Bilim Emekçileri Kurultayı toplandı

Üniversite Konseyleri Derneği'nin düzenlediği Bilim Emekçileri Kurultayı toplantı.

Haber Merkezi

“Nasıl bir Türkiye Nasıl bir yaşam Nasıl bir üniversite istiyoruz ?” başlığıyla düzenlenen Üniversite Konseyleri Derneği Bilim Emekçileri Kurultayı 17 Ocak Cumartesi günü toplandı, Kurultay’da Prof. Dr. Rennan Pekünlü ‘ye iletilmek üzere destek mektubu yazıldı.

Üniversite Konseyleri Derneği Başkanı Yrd. Doç. Dr Ebru Aylar ÜKD'nin üniversitelerdeki gerici/liberal ittifakın karşısında sosyalistlerin öncülüğünde bir mücadele hattının çıkabileceğini, yeni üniversite kurgusunun sosyalist bir cumhuriyette yaşam bulabileceğini dile getirdiğini vurguladı. Bilim Emekçileri Kurultayı'nın, bilimsel üretim hangi koşullarda hangi araçlar ve kaynaklarla yapılageldi, yapılıyor ve yapılmalı, bugün bilimsel üretimin çıktıları hangi sınıfların çıkarına hizmet ediyor sorularını tartışmak, üniversitelerde yaşanan gericiliğe ve piyasacılığa karşı nasıl bir mücadele hattı örülmesini gerektiğini konuşmak üzere düzenlendiğini  söyledi.

Kurultay'ın ilk oturumunda Arş. Görevlisi Coşkun Musluk, bilimin insan ihtiyacına yönelik yapıldığının düşünüldüğünü ancak bilimin sınıf çıkarları üzerinden yükseldiğini dile getirdi. Bilginin sınıf mücadelesinin bir ürünü olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Erhan Nalçacı ise bilim üretiminin finansmanın feodalizm, kapitalizm ve sosyalizmdeki anlamları üzerinde durdu. Ortaçağda bireysel finanse edilen bireysel ranta bağlı bilimsel üretimin var olduğunu kapitalizmle birlikte bilimsel üretimin özel şirketler ve devlet tarafından finanse edildiğini ancak yine küçük ölçeklerle yapıldığını söyledi. Sovyetler Birliği Uzay Programı örneğinin ulusal bütçenin önemli bir bölümünü kapsadığını binlerce bilim insanının bