Cumhuriyet gazetesi davasında karar duruşması

Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının suçlama konusu edildiği ve 18 yazar ile yöneticinin yargılandığı davanın sekizinci duruşması Silivri'de başladı. Cuma gününe dek sürmesi planlanan duruşmaların ardından hükmün açıklanması bekleniyor.

Cumhuriyet gazetesinin 18 yazar ve yöneticisinin, gazetenin yayın politikasının suçlama konusu edilerek yargılandığı davaya bugün devam ediliyor.

Sekizinci duruşma bugün Silivri Cezaevi’nin karşısında bulunan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlandı. Cuma gününe dek sürmesi planlanan duruşmaların ardından hükmün açıklanması bekleniyor. 

Cumhuriyet gazetesine destek olmak için çok sayıda milletvekili, gazeteci ve yurttaş Silivri'ye geldi. 

Duruşma öncesi Silivri'de düzenlenen basın açıklamasında, kendisi de gazeteci olan CHP İstanbul milletvekili Barış Yarkadaş şunları söyledi: "Akın Atalay tam 541 gündür cezaevinde haksız, hukuksuz bir şekilde yatırılıyor. Akın Atalay'ın suçunun ne olduğunu bugüne kadar mahkeme heyeti söyleyemedi. Belki son karar duruşmasında söyleyebilirler diye umut ediyoruz. Biz biliyoruz ki Akın Atalay'ın gazetecilik yapmak dışında bir suçu yok. Akın Atalay'ı umarım Perşembe veya Cuma günü yeniden özgürlüğüne kavuşmuş bir şekilde görürüz. Bu cezaevinde yatan onlarca gazetecinin de bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz. Burada bir demokrasi ayıbı işleniyor."

Basın açıklamasının ardından duruşma salonuna kapısı açıldı, gazetenin yazar, yönetici, çalışanları ve izleyiciler içeri girdi.

Mahkeme heyeti de salonundaki yerini aldı, duruşma başladı.

AKIN ATALAY: BU OPERASYON BİR KİŞİNİN İFADESİ ÜSTÜNE KURULMUŞ 

Tutuklu olarak yargılanan Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, esasa ilişkin savunma yaptı.

Atalay'ın ifadelerinden satır başları şöyle: 

"Cem Küçük 'Cumhuriyet gazetesi FETÖ’nün elinde oyuncak olmuş, FETÖ’nün ele geçirdiği Cumhuriyet, mahkeme kararıyla asıl sahiplerine iade edilecek' diye yazmış. Alev Coşkun'un Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava ve 'FETÖ' soruşturmasında ilk ifadesine başvurulan tanık Cem Küçük. Küçük dışında, arama ve gözaltı kararı gerçekleştirilene kadar başka bir tanık ifadesi yok. Koskoca Cumhuriyet gazetesi operasyonu bu şahsın ifadesi sonrası yapılmış ve operasyon bu kişinin ifadeleri üzerine kurulmuştur. 19 Temmuz 2016'da gazetenin yöneticileri hakkında Küçük’ün ifadeleri üzerine 'FETÖ' üyeliğinden dava açılıyor. Sonra gazete yöneticilerini yakalayıp tutuklatıyorlar. Suçlamalar arasında bir kişi için yapılan yönetim kurulu üyeliği seçiminin yasaya uygun olarak yapılmadığı ve vakfın ele geçirildiği iddia ediliyor. Deliller arasında Can Dündar'ın el yazısıyla yazılmış bir tweetine de yer veriliyor ancak içeriğe bakınca onun bu dava ile ilgili olmadığı görülüyor. Sadece bana ait antetli bir kağıda yazıldığı için benimle ilişkilendirilmiş. Kaderin cilvesi, tweet tarihi 17 Aralık 2015. Ama MİT tırları soruşturması nedeniyle tutuklu olduğu için Silivri Cezaevinde olması gerekiyor o tarihte. Can Dündar o sırada Silivri'den Çağlayan'a getirilmiş. Ben de o duruşmada vekil olarak vardım. Dündar duruşma esnasında benden not kağıdı istemiş ve duruşma devam ederken, twitter hesabından paylaşılmak üzere arkadaşına bu mesajı vermiş."

