Reyhanlı davasında bir karar daha

12 Eylül 2018’de Suriye’nin Lazkiye kentinde yakalanıp Türkiye’ye getirilerek, Ankara 9. Ağır ceza mahkemesinde yargılanan Yusuf Nazik hakkındaki karar belli oldu. Nazik, 52 kişinin ölümüne neden olan bombalı saldırının planlayıcısı olduğu suçlamasıyla 53 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Yargılamanın Reyhanlı'nın gerçek faillerini ve nedenini ortaya çıkardığını…

soL - Haber Merkezi

12 Eylül 2018’de Suriye’nin Lazkiye kentinde yakalanıp Türkiye’ye getirilerek, Ankara 9. Ağır ceza mahkemesinde yargılanan Yusuf Nazik hakkındaki karar belli oldu. Nazik, 52 kişinin ölümüne neden olan bombalı saldırının planlayıcısı olduğu suçlamasıyla 53 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Reyhanlı'da 11 Mayıs 2013'te gerçekleştirilen bombalı saldırıda 52 yurttaş yaşamını yitirmiş, 150'ye yakın kişi ise yaralanmıştı. Daha önce yakalanan ve aralarında Nasır Eskiocak'ın da bulunduğu 9 kişi, 53'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.

Saldırının ardından hafızalara kazınan görüntülerden biri, kameralar karşısına geçen dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 52 yurttaşın ölümünü "gülümseyerek" duyurması olmuştu.

Saldırının hemen ardından AKP sözcüleri saldırıdan Suriye'yi sorumlu tutmuş ve olayın Suriye muhalefeti ile bir ilgisinin olmadığını savunmuştu.

Yine dönemin içişleri bakanı Muammer Güler, "Saldırganlar Suriye'deki rejim ve istihbarat yanlısı örgütle bağlantılı" demişti.

AKP sözcüleri tarafından yapılan açıklamaların ortaya çıkan yeni delillerle yalanlanmasısının ardından, saldırı yaklaşık 4 ay sonra bu kez IŞİD tarafından üstlenilmiş, ancak aynı sırada yine Muammer Güler yeni bir açıklama yaparak saldırının ‘örgütle bağlantılı olmadığı’nı söylemişti.

Katliam davasında istihbarat belgesi, cihatçı örgütlerle bağlantı hiçbir şekilde sorgulanmadı, bağlantılar araştırılmadı. Oysa "El Nusra Cephesi’nde faaliyet gösteren şahıslarca bomba yüklü araçların Türkiye’ye yönelik saldırıda kullanılacağı, son gelişmeler ışığında olayın sınır bölgelerimize ve dolayısıyla ülkemize yönelebileceği değerlendirilmektedir" ifadelerini içeren bir uyarı yazısı Hatay İl Jandarma Komutanlığı tarafından "gizli" ve "ivedi" damgalı olarak hazırlanmıştı.

Dava Eylül 2018’de sonuçlandı. Saldırının faili ve planlayıcısı olmakla suçlanan Nasır Eskiocak'ın da arasında bulunduğu 9 sanığa 53 kez ağırlaştırılmış müebbet, 13 sanığa da 15 ile 22 yıl 6 ay arasında değişen sürelerde hapis cezası verildi.

Mihraç Ural'ın da aralarında bulunduğu 8 sanığın dosyası ayrıldı, 3 sanığın beraatına hükmedildi.

Nasır Eskiocak, talimatları aldığını iddia ettiği Yusuf Nazik’in, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve bir MİT elemanı ile sadece onlarla konuşmak için kullandığı özel bir cep telefonu hattından sık sık görüştüğüne tanık olduğunu söylemişti.

12 Eylül 2018’de Suriye'nin Lazkiye kentinde MİT tarafından yapıldığı söylenen bir operasyon sonucu Türkiye'ye getirilen Yusuf Nazik, ilk ifadesinde talimatı Suriye'den aldığını söylerken, "Türkiye devletinden kaçamadım, pişmanım. Beni Suriye’den yakalayıp getirdiler. Suriye’deki arkadaşlarıma sesleniyorum, yol yakınken dönün, Türk devleti bize sahip çıkar, kendi devletimiz bize sahip çıkar. Suriye devletine de sesleniyorum, Türkiye devleti çok büyüktür bunun hesabını elbet sizden soracak" sözlerini sarfetmişti.

Patlamanın gerçekleştiği günlerde soL’da yapılan değerlendirmelerde şu noktalara dikkat çekilmişti;

  • Saldırıdan birkaç hafta önce  üç Arap ülkesi Ürdün Kralı 2. Abdullah, Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi ve Suudi Arabistan’ın Dışişleri Bakanı Beyaz Saray’da ABD’li yetkililerle görüştüler.
  • ABD’yi Suriye konusunda ağırlık koymaya davet eden bu görüşmelerde şikayetçi oldukları iki ülke Türkiye ve Katar’dı. Çünkü bu iki ülke, İslamcı örgütlere, özellikle de Müslüman Kardeşler’e bağlı yapılanmalara, oyunun diğer aktörlerinden bağımsız el altından yüklü miktarda para, silah ve cephane gönderiyordu. Ancak bu ülkelerin temel mesajları  ABD’yi, Suriye’yi kendi bloklarının daha iyi idare edeceğine ikna etmekti.
  • Meselenin özü, sürecin başından beri coğrafyada Suudi Arabistan ile Katar arasında büyük bir rekabet ve gerilimdi. Katar’ın himayesindeki Müslüman Kardeşler şebekesinin, bölgede önem kazanması, Suudi Arabistan’ı son derece tedirgin etmişti. Mesele “radikal unsurlara destek olunması” değildi elbette – Suudi Arabistan, bir bakıma Müslüman Kardeşler’den daha radikal Selefi grupları destekliyordu. Asıl mesele, siyasi nüfuz ve güç dengesinde avantajlı konuma geçmekti. Bunun yolu da ABD’yi ikna etmekten geçiyordu.
  • Suriye’de dış güçlerin kışkırtmasıyla olayların tam boy bir savaşa dönüşmesinden bu yana geçen sürede Türkiye, bu kamplaşmada açıkça Katar’ın yanında tavır aldı. Bir tarafında Katar ve Türkiye’nin, diğer tarafında Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin durduğu bir saflaşma...

Reyhanlı bombalamasının arkasındaki gerçeğin "Suriye rejimi" olmadığı kesin. Hangi güçlerin ne tür bir hesaplaşma içinde saldırıyı gerçekleştirdiği ya da gerçekleştirilmesini sağladığı ise herhalde bölgede ve dünyada yaşanacak köklü değişikliklerin ardından kesinlik kazanabilecek.