Komünist Parti adayı Hande Gündoğdu: Komünistlerin sesi muhakkak güçlenmeli

Komünist Parti İstanbul Milletvekili adayı Hande Gündoğdu, 7 Haziran seçimlerine ilişkin Gerçek Gündem'den Aysel Kılıç'ın sorularını yanıtladı.

550 kadın adayla seçime gidiyorsunuz. Neden kadın aday?

Bizim için seçim, siyasi mücadelenin önemli araçlarındandır. Fakat yalnızca bu araçlardan bir tanesidir. Partinin seçimlere genel yaklaşımı bu. Bu seçimlerdeki varlığımızın ana okuması buradan yapılmalıdır. Zira biz Türkiye’ye baktığımızda ciddi bir kırılmanın Sosyalizmle taçlanmasını son derece güncel, gerekli ve mümkün görüyoruz. Sömürü düzeni sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada ağır bir ekonomik ve siyasi-ideolojik krizle boğuşuyor. Bizim ülkemiz bu derin krizin kilit noktalarından biri ve Türkiye’de emekçiler 13 yıldır gerici bir patron iktidarının cenderesinde inliyor.

2013 Haziranında Türkiye’ye giydirilmek istenen gömlek paramparça oldu. Milyonlar, 5 yılda bir sandığa gidip oy kullanarak değil, ağır bir polis şiddetine karşı her gün yeniden “hükümet istifa” diye sokaklara döküldüler.

“KADINLAR ZULME MARUZ BIRAKILDI”

AKP gericiliğinin biçtiği ve 2013 Haziranında yırtılan o “Yeni Türkiye” gömleği “kadın” yerlerinden yırtılmaya başladı. Çünkü bu düzen işçi sınıfını ağır bir sömürüye maruz bırakırken o sınıfa mensup kadınları çok daha boyutlu ve derin bir zulme maruz bıraktı. Kadınların gündelik faaliyetlerini yürütmeleri bir hayat memat meselesine döndü.

AKP’nin yeni Türkiye’sinde kadına yer yoktu. Sömürü düzeni ağır bir saldırganlıkla emekçi kadınları kustu. Hayaller direngen kadının oyundan diskalifiyesiyken gerçekler TOMA önünde göğsünü geren kadın oldu. Hayaller yeni Türkiye tasarımında itaatkar kadın figürüydü gerçekler Komünist Parti’nin 550 emekçi boyun eğmeyen kadınla bu düzeni sıfırlama iradesi oldu. Kısacası partinin seçim kararı ile seçim sloganı ve tüm listenin emekçi kadın adaylardan meydana gelmesi bir bütün. 

“ADAYLARIMIZIN TAMAMI EMEKÇİ”

-Adaylarınızı neye, hangi kriterlere göre belirlediniz?

Adaylarımızın hepsi, sadece milletvekili adaylığını yahut oy kullanmanın kendisini mücadelenin biricik aracı olarak görmeyen; her gün bulundukları her yerde Sosyalizm mücadelesi veren emekçi, mücadeleci kadınlar. Hiçbiri için milletvekili adaylığı bir “kişisel kariyer” konusu değil, Sosyalist iktidar hedefine yönelik mücadelenin bir yolu, aracı. Dolayısıyla adaylarımızın tamamı emekçi, aydınlanmacı, yurtsever, özgürlükçü, insanın insanı sömürmediği bir dünya yaratma kavgası veren, boyun eğmeyen kadınlar.

-Halka vaatleriniz nelerdir?

Vaadimiz yok, bir hedefimiz ve bu hedefe yönelik bir mücadele programımız var: Sosyalizm ve Sosyalizm Programı… Bir de vaat sözcüğü gizli bir “üst kademe” ifade ediyor. Siyasetin “bilirkişileri” siyasetle, ülkenin geleceği ile süreklileşmiş bir ilişki kurması istenmeyen halk kitlelerine onların yaşamına ilişkin vaatlerde bulunacak; halk da oy vererek yegâne siyasi görevini yerine getirecek. Nokta. Denklem bu. Bizim siyaset anlayışımızsa bu değil.
Siyaset, uzmanları tarafından mecliste icra edilen bir iş değil. Örneğin bugün önü alınamaz bir biçimde yaygınlaşan metal işçilerinin direnişine bakalım. Seçimlerden 1 ay önce gerçekleşmesi çok anlamlı. Şu nedenle; “aslolan sizin vaadiniz değil benim talebimdir” demiş oluyorlar. Türkiye’de işçi sınıfının ayağa kalkması seçim sonuçlarından çok daha belirleyicidir. 