KADRİ GÜRSEL: HAKKIMDAKİ SUÇLAMA HUKUKİ DEĞİL SİYASİ

Daha sonra söz alan Cumhuriyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel de savunmasını yaptı. Gürsel'in savunmasından satır başları şöyle: 

İddia makamı, üye olmamakla birlikte örgüte yardım ettiğimi, 'FETÖ’nun yayın organlarına ait telefonlarla iletişim kurduğumu ve 34 günlük yayın danışmanlığım nedeniyle terör örgütlerine yardım suçunu işlediğimi iddia ediyor. Bunları tamamen reddediyorum. 'Erdoğan babamız olmak istiyor' yazısı nedeniyle suçlanıyorum. Duruşma savcısının iddianameyi tekrar eden mütaalası hakkında birkaç sözüm olacak. Hakkımdaki suçlama hukuki değil siyasidir. Tutuklama gerekçesinde ayaklanma istediğim iddiası vardır. İddianamede bile itibar edilmeyen bir suçlamayı savcı mütalaaya neden almıştır? Yeni bir delil mi ortaya çıkmıştır? Yeni bir tanık mı çıkmıştır? Hayır. Sayın savcı beni 'Erdoğan babamız olmak istiyor' yazısı nedeniyle suçlama baskısı altındadır. Benin örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiğim iddiası doğru değildir ve bu iddia temelsizdir."

Kadri Gürsel'in savunmasının ardından duruşmaya beş dakika ara verildi.

AKIN ATALAY: YAYINCILIK FAALİYETİ YARGILANIYOR

Aradan sonra Akın Atalay, esas hakkındaki savunmasına başladı. Atalay'ın savunmasından satır başları şöyle: 

"Bugün bizim hakkımızdaki iddianameye alınan suçlara bakınca, bir sigortaya ihtiyacımız var. Bu davanın savcıları da Ergenekon savcıları gibi davranıyor ve düşünüyor. İnsanların ömründen çalıyor, büyük mağduriyetlere neden oluyorlar. Hakkımızda düzenlenen iddianameyi okuyorum, eviriyorum, çeviriyorum ama anlayamıyorum. Hedef belli; Cumhuriyet'i teslim almak, uysal ellere teslim etmek ve diğer gazete ve gazetecilere gözdağı vermek. İlhan Selçuk’a kendi gazetesini bombalatma suçlaması gibi, biz de gelecekte savcı ve hakimlerle anlaşarak kendimizi tutuklatmak gibi absürt bir suçlamayla karşı karşıya kalabiliriz. Soruşturma sırasında bizi itibarsızlaştırmak için absürt ötesi iddialar ortaya atıldı. Utanmazca, ahlaksızca iddialar dolaşıma sokuldu, televizyonda dinledik, hatta iddianameye bile sokuldu. Bu davanın ruhuna gelirsek… Süreç içinde bir bütün olarak yayıncılık faaliyetinin yargılama konusu yapıldığı açık olarak belirtilmiştir. Özetle bir bütün olarak yayın faaliyetiyle örgüte yardım etme suçunun işlendiği belirtilmiştir. Olağan bir yargılamada ne denir? Önemli olan suçlama ile eylemin birbiriyle bağlantılı olup olmadığı ve kanuna aykırı olup olmadığıdır. Oysa burada Cumhuriyet gazetesinin yayın faaliyeti suç olarak görülmektedir, gazetecilik suç olarak görülmektedir. Cumhuriyet gazetesinin, gazetecilik ve yayıncılık faaliyeti dışında bir başka işi yoktur. Diğer gazeteler gibi başka bir ticaretin ortaklığı yoktur. Bu sebeple bu gazeteye ekonomik yoldan baskı uygulanamıyor."

Verilen aranın ardından duruşmaya devam edildi. 

Öğleden sonraki oturumda ilk sözü Güray Öz esasa ilişkin savunma için söz aldı. Öz, "Daha önce yaptığım savunmayı tekrarlıyorum. Tüm suçlamaları reddediyorum" dedi.

Cumhuriyet gazetesi çizeri Musa Kart da esasa ilişkin savunmasında şunları söyledi:

"Yaklaşık 40 yıldır karikatür çiziyorum. Bu süre içinde pek çok siyasi dönme ve liderliğe tanıklık ettim. Yaşadığımız bu dönem için hukuktan ve adaletten en uzak olanıydı diyebilirim. Cezaevinden çıktıktan sonra pek çok insanla el sıkıştım, kucaklaştım. İçlerinden biri bile 'Sizin davanız siyasi değildi' demedi, diyemedi. Cumhuriyet davasında bu salonlar onurlu ve dürüst insanların duruşuna tanıklık etti."

