Savcı Takçı: MİT TIR'larını Erdoğan'ın talimatıyla bıraktık

Ocak 2014’te MİT’e ait olduğu anlaşılan 3 TIR’da insani yardım malzemesi taşındığı iddialarını reddeden Cumhuriyet Savcısı Aziz Takçı'dan önemli açıklamalar geldi.

Ocak 2014’te MİT’e ait olduğu anlaşılan 3 TIR’da insani yardım malzemesi taşındığı iddialarını reddeden ve dönemin BaşbakanıTayyip Erdoğan’ın hedefe oturttuğu eski Adana Cumhuriyet Savcısı Aziz Takçı, "TIR'ları dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla bıraktık. Suriye’deki Türkmenler silahların kendilerine gelmediğini, başkalarına gittiğini söylüyorlardı. Bu durumda malzemelerin Suriye’ye gittiği kesinlik kazanıyor. Ancak Suriye’de kime veya hangi gruba gittiğini ben bilemiyorum, bilen biliyor" dedi. 

Alınan bir ihbar üzerine, 19 Ocak 2014’te sonradan MİT’e ait olduğu anlaşılan 3 TIR’da arama yaptırdığı için önce sürgüne gönderilen, ardından da hakkında soruşturma başlatılan Savcı Aziz Takçı, görevini yaptığını vurguladı. Eski Adana Cumhuriyet Savcısı Takçı, şöyle konuştu:

“Bu olayda ben ve kolluk, kanunların verdiği görev ve yetkiyi kullandık. Yaptığı iş yasal zeminde olmayan MİT’ti. Zaten bu suçluluk nedeniyle suçlarının kapatılması için sadece yasaların verdiği görevlerini yapan savcıları açığa alıyorlar, kolluk görevlilerini hukuka aykırı olarak yargılıyorlar” dedi. Yargının “paralel” iddialarıyla pasifize edildiğini ileri süren Takçı, “Ülkemiz şu anda terör örgütleri açısından adeta bir cennet. IŞİD de bundan yararlanıyor.”

Savcı Aziz Takçı, Cumhuriyet’ten Ahmet Şık'ın sorularını yanıtladı.

Takçı’nın açıklamalarından satır başları şöyle:

19 Ocak’a dönelim, yapılan bir ihbardan yola çıkarak 3 TIR durduruldu ve sonrasında medyaya yansıyanlara bakılırsa ciddi bir kriz yaşandı. O gün neler oldu?

19 Ocak 2014 tarihinde Jandarma istihbaratta çalışan üsteğmen veya teğmen rütbesindeki bir görevli sabah erken saatlerde beni aradı ve çok önemli bir konuda danışmak istediğini söyledi. Ben de erken bir saat olmasından dolayı kendisine içimden kızdım ancak önemli olduğunu söylediği için görüşmeyi kabul ettim. Bir süre sonra evime geldi. Bana bir haber elemanından bilgi aldığını, patlayıcı yüklü araçtan söz ettiğini, kendilerinin de Reyhanlı benzeri bir eylemden korktuklarını, çok sayıda Hyundai Marka Starex model aracın çalındığını, bu araçlar ile bombalı eylem yapılacağına dair istihbari bilgiler bulunduğunu söyledi. Ben de TMK’nin 10. maddesiyle görevli bir savcı olarak kendisine konuyu titiz şekilde araştırmalarını, gerekli önlemleri almalarını, bu aşamada adli olarak yapılacak bir işlem bulunmadığını, somut bir şey öğrenirlerse gereken işlemlerin usulünce yapılacağını söyledim. Ayrıca o gün bitirmem gereken dosyalar olduğu için adliyeye geçeceğimi söyledim. Kısa bir süre sonra jandarmadan görevli adliyeye gelerek ihbar olduğunu, plakaları verilen üç ayrı TIR’da mühimmat taşındığının bildirildiğini söyledi.

İhbarı birlikte değerlendirdiğimizde ben daha önceki olay ile irtibatlı olabileceğini, bu eylemin ise terör örgütüne silah sağlama olacağını ve 19 gün önceki olay ile bağlantılı olabileceğini söyledim. Hatta ilk olaydan sonra dosyaya bu konuda giren yeni ihbarlar da mevcut idi. Ben de konuyu bildiğimden ve önceki eylem ile irtibatlı olabileceğini değerlendirdiğimden, arama talep etmelerini, benim bunu değerlendireceğimi söyledim.

