Fatih Yaşlı: CHP'nin yaptığı sağa benzemek de değil, düpedüz sağcılık...

Akademisyen ve yazar Fatih Yaşlı, Kılıçdaroğlu'nun 'Ozan Arif' diye bilinen Arif Şirin'e övgüler yağdırmasına ilişkin değerlendirmelerini soL okurlarıyla paylaştı. Arif Şirin'in ölümüne kadar Türkiye ilericiliğini ve Cumhuriyet'i hasım olarak gördüğünü belirten Yaşlı, 'Kılıçdaroğlu'nun yaptığı popülizm ya da sağa benzemek değil, düpedüz sağcılık. Arif Şirin…

soL - Haber Merkezi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin önceki günkü TBMM grup toplantısında, "Ozan Arif" olarak bilinen Arif Şirin adlı ülkücüye övgüler yağdırdı. Kılıçdaroğlu'nun bu tavrı, hem partisinin bazı kesimlerinde hem de sol kamuoyunda tepkiyle karşılandı. 

Kılıçdaroğlu, ülkücü Arif Şirin hakkında "Erzurumlu Emrah’tan, Neşet Ertaş’tan, Aşık Veysel'den bir farkı yok" demişti. 

FATİH YAŞLI: ARİF ŞİRİN TÜRKİYE İLERİCİLİĞİNİ VE CUMHURİYETİ HASIM GÖREN BİRİSİ

Akademiyen-yazar Fatih Yaşlı'ya, Kılıçdaroğlu'nun Arif Şirin hakkındaki sözlerini ve "Ozan Arif" diye bilinen bu ülkücünün siyasal olarak neleri temsil ettiğini sorduk... 

Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin grup toplantısında Ozan Arif şiirini okumasına tepkiler devam ediyor. Siz de Twitter aracılığıyla tepkinizi dile getirdiniz ve Ozan Arif'in cumhuriyet için yazdığı dizeleri paylaştınız: "Ceryan yoksa çıra bol / Su mu yoktur bira bol / Yaşasın cumhuriyet! // Meyhane, kerhane, bar / Gidene camii de var / Biz laikiz o kadar / Yaşasın cumhuriyet!” 

Bununla ilgili olarak neler söylemek istersiniz?

Bu, Ozan Arif diye de bilinen Arif Şirin’in Türkiye’nin ilerici birikimine, Cumhuriyet’e, sola, solculara nefret kustuğu onlarca “şiir”inden sadece biri ve aslında Türk sağının Cumhuriyet’le ilişkisini anlamak açısından da son derece önemli. Türk sağı için Cumhuriyet, Batılı yaşam tarzı, yozlaşma, balolar, içki, fuhuş vs. demektir. Bu dörtlükler de doğrudan bunu anlatıyor zaten: “Meyhane”yi, “kerhane”yi ve “bar”ı “laiklik”le özdeşleştiriyor, Cumhuriyet’e ve laikliğe baktığında bunları görüyor.

Bunun dışında, yine Arif’in, CHP’ye, Erdal İnönü’ye, Ecevit ailesine küfür ve hakaret ettiği çok sayıda “şiir”ini gösterebiliriz. Bunun gerisinde ise mensubu olduğu hareket ve ideoloji, yani ülkücülük bulunuyor. 1970’ler Türkiye’sinde politize olan Arif için sadece devrimciler, sosyalistler değil, CHP de düşman, hasım statüsündeydi. 1980 öncesinde sadece devrimciler, sosyalistler değil, CHP’liler de, özellikle yüzü sola dönük CHP’liler de, ülkücü şiddetin kurbanı oldular, onlarca CHP’li katledildi. Tek bir örnek vereyim: 1980 yılının Mayıs ve Haziran aylarında, CHP’nin, hepsi halkçı, hepsi solcu olan, Adana, Kayseri ve Nevşehir il başkanları aynı merkezden yönetilen bir operasyonla öldürüldüler.  

Doğrudan hedef alınan CHP’lilerin dışında, kitle katliamlarında, yani Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Sivas’ta hedef alınanlar da, sosyolojik olarak bakıldığında, sosyalistlere, devrimcilere sempati duyan, onlara mahallelerini, evlerini açan, sandığa gittiklerinde ise Ecevit CHP’sine oy veren insanlardı. Yani bir kesişim noktasında duruyorlardı. Kılıçdaroğlu’nun tüm bunlar yokmuş gibi yapması bir yana, tek bir CHP’li siyasetçinin bile çıkıp “Ey Kılıçdaroğlu sen ne diyorsun” diyememiş olması büyük, çok büyük bir utançtır.

Arif, ölümüne kadar, ülkücülerin yaptıklarının arkasında durdu, onları savundu ve arkasında durup savunduğu şeyler, Cumhuriyet’i de, CHP’nin sosyolojik tabanını da, Türkiye ilericiliğini ve solunu da düşman olarak, hasım olarak görüyor ve “katli vacip” olarak nitelendiriyordu. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı şey, basit bir “rahmet dileme”nin ötesinde buna sahip çıkmak, bunu olumlamaktır ve bu sadece pragmatizmle, taktikle, “sağdan oy alma”yla açıklanamaz.

Fatih Yaşlı 

'ORTADA SAĞA BENZEMEK DİYE BİR ŞEY, DÜPEDÜZ BİR SAĞCILIK VAR'

Kılıçdaroğlu daha önce de birkaç kez sokaktaki insanlara bozkurt selamı verirken fotoğraflara yansımıştı. Bu popülizm mi yoksa yapısal bir özelliğinden mi kaynaklanıyor?

