DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi'nin taşınma kararına tepki

Dokuz Eylül Üniversitesi'nde rektörlüğün İzmir Narlıdere'deki Güzel Sanatlar Fakültesi binasını taşıma kararı tepki gördü. soL'a konuşan öğrenci ve akademisyenler rektörlüğün fakülteyi taşımak istediği Buca'daki binanın aslında rektörlük binası olarak tasarlandığını ve sanat eğitimine uygun olmadığını söyledi.

soL - İzmir

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü, İzmir’in Narlıdere ilçesinde bulunan Güzel Sanatlar Fakültesi binasının depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle taşınmasına karar verdi.

Esasen rektörlüğün idari binası olarak çizilip tasarlanan, Buca’nın Tınaztepe ilçesindeki yerleşkeye taşınma kararı öğrencilerin tepkisine yol açtı.

Fakülte binasının 1994 yılında Alsancak’tan Narlıdere'ye, şimdi ise Buca’ya taşınması kararının sanat alanlarının giderek kent merkezlerinden uzaklaşması anlamına geleceği düşünülüyor.

Öğrenci ve akademisyenler yeni binanın güzel sanatlar eğitimi için gerekli fiziki şartlara; sahne, atölye ve stüdyo gibi olanaklara sahip olmaması sebebiyle kararı protesto etti. 

REKTÖRLÜK YETKİLİLERİ TOPLANTIYI TERK ETTİ

Taşınma kararı hakkında bilgi vermek için 24 Haziran pazartesi günü sabah saatlerinde okula gelen Rektörlük yönetimi, akademisyen, personel ve öğrencilerle bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda yeni binanın olanaklarından bahsederken su elektrik ve sınıflarda klima olduğuna vurgu yapması karşısında öğrenci ve akademisyenlerin Güzel Sanatlar için yetersiz bir binada eğitimin nasıl sürdürüleceği ile ilgili soruları yanıtsız bırakan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Mayaloğlu ve Dekan Prof. Dr. Hacı Yakup Öztuna salonu terk etti.

Toplantı sonrasında sürecin şeffaf işlememesi noktasındaki şüphelerini de dile getiren yüzü aşkın öğrenciye “Siz oraya hocalarınızın kışkırtmasıyla geldiniz” suçlamasında bulunan dekana istifa çağrısında bulunuldu.

Rektörlük ve dekanlık, Narlıdere yerleşkesindeki binaya ancak 2 sene sonra dönülebileceğini söylüyor. Öte yandan bu konuda yazılı teminat vermemeleri nedeniyle öğrencilerin tepkisi sürüyor.

Dekanlık ocak ayında taşınma ilk gündeme geldiğinde iddiaları "asılsız haberlere inanmayın" diyerek yalanmış ve imza kampanyası başlatan öğrencileri soruşturma açmakla tehdit etmişti.  

soL konuyla ilgili akademisyenlerin ve öğrencilerin görüşlerine başvurdu.

Yazılı olarak görüşlerini ileten akademisyenler değerlendirmelerini 3 ana başlık halinde sundu.