“KOMÜNİSTLERİN SÖYLEYECEĞİ SÖZLER BİRİKTİ”

-Komünist Parti’nin önünde bir baraj engeli var. Böyle bir engel varken neden seçime giriyorsunuz?

Türkiye’de %10’luk seçim barajı uygulanıyor. Komünist Parti’nin meclise giremeyecek oluşu %10’u geçemeyecek oluşuyla ilgili olduğu kadar %10’luk seçim barajının seçmeninin inandığı, ait hissettiği partiye oy vermesinin önünde bir engel olmasıyla da ilgili. Çift yönlü bir işlevi var yani ve işin bir boyutu bu.
Seçim dönemleri memleketteki ana tartışmanın “siyasi iktidar” olduğu zamanlar. Biz de bu ülkenin komünist partisiyiz ve varlık nedenimiz muhalefet etmenin ötesinde: Biz iktidarı istiyoruz. Biz bu ülkede Sosyalizmi, işçi sınıfı iktidarını kurma amaç ve iddiasını taşıyoruz.

Komünist Parti solun, solculuğun tüm belirleyici ilkelerinin sulandırıldığı ve tuhaf bir bulamacın yahut salt Erdoğan karşıtlığının solculuk diye servis edildiği bir atmosferde katılım oranının oldukça yüksek olacağı öngörülen bir seçime giden Türkiye’de işçi sınıfı partisi olma sorumluluğu taşıdığı için seçimlere katılıyor. Komünist Parti’yi pusuladan çıkartın, kimsenin sınıfın s’sinden bahsetmediğini göreceksiniz. Seçim bildirgemizde söylediğimiz gibi, bu ülkede sadece komünistlerin söyleyebileceği sözler birikti ve o sözler illa söylenmeli, o ses muhakkak güçlenmeli.

-Diğer partilerin kadın kotası ve kadın politikalarına ilişkin neler söyleyeceksiniz?

Şayet sorunu siyasette ve parti organlarında kadının sayısal temsiliyetine indirgerseniz kota ve/veya eşbaşkanlık uygulaması ile sonuç alınmış, çare bulunmuş gibi görünebilir. Biz, kadınların siyasete ve mücadeleye katılımlarını cinsiyet bazlı sayısal temsiliyet sorunu olarak ele almıyoruz. Dolayısıyla şekli adımların mutlaklaştırılmasının, kadınların siyasi mücadeleye katılımlarını sağlamak konusunda yetersiz olduğunu ve içerikten yoksun kaldığı an bir karikatüre dönüşme riski taşıdığını ve hatta bir adım daha ileriye taşıyalım; sorunun temelinde yatan erkek egemen kültürü perdeleyen bir işlev kazanmaya başlayacağını düşünüyoruz.

Siyasetin hâkim çerçevesi ve dili, siyasette başarı ölçütlerinin erkek kavramlardan devşirilmesi, bir kadın siyasetçinin başarısının erkekler ligine çıkmış olmakla eşitlenmesiyle derdimiz ve kavgamız var. Kadınların dezavantajlı konumlarını “temsilde eşitlik”e indirgemek bununla tatmin olma riski taşır.

“KADINLARI REKLAM MALZEMESİ YAPIYORLAR”

Siyasette, kadının dezavantajlı konumunu üreten kültür, dil, pratik ve retorikle mücadele etmek durumundayız. Dolayısıyla devrimci siyasette ve partimizde kadınların daha çok sorumluluk almasına dönük çalışmalar bizim açımızdan kota ya da eşbaşkanlık gibi kavramların değil kadro politikamızın konusu. Daha zor fakat gerçekçi olan bu; yapmaya çalıştığımız da bu… Konuyu sayısal bir başlık olarak değil boyutlu ve derin bir sorun olarak ele alıyoruz. Bu noktayı es geçtiğiniz anda kadını erkeğin kaburga kemiğinden tanımlayan adaylara listenizde yer verirsiniz ve sizi uyguladığınız kota da, eşbaşkanlık da kurtaramaz.

Bir başka boyut da şu: Bu seçimlerde de gördük, parti iç kültürlerinde kadınların ve kadınlığın konumlandırılışıyla ilgili herhangi bir dert taşımayan tüm partiler aday listelerindeki kadın oranını bir reklam malzemesi haline getirdi. Kadına “anne”lik dışında tahammülü olmayan, bakanlığın adından dahi kadını silen AKP bile aday listesindeki kadınların oranını propoganda etti. İronik… Beri yandan kadını “kenar süsü”, “sunum malzemesi” olarak tanımlayan ve aşağılayan anlayışın kadını öne çıkarırken bile nasıl yeniden üretildiğini göstermesi açısından önemli.