Yazı ile talepte bulunulması üzerine gecikmesinde sakınca bulunduğu da açık olduğundan arama izni verdim. Bir süre daha çalıştıktan sonra çocukların uyanma saati geldiğinden kahvaltı yapmak üzere eve gittim. Kahvaltı sonrası o gün öğle saatlerinde oğlumun okuduğu Bahçeşehir Koleji’nde yapılacak olan ve önceden bilet aldığımız piknik etkinliğine katılmak üzere hazırlık yaptık. Bu sırada TIR’ların durdurulduğu, içerisinde çok miktarda ihbara konu malzeme bulunduğu bildirildi. Ben de gereken işlemleri güvenli şekilde yapmalarını, araçları güvenli bölgeye almalarını, patlamaya vs. sebep olmayacak önlemleri almalarını istedim. Ailemle birlikte okula gitmek üzere evden çıktım.

Bu arada jandarma alay komutanı birçok kez beni aradı. Alay komutanı ile daha önce bir kez karşılaşmıştım ama tanımıyordum. Bana aramada sorun olduğunu benim mutlaka olay yerine gelmem gerektiğini, aranan araçlara artçılık yapan özel bir araçtaki kişilerin MİT görevlisi olduklarını ileri sürdüklerini ancak kimlik göstermediklerini söyledi. Ben de olay yerine gitmeyeceğimi adliyeye geçeceğimi, eğer bir talebi olan varsa doğrudan adliyeye gelmesini, talep ettikleri hususta yazı yazmalarını söyledim ve koruma polisimi çağırıp adliyeye geçtim. Burada beklememe rağmen kimse gelmedi, yazı vs. getiren de olmadı.

Faksı kontrol ettiğimde orada da bir yazı yoktu. Bir süre sonra yine jandarma alay komutanı aradı, olay yerine gelmem gerektiğini, kendisinin de zor durumda kaldığını, araçların hiç bir işlem yapılmaksızın serbest bırakılmasının istenildiğini söyledi. Ben de aynı talimatı tekrar verdim ve talebi olan varsa bana doğrudan iletmelerini, benim talimatım dışında hareket etmemesini söyledim. Bu esnada Başsavcı Vekili olan Ahmet Karaca ile bir görüşme yaptım ve benim olay yerine gitmemin uygun olacağını değerlendirdik. Kendi aracım ve korumamla olay yerine gittim. Durumu yerinde gördüm, malzemelere baktım.

Bu esnada Adana Valisi Hüseyin Avni Coş ve Emniyet Müdürü yaklaşık 300-400 kişilik özel harekât ve çevik kuvvet polis ekibi ile olay yerine geldi. Konuyu çözmek için Adana Valisi ile görüştük. Bana bu araçların MİT’e ait olduğunu, bu araçların bırakılması için ölümüne her şeyi yapacağını, Sayın Başbakan’ın arayıp “Bu konuda yasa çıkaracağız, savcı bunları bıraksın” mealinde sözler söylediğini, aynı şekilde İçişleri Bakanı’nın da kendisini aradığını söyledi.

'HABERLER KASITLI'
Ben kendilerine olay yerinde olan kişilerin görev kimliklerini vermeleri, araçların ve malzemelerin MİT’e ait olduğuna dair bir yazı vermeleri halinde araçları bırakacağımızı söyledim. Buna karşılık MİT Bölge Başkanı hem olay yerine bizden çok sonra geldi hem de istenilen kimlikleri ve belgeleri veremeyeceğini söyledi. Ancak araya giren Vali Bey’in isteği üzerine sadece sicillerini verebileceğini, yazıyı da valiliğe hitaben yazabileceğini söyledi. Bu süreç 2 -3 saati aşkın bir zaman aldı. Sonunda görevlilerin sicillerini verdiler ve yazıyı da valiliğe hitaben yazdılar.

Vali Bey bu yazıyı üst yazı ile tarafıma vereceğini söyleyince ben de kabul ettim ve araçları serbest bırakma talimatını verdim. Oradan Vali Bey’in aracı ile valiliğe geçtik. Vali Bey, MİT’in bu olayda ağır kusurlu olduğunu, yanlış iş ve işlemler yaptığını, bu malzemelerin nasıl nakledileceğinin mevzuatta belli olduğunu, tedbirsiz ve beceriksiz olduklarını söyledi. Bana da sorunun çözülmesindeki katkımdan dolayı teşekkür etti. Ardından MİT Bölge Başkanlığı’nın yazısını, üst yazı ekinde bana verdi ve ben oradan ayrıldım. Olayın aslı budur. Basında yer alan diğer haberler kasıtlı ve uydurmadır. Suç bastırmaya yöneliktir.

Peki, TIR’larda neler buldunuz? TIR’lara ilişkin tutanaklar, ilk kez CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan tarafından Temmuz 2014’te açıklanmıştı. Buna göre tutanaklarda, füze, metal bombaatar mühimmatı, doçka ağır silah, bol miktarda cephanelik tespit edildiği yer almıştı. Tezcan da, “Birinci TIR’da birinci sandığı açmışlar, 25- 30 adet füze ve roket. 15 sandıkta yaklaşık 300’e yakın 450’ye yakın bombaatar mühimmat. İkinci sandıkta 20-25 adet füze ve roket var” ifadelerini kullanmıştı. Tam olarak ne gördüğünüz sandıklarda, neler kayıt altına alındı?