AKADEMİSYENLER: ÜNİVERSİTEMİZ YENİ TÜRKİYE DENİLEN ANLAYIŞLA YÖNETİLİYOR

"1- Güzel Sanatlar Fakültesi’nin taşınması meselesinde çok temel iki sorundan söz etmek mümkün. Birincisi ve hemen herkesin aslında üzerinde hemfikir olduğu sorun bu sürecin rektörlük tarafından yürütülme ve yönetilme biçimidir. Çünkü GSF’nin taşınması meselesi Prof. Dr. Mehmet Füzün’ün rektörlüğü döneminde de gündeme gelmişti. Hatta sonraki rektörler de bu konuda GSF hocalarına görüş sormuşlardı ancak her üç rektör de görüş danıştığı hocalardan gelen cevaplar doğrultusunda bu süreci sonlandırdılar. DEÜ’nün kurulduğu günden bugüne iyi kötü demokratik teamüllere göre yönetildiğini söylemek mümkün ve bugüne kadar görev yapan yöneticiler de akademisyenlerin seçimi ile gelmişler ve bu teamüllere uygun davranmışlardı. Ancak ilk defa seçim olmadan atama ile gelmiş bir rektör ve üst yönetim ile karşı karşıyayız. Bütün rektörlükler üniversitelerin geleceği hakkında planlama yapma ve strateji geliştirme hakkına sahiptir tabi ki ancak bunu dünyanın her yerinde üniversite bileşenleri ile karşılıklı fikir alışverişi ile yürütürler. DEÜ özelinde konuşmak gerekirse bu anlayış rafa kalkmış ve dayatmacı, öğrencisini hocasını idarecisini personelini zerre önemsemeyen hatta yoksayan ben yaptım olducu bir anlayış bunun yerine ikame edilmeye çalışılmaktadır. Bu sürecin ve böylesi bir sorunun ortaya çıkmasındaki en önemli etken ülkedeki durum ile paralel ilerleyen bu paradigma değişikliğidir. Öncelikle bunu söylemek gerekir. Sonrasında ortaya çıkan her sorun talidir ve kökeninde bu zihniyet değişikliği yatmaktadır. 

Evet ikinci sorun, taşınması düşünülen binanın, rektörlük için inşa edilmiş, idari bir bina olarak tasarlanmış bir bina olması nedeniyle, çok özel mimari ihtiyaçları olan sanat eğitimine uygun olmayışıdır. Güzel Sanatlar Fakültesi 44 yıllık tarihi boyunca barakalarda, başka üniversite ve fakültelere ait bina eklentilerinde dersler ve atölye çalışmaları yapmak zorunda kalmış bir eğitim kurumudur ve buna rağmen ülkemizin sanat dünyasına önemli isimler kazandırmasını bilmiştir. Ancak türlü imkansızlıkların içerisinde bunu başarmış olmak demek, yaklaşık 25 yıllık bir süreçte hoca ve öğrencilerinin çeşitli fedakarlıklarla adım adım inşa ettikleri ve sanat eğitimine uygun hale getirdikleri bir binayı kolaylıkla terk edecekleri ve şu an imkan varken eğitime sekte vuracak bir sürecin parçası olmayı kabul edecekleri anlamına gelmemektedir. 

