Devlet Bahçeli partisinin seçim beyannamesini açıkladı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP ve HDP'nin ardından partisi MHP'nin 7 Haziran seçimleri için hazırladığı seçim beyannamesini Ankara Arena Spor Salonu'nda düzenlenen törenle açıkladı.

Şimdiye kadar seçim bildirgelerini açıklayan partilerin birbirinin aynı vaatlerde bulunduğuna dikkat çeken MHP Genel Başkanı, AKP'nin 2023 vizyonunun da MHP'ye ait olduğunu ve AKP'nin bunu çaldığını söyledi.

Bahçeli'nin konuşmasının öne çıkan kısımları şu şekilde:

MHP toplumsal onarım iddiasıyla huzurlu gelecek milli ahlaklı ve adaletli yönetim vaadiyle milletimizin huzurundadır. Biz bu aziz vatanı ağırlıklarından kurtarmaya talibiz.

'AKP 2023 VİZYONUMUZU ÇALDI'
Biz bu güzel ülkeyi arsızın, kansızın, hırsızın, uğursuzun elinden kurtarmaya yeminliyiz. Biz bu necip milleti sorunların arındırmaya dertlerinden çekip çıkarmaya azimliyiz. 46 yıllık kutlu ve şerefli mücadelemizi hep bir adım öteye hep daha iyisine taşımak için mücadele verdik, veriyoruz.

Amacımız Türkiye’nin birliğini ve beraberliğini sağlamak esaslara bağlayarak dünyada hakettiği gelişmişlik ve kalkınmışlık seviyelerine çıkarmaktır. Arayışımız Türk milletini çağa yön verecek, bölgesel kompozisyonu derinden etkileyecek yüksek bir mevkiiye ulaştırmaktır. Soygunda ustalaşmış AKP’nin aşırdığı 2023 vizyonumuzun temelinde bunlar yatmaktadır.

Bizim dışımızdaki iddia sahibi tüm partiler eteğindeki taşı dökmüştür. Hepsi birbirinden pek farkı olmayan, birbirini aratmayan söz ve vaatlerini ardı arkasına paylaşmıştır. MHP siyasi taktik ve teferruatlı planlama gereğince beyannamesini en sona bırakmayı tercih etmiştir.

Bunu yaparken iki hususu hesaba kattık. İlk olarak geçmiş yıllarda açıkladığımız hedef ve izleyeceğimiz politikalarımız özellikle siyasi kapkaççı AKP tarafından yüzsüzce çalınmıştır. Çünkü bunların işi gücü yürütmektir. Çünkü bunların uzmanlığı emek yağmacılığıdır. Türkiye için söyleyecek sözü kalmamış AKP, bizi kopya etmenin hevesindedir. AKP’nin nefesi çoktan tükenmiş, siyaseti iflas etmiştir.

İkinci olarak beyannameler açıklama sırasına girmişken, teklif tespit ve gelecekle ilgili düşüncelerimizi karambole gitmemesine, arada kaynamamasına azami dikkat ettik. Kimin neyi nasıl ve hangi arka plana dayanarak söyleyeceğini sabırla bekledik. Acele etmedik, telaş yapmadık. Pişmiş aşa su katmadık. Daha önceki beyannamelerimizle geçmişteki söz ve önerilerimizle tutarlılığı bozmadan çizgimizi muhafaza ettik.

MHP, yalnızca yapacaklarının sözünü veren dürüst bir millet eseridir. Sözümüz namus, ülkülerimiz varoluşumuzun ana çatısıdır. MHP, hiçbir zaman ipe un sermemiş, suya yazı yazmamış, hayal tacirliği yapmamıştır. Neysek oyuz. Ne dediysek onun yanında arkasında ve izindeyiz. Biz sözlerini unutan geçmişini gömlek gibi değiştiren ilkesizlere hiç benzemedik. Biz sabah söylediğini akşam olmadan yalanlayan karakterini ve kabiliyetini alavere dalavere üzerine bina eden iki yüzlülerden hiç olmadık.

Geçmişimiz her şeyin canlı şahididir. Vatan ve millete adanmış ülkücü ömürler, tertemiz bir maziden, bedelini de peşinen ödeyerek bugünlere gelmiştir. Sevdamız hep millet oldu. Sevincimiz üzüntümüz milletle bir oldu. Kalbimiz tıpkı bugünkü gibi her zaman Türkiye için attı. Türklüğün asırlara meydan okuyan kudret ve bereketinden kana kana içtik.

Geçmişteki kutlu mücadeleler önümüzü aydınlattı. Çekilen çile katlanılan zahmet, verilen şehitler bir yandan içimizi burkarken diğer yandan şuurumuza şuur kattı. Biliniz ki seçim beyannamemizi 3 Mayıs’ta milletimizle paylaşıyor olmamızın kendi içinde anlamlı, tutarlı ve tarihi biz zemini vardır.

Bugün boşuna seçilmemiştir. Tam 71 yıl önce 3 Mayıs 1944’te Türk milliyetçileri geçtiğimiz yüz yıla damga vurmuşlardır. Kahramanlar, samimiyet inanç irfan ve fedakarlık imtihanından hiç ödün vermeden alınlarının akıyla çıkmışlardır. 1944 yılında İstanbul bir numaralı sıkı yönetim mahkemesinde görülen utan davası Türk milliyetçiliğinde dönüm noktasıdır. Dar kafalar, onca şerefli ismi işkencelere tabii tutmuşlardı. 3 Mayıs’ın simgeleri, vatan hainliğiyle suçlanmıştı. Tahta kuru, bit ve sivri sinekten geçilmeyen tavanı basık penceresi olmayan hücrelere atılmışlardı. Bir insanın içinde ancak ayakta durabilecek kadar alanı bulunan, oturmanın, sağa sola dönmenin mümkün olmadığı tabutluklarda Türk milliyetçileri eziyet görmüşlerdi.