3 ayrı TIR’daki 6 ayrı çelik konteynırın tamamı açılarak tutanak altına alındı. Görevli uzman tarafından tespitler yapılarak dosyaya rapor olarak sunuldu. Ayrıca bir kısım malzemeden örnekler alınarak kriminal inceleme de yapıldı. Dosyada raporları vardır. Bunların hepsi dosyada mevcuttur. Ancak bu aşamada hakkımda soruşturma devam ettiğinden dolayı, daha fazla ayrıntı vermeyeyim.

TIR’ların MİT’e ait olduğu ve teşkilat personelinin refakat ettiği artık kesin. Peki, yasalar MİT’e silah nakledebileceğine dair bir yetki tanıyor mu?

Öncelikle şunu belirteyim, arama yapıldığı sırada TIR’larda bulunan kişiler değil sonradan gelen özel bir araçtaki kişiler sözlü olarak MİT görevlisi olduklarını beyan etmişler, ancak kimliklerinin kontrolünü sağlayacak şekilde göstermemişlerdi. Yani olay sırasında bazı kişiler sadece MİT görevlisi olduklarını söylemelerine karşın kesinlikle kimlik göstermediler, MİT görevlisi oldukları da o anda tamamen şüpheliydi. Konuya dönersek, kanunda MİT’in görevleri şunlardır denilerek sayılmış ve “Milli İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez” hükmü getirilmiştir. Bu yasaya göre MİT’in silah ve patlayıcı taşıma, nakletme, ihraç etme gibi görevleri kesinlikle bulunmamaktadır. Ayrıca böyle bir görev verilemeyeceği yasa ile hüküm altına alınmıştır. Bu itibarla MİT’in silah vb. nakletmesi yasal olmadığı gibi MİT’e böyle bir görev verilmesi de yasa dışıdır ve açıkça suçtur. Kaldı ki 19 Ocak 2014 tarihli arama sırasında, görevi ve yetkisi olmadığı halde olay yerine gelen ve aramaya engel olmaya çalışan dönemin Adana Valisi Sayın Hüseyin Avni Coş tarafından, bizzat o dönemin başbakanına atfen, “Bu konuda kanun çıkarılacağını” söylenerek yapılan işin yasaya aykırı olduğu itiraf edilmiş, daha sonra da bilindiği üzere yasa değişikliğine gidilmiştir.

Bu mühimmatlar nereye ve kime gidiyordu?

TIR’larla ilgili soruşturma usulüne uygun devam etseydi bu malzemelerin nereye gittiği net tespit edilebilir ve spekülasyonların önüne geçilebilirdi. Bu konuda MİT, Adana Valiliği vasıtasıyla savcılığa verdiği yazıda, söz konusu malzemenin kendilerine ait olduğunu, Türkiye içi birimler arası nakil işlemi yapıldığını belirtiyor. O zaman başbakan olan Erdoğan ise bu malzemelerin Suriye’deki Türkmenlere gittiğini söyleyerek, MİT’in verdiği belgenin sahte olduğunu açıklamış oldu. Bu olaydan hemen sonra Suriye’deki Türkmenlerin ise kendilerine mantar tabancası bile gelmediğini söyledikleri basına yansıdı. Sizin yaptığınız haber içeriğinde yer alan tapelerde de yine Suriye’deki Türkmenler silahların kendilerine gelmediğini, başkalarına gittiğini söylüyorlardı. Bu durumda malzemelerin Suriye’ye gittiği kesinlik kazanıyor. Ancak Suriye’de kime veya hangi gruba gittiğini ben bilemiyorum, bilen biliyor.

TIR’ların ve yüklerinin MİT’e ait olduğu, teşkilatın yurt içi ünitelerine malzeme sevkiyatı yaptığı tutanaklarda yer alıyor. Ancak AKP medyası silah ve mühimmatları gizleyerek sadece yardım malzemesi ve ilaçlar taşındığını öne sürüyor. Diğerlerini gizliyorlar mı yoksa siz yalan tutanak mı tuttunuz?

2014/2 sayılı soruşturma dosya içerisinde gerek benim tuttuğum gerekse kolluk tarafından tutulan tutanakların tamamı doğrudur. Tutanaklar, titiz bir şekilde gerçeğe ve hukuka uygun tutulmuştur. MİT’i en başta, dönemin Başbakanı meydanlarda açıkça yalanlamıştır. İnsani yardımlar ne zamandan beri muhaberat teşkilatları eliyle gizli kapaklı yapılıyor ve hatta savcının bile görmesi engellenmeye çalışılıyor?

