Restorasyon planı güncelleniyor mu?

Restorasyon denilince bugün belli bir yönelim tarif etmenin ötesine geçmek mümkün görünmüyor. Üstelik siyaset sahnesinde ortaya çıkan tıkanıklık, bu yönelimlerde dahi kimi güncellemeleri gerekli kılabiliyor.

MHP'nin takındığı tavır AKP'li İsmet Yılmaz'ın Meclis Başkanlığına seçilmesini sağlayınca bu partinin faşist sicili de birden akıllara geldi. 7 Haziran sonrası %60'lık blok söylemine zarar gelmemesi adına hasır altı edilen bazı Türkiye gerçekleri, hemen raflardan indirildi. Kılıçdaroğlu'nun bir hafta önce Başbakanlık önerdiği Devlet Bahçeli'yi koltuk değnekliği ile suçlaması, HDP'nin haftada bir değişen koalisyon açıklamaları, düzen siyasetinin ilkesizliği ile açıklanabilir ve pek de şaşırtıcı sayılmaz. Ancak düzen siyasetinin ilkesizliği, belki de ilk defa halkta bu kadar büyük bir hayal kırıklığı yaratmaktadır ve bu üzerine düşünülmesi gereken bir olgudur. Çünkü sermaye düzeninin uzun zamandır yitirdiği bir yeteneğini yeniden kazandığını, beklenti yaratmayı öyle ya da böyle başardığını göstermektedir.  Şimdi bu beklentiye şekil verilmeye çalışılıyor.

MERT FORMÜLÜ GÜNCELLEDİ

Bu şekil verme işleminin asli unsurlarından birisi Nuray Mert, 7 Haziran’dan bu yana AKP’siz bir restorasyonun olamayacağını yazıyor. Üstelik başlarda AKP’siz olmaz diyordu, şimdi, Erdoğansız olmaz noktasına geldi. Mert “Sahi MHP’den ne bekliyordunuz” diye sorduğu dünkü yazısında “MHP, AKP’den daha sağda ve daha statükocu bir parti ve böyle bir partinin iştiraki ile siyasi restorasyondan bahsetmek, demokrasi adına olacak şey değildi. Tam da bu nedenle, Türkiye’de temel siyasal hedefi, AK Parti’yi ve özellikle Erdoğan’ı zayıflatmak olarak görmek bence yanlış bir istikamette hareketti, nitekim bizzat MHP bu isabetsiz hayalleri yıkmış oldu” ifadelerini kullandı. Mert %60’lık blok söyleminin yanlış ve gerçek olmadığını da söylerken, MHP’nin tavrının, AKP karşıtı “ortak hissiyatı” zedelediğini ve bu alanın artık müdahaleye daha açık hale geldiğini memnuniyetle farketmiş görünüyor. O yüzden şimdi daha cesur ve “gerçekçi” yazıyor.

Mert uzun süredir restorasyonun en popüler formülllerinden olan “Erdoğansız bir AKP’nin” mümkün olmadığını söyleyerek bu planı da güncelleme ihtiyacı hissediyor “Unutmayalım, Erdoğan’ın ‘tek adam’lığı, karizması, siyasi becerisi ötesinde, önemli dönemeçlerde kişilik göstermekten, ilkesel davranmaktan imtina edenlerin eseri.” Mert yalnızca elde yeterli malzeme olmadığı için değil, yaşanan tıkanıklığı aşmak için bir B planının olmadığını gördüğü ve "ders almış bir Erdoğan'ın" iradesinde bu takınıklığın aşılabileceğine güvendiği için onu da oyuna katmaya çalışırken, Erdoğan karşıtlığını da sürekli aynı nedenle eleştiriyor. Erdoğan'ınsa seçim sonuçlarını değerlendirirken koalisyon konusunda ne kadar haklı çıktıklarını hatırlatması, her fırsatta erken seçim kılıcını sallandırması, bir daha ki seçimde AKP'nin tek başına geleceğinden emin olmasından değil, bu dağınıklığı toparlayacabilecek özne olarak kendini hatırlatma ihtiyacından kaynaklanıyor. 

Bu süreçte Suriye'deki gelişmeleri dikkatle takip etmekte fayda var, Erdoğan ve AKP'nin geleceğinde doğrudan etkisi olacak. Erdoğan'ın "tampon" bölge çıkışı ilk bakışta tam aksi bir izlenim yaratsa da birkaç gündür yaşanan gelişmeler Türkiye'nin Suriye politikasında ABD'nin istediği rotaya yöneldiğini, hatta PYD ile bir anlaşmaya varma ihtimalinin bile olduğunu gösteriyor. (http://haber.sol.org.tr/dunya/halep-operasyonu-erdoganin-onune-atilan-bi...

Restorasyon denilince bugün belli bir yönelim tarif etmenin ötesine geçmek mümkün görünmüyor. Üstelik siyaset sahnesinde ortaya çıkan tıkanıklık, bu yönelimlerde dahi kimi güncellemeleri gerekli kılabiliyor. CHP ve HDP'nin AKP'li koalisyon konusunda ne kırmızı ne sarı ne de bir başka renk çizgisinin kalmadığını görmemiz için ise seçimlerin üzerinden bir hafta geçmesi yetmişti.

Meclis Başkanlığı seçimlerinin ardından Demirtaş ilk defa erken seçimi dillendirerek: “Taşların yerine oturması için yeni bir seçim gerekiyor. Koalisyon kurulabilir ama asla uzun ömürlü olmaz.” demesi dikkate değer. Seçim öncesi tüm tartışmaların HDP’nin barajı geçmesine bağlandığı düşünüldüğünde, yeniden bir erken seçimin neyi çözeceği sorusundan önce bu seçimin neyi çözdüğü sorusunun yanıtlanması gerekiyor. HDP bir siyasi özne olarak kısa süre içinde geri plana itilirken, ancak “bazı” koşullarda sahneye çıkmaya aday bir görüntü veriyor. Koparılan tüm yaygara "Erdoğan ders alsın" diyeydi anlaşılan.

Her restorasyon dönemi düzenin sınır çizgilerinin muğlaklaşmasına neden olurken, süreci doğru okuyamayanlar için bu sınır dev bir bataklığa da dönüşmektedir. Türkiye solunun geniş kesimi 7 Haziran öncesinde bu yanılgıya düşmüş, Kürt siyasetinden, CHP'ye kadar bir süre önce dile getirdiği tüm tezlerini unutarak operasyonun parçası haline gelmiştir. Tıkanan koalisyon görüşmeleriyle birlikte, bu siyasi hattın da etkisizleşmesi, inandırıcılığını yitirmesi, düzene elini verenin kolunu kaptıracağının göstergesi olmuştur.

7 Haziran'da kazanan sermayedir, bunu bir an akıldan çıkarmak, işi solu MHP'den dahi beklenti içine girebilecek bir akıl dağınıklığına götürmesine yol açmıştır. Bu tartışma, büyük bir arızayı karikatür hale getirip göze soktuğu için önemlidir.