2- 24 Haziran günü gerçekleşen bilgilendirme ve değerlendirme toplantısı özünde sadece bir bilgilendirme toplantısı oldu. Başta da belirttiğimiz gibi, demokratik değerlere ve teamüllere değer veren bir yönetim olsaydı zaten bu toplantı belki 1 yıl önce yapılır ve fakülte bileşenlerinin talepleri dikkate alınırdı. Oysa toplantıdan edindiğimiz izlenim şu oldu: “Bütün bir süreç tamamlanmış ve bunun yasal ve meşru gerekçesi olarak bir deprem raporu yazılmış ve rektörün aldığı karar bize dikte ediliyor” Doğal olarak bu bir değerlendirme toplantısı olmadı maalesef. Sürecin ilerleme biçimi hemen herkeste şu kanıyı oluşturmuştu zaten. Rektör bilemediğimiz bir sebeple GSF ve Konservatuvar’ın olduğu alandan bizi çıkartmak istiyor ve bu konuda çok kararlı. Ocak ve Şubat aylarında öğrencilerimizin sosyal medya üzerinden yürüttükleri kampanya bu sürece yasal bir kılıf hazırlamaya zorladı rektörlüğü... Bunun sonucunda binanın depreme dayanıklı olup olmadığı üzerine çalışmalar yapmak o zaman rektörlüğün aklına geldi. Toplantıda Mart 2018’den beri bu çalışmaların üniversite genelinde yapılmaya başlandığı söylendi. Ancak edindiğimiz bilgilere göre kolonlardan örnek alınarak yapılan bu testlerin bizden daha eski binalar olan Alsancak’taki rektörlük binası başta olmak üzere ne Tıp Fakültesinde ne İktisat Fakültesinde ne Eğitim Fakültesinde yapılmadığı yönünde. Bu durumda ister istemez herkesin zihninde soru işaretleri oluşmakta ve üniversite yönetimi ve özellikle rektöre güven konusunda sıkıntılar yaşanmakta. Hatta binamızın oturulamaz olduğuna dair raporun varlığından bile şüphe eder bir duruma geldik. Çünkü hala daha bizim gördüğümüz, bilgimize sunulan ıslak imzalı bir rapor ortada yok. Doğal olarak bu durum başta öğrenciler olmak üzere herkesi kaygılandırıyor ve spekülasyonlara yol açıyor. Can güvenliği meselesi kesinlikle tartışılamaz önemde bir konu ancak doğal olarak, yaklaşık 75bin kişiye ev sahipliği yapan üniversitenin hiçbir binasında bu çalışmanın 2018 Martından beri yapılmadığı ortadayken, önce bize bu testler dahi yapılmadan sizin binanız sağlam değil şeklinde bir dayatmada bulunulması sonra apar topar testin yapılması ve bu raporun hala daha bize gösterilmiyor oluşu kaygılarımızda haklı olduğumuzu gösteriyor. 

Toplantıda hem akademisyenler hem de öğrenciler bu kaygılarından söz ettiler. Üniversite Genel Sekreteri Dr. Saip Tiryakioğlu demokratik olgunlukla ve saygılı tavrı ile elinden geldiğince bu soruları bazen protesto alkışları altında yanıtlamaya çalıştı. Ancak anladığım kadarı ile aslında kendisi de bu sürecin bu şekilde yürütülüyor olmasından çok hoşnut değil. Aynı cümleleri Fakülte Dekanı içinde söylemek mümkün. Dekan ve yardımcıları da aynı gün öğleden sonra yine hem akademisyenlerin hem de öğrencilerin yer yer şiddetli protestolarına maruz kalsalar da GSF geleneğine uygun bir tutum göstererek demokratik bir şekilde bir toplantı daha düzenlediler ve ellerinden geldiğince bu soruları yanıtlamaya çalıştılar. Toparlamak gerekirse, kişisel görüşüm, üniversitemiz de Yeni Türkiye denilen ancak yeniye değil eskiye dair otokratik arzular duyan bir anlayış tarafından tek adam zihniyetiyle yönetilmeye çalışılmaktadır. GSF’nin neden taşınmak istendiğine dair tek gerçek cevabı ancak rektörümüz sayın Prof. Dr Nükhet Hotar verebilir ve bu cevabı vermelidir. 

3- Akademisyenler olarak taleplerimizin başında, üniversitemizin tekrar demokratik teamüller çerçevesinde yönetilmesi gelmektedir. Bu talebin öncelikli olarak karşılanması diğer bütün sorunları tali hale getirir. Rektörlük üniversitenin geleceği ile ilgili bir planlama yapacak ise biz buradayız, bunları konuşmak, tartışmak ve hep birlikte planlamayı yapmak mümkündür. 

Bu bağlamda, can güvenliği kaygıları da göz önüne alınarak acil bir tahliye işlemi gerekiyor ise, İzmir merkezinde hayırseverlerin eğitim amaçlı bağışladığı kamuya ait binalar ya da yine kamuya ait eski fabrika binalarının sanat eğitiminin asgari şartlarını karşılayabilecek şekilde hızlıca dönüştürülmesi mümkün görünmektedir. Bu konuda rektörlükle ortaklaşa çalışarak, hızlıca herkesi memnun edecek çözümlerin üretilebileceğini düşünüyoruz."


