Dengir Mir Mehmet Fırat: AKP'nin 2001 programına hala imzamı atarım

HDP'den milletvekili aday adayı olan AKP kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat, 2001 yılındaki AKP programına hala imzasını atacağını, kendisinin Avrupa tipi sosyal demokrasi istediğini kaydetti. Fırat, HDP'nin barajı aşamaması halinde AKP üzerindeki uluslararası baskının da artacağını ileri sürdü.

Halkların Demokratik Partisi'nden (HDP) milletvekilliği için aday adayı olan Dengir Mir Mehmet Fırat, Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e konuştu.

Kendisinin Marksist-Leninist değil, liberal düşünceye sahip birisi olduğuna vrugu yapan Fırat, kendisinde bir paradigma değişikliği olmadığını, 2011'den beri tehlikede olanın Kürtler değil "Türk demokrasisi" olduğunu belirtti.

Her şeye rağmen milletvekilliği istemediğini ancak Selahattin Demirtaş'la görüştükten sonra ikna olduğunu söyleyen Fırat, Hükümet-HDP ortak açıklaması için de "Çok müspet bir adım. Ancak umarım o 10 maddenin altı doldurulur" dedi.

Hürriyet'teki Fırat röportajının öne çıkan bölümleri şöyle:

Ak Parti’den istifanızın hemen ardından verdiğiniz mülakatta Cumhurbaşkanlığı için Demirtaş’ı destekleyeceğinizi belirtirken şöyle demişsiniz; ‘Ben BDP’li değilim, olmak gibi bir niyetim de pek yok. Çünkü ideolojik olarak Marksist-Leninist, sosyalist bir düşünceye sahip değilim, şiddete de şiddetle karşıyım’. Yedi ayda ne değişti? Neden kökeni sizin paylaşmadığınız bir felsefeye dayanan bir siyasi hareketin adayı olarak seçime girme kararı aldınız?
Doğru, ben Marksist ve Leninist birisi değilim. Daha çok liberal denebilecek bir düşünceye sahibim. Ama eğer siyasi yelpazede bir yer belirlemek icap ederse Avrupa tipi bir sosyal demokrat olmayı daha çok kendime yakıştırırım. Dolayısıyla bende bir paradigma değişikliği olmadı. Aslında 2011 seçimlerinde ben siyaseti noktalamıştım. Bunu 2014’te partiden istifa edip Selahattin Demirtaş’a oy vereceğimi açıkladığımda da söylemiştim. Hakikaten de bunda samimiydim. Çünkü yaş itibariyle artık sokaklarda siyaset yapmanın güçlüğünün farkındaydım, hem de sağlık sorunlarının başlama dönemine giriyordum. Ama Türkiye demokrasi, özgürlükler ve hukuk devleti olma konusunda çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya gelmeye başladı. 2011’den beri tehlikede olan Kürtler değil, tehlikede olan Türk demokrasisi ve Türkiye devletinin bir hukuk devleti istikametinden uzaklaşması. Bunlar ve Türkiye’nin dünyada giderek yalnızlaşması sonucunu doğuran dış politika, beni yeniden siyasete mecbur kıldı.

Başkanlık tartışmasıyla da ilgisi var mı siyasete dönme kararınızın?
Sayın Cumhurbaşkanı mı, Sayın Başbakan mı hangisini diyeceğimi bilemiyorum çünkü iki görev birden üstlenmiş durumda. Kendisi Bursa’da yaptığı bir konuşmada halktan 400 milletvekili istedi. Bu niyeti ben 2011 sonrasındaki davranışlarında gördüm ama ‘400 milletvekili istiyorum’ söylemi bunun açığa vurulmasıydı. Tabii kendisiyle uzun seneler bir arada kaldığımız için birbirimizin siyasi lisanını da tercüme edecek kadar birbirimizi tanıyoruz. Dolayısıyla o 400 rakamı belki pek çok kişi için bir şey ifade etmedi ama benim için çok önemli bir ifadeydi. Böyle bir tehdidin ancak HDP’nin barajı aşmasıyla önlenebileceği kanısı bende hasıl oldu. Bunun HDP’nin barajı aşmasının Kürtlerle ilgili değil, Türkiye’de yaşayan 77 milyon insanın geleceğinin burada olduğunu düşünerek orayı desteklemeye başladım. Ama yine milletvekili olmak istemedim.

Kim ikna etti sizi?
Eş genel başkan Sayın Demirtaş’la yaptığımız görüşmede bir yerde bunun mecburiyetini ifade ettiler. Ben de bir süre düşündükten sonra faydam olacağı kanısıyla bir görev olarak kabullendim. Çünkü milletvekilliği benim için cazip ya da beklediğim bir makam değil, onlar çok geride kaldı siyasi hayatımın içinde.

Hükümet ile HDP’nin cumartesi günü ortak bir açıklamayla kamuoyuna duyurdukları Öcalan’ın PKK’ya ‘Kongreyi toplayıp silah bırakma’ çağrısını nasıl karşıladınız?
PKK’ya yapılan ‘silah bırak’ çağrısı aslında beklenenin ötesinde. Ben 1999’daki gibi PKK’nın Türkiye hudutları dışına çıkmasına yönelik bir çağrı olacağını düşünüyordum. Bu silahlara veda, bu çok ileri bir aşamadır. Çok müspet bir adım. Ancak umarım o 10 maddenin altı doldurulur.

Size göre Öcalan’ın seçimden önce şu anda bulunduğu cezaevinden çıkarılıp İmralı’da başka bir mekâna ev hapsine çıkarılması mümkün mü?
Alınmaması için bir sebep yok ki. Zaten hapishane de özel. Hükümlülerin istifade ettiği haklardan istifade etmesi lazım. Ama tabii bunların çoğu zamana bağlı. Toplumun bu konularda mantıklı düşünebilmesine bağlı. O olduğu takdirde serbest de bırakılabilir.

Bu süreç Öcalan’ın serbest bırakılmasına doğru gidiyor diye düşünenler size göre de yanılmıyor o halde.
E gidiyor yani barış deniyorsa bu şekilde olur. Güney Afrika’da böyle olmadı mı? Mandela benzer bir süreçte serbest kalmadı mı?

Siz kişisel olarak başkanlık sistemine karşı mısınız?
Ben başkanlık sistemine karşı değilim, bir kere onun altını çizeyim. Ben parlamenter sisteme de karşı değilim. İkisi de olabilir. İkisinin de iyi tarafı var, kötü tarafı var. Ama başkanlık sisteminde kuvvetlerin kesin olarak ayrılması olmazsa olmazdır. Bunun tipik örneği Amerika Birleşik Devletleri’dir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Türk tipi başkanlık bal gibi olur’ diyor. Bir de geçenlerde Meksika modelini işaret etti.
Biraz daha güneye inecek sanki. Bolivya’ya, Venezüela’ya inecek gibime geliyor. Çünkü Meksika’da yok öyle bir şey. Ama Venezüela’da var. Hem sorumsuz olacaksınız hem icraat yapacaksınız. Demokrasilerde böyle bir şey yok. Hem icranın başında olacaksınız hem de parlamentoyu da yöneteceksiniz. Anayasa Mahkemesi’ni de bazen böyle okşayacaksınız, Merkez Bankası başkanını okşar gibi. Bunun adı başkanlık sistemi değil, dünyada böyle bir başkanlık sistemi örneği yok. Ben buna karşıyım, başkanlık sistemine değil. Hatta arzu ederim. Tüm gerekleri yerine getirilse bana göre başkanlık sistemi Türkiye için en önemli çözümlerden biri olabilir. Ama o zaman yerel parlamentoları kurmak zorundasınız.

HDP baraj altında kalırsa gider Diyarbakır’da yerel parlamento ilan eder mi? Böyle kaygıları olanlara ne dersiniz?
Yoo, çok çok derler ki bu Türkiye’nin ayıbıdır. Bütün dünya, Avrupa size döner ‘Utanmıyorsunuz, yüzde 9.9 rey almış bir partiyi meclise sokmadınız’ der. Türkiye’ye yönelik bakış daha da sertleşir. Öyle bir kaygısı olanların asıl o süreçten sonrasını düşünmesi lazım. Farz edelim HDP barajı aşmadı. AK Parti, Güneydoğu’da HDP’nin çıkaracağı bütün milletvekillerini fazlasıyla çıkardı. Anayasayı başkanlık sistemine göre değiştirdi ve kabul etti. Ondan sonra Kürtlerin değil Türklerin düşünmesi lazım. Baraj sorunu sadece Kürtlerin sorunu olmaz o noktadan sonra. HDP’nin hayatı değişmeyecek, yanlış algılama burada. 77 milyonun hayatı değişecek. Anlayamadıkları bu. HDP çizgisindeki partiler bir ara seçime de girmiyordu.