Renault işçileri direniyor: 1977'de Renault işçisi olan Ulvi Oğuz anlatıyor...

1977 Büyük Metal Grevi'nde Renault işçisi olan Ulvi Oğuz "Renault direnişinin anımsattığı güzel bir anı" anlatıyor...

Renault işçilerinin büyük direnişi devam ederken 1977 Büyük Metal Grevi'nde Renault işçisi olan Ulvi Oğuz yaşadıklarını dile getirdi.

Ulvi Oğuz'un "Renault direnişinin anımsattığı güzel bir anı" başlıklı yazısını soL okurlarıyla paylaşıyoruz...

"1977 yaz başında TKP MK üyesi olarak Türkiye'ye döndüğümde parti Bursa'da il örgütü kurmak ve bölgede örgütlenmek görevi ile Bursa'ya gönderdi. Bursa hiç gitmediğim bir kent. Her şeyden önce çevrenin dikkatini çekmemem gerek. Bu nedenle hemen iş aramaya başladım. Madencilik eğitimi aldığım için her zaman iş bulmak kolay olmuyordu. Bu nedenle, Almanya'da daha kolay işe ulaşmak için Meslek Yüksek Okulu'nda kurslara katılarak kaynakçılık öğrenmiştim. Bu da Bursa'da çok işime yaradı ve Renault fabrikasında iş buldum.

İş yerinde arkadaş çevresi edindim. İyi bir kaynakçı olduğum nedeniyle saygı da kazanıyordum. Evimin çevresindeki insanlar da beni kendilerinden saymaya başladılar. Legalite açısından bir sorun kalmamış gibi görünüyordu. Bursa ve çevre illerde de örgütlenme hızlanmiş ve yetişemez hale gelmeye başlamıştım. İşe başladığımdan altı ay falan sonra, bir gün atöyede direniş söylentisi yayılmaya başladı.

Sohbetlerimiz sırasında ve sendika temsilcileri ile görüşmelerimde onların da sempatisini kazanmıştım. Hatta bir dahaki temsilci seçimlerinde aday olmamı istemeye başladılar. Bu nedenlerle, gelip nasıl yapacaklarını, başarılı olup olamayacaklarını, nasıl başarılı olabileceklerini sormaya başladılar. Ben de pek açık vermemeye dikkat ederek yardımcı olmaya çalıştım. Yol gösterdim. Birkaç gün sonra idareden çağırdılar ve benimle çalışamayacaklarını bildirdiler. Muhtemelen o işçilerin arasında bir de idarenin ispiyonu vardı ve olan biteni, benim direnişi yönlendirdiğimi idareye ulaştırdı. Her neyse, ben de zaten ayrılmayı düşündüğüm için üzerinde durmadım, yürüdüm gittim. Esas olay bundan sonra başladı.

Bir önceki fabrika iş yeri sendika temsilcileri TİP yandaşlarıydılar. Bunlarla oldukça iyi dostluk kurmuştum. Hem yeni temsilcileri sıkıştırmak ki yeni temsilciler bizim parti sempatizanlarımızdı, hem de Bursa Maden-iş yönetimini zora sokmak için sendika yönetimini sıkıştırmaya başlamışlar. Çok sevdiğim yoldaşım Faruk Aral da Maden-iş organizatörü olarak Bursa'da. Fabrikadan atılma olayımdan birkaç gün sonra Faruk'la randevumuz vardı ve buluştuk. Gerekli konuşmalarımızı yaptıktan sonra Faruk TİP'lilerin kendilerini çok sıkıştırdıklarını, fabrikadan yeni atılan ve çok bilinçli bir işçinin neden hala bulunamadığını sorduklarını, tüm çabalarına rağmen o kişiyi bir türlü bulamadıklarını anlattı.

Sanki adam yer yarılmış içine girmişti. Ben de Faruk'a, 'adam sizi aradı mı, sendikaya geldi mi, yardım falan istedi mi' gibi bazı şeyler sordum. Bunları söylerken son derece ciddiydim. O, 'hayır bize hiç ulaşma çabası olmadı' dedi. Ben de, 'eh ozaman boş verin, işe yaramazın teki' demek ki. Fazla uğraşmayın şu adamla, zamanınızı boşuna harcamayın' dedim ve konuyu kapattık. Aradan yıllar geçti. 12 Eylül faşist darbe oldu.

Tutuklamalar çok hızlıydı. Bu ara, Faruk'a İstanbul'a gelmesini, bunun bir parti görevi olduğunu, tercih hakkının olmadığını söyledim. Çünkü o Bursa'da kalma yanlısıydı, bense onu kaçırmaya çalışıyordum. İstanbul'a geldi. Gerekli evraklarını hazırlattım ve Moskova'ya gitmesi için hazırlıkları yaptım. Son buluşmamızda evraklarını verdim. Tam ayrılacakken, 'yoldaş sana bir şey sorabilir miyim' dedi. Tabii ki dedim. 'Hani o Renault'tan atılan, bulamadığımız kişi sen miydin' diye sordu.

Ben, 'evet bendim' deyince çok rahatladı. 'Haklıymışım, çok araştırdık, tüm işaretler seni gösteriyordu zaten' dedi. Faruk yoldaşımı sonra hiç görmedim. Ben bir randevuda polis karakoluna düştüm yakalandım. Altı yıl sonra İngiltere'ye kaçtığımda birkaç kez telefonla görüştük o kadar."