Ege Üniversitesi'nde akademiye 'müdahale'

Ege Üniversitesi'nde uygulanan ablukaya karşı Edebiyat ve İletişim Fakültesi'nden 100'ün üzerinde akademisyen ''Ege Üniversitesi Yönetimine Açık Mektup'' başlıklı bir açıklamayı kaleme aldı.

İç güvenlik yasasının tartışıldığı günlerde Ege Üniversitesi'nde yaşanan ve Fırat Çakıroğlu isimli ülkücünün öldürülmesi ile sonuçlanan olayların ardından Ege Üniversitesi, özellikle de Edebiyat ve İletişim fakültelerinin bir arada bulundukları bina adeta polis ve ÖGB ablukasına alınmıştı.

Ege Üniversitesi'nde uygulanan bu ablukaya karşı Edebiyat ve İletişim Fakültesi'nden 100'ün üzerinde akademisyen ''Ege Üniversitesi Yönetimine Açık Mektup'' başlıklı bir açıklamayı kaleme aldı. Üniversitede olağan üstü bir dönemin yaşandığını vurgulayan akademisyenler, güvenlik tedbirleri ile özgürlüklerin korunması arasındaki dengenin bozulduğu birkaç örneği sıraladıktan sonra bu durumun üniversiteyi üniversite yapan değerleri yıprattığını belirttiler. Kampüste bir sıkıyönetim ortamının yaşandığını söyleyen mektupta, kampüsün herkes için güvenli bir yaşam alanı olmasını sağlayacak çözümlerin uygulanması talep edildi.

Akademisyenler, mektubu üniversite yönetimine gönderdikten sonra 19 Mart Perşembe günü fakülte duvarlarına astılar. Ancak mektuplar aynı gece okul yönetiminin bilgisi dahilinde ÖGB tarafından bir operasyon ile duvarlardan söküldü. Birkaç gün sonra ise öğrencilerin okulda kısa film çekmeleri yasaklandı. Bu tavır üniversite yönetiminin, polisin üniversiteyi güvenli bir ortama değil sıkıyönetim alanına çevirdiğini söyleyen akademisyenlerin uyarısını dikkate almadığını gösteriyor.

Açıklamanın tam metni şu şekilde:

EGE ÜNİVERSİTESİ YÖNETİMİNE AÇIK MEKTUP
20 Şubat 2015 Cuma günü kampüste gerçekleşen ve bir öğrencimizin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan şiddet olaylarının ardından üniversitemizde olağanüstü bir dönem yaşandığı hepimizin malumu. Üniversite yönetiminin haksız ithamlara maruz kaldığı bu zor dönemde, kampüsün hem özgür, hem de güvenli bir yaşam alanı olarak varlığını sürdürebilmesi için bazı zor kararlar alınması gerekiyor. Ancak, alınacak güvenlik tedbirleri ile özgürlüklerin korunması arasında doğru bir dengenin tutturulması bu açıdan hayati bir önem taşımakta.

Biz aşağıda imzası bulunan Edebiyat Fakültesi ve İletişim Fakültesi öğretim üye ve elemanları, son günlerde tanık olduğumuz ve endişeyle izlediğimiz bazı gelişmeler karşısında, bu dengenin önemini tekrar ve ivedilikle vurgulama ihtiyacı duyuyoruz. Bizleri kaygılandıran uygulamalara her geçen gün yeni bir örnek daha ekleniyor.

Mesela:
*8 Mart Dünya Kadınlar Günü için kutlama hazırlığı yapan kadın öğrencilere ağaçlara balon astıkları gerekçesiyle Özel Güvenlik Birimleri ve polis tarafından zor kullanılarak müdahale edildi.
*Tüm sosyal ve kültürel etkinlikler (örneğin Satranç Turnuvası da dahil olmak üzere) süresiz olarak askıya alındı.
*Sosyal Bilimler Enstitüsü'ne bağlı Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı tarafından düzenlenen "kadına karşı şiddet" konulu akademik panelin kampüste gerçekleştirilmesine izin verilmedi.
*Her sene Haziran ayında yapılan diploma törenleri ertelendi.
*Öğrenciler için düzenlenen Erasmus bilgilendirme toplantısı güvenlik gerekçesiyle iptal edildi.
*Nihayet Edebiyat Fakültesi önündeki yeşil alanlar ("çevre düzenlemesi" adı altında) iki metrelik sac levhalarla çevrilerek, çevrilmeyen alanlar ise iş makinaları ile kazılarak kampüste daha once örneği olmayan bir "insansızlaştırma" uygulaması başlatıldı.

Açıkça söylüyoruz:
Bu uygulamalar kampüsün özgürlük ortamını yaralamakta ve üniversiteyi üniversite yapan değerleri yıpratmaktadır. Bu tür uygulamalar, aynı zamanda, üniversite ortamının normalleşmesini geciktirmeleri bakımından yeni güvenlik riskleri doğurmaya da adaydır. Üniversitede güven ortamının sağlanması öğrenciler, üniversite çalışanları ve akademisyenlerin tümü için hiç kuşkusuz ortak bir ihtiyaçtır. Fakat bu ihtiyacı karşılamanın yolu kampüsü bir sıkıyönetim alanına dönüştürmek olmamalıdır. Güvenlik gerekçesiyle alınan ve ana haber bültenlerine dahi malzeme olan "önlem"lerin üniversitemizin kamuoyundaki itibarını zedelediğine üzülerek tanık olmaktayız.

Bu zor koşullar altında üniversite yönetimine düşen görev özgürlüklerin kısıtlanması değildir. Biz öğretim üye ve elemanlarına düşen ise bu rencide edici kısıtlamalar karşısında suskun kalmak olmamalıdır. Aksine, hep birlikte yapmamız gereken şey, kampüsümüzün herkes için özgür ve güvenli bir yaşam alanı olmasını sağlayacak makul ve sağduyulu çözümleri aramak, bulmak ve ortak aksi yoluyla hayata geçirmektir.