Hayır bu popülizm de değil, en başta ben de bunu “sağa benzeyerek sağdan oy alma” olarak görüyor, dolayısıyla yanlış olduğunu ve işe yaramayacağını düşünmekle birlikte, bir taktik olarak değerlendiriyordum. Oysa çok net, ortada sağa benzemek diye bir şey yok, düpedüz bir sağcılık var. Cumhurbaşkanlığına eski bir MHP’liyi, üstelik Suudi Arabistan gericiliğiyle bağlantılı bir MHP’liyi, Ekmeleddin’i aday göstermekten tutun, Abdullah Gül’ü başkan adayı yapmak için çaba göstermeye uzanan bir çizgiden ve hem İyi Parti’yle hem de Saadet’le ittifak yapan bir anlayıştan bahsediyoruz. Bunun nasıl meşrulaştırıldığını ise biliyoruz: Tüm bunlar, AKP-MHP bloğunu geriletmek için yapılıyor ve dolayısıyla meşru. Oysa bırakın böylesi bir geriletmeyi, CHP’nin kendisini bu şekilde sağda konumlandırması, bir yandan rejimi meşrulaştırırken öte yandan Türkiye siyasetini bütünüyle sağa çekmeye hizmet ediyor ve sağın alternatifinin yine sağ olduğu bir tabloya, bir çaresizlik haline yol açıyor.

Bakın dikkat edin, AKP’yle MHP arasındaki yakınlaşmanın ardından Erdoğan geçmiştekinden farklı olarak “Türk” demeye, “Türklük”ten söz etmeye başladı. Daha dün Binali Yıldırım MHP’nin o ünlü sloganına atıf yaptı ve “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” dedi. Aynı şekilde bir ülkücü fraksiyon olan İyi Parti’yle ittifak yapan Kılıçdaroğlu kürsünden Ozan Arif anarken, ülkücü olduğunu hiç saklamayan Ankara adayı Mansur Yavaş, Arif’in cenazesine katıldı. Eminim ki Devlet Bahçeli ve MHP yönetimi, bu manzarayı, yani Türkiye siyasetinin bütünüyle sağa çekmesini ve düzen partilerinin hepsinin ülkücülükle bir ilişkilenme içerisine girmiş olmasını büyük bir keyifle, büyük bir memnuniyetle izliyordur.     

MHP ile CHP arasında "laiklik" veya "milliyetçilik" gibi kesişen ortak noktalar var mı?

Buna yanıt vermek fazlasıyla teorik ve kitabi olmayı, uzun uzun analizler yapmayı gerektirecektir, bu yüzden burada çok ayrıntıya giremeyecek olmakla birlikte, birkaç şey söyleyeyim. Atatürk milliyetçiliğiyle ülkücü milliyetçilik arasında bazı asgari müşterekler olmakla birlikte, tarihsel olarak bakıldığında bu iki milliyetçilik anlayışının farklı bir seyir izlediğini görürüz. Bunun gerisinde ise özellikle 60’ların ikinci yarısından itibaren Kemalizm’in sol bir okumaya tabi tutulması ve sol-Kemalizm diye adlandırdığımız bir akımın ortaya çıkışı vardır. Ülkücü milliyetçilik sol-Kemalizm’i her zaman düşman olarak görmüş, sol-Kemalistler de, örneğin Yön çevresi ve Doğan Avcıoğlu da, ülkücü milliyetçiliğin emperyalizmle bağlantılarını ifşa etmişlerdir. Laiklik meselesine gelince, MHP’nin ve ülkücü hareketin, 28 Şubat’taki konjonktürel tutumu saymazsak, laiklik diye bir derdi hiçbir zaman olmamış, Türk-İslam sentezi, partinin ve hareketin ideolojisine damgasını vurmuştur. Günümüz CHP yönetiminin laiklik meselesine nasıl baktığı ise bellidir: Kılıçdaroğlu’nun ağzından laiklik sözcüğünü ancak “Türkiye’de laiklik diye bir mesele yoktur” cümlesini kurarken duyabilirsiniz. 

'OZAN ARİF' OLARAK BİLİNEN ARİF ŞİRİN, OZAN MI? 

Ozan Arif "ozan" mı? Bizim ozan geleneğimizle bir bağlantısı var mı?

Birtakım kafiyeli cümleleri alt alta sıralamak, şair ya da ozan olarak anılmak için yeterli değil, hele bir de bunların çoğu küfür ve hakaretten ibaretse… Arif Şirin’in adını Pir Sultan’la, Neşet Ertaş’la anmak ise hem büyük bir cehalet hem de korkunç bir ayıp. Arif’in ve mensubu olduğu hareketin elinde Pir Sultan’ın yolundan gidenlerin kanı var. Maraş, Çorum, Sivas, Malatya işte orada duruyor hala. Neşet Ertaş’a gelince, politik bir ozan olmamakla birlikte, sazından sözünden insan sevgisini eksik etmemiş bir isimle, her dizesinden nefret fışkıran bir ismi yan yana anamazsınız. Bu Neşet Ertaş’ın da, Anadolu’daki âşıklık, ozanlık geleneğinin de kemiklerini sızlatır ve tekrar söylüyorum, çok korkunç, çok büyük bir ayıptır. Bunlar artık bizi şaşırtmıyor, Kılıçdaroğlu’nun misyonudur, karakteridir. Öte yandan CHP tabanı, kendisine yönelik bu umursamazlığı, bu vurdumduymazlığı, bu aşağılamayı, bu ihaneti artık görmeli, “yeter” demelidir.