Örgütün üst düzey yöneticisi anlattı: IŞİD istihbarat teşkilatlarının emrinde

Örgütten ayrıldıktan sonra 2017’de YPG tarafından yakalanan ve bir hapishanede tutulan IŞİD’li önemli iddialarda bulundu. ‘İdeolojik alandan’ sorumlu olduğunu söyleyen IŞİD’li, Milli İstihbarat Teşkilatı ile yaptıkları görüşmeleri ve diğer istihbarat teşkilatlarının örgütü yönlendirme çabalarını anlattı.

IŞİD’in sözcüsü Ebu Muhammed el Adnani ve yardımcısı Ebu Muhammed el Furkan'ın ekibinde 2017 öncesinde "ideolojik alandan" sorumlu kişi olduğunu iddia eden İlyas Aydın önemli açıklamalarda bulundu.

BBC Türkçe’den Fehim Taştekin’in röportaj yaptığı "Ebu Ubeyde" mahlaslı Türkiye vatandaşı İlyas Aydın, YPG’nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke Rimelan’da bir hapishanede tutuluyor. 

‘IŞİD ADINA MİT İLE GÖRÜŞMEYE GİTTİM’

Başlarda El Kaide çizgisini benimsediğini, 2007-2008'de Mısır'da 10 ay eğitim aldığını, birkaç kez tutuklanmasının ardından 2014’te IŞİD'e katıldığını söyleyen Aydın, 2015'te Er Sefter Taş'ın kaçırılmasının ardından IŞİD adına Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile görüşmeye giden üç kişilik heyette olduğunu iddia ediyor.

Aydın, IŞİD'den ayrıldıktan sonra 30 Aralık 2017'de Ras el Ayn'da (Serekaniye) yakalandığını ancak Selefi düşünceye hala bağlı kaldığını söylüyor.

‘TÜRKİYE’DEN 3 BİN KİŞİ KATILDI’

Kendisinin Suriye'ye 2014'te geçtiğini ve Türkiye'den IŞİD'e 3 bin civarında kişinin katıldığını iddia eden Aydın, bunların yarısının öldüğünü, 500 kadarının da yakalandığını söyledi.

Aydın'a göre 2014'ten önce Hatay, Kilis ve Antep başta olmak üzere tüm sınırlardan geçiş yapılıyordu. 2014'ten sonra ise geçişler için Tel Ebyad/Akçakale, El Rai/Elbeyli ve Cerablus/Karkamış’ın kullanıldı. Aydın giriş çıkışlara da göz yumulduğunu söyledi.

‘BİZİ EN ÇOK CIA KULLANDI’

Aydın 20 Temmuz 2015'teki Suruç patlamasından sonra geçişlerin kesildiğini ve İdlib'in yeniden devreye girdiğini söyleyerek, "Suruç patlaması IŞİD ile Türk devleti arasındaki siyasetin olumsuz değişmesi bakımından bir milattı" diyor.

Aydın istihbarat servislerinin rolü ile ilgili ise şunları söylüyor; "CIA bizi en çok kullanan istihbarat. Bu iş Sovyetlere karşı Afganistan'dan başladı. Türkiye de Suriye Savaşı başladığından beri bizi kullanıyordu. İlk günden beri dünya istihbaratları tarafından muhacirlerin Suriye'ye bilinçli sokuluşu söz konusu. 2014'te 'Teşekkür ediyoruz, çıksınlar Suriye'den' dediler. İki gün sonra muhaliflerin İslam Devleti'ne saldırıları başladı. O olaydan sonra dünya istihbaratları göz yummayı bitirdi, yalnız Türkiye devam ettirdi. Amerika Kürt güçlerini bir kart olarak kullanıyordu. Türkiye de karşılık olarak bunu yapıyordu"

Aydın, "TIR'larda ele geçirilen silahların IŞİD'e gittiği" iddiası ile ilgili de "Hayır, bize sınırdan doğrudan silah geldiği doğru değil. Ama aracılar aracılığıyla silah geldiği bir hakikattir" diyor.