Bu olayda ben ve kolluk, kanunların verdiği görev ve yetkiyi kullandık, yani yasal zemindeydik. Yaptığı iş yasal zeminde olmayan MİT’ti. Zaten bu suçluluk nedeniyle suçlarının kapatılması için sadece yasaların verdiği görevlerini yapan savcıları açığa alıyorlar, kolluk görevlilerini hukuka aykırı olarak yargılıyorlar.

1 Ocak günü Kırıkhan’da durdurulan ve yine MİT’e ait olduğu belirlenen ve aranması hükümetin müdahalesiyle engellenen TIR’larla da silah nakli yapıldığına ilişkin iddialar vardı. Yine Adana’da arama yapılan ve içinde mühimmat bulunan otobüsler vardı. Bu olaylar arasında bir bağlantı var mı?

1 Ocak günü Kırıkhan’da durdurulan araç ile 19 Ocak 2014 tarihinde Adana’da durdurulan araçlar arasında bağlantı olabileceğini, olayların gelişimi itibarı ve savcılık tecrübem ile fark ederek soruşturmaları aynı dosya üzerinden yürütme kararı almıştım. Gelinen noktada bu iki olayın bağlantısı açıkça ortaya çıkmış oldu. Adana’da arama yapılan ve içinde mühimmat bulunan otobüsler ile ilgili olarak soruşturmayı ben yürütmedim ancak bildiğim kadarı ile bu olayda da araçları MİT kiralamış. Her üç olayın da ortak noktası MİT olduğuna göre bunları birbirinden bağımsız olaylar olarak göremeyiz. 7 Kasım 2013’te ele geçirilen roket başlıklarının sevkiyatında rol alan kişilerin TIR dosyalarıyla ilgisi var mı? Aralarında MİT’çilerin olduğunu söylemek mümkün mü?

Bu dosya ile ilgili olarak yürütülen soruşturmanın bir noktasında, malzemeleri temin eden kişiler ile bazı kamu görevlilerinin yakın ilişkilerini tespit ettik. Soruşturma devam ettiği için daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.

MİT bunları hükümetten bağımsız yapmıyor elbette. Eğer soruşturmayı devam ettirebilseydiniz kimlere ve hangi makamlara kadar uzanırdı ucu?

Bu konuda somut olarak bir şey söylemek doğru değil. Şayet soruşturma devam etseydi gittiği yere kadar çekinmeden gereğini yapardım. MİT’i kimin yönettiği, kimlerin MİT’e emir verebileceği bellidir. Soruşturma usulleri neyi gerektiriyor ise ona göre hareket ederdim. Burada iki ihtimal söz konusu: Ya MİT’e bu işleri yapması için emir verildi ya da MİT’in içindeki bazı görevliler bu işi yaptılar. Her ikisi de kanuna aykırıdır ve suçtur.

O nedenle sonradan kanunlar çıkararak hukuki zırh giydirdiler bu kuruma ve personeline.

Paris’te Charlie Hebdo dergisinin çalışanlarına yönelik El Kaide saldırısı da gösterdi ki yakın geçmişte Irak ve şimdi de Suriye üzerinden tüm dünyada bir cihatçı sorunu var. Aynı risk Türkiye için söz konusu mu? Zaten siz, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki bir takım selefi cihatçı örgütlerin nihai hedeflerinin Türkiye içinde de bir cephe açmak olduğunu söylemiştiniz. Nasıl bu kanıya vardınız?

IŞİD kendisini dünya çapında konumlandıran bir örgüt. Bunun yanında halen Suriye’de yürüttükleri savaşı Şam Cephesi olarak nitelendiriyorlar.

Yani büyük cihadın küçük bir cephesi. Bunun yanında daha sonra Türkiye’de bir cephe açma niyetleri olduğu da basına yansıyor. Bu cepheye de şimdiden İstanbul Cephesi adını vermişler. Açık kaynaklarda da bulunan bir video kaydında Ebu Hanzala Kod adlı Halis Bayuncuk, Suriye’nin bizim sınıra yakın bir bölgesinde bunu açıkça söylüyordu.

Ayrıca o bölgede çalıştığımız sırada kolluk ve istihbarattan buna dair bilgiler geliyordu. Son zamanlarda basına yansıdığı kadarı ile yüzlerce IŞİD militanının ülkemize sızması da söz konusu. Maalesef buna karşı alınmış bir önlem de görünmüyor.

Ülkemizde terör konusunda uzman olan kolluk görevlileri ve savcılar paralel yapılanma iftirasıyla pasifize edildiği için ülkemiz şu anda terör örgütleri açısından adeta bir cennet. IŞİD de doğal olarak bundan yararlanıyor.