Savcı Kazım Aloç ve emir aldığı çevreler, akıllara durgunluk veren yöntemlerle Türklüğün gururunu, milliyetçileri susturmakla uğraşmışlardır. Umuyorlardı ki milliyetçiliğin toplumsallaşması önlenecekti. Turancılığı baskı altına almayı kendilerine amaç tayin etmişlerdi. Zalimler kindarlar adalete kast edenlere aynen bugünkü gibi Türk milliyetçiliğiyle hesaplaşıyorlardı. Fakat dün başaramadılar, bugün de yapamayacaklardır. 

Mayıs’ın emanetleri bizimledir. 71 yıl önce varlık mücadelesini korkmadan veren ve şu anda hayatta olmayan, başta Alparslan Türkeş olmak üzere büyüklerimize cenabı Allah’tan rahmet diliyorum. 400 çadırlık Türkmen obasında 3 kıtanın haritasını çizmiştik. Mehteranımızın gür sesini aleme işittirmiş, üç hilali kürenin başına tuğ diye dikmiştik. Coğrafyaları, milletleri, kültürleri, dinleri, mezhepleri, Ötüken ilçeleriyle söğüt ruhuyla, oğuz nesliyle Türk milletiyle tanıştırmıştır.

Fakat zaferlerimiz kalıcı olmadı, olamadı. Türk milleti ve milliyetçiliği, geçmişte yaşanan travmalardan ve ihanetlerde ders çıkarmıştır. Aziz milletimiz son yurduna şehit kanıyla çizilmiş sınırlarına asli unsurun ocağına gözleri ve hatıraları arkada kalarak dönmüşlerdir. Şunu kesinlikle söylüyorum, bu tarihten sonra büyük Türk milleti için dönülecek başka toprak parçası ve verilecek başka vatan köşesi asla ve asla kalmamıştır.

Burasının adı Türkiye Cumhuriyeti, milletinin adı ise büyük Türk milletidir. Ya bu vatanda yaşayacağız, yada bu vatan uğruna seve seve can vereceğiz. Ya bu topraklar üzerinde yaşayan millet bir ve kardeşçe kalacaktır, ya da Türk milletinin kayıplarına yeni halkalar eklenecektir. Son nefesimizi verdiğimiz yer, göbeğimizin kesildiği yer olacaktır. Bu hakikati ne Tayyip Erdoğan, ne Davutoğlu, ne İmralı canisi, ne bölücü mihraklar değiştiremeyecektir.

Milliyetçilik kirli niyetlerin, hain taleplerin, küresel projelere tutulanların diline dün yakışmadı, bugünde yakışmayacaktır. Milliyetçilik her şeyden önce mensubiyet bilincine erişmiş, Türk milleti sevgisinde erimiş yüce gönüllerin ahlaki vicdani ve manevi mükafatıdır. Bayrağın indirilmesine seyirci kalan, vatan topraklarını bırakıp kaçan bir adam olsa olsa, milliyet fukarasıdır. Milleti 36’ya ayıran birisi milliyetçiliğin olsa olsa düşmanıdır. Dava arkadaşlarıma, faşist, fatiha bilmeyenler diyerek aşağılayan bir adamın, insani değerli bile tartışılmalıdır. Türklükle karşıma gelmeyin diyen birisine itibar etmek söz konusu değildir. Milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum sözlerini ağzından kurşun gibi çıkaran, PKK ile masaya oturan, sonra bunu inkar eden kim olursa olsun nankördür, riyakardır. Bu itibarla Erdoğan her şey olabilir, her makama ulaşabilir, ancak şu fani dünyada olamayacağı layık görülemeyeceği bir tek şey varsa o da milliyetçiliktir.

Diyarbakır’a gidince Kobani’yi selamlayan, Konya’da Mevlana’yı hatırlayan, İstanbul’da Eyüp El Ensari diyen bazen serok bazen, çamur kimi zaman Ahmet Sani, çoğu zaman fotokopi başbakan olan Davutoğlu’na da milliyetçilik 10 gömlek bol gelecektir. Sayın Davutoğlu, senin cibilliyetin cüssen ve müktesabın milliyetçilikle ilgili konuşmaya el vermeyecek, bu iş senin boyunu fersah fersah açacaktır.

Bartın’da şahsıma hitaben diyor ki, “Orhun anıtlarından bahseder. Ama Orhun anıtlarının yolunu kim yapar. Onlar konuşur, milliyetçilikten bahseder. Davutoğlu diyor ki, biz konuşuyor onlar yapıyormuş. Doğrudur, hakkı vardır. Biz hırsızlığın kötülüğünü konuşuyoruz onlar yapıyorlar. Biz rezillikleri konuşuyoruz, onlar tatbik ediyorlar. Biz ihaneti konuşuyoruz, onlar rekor kırıyorlar. Biz teröre teslimiyeti konuşuyoruz, onlar uyguluyorlar. Biz rüşveti, hukuksuzluğu, kanunsuzluğu konuşuyoruz, onlar ince ince ayrıntısına kadar icra ediyorlar. Biz şu anda konuşurken bile emin olun onlar yapacağını yapmakta, götüreceğini götürmektedir.