Halklar değil özel mülkiyet

Emperyalizmin, Balkanlar ve Anadolu halklarına 100 yıl önce reva gördüğü felaketlerin hesabını, soykırım bahanesiyle yine bu halklardan almaya karar verdiği anlaşılıyor.

Osman Çutsay

Batı demokrasisi veya emperyalist demokrasi, sadece Ermeni soykırımı ifadesiyle bile büyük bir “ahlaki cilâ” fırsatı yakaladığını biliyor. Türkiye solunun önemli bir bölümünün bu zokayı yuttuğu, zokayı yutmadığını ileri süren klasik sağcılar ile bazı “sol iddialı” milliyetçilerinse Ermeni halkına hakaret ederek Washington-Berlin-Paris hattının ekmeğine yağ sürmekte kararlı olduğu kesindir. Batı, halkların acısı konusunda samimiyetsiz, ama mülkiyet hakları konusunda çok samimidir.

Asıl soru şudur: Soykırım ile etnik temizlik, savaş suçu, kitlesel kırım, karşılıklı katliamlarda işlenen cinayetler arasında neden bir nitelik farkı olsun?“Medz Yeğern”e ille de soykırım etiketi yapıştırma ısrarı nereden kaynaklanıyor? Acılar daha mı dayanılır oluyor? Yoksa o dönem gasp edilen mülklerin ilk sahiplerine şu ya da bu biçimde geri dönmesi mi aranıyor? Ya da çok daha önemlisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “soykırım cumhuriyeti” olarak doğumundan itibaren yok sayılması mı hedefleniyor? Öyledir. Hepsidir. Türkiye’nin tarihsel meşruiyeti, doğumundan itibaren bu soykırım damgasıyla geri alınmış oluyor ve temel ısrar bunadır.

Gerçekten de bazı solun yere göğe koyamadığı emperyalist demokrasilerin, Türkiye ve çevresindeki halkların başına 100 yıl önce ördüğü kanlı çorap, tam bir rehabilitasyon hesabına karşılık geliyor. Emperyalizmin tarihindeki ve bugünündeki tüm soykırımlar bu sayede göreceleştirilebiliyor, yani kan dozu düşürülmüş, sıradanlaştırılmış, yumuşatılmış (“Bir tek biz değiliz, bakın hepsi yapmış!”) oluyor. Asıl önemlisi patentin de “canavar Türkler”de olduğu kabul ediliyor. Batı demokrasisi artık geçmişteki Hıristiyan halkların yaşadığı etnik temizliklerin hesabını kimlerden soracağını öğrenmiş durumdadır: Sorun, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1917 destekli antiemperyalist kuruluş yıllarıdır. Bunu asla kabul etmiyorlar.

Fakat emperyalist demokrasi, Ermeni, Rum ve Süryani halklarını içeren Hıristiyanların Anadolu’dan temizlenmesi sayesinde yeni bir kozu ele geçirdiğinin de farkındadır. Anadolu “Hıristiyansızlaştırılmıştır” madem, bunun bedeli ödetilmelidir:1923 iptal edilmelidir.

Batı için insan yaşamı önemli değildir. Özel mülkiyetse dokunulmazdır. Türkiye’den şimdi özel mülkiyet rejiminin temellerine sahip çıkması ve kendi varlığını inkâr etmesi istenmektedir. Osmanlı hayranı bir Ankara’nın buna itirazı olamaz. Ama özel mülklerin iadesi veya tazmini işi bozmaktadır. Demokrasinin özel mülkiyet dışında pek bir anlamı olmadığı da anlaşılıyor. Israrın temelinde o var. Bir de sosyalizm düşmanlığı.

Bu kanlı çerçeveyi sadece sosyalizmin temizleyeceğini biliyorlar. Haklılar!