ÖĞRENCİLER SOL'A KONUŞTU

Öncelikle merhaba. Bize kendini tanıtır mısın?

O.Ş- Merhaba. Dramatik yazarlık-Dramaturgi ana sanat dalı son sınıf öğrencisiyim.

Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi olarak, okulun Tınaztepe’de rektörlük binası amacıyla yapılmış bir binaya taşınması hakkında ne düşünüyorsun? 

O.Ş- Bakın, ben hem okuyup hem de çalışmak durumundayım. Haftanın çoğu günü okuldan çıkıp işe yetişmeye çabalıyorum. Bu ikisini bir arada yürütmek hayli zor. Özellikle de iş yerimin Karşıyaka’da olması mesafeler ve ulaşım açısından epey güç bir duruma itecek beni. İnsanların hayatları var. Kira sözleşmeleri, işyeri mesai saatleri, ödevleri… Ve zaman ayırmaları gereken eşleri, dostları sevdikleri var. Bir işçi-öğrenci için tüm bunlar zaten bir hayli zorken, bir de böylesi şaibe dolu bir uygulamayla karşı karşıya kalıyoruz. Ayrıca bizimkisi gibi sosyal bölümlerin şehirden böylesi uzak yerlere taşınması, binanın sanatsal açıdan yeterliliğinden daha çok ilgilendiriyor beni. 

Dediğin gibi, kültür Sanat giderek kent merkezlerinden uzaklaştırılıyor. Sizin fakülteniz de önce Alsancak’taydı sonra Narlıdere’ye taşındı, ki bu taşınma işlemi de o zaman okulda rahatsızlığa ve tepkilere neden olmuştu. Şimdi ise Tınaztepe’ye itiliyor. Bu kararın hükümetin kültür sanat politikalarıyla ilgili olduğunu düşünüyor musun?

O.Ş- Burada iki yönlü bir durum olduğunu düşünüyorum. Piyasa bu politikaları belirliyor. Kültür sanatın para etmediği noktada kent merkezleri alışveriş merkezlerine teslim ediliyor. Kitle de bundan rahatsız değil ve çürüme dayatıldıkça bunu talep eder hale geliyor… Evet, çürüme yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Bu noktada, elbette nitelikli bir kültür sanat yaşamının da kent merkezlerinin dışına itilmesi gerekiyor. 

24 haziranda rektör yardımcısı ve dekanla bir görüşme gerçekleşti. Bu görüşme nasıl geçti? Rektör ve dekanın tavrı ne oldu?

O.Ş- Çalıştığım için orada değildim, ayrıca böylesi bir toplantıdan haberim de yoktu. Toplantıdan ancak sonradan haberdar oldum.

***

Merhaba, seni tanıyabilir miyiz?

Ç.Ş- Merhaba, ben seramik ve cam tasarımı 3. sınıf öğrencisiyim.
Rektörlük için yapılan bir binaya güzel Sanatlar fakültesini hangi akla hizmet taşıdıklarını merak ediyorum. Mevzu bahis olan fakülte herhangi bir fakülte değil. Teorik dersleri olmayan yani sadece bir silgi bir kalemden ibaret olmayan, uygulamalı derslere sahip olan bir fakülte. Bundan dolayı ofis mantığı ile yapılmış, kullanım şartları uygun olmayan bir binadan bahsetmekteyiz. Şu anki mevcut eğitim öğretim görmekte olduğumuz binadaki asgari düzeydeki eğitimin yüzde kaçı sağlanabilecek? Dekan yaptığı açıklamada sadece yüzde ellisini yapabileceklerini söyledi. Eğitim öğretim göremeyeceksek okumanın anlamı nedir, sorusu geliyor akıllara. Sanat okullarında okuyan ve eğitim gören akademik kadro ve öğrenciler bir toplumun öncüsü ve önderidir. Olay sadece GSF değil bir ulusun bir kaç yıllığına bir önder kayıplığıdır. Sanat var olduğumuz sürece bizle iç içeydi. Dünyanın neresine giderseniz gidin insan, doğa ve sanat bir bütündür. Bu karar bütünün parçalanmasına sebep olacaktır, rektörlük binasına gitmek eğitimsiz sanatçılar yetişecektir. Suçlu eğitimsiz sanatçı değil onları cehalete itenlerdir

