Komünist Kadınlar bugün “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” dolayısıyla, Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde bir araya geldiler.
Etkinliğin açılış konuşmasında; etkinliği duyurmak üzere çağrıda bulundukları her gün memleketin bir başka felaket ve provakasyonla karşı karşıya geldiğini söyleyen Komünist Kadınlar; kadının yaşam hakkının ihlal edilmesinin küçük bir provakasyon olduğunun söylenemeyeceğini belirttiler.
Etkinlikte ilk sözü alan yazar Serpil Güvenç konuşmasına Sovyetler Birliği'nde faşizme mücadele ederken hayatlarını kaybeden kadınları, Gezi'de çocukları hayatını kaybeden kadınları, Behice Boran'ı ,12 Eylül öncesinde faşistlerin katlettiği Sevinç Özgüner'i, Taylan Özgür'ün annesi Necla Özgür'ü,Mukaddes Gezmiş'i,Şadan Eren'i,Fadime Göktepe'yi,hayatını kaybeden gazeteci annelerini, Çorum'da, Maraş'ta, Sivas'ta, Roboski'de, Kürt illerinde öldürülen,töre-gelenek-iş cinayetlerinde katledilen kadınları anarak başladı.
DÜZENİN KARAKTERİ DEĞİŞMELİ
Şiddetin kökeni ve nedeni olarak patriyarkanın göserildiğini söyleyen Güvenç; “kadın sorununun” ortaya çıkış ve gelişme dinamiklerine değinmek gerektiğini, düzenin nitelik ve karakteri değişmeden sorunun çözülemeyeceğini belirtti.
Kapitalizmin kadınların üzerindeki baskı ve sömürü mekanizmalarını derinleştirdiğini belirten Güvenç, kapitalizmin kadınları erkeklerden daha ucuza ve esnek çalışma koşullarına tabi tuttuğunu söyledi. Kadının geleneksel ikincil rolünün benimsenmesi ile kadının çalışmasının “ikincil” bir iş gibi göründüğü bunun da erkek-egemen yapının iyice güçlendirdiğini vurguladı. Bununla beraber yüzyıllardır devam eden ücretlendirmeyen emeğin korkunç boyutlarda olduğunu; yaşlı,çocuk ve engellilerin bakımı, yemek, çamaşır gibi işlerin günümüzde emeğin yeniden üretiminde işlev gördüğünü ve bunun muazzam bir artı-ürün ve sömürü olduğunu ifade eden Güvenç buna zemin sağlayan mekanizmanın üretimdeki iş bölümünden kaynaklandığını ve gelenek-görenek-töre ile pekiştiğini vurguladı. Neoliberalizmle beraber üretimin parçalanması ile esnek ve güvencesiz çalışma koşulları ile beraber ilerleyen sömürünün “az gelişmiş” ülkelerde sendikasız,ucuza ve uzun saatler çalıştırılan işçilere uygulandığını, kadınların bu koşullara ek olarak taciz-şiddet-baskı ve ölümlerle karşı karşıya geldiğini vurgulayan Güvenç, Türkiye'de de bu sürecin Demirel'le başlayıp Özal'la devam ettiğini ve AKP'ye kadar uzandığını ifade etti.
Neoliberalizmlin üstyapısı olan liberal ideolojinin “Sınıf bitti; önce kadınlar, etnik kimlikler kendini kurtarsın” önermelerinde bulunduğunu düzen değişikliği olmadan elde edilecek “kazanımların”da kısa süreli olduğunu, emeğin kurtuluşu yönünde tariflenen bir iktidar mücadelesi ile sorunların çözüleceğini ifade eden Güvenç konuşmasını, 19.YY'da mücadele eden kadınların “biz barışın ve doğruluğun egemen olduğu bu dünyayı kuracağız” sözleri ile bitirdi.
AİLE PLANLAMASI FİİLİ OLARAK YASAKLANDI
Etkinlikte ikinci sözü alan Ankara Tabib Odası Genel Sekrteri Dr.Ebru Basa konuşmasında AKP'nin kadın bedeni üzerinden geliştirdiği gerici ve piyasacı dili analiz ederek, gündelik yaşamda karşılaşılan sıradan faşizmi tartıştı.
