği için buraya saldırmamayı seçti.

* Benzer şekilde IŞİD, Türk ordusuyla çatışmanın Ankara’nın sınırdan militan geçişine ve sınır ticaretine daha fazla müdahale etmesi anlamına gelmesinden korktu. Sınırdan hem militan geçişi hem de sınır ticareti IŞİD’in kuzey Suriye ve Irak’taki savaşını sürdürmesi için gerekli.

* IŞİD’in Kobane saldırısının başarısız olması ve YPG ve onunla ittifak halindeki ÖSO gruplarının daha sonra Tel Abyad ve Cerablus’a doğru kaydettiği ilerlemeler, hem IŞİD hem de Türkiye açısından önemli bir katalizör işlevi gördü. Ana ikmal koridorunda stratejik derinliğini kaybeden IŞİD’in daha hesapsız eylemler içine girmesi muhtemel. Türklerse, artık saldırı halinde olmayan IŞİD’in kaybedecek çok az şeyi olduğunu hesap etti. İntikam almak için ya da sadece Kobane bölgesinde verilen kayıpların neden olduğu kızgınlık nedeniyle türbe, IŞİD güçleri için makul bir hedef haline geldi.

* Süleyman Şah türbesi IŞİD veya YPG’nin eline geçebilecek, Ankara’ya karşı şantaj unsuru olarak kullanılabilecek yumuşak bir hedefti ve böylece Türkler burayı boşaltmak üzere harekete geçti. Ankara, bölgedeki Kürt denetiminin YPG’nin, dolayısıyla PKK’nin elini güçlendirmesinden endişe ediyor. IŞİD’in bölgedeki gücü geriliyor gibi görünüyor ve Menbic’den geri çekilmeleri halinde oluşacak boşluk çok büyük ihtimalle, Türklerin mevcut saldırmazlık anlaşmalarını sürdürmelerine güvenemeyeceği ÖSO ve YPG koalisyonu tarafından doldurulacak.

* Bununla ilişkili bir başka husus da Türkiye’deki IŞİD varlığı. IŞİD üyeleri Türkiye’den militan geçişinin kolaylaştırılması ve yağmalanan petrol ve tarihi eserlerin satışı için Türkiye’deki yerleşiklerle çalışmaya devam ediyor. Koalisyonun hava saldırıları IŞİD’in petrol gelirlerini azalttı, dolayısıyla örgütün alternatif finansman kaynaklarına olan ihtiyacını artırdı. Türkiye, örgütün kaçak ticaretinin ana hattı olmaya devam ediyor. Sonuç olarak örgütün, Ankara’yla yapılan zımni anlaşmanın bitmesi halinde Türkiye içerisinde faal durumda bir dizi hücresi bulunuyor. IŞİD’in tam olarak bunu planladığını gösteren işaretler gün geçtikçe artıyor.

ÇIKARIMLAR

Birincisi PYD (Demokratik Birlik Partisi) bu süreçten güçlü bir aktör olarak çıktı. Türklerin türbeye güvenli geçiş için onlarla birlikte çalışmak zorunda kalması Ankara açısından YPG’nin Suriye’nin kuzey-orta kesiminde artan gücünü fiilen tanıması anlamına geliyor. Bu, iki taraf arasında herhangi bir ittifaka işaret etmiyor. Türkiye’nin Kobane konusunda hareketsiz kalması ve Türkiye’nin Kürt kentleri Cizre ve Amed’de (Diyarbakır) artan toplumsal huzursuzluklar, Süleyman Şah’tan çekilme üzerinden yapılan işbirliğinin hayli düşmanca bir ilişki içerisindeki bir karşılıklı uzlaşma anı olmasından daha fazla bir şey ifade etmediğini gösteriyor. Bu çerçevede Kandil, AKP tarafından Abdullah Öcalan’la yürütülen müzakerelere ilişkin kaygılarını dile getirerek, Türk devletiyle Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında bir barış anlaşmasına varılmasına yönelik süregiden çabaları daha da güçleştiriyor.

İkincisi PYD’nin elinde oynayacağı kozlar olması. Örgütün Türk ordusuna güvenli geçiş olanağı sağlaması akıllıca bir hamle. PYD bir süredir, Türk devletini kendisinin Ankara’ya yönelik bir tehdit olmadığına ikna etmeye çalışıyor. Türkiye, tercih ettiği  Kürt muhatabı Mesud Barzani üzerinden aylarca örgütü marjinalize etmeye çalıştıktan sonra bu yaklaşıma sessizce boyun eğdi. Türkiye’nin eylemi Kürtlerin ve koalisyonun ilerlemesi olmaksızın mümkün olmazdı. Ankara’nın sürekli olarak terör örgütü olarak andığı PYD’nin yükselişi ile ilgili tüm yaygara, şimdilik unutulmuşa benziyor. Menfaat, ideolojinin önüne geçmişe benziyor.

Üçüncüsü operasyon IŞİD’in, Ekim’de Kobane’de YPG’ yi neredeyse ezdikten sonra ne kadar gerilebileceğini gösteriyor. PYD ve ÖSO unsurları geçtiğimiz hafta boyunca aralıklı olarak Cerablus’taki IŞİD mevzilerini bombalayarak artık IŞİD’in değil, Kürtlerin ve koalisyonun hücumda olduğunun işaretini verdi. Bunun IŞİD’in Halep’in doğusundaki varlığı üzerinde ne kadar etkisi olduğunu göreceğiz, ancak IŞİD’in ikmal yollarındaki zayıflıklar kendisini Irak’ın Musul kentinde göstermeye başladı.

Dördüncüsü Türkiye ile IŞİD arasındaki çatlak, Türkiye’nin topraklarının örgüt tarafından tehdit edildiğini hissettiği bir düzeye kadar genişledi. Türkiye Şubat-Mart 2014’ten bu yana mal ve insan kaçakçılığını durdurmak için adımlar atıyor. Bu çabalar daha da artırılabilir. Ancak Türkiye’nin, Suriye’deki bütün bölgelere silah ve militan geçişini kolaylaştırmak üzere sınırsız yetki kullandığı günler artık çoktan geride kaldı.


Makalenin tamamına https://turkeywonk.wordpress.com/2015/02/22/turkey-withdraws-from-suleym... adresinden ulaşabilirsiniz.