Var olduğumuz toplumda sanata ve sanatçıya olan ilgi alaka ve saygı nın gittikçe azaldığını gözler önüne koymaktadır. Kültür bir toplumun öznesi değil nesnesi dir. Sanat toplum var olduğu sürece hayatta kalacaktır. Oluşum süreci her gün artmakta ve değişmeye devam edecektir. Alsancak’ tan Narlıdere’ye, oradan Tınaztepe’ye gitmek değil mesele. Burada asıl mesele eğitim düzeyidir. Fakülte nerde olursa olsun öğrenci ve akademik kadro işini yapar lakin koşullar el verdiği sürece yapar. Eğitim kısıtlanamaz ve kalıplar içine sığmaz. Türk sanat kültürünün, Türk çağdaş sanat toplumunun ölüm fermanını yayınlayıp katletmeye çalışılmaktadır. '' Sanat sanat için” değil, ''Sanat toplum içindir ''.

24 Haziran’da gerçekleşen toplantı hakkında ne düşünüyorsun? Rektörlük ve dekanlığın açıklamaları beklentilerini karşıladı mı?

Rektör bizi muhatap dahi almadı, bizi ve akademik kadroyu kendine eş değer görmeyip yardımcısı ve sekreterini yolladı. Kendisinin gelmesi gerektiği toplantıya. Dekanımız ise zaten konuşmayı bilmiyor. Kendi makam, mevki, masa, sandalye peşine düştüğü için öğrencilerine sırtını döndü. Rektör yardımcımız ise ne bizim ne de öğretim üyelerinin sorularına cevap veremedi. Anasınıfı düzeyinde bir açıklama yapıp kaçmakta buldular çözümü. '' Eğitim kayıtsız şartsız milletindir'' sözü unutuldu. Yazık, tek diyebileceğimiz öğrenciler adına yazık. Biz çok şey istemiyoruz sadece okumak istiyoruz. Ama bunu okumak için okumak, boşuna okumak istemiyoruz. Ama üzülerekten söylüyorum bu sözlerimi kimse anlamaz bizler sadece piyonlarız.

***

Merhaba kendi tanıtır mısın, senin bölümün nedir?

E.A- Merhaba. Ben Heykel bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim. 

Yeni binanın fiziki koşulları heykel bölümündeki öğrencilerin eğitimini nasıl etkileyecek?

E.A- Rektörlük için yapılan binanın ıslak zemini olmaması, tavan yüksekliğinin yetersiz olması bizim için büyük sorun teşkil etmektedir. Ayrıca bize verilecek olan çalışma alanının çalışma koşullarına uygun olmaması sebebiyle birçok sağlık sorunlarının ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bina geri dönmek şartı ile verildiği için en azami şekilde müdahalede bulunmak, diye bir cümle kullandı Dekan. Bu bizim üretimimizi etkileyecek bir kıstas. Biz şu anki binamızda bile herhangi bir yere çivi çakamazken, buna izin verilmezken rektörlük için yapılan binaya heykel atölyesi koşullarına uygun bir alan yaratılabileceğini düşünmüyorum.

Tahliye kararı gerçekten binanın depreme dayanıksız olmasıyla mı ilgili? Öğrenciler bu konuda ne düşünüyor?