Kadının doğuranlık özelliği nedeniyle ile barınma alanlarında kaldığını ve bu durumun toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün ortaya çıkmasında önemli bir etken olduğunu vurgulayan Basa, bu biyolojik ayrımın bizzatihi dönemin başbakanı tarafından “fıtrat “ kavramı ile açıklandığını ve kadınla erkek arasındaki eşitsizliğin doğal-normal bir olgu olarak ifade edildiğini söyledi.
Fıtrat meselesini peşinen redddetmek gerektiğini ve bir hegemonya aracı haline gelen pronatalizmin nüfus politikaları ile demografik olarak şekillendirildiğini;bunun belirlenmesinde piyasanın ihtiyaçlarının başat olduğunu vurguladı.AKP'nin de gerici ve piyasacı bir parti olarak bunu gerçekleştirmek için “fıtrat-üç çocuk-kürtaj” söylemleri ile ideolojik bir şiddet uyguladıklarını;Uludere gibi bir siyasal katliam ile kadının kendi bedeni üzerindeki karar hakkını simgeleyen kürtajın bir tutulmasını buna örnek olarak gösterdi.Piyasanın ihtiyaçları ve buna uygun gerici bir üstyapı inşasının birlikte ilerlediğini vurgulayan Basa;dönemin Sağlık Bakanı Müezzinoğlu'nın “kadının yegane kariyeri anneliktir” sözlerini bu duruma örnek gösterdi.
Doğurganlığın propaganda edilmesi, aile planlamasının fiili olarak yasaklandığını, bunun yerine üreme sağlığının uygulandığını, bunun ise sağlık hizmetlerine erişimin önemli ölçüde zorlaşmasına neden olduğunu ifade eden Basa, tüm politikaların sonucu olarak kadın ölümlerinin yaşandığını belirtti.Sağlığın gerici ve piyasacı dönüşümünün ;performans uygulamalarının tıbbi endikasyonu tartışmalı birçok işleme yol açtığını, bunun sonucu olarak sağlıktan hedeflenenin insan yaşamı ve sağlık değil Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları olduğunu vurguladı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın kadının kimliğini aile içinde tanımladığı,aile içinde bir rolü olmayan kadının bir “kıymeti” olmadığını vurgulayan Basa kadının hem ucuz iş gücünü piyasaya sunması için çok çocuk doğurması yönünde teşvik edildiğini hem de piyasaya ucuz-esnek ve güvencesiz bir şekilde emek gücü sağlamaya zorlandığını ifade etti.Bu bağlamda;ev içinde parça başı işlerle kadın istihdamının gündeme geldiğini bunun da kadınlara bir “müjde” olarak verildiğini söyledi.Türkiye kapitalizminin genç iş gücüne ihtiyacını olduğun,nüfusun yaşlanmamasını önüne hedef olarak koyduğunu ve bu nedenle stratejik olarak pronatalizmin önemli bir yer tuttuğunu belirten Basa bu nedenle toplumsal cinsiyet rolleri arasındaki ayrımın yeniden üretildiğini ve kadınlara “doğurdukça ödüllendirileceksiniz” dedildiğini vurguladı.
Kadın bedeninin demografik bir enstrüman olarak görülmesinin yeni bir durum olmadığını cumhuriyetin başından beri böyle uygulamalara rastlandığını ifade eden Basa benzer uygulamaların faşist Almanya'da da uygulandığını vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
KADINLARIN GELECEĞİNDE NE PARAYA NE GERİCİLİĞE İTAAT VAR
Etkinlik Komünist Kadınlar adına yapılan şu sözlerle sonlandı;
“Biz komünistler gerçeğin peşinden koşuyoruz. Paranın hüküm sürdüğü düzenin sonuna yaklaştığımızı biliyoruz. Kapitalizmin yenilgisinin ardından kadının geleceğine dair şu andan baktığımızda görebileceğimiz bir şey var: Sosyalist bir düzende kadınlar, parayla, koca baskısıyla patron taciziyle,dinsellikle ya da başka herhangi bir toplumsal güçle zapt edilmeyecekler. Kadınların geleceğinde ne paraya itaat ne gericiliğin bugün ısrarla ortaya koyduğu düşünceler var. İnanıyoruz gericiliğin suratına patlatacağımız en sağlam kahkahanın sesi, onları süpürdüğümüz zaman yankılanacak.Çünkü biz geleceğimizi inşa ederken, ayaklarımızı bastığımız ilkelerin sağlamlığına güvenerek ilerliyoruz. Boyun eğmeyen kadınları , komünistlerin arasına çağırıyoruz.