BÜLENT UTKU: ORTADA HEM KEKEME HEM GEVEZE BİR MÜTALAA VAR

Cumhuriyet gazetesi avukatlarından Bülent Utku da esasa ilişkin savunmasında şu ifadeleri kullandı:

"Ortada hem kekeme ama hem de geveze bir esas hakkında mütalaa var. İddianame de öyleydi zaten. Aynı şeyleri dönüp dolaşıp tekrar ediyorlar usanmadan. Dayanaksız suçlamalarda alabildiğince cömert; hukuksallık ve yasallıkta pinti mi pinti. Ama çok da cesur. Öyle ki Cumhuriyetimizin en eski ve köklü 93 yıllık gazetesinin bir kısım yönetici ve yazarlarına toptan yapılan, hukuktan zerrece nasibini almamış operasyonu hâlâ kural tanımadan savunabiliyorlar. Esas hakkındaki mütalaa kekeliyor, hangi suçu nasıl işlediğimizi bir türlü anlatamıyor. Hangi haberde, hangi yazıda, hangi manşette ne suçu olduğunu bir türlü söyleyemiyor. Böyle bir hukuk katliamı görülmemiştir hiç. Bu nedenle ben de eski beyanlarımı tekrar etmekle yetineceğim." 

AHMET ŞIK: DEVLETTEN HUKUKU ÇIKARDIĞINIZDA ELİNİZDE KALANA ÇETE DENİR

 

Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık esasa ilişkin savunmasında şunları söyledi: 

Herkesin bildiği üzere, şimdilik iki ayrı hapishane deneyimim var. İlkinde şimdi "FETÖ" denilen Gülen cemaati komplosuyla, mesleki faaliyetlerim suçlama konusu edilerek tutuklandım. İkinci tutuklanmam ise bu yargılamanın konusu nedeniyle oldu. Geçmişte koalisyon ortağı oldukları Gülen cemaati ile birlikte suç işleyen siyasal iktidarın emriyle hayata geçirilen ve öncekine benzer bir komploya maruz kaldım arkadaşlarımla birlikte. Yine mesleki faaliyetlerim suçlama konusu edildi. Devletten hukuku çıkardığınızda elinizde kalana devlet değil çete denir. Dolayısıyla Gülen cemaati çetesi mensupları için söylediğim aynı siyasal tespiti, bu komploda rol ve görev alanlar için de yapmak elzem. 25 Aralık 2017'deki ilk beyanlarımı aynen tekrarlıyorum. Her zamanki gibi sözlerimin de yaptıklarımın da arkasındayım. Çünkü gazetecilik suç değildir.

 

NE OLMUŞTU? 

"PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütlerine müzahir oldukları" iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında 31 Ekim 2016'da gözaltına alınan Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu ile Kadri Gürsel, Musa Kart, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör, Turhan Günay, Bülent Utku, Önder Çelik ve Hakan Kara 4 Kasım 2016'da tutuklandı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan Cumhuriyet Vakfı icra kurulu başkanı Akın Atalay da Almanya dönüşü sonrası çıkarıldığı mahkemece 12 Kasım 2016'da cezaevine gönderildi.

Gazete muhabirlerinden Ahmet Şık 31 Aralık 2016'da sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımlarda "FETÖ" propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklandı. 

Karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu üyeleri Bülent Utku ve Önder Çelik, vakfın danışma kurulu üyesi Av. Mustafa Kemal Güngör, okur temsilcisi Güray Öz, köşe yazarı Hakan Kara ve kitap eki yayın yönetmeni Turhan Günay 29 Temmuz'da sona eren ilk duruşmada, yayın danışmanı Kadri Gürsel de davanın 24 Eylül’de görülen üçüncü duruşmasında tahliye edildi. 29 Aralık 2017'de Emre İper tahliye edildi. 10 Mart 2018'de Murat Sabuncu ve Ahmet Şık tahliye edildi. 

Cumhuriyet icra kurulu başkanı Akın Atalay'ın tutukluluk hali sürüyor. Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç ile yazarlar Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya da tutuksuz yargılananlar arasında.

Gazete çalışanlarına yönelik iddianame, tutuklamalardan 156 gün sonra hazırlandı. Gazeteye yönelik soruşturmayı başlatan, ancak daha sonra hakkında "FETÖ" davası açılan Murat İnam’ın imzasının yer almadığı iddianameyi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba imzaladı.

İddianamede Can Dündar, Mehmet Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay’ın, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” suçundan ayrı ayrı 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.

Akın Atalay, Mehmet Orhan Erinç ve Önder Çelik’in “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 11,5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.

Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Aslan Çetinkaya’nın da “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 9,5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını istedi.

Ahmet Şık’ın ise “PKK ve DHKP/C” silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek” suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.