Evet, sizin de söylediğiniz gibi, güzel sanatlar önce Alsancak’taydı, Narlıdere’ye atıldı. Üstelik geri döneceksiniz şartıyla atılmıştı. Şimdi de aynı şartla Tınaztepe’ye atmaya çalışıyorlar. Fakat bizim derdimiz bir yerden başka bir yere taşınmak değil. Taşındığımız  yerin nitelikleri bizi ilgilendiren kısım. Rektörlükten gelen temsilciler öğrencileri dikkate almadan oluşturdukları planı sunmaya gelmişlerdi fakat sundukları hiçbir şey bizi ikna etmedi. Çünkü söylenen her söz her vaat çok samimiyetsiz ve saçmaydı. Sorulan sorulara cevap bulamadıklarında konservatuara geçtiler ve bizim oraya girip onları dinlememize izin vermediler. Dekanla konuşma ısrarımız üzerine dekan geldi ve ona sorular sorarak eğitim kalitemizin düşmeyeceği güvencesini almak istedik fakat yine tatmin edici cevaplar gelmedi. Senenin başında da çok konuşulan taşınma olayına gelen tepkileri taşınmıyoruz diyerek durdurmuşlardı. Neden deprem riski olan bir  binada sorun çıkmasın diye iki dönem beklendi ve tatilde tekrar ortaya cıktı? Hem de apar topar.

***

E.Y- Ben Film tasarımı ve yönetmenliği bölümünde 2.sınıf öğrencisiyim.  Bu taşınma kararını kabul edilemez olarak görüyorum. Herkes tarafından kabul edilen şey şu ki eğitim eskisi gibi olmayacak. Kötü zamanda üniversite kazanmış olmaktan dolayı üzülüyorum. Binayı gördüm, sanat eğitimi yapılabilecek bir bina değil. Bizim bölümümüzün stüdyoları var, epey büyük ve geniş. Lakin Tınaztepe rektörlük binasında büro şeklinde tasarlanmış odalar var. Arşiv odaları var. Bize stüdyo imkanı sunabilecek bir bina değil. Kalan iki yıllık lisans hayatımı yani lisans hayatımın yarısını yetersiz eğitim alarak bitireceğim. 

Rektörlüğün aldığı bu kararı sen neye bağlıyorsun?

E.Y-Bu taşınma kararı elbette politik, güzel sanatlara üvey evlat muamelesi yapılmakta. Hükümetin daha öncelerde de kültür sanat kurumlarına aynı muameleyi yaptığını, yerinden edip insanların eğitimini bitirdiğine şahit oldum. Değersiz hissediyoruz, bu yüzden de bu kararı kabul etmiyoruz. Yıldız Tekniğe de bu yapıldı Mimar Sinan Devlet Konservatuarı’nı da tahliye etmek istediler. Bizimki ise bu düşüncenin sanata olan saldırısının sonuncu halkası. 

Toplantıda yönetimin yaptığı açıklamaları nasıl değerlendiriyorsun?

E.Y- Rektörlüğün de dekanlığın  da samimiyetsizce orada bulunduğunu düşünüyorum hiçbir sorumuza tatmin edici bir cevap verilmedi buna rağmen sayın rektörlük üyeleri kendilerine inanmamızı bekledi. Bir akademisyenin iki yıl sonra dönecek miyiz sorusuna cevap verirlerken ‘’bize inanın hocam’’ denildi. Lakin bunu söyleyen rektörlük temsilcisinin vücut dili tam tersini söylüyor, gözleri sürekli kaçıyordu. Neticesinde zaten benim bölümümden hiçbir hocanın sorusunu almadan toplantıyı bitirdiler. İtiraz ettik, söylenecek çok şey vardı ama etkisi olmadı. Bahçede bu yaklaşımı protesto etmemize rağmen hiçbir şey söylemeden kaçarcasına okuldan uzaklaştılar. Olaylar böyle olunca bu yönetime, öğrencilerin herhangi bir güveni kalmıyor. İçinde bizim olmadığımız kendi rant düşüncelerinde boğulmakta olduklarını görüyoruz.