Nafaka düzenlemeleri: Kadınlar boşanmasın istiyorlar

Erdoğan’ın Ağustos ayında açıkladığı 100 günlük icraat programı çerçevesinde verdiği talimatla, nafaka düzenlemesi konusunda Bakanlıklar çalışmalarını hızlandırdı. Resmi ifadeye göre 'nafaka ödeme sistemindeki adaletsizliği gidermek' olarak açıklanan adım, kadınların maruz kaldığı eşitsizliği daha da derinleştirecek bir hak gaspı olarak karşımızda beliriyor. Boşanma düşmanlıkları ise…

Haber Merkezi

Yaşadığımız düzen kadınların toplumsal yaşama ve üretim hayatına eşit ve adil katılımını sağlamaktan aciz. Düzenin siyasal temsilcisi AKP ise bu eşitsizliği dert edinmek bir tarafa kadınların yıllar içinde kazanılan haklarına dahi tahammül edemiyor. Boşanmalardan sonra, ağırlıklı olarak kadına ödenen “yoksulluk nafakası” bir kez daha, bu sefer Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile masaya yatırıldı.

Cumhurbaşkanlığı tarafından Ağustos ayında açıklanan “100 günlük icraat programı” çerçevesinde Adalet Bakanlığı’na verilen görevlerden bir tanesi de “Nafaka ödeme sisteminin adil bir hale getirilmesi” idi. Geçtiğimiz günlerde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından düzenlenen “Gündem Buluşmaları: Nafaka Sistemi” programında Adalet Bakanlığı’na verilen bu görev Bakan Abdülmahit Gül’ün de katılımı ile değerlendirildi. Buna göre esas itibariyle süresiz nafaka uygulamasına dair bir esnetme gündemde.

Peki nafaka konusunu neden gündem ediyorlar? Ortada bir mağduriyet var ve onu gidermeye mi çalışıyorlar, yoksa boşanma karşıtlıklarını mı gizleyemiyorlar? 

KADINLAR NAFAKAYA GÜVENEREK Mİ BOŞANIYOR?

Nafaka ödemesine dair tartışma yeni değil. 2016 yılında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Boşanmaları Önleme Komisyonu “kadınlar nafakadan güç alıp boşanabiliyor” iddiasını ortaya atmıştı.

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı (TÜİK) verilerine göre ülkemizde evliliklerin yarısından fazlası görücü usulü iken boşanmaların 3’te 1’inden fazlası ise fiziksel şiddet ve kötü muamele sonucu gerçekleşiyor. Gerçek veriler ise muhtemelen bundan daha dramatik.

Kadın eğitim hakkına eşit olarak erişemiyor. Ev içi sorumluluklar, çocuk ve yaşlı bakımı yine kadınların omuzlarında. Örneğin, hane içinde yemek yapımı yüzde 91 oranında kadının üzerinde. Eli kolu bağlanan kadının toplumsal üretimin bir parçası olması konusunda her tür zorluk ve adaletsizlik mevcut. Kadınlar boşanmak istedikleri için öldürülüyor, boşandıkları için her türlü toplumsal baskıyla baş etmek durumunda kalıyor.

Nafaka hakkı tartışılan kadınlar, işte bu kadınlar. Onları daha çok baskı, daha çok şiddet bekliyor. Boşanmalara savaş açan komisyon bu iddiasıyla, toplumsal hayata katılımı güçleştirilmiş kadını daha bağımlı hale getiriyor, kadına yönelik şiddetten sorumlu olduğunu ilan etmiş oluyor.

ERKEK, KADININ NAFAKASI SEBEBİ İLE Mİ MAĞDUR?

Adalet Bakanı Gül, “Kadının korunması esas, ama iki yıl evli kalmışlar sonra medeni şekilde ayrılmışlar. İki sene evli kaldılar diye bunları birbirleriyle ölene kadar hukuken bağlamak doğru değil” değerlendirmesini yapmıştı. Görünen o ki nafaka bahsinde yürütülen tartışmaların bir yanı da, “erkeğin mağdur edildiği” savına yaslanıyor.

Kapitalizmin, içinde yaşam mücadelesi veren kadın ve erkekleri muhtelif yöntemlerle mağdur ettiği bir sır değil. Üstelik nüfusun büyük bir bölümünü temsil eden emekçiler düşünüldüğünde değil nafaka ödemek, yaşamını insanca sürdürmenin dahi mümkün olmadığı açık. Tüm bunlara karşın bu düzen içinde “en fazla ezilen”i temsil eden kadın için, “nafaka hakkı” bir kazanım anlamına geliyor. Bu nokta özenli bir değerlendirmeyi hak ediyor ve “erkeği mağdur edenin” kadının nafaka hakkı değil, bu düzenin kendisi olduğuna işaret etmek, burada ısrarcı olmak gerekiyor.

Nafaka hakkını tartışmaya açmak istiyorlarsa önce "her şeyi eşitlemeleri" gerekiyor.

KADININ NAFAKASINA GÖZ DİKEN KİMİN HUKUKU?

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda düzenlenen buluşmada, Bakan Zehra Zümrüt Selçuk adaletli nafaka tartışmasında güçlülerin hukukunu değil, milletin hukukunu savunduğunu söylüyor. Bakan’ın adaleti yoksullaştırılmış ve yoksunlaştırılmış kadının nafakasında aradığı görünüyor. Üstelik Türkiye’de en yaygın olarak ödenen nafaka tutarlarının ortalama 300-400 TL arasında olduğu biliniyor ve yasada "bir taraf zenginleşirken diğer taraf yoksulluğa düşmeyecek şekilde bir hakkaniyetle belirlenir" deniyor. 

Selçuk'a göre "güçlüler hukuku"nun, yoksul kadının tüm bu adaletsizlikler içinde biraz olsun nefes almasını sağlayan "nafaka hakkı" olduğu anlaşılıyor.

Oysa kadının toplumsal hayatta aileden, kocasından veya aile içinde üzerine yıkılan sorumluluklarından bağımsız bir birey olarak varolma ve çalışma hayatına eşit bir biçimde katılma hakkı var. 

AKP'nin hayali bu olsa da, kadınlar ölümü dahi göze alarak boşanmaya çalışırken, nafaka haklarını ellerinden alarak boşanmalarının engellenebileceğine inanmak mümkün gözükmüyor.