‘KİMYASALLARIN HEPSİ TÜRKİYE ÜZERİNDEN GELİYORDU’

Aydın bomba malzemesi kimyasalların tedarikinin de Türkiye üzerinden sağlandığını belirterek, "Bunların kaynağı kimyasal şirketlerdir. Bunlar istihbaratların denetimi altındadır. Hepsi bu şirketlerden tedarik ediliyordu. Hepsi Türkiye üzerinden geliyordu. Kaçakçılar tarafından yapılıyordu. İslam Devleti, Çin'den füze yapımı için parçalar getirtiyordu. Hava yoluyla, deniz yoluyla; Mersin'e geliyordu. Uluslararası şebekeler yapıyor bunu" diyor.

Aydın ayrıca Körfez ülkelerinden de pek çok yardım aldıklarını iş adamlarından istihbarat kontrolünde zekat, sadaka aktığını anlatıyor.

‘REHİNELERLE ESİRLER TAKAS EDİLDİ’

11 Haziran 2014'te Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu'nda 49 kişinin rehine alınmasının ardından MİT ile görüşmeler yapıldığını iddia eden Aydın, şunları söylüyor;

"Görüşmeye katılanlardan biri Ebu Muhammed el Furkan'dı. Reklam Bakanı'ydı. (IŞİD lideri) Ebu Bekir el Bağdadi'nin ilk müsteşarlarından biriydi. Bana o anlattı. İkinci şahsiyet Ebu Muhammed el Iraki idi. Ebu Musab el Zerkavi'nin şahsi korumasıydı, Bağdadi'nin kurmaylarından biriydi. Diğeri Ebu Ali el Türki, Hatay-Reyhanlı'dan, Arap. Ebu Muhammed el Iraki, Nusra zamanında hudut sorumlusuydu. Ebu Ali'yi yanına tercüman olarak alıyor, o da toplantıda maske ile oturuyor. Bir diğer şahsiyet Reşid el Masri. CIA yetkilileri bana söyledi, Filipinler'de yakalamışlar bu arkadaşı."

‘TÜRK İSTİHBARATIYLA TOPLANTILARA KATILDIK’

"Ebu Ali'yle de konuşmuştum içeriğini. Reşid'le de daha sonra beraber çalıştık, Türk istihbaratıyla daha sonra yapılan toplantılara birlikte katıldık. O toplantıda İslam Devleti rehinelere karşılık esirlerin takasını istiyor. Bir de o sırada Türkiye suyu kesiyordu, santralde sorun çıkıyordu, suyun bırakılmasını istiyorlar. Ayrıca 'Gelip geçen muhacirlere dokunmayın. Biz Türkiye'de patlatmıyoruz. Türkiye ile bir problemimiz yok' diyorlar. Konsolos ve beraberindekilere karşılık, muhaliflerin saldırdığı dönemde esir alınan kadınlar, çocuklar ve erkekleri teslim ettiler. Yine o sırada Türkiye'de yabancı şube merkezlerinde İslam Devleti'ne geçiş yaparken yakalanmış kişiler vardı. Onlardan biri Ebu Usame el Garip'ti. Mısır asıllı Alman vatandaşı. Takas sırasında o da teslim alındı. Bunun haricinde karşılıklı bir ittifaktan bahsetmediler."

‘TÜRKLERLE ÇATIŞMIYORUZ’

İlyas Aydın, Rakka'da Türkiyeli örgüt üyelerinin katıldığı özel bir toplantıda geçtiğini iddia ettiği bir toplantıda Ebu Musab el Kürdi’nin, Kobani'de YPG ile çatışmalar sırasında Türk kontrol noktasını vurup arkadan dolanma önerisinin "Türklerle çatışmıyoruz" denilerek reddedildiğini anlatıyor. Lider kadrosundan Ebu Zeyd el Iraki’nin de "Türkiye ile resmi olarak hiçbir ittifakımız yoktur. Onlar bizden el çekiyor, biz de onlardan el çekiyoruz. İslam şeriatına göre imam, kâfir gördüğü bir kavme karşı savaşını maslahat varsa erteleyebilir" cevabını verdiğini söylüyor.

‘DİYARBAKIR VE SURUÇ DIŞINDAKİ PATLAMALAR MERKEZİN EMRİYLE YAPILDI’

IŞİD'in Türkiye'yi hedef aldığı olaylarla ilgili ise şunları söylüyor; "İlk patlama Diyarbakır'dır. Sonra Suruç. Tabi İslam Devleti resmi olarak üstlenmedi. İslam Devleti'nin bir reklam siyaseti vardı. Bazen tepki çekmemek için üstlenmeyebilir. MİT ile görüşmedeyken dediler ki 'Biz size dokunmuyorduk, siz bize el uzattınız. Geldiniz burayı patlattınız. Vatandaşlarımızı öldürdünüz, bizim iç siyasi dengelerimiz var.' Bunu söyleyeceklerini biliyorduk, bizim de yanıt vermemiz gerekecekti. O yüzden bizi MİT ile görüşmeye gönderirken bu malumatı verdiler; 'Diyarbakır ve Suruç bir içtihattır.' Yani merkezin izni alınmadan, bu dosya ile görevlendirilmiş hücrenin merkezin izni olmadan kendi kararıyla yaptığı eylemdir. Ama geri kalanlar; Ankara Garı, Reina, İstanbul (Atatürk) Havalimanı, Adana HDP merkezi ve Diyarbakır HDP mitingindeki patlamalar merkezin emriyle yapıldı."

'SURUÇ PATLAMASINDA TÜRK İSTİHBARATI DA İŞİN İÇİNDEYDİ’

Aydın ayrıca Suruç patlamasını şüpheli bulduğunu, Türk istihbaratının da işin içinde olduğunu öne sürerek şunları söylüyor; "İslam Devleti'ne faydası olan bir patlama değildi. Adnani'ye rapor vermiştim, 'Neden Türkiye'ye patlama yapıyorsunuz?' diye. Bu birimin içine sızmış farklı istihbarat cihetleri vardı. En başında Türk istihbaratı. Veyahut başka istihbaratlar; o dönem Türk hükümetiyle İslam Devleti'nin arasının bozulmasından faydalanacak cihetler vardı. Bir grup vardı, Görevlendirilmişlerdi. Türkiye'ye patlama yapmak için gönderileceklerdi. İntiharcıların listesi internette var. Türk istihbaratı daha bunlar Türkiye'ye girmeden bunların hangi görevle ne işler yapacağını biliyordu. İki ihtimal var; ya ofisin içerisindeler ya da çok iyi teknik takip yapıyorlar."

‘İKİ TÜRK İSTİHBARATÇISINI ÖLDÜRDÜK’

Aydın şöyle devam ediyor; "Daha sonra bir açıklama yayımlandı (örgütün yayın organı) AMAK'ta, dediler ki 'İki Türk istihbaratçısını öldürdük'. Bu meseleyi kazıdıkça şunu öğrendim: Bu iki kişi Antep hücresine bağlı. 4-5 senedir bu cemaatle birlikteler. Bu hücre Türkiye'de patlatma görevini aldığı günden beri o dosyanın içerisinde çalışıyorlar. Yani bu operasyonları yürüten Antep hücresinin içine sızmıştılar. Arkadaşlar öldürüldüklerini iddia ediyor, haber yayımlamışız. Yetkili arkadaşlara, 'Kim bu iki adam, nasıl öldürdünüz, video kaydınız var mı?' diye sordum. Bana 'Arkadaş, insanlar hemen toplandığı için çekememiş' dediler. Biz bütün operasyonların videosunu çekmişiz. O dünyanın en aptal örgütüdür ki casus diye deşifre ettiği adamları öldürsün. Al, sorgula, belki başkalarına ulaşacaksın. Beni kim inandırabilir ki, aslında o adamlar ölmediler, örgütün içine sızmış başka ajanlarca öldürülmüş gibi rapor edildiler. O ofisin içerisinde öyle pis eller var ki, oraya o kadar insan sızmış ki!"

"Antep hücresine bağlı diğer hücreler vardı. Adıyaman ve Bingöl hücresi falan. Ayrıca Suruç'tan sonra onlarca misafirhane iki saat içerisinde istihbarat tarafından basıldı. Hepsi gözetim altındaydı. İstisnasız hepsi basıldı. Herkes tutuklandı. Bazıları ülkelerine, bazıları kendi ülkelerinde idam cezası olduğu için başka yerlere gönderildi. Havaalanlarında tutulanların sayısı arttı. Hudutta sıkı denetim başladı."

‘ANLAŞMA SAĞLANAMADI ASKERLERİ YAKTILAR’

Aydın'a göre MİT ile ikinci görüşme 2015'te sınırda kaçırılan Astsubay Özgür Örs'ün bırakılmasıyla ilgili gerçekleşmiş. Örs’ün 4 gün sonra yaklaşık 60 kişi ile takas edildiğini ve görüşmede de bizzat yer aldığını söylüyor;

"Ankara patlamasının olduğu gündü. Sefter Taş'ın alınması için Türk istihbaratı bizimle irtibata geçmişti. O görüşmelere ben Bağdadi tarafından resmi olarak gönderilen üç kişiden biriydim. Diğeri Filipinler'de yakalanan Reşid el Masri idi. Ötekisi bombardımanda öldü. Çobanbeyli/Elbeyli Sınır Kapısı'nda tren istasyonundaki askeri binada görüştük. 'Askeri verin biz de sizin adamlarınızı bırakalım' dediler. Onlara 200 kişilik bir liste sunduk. Dediler '200 çok'. Onlara '200 kişiyi şimdi verseniz yarın bir 200 daha tutuklarsınız' dedik. İslam Devleti'ne gelmek için 10 binlerce kişi Türkiye'deydi. Yol bekliyorlardı. Tabi başka şeyler de konuşuldu. Türkiye sınırdan 33 kilometre çekilmemizi istiyordu. Örgüt kabul etmediği için anlaşma sağlanamadı, sonra askerleri yaktılar."

‘IŞİD, ÖSO İLE YPG KARŞI KARŞIYA GELSİN DİYE ÇEKİLDİ’

"O toplantı sırasında Tel Ebyad düşmüş, Menbic'te savaş başlamıştı. 'Burada kalamayacaksınız, burayı sizden alacaklar ve biz bir Kürt devletinin oluşmasına izin veremeyiz' dediler. O görüşmenin ardından geri döndük. Adnani fikrimi sordu, 'Türkler girebilirler mi?' diye. Ben de 'Amerikalılar Rakka burunlarının dibindeyken niye Menbic'e geldi? Çünkü kantonları birleştirmek istiyor. Türkiye'nin başka çaresi yok, kendi ordusuyla girmese de ÖSO'yu getirir' diye yazdım. Kısa bir süre sonra Adnani ve Ebu Muhammed el Furkan öldü. Onlar Bağdadi ile istişare ediyorlardı ne yapacağız diye. Bağdadi'nin damadı Ebu Usame de 5 gün sonra öldürüldü. Büyük bir panik vardı, ne olacak diye. O sırada Menbic de düştü. İslam Devleti güçleri Cerablus'tan El Rai sınırına çekildi. Ki ÖSO ile YPG karşı karşıya gelsin. Çünkü YPG bize karşı Menbic'in kuzeyine asker yığmıştı."

Aydın Fırat Kalkanı sırasında ise Türkiye ile temas olmadığını iddia ediyor. "O sırada biz yakılan iki askerin görüntüsünü yayımladık. Temas olsaydı 33 km'yi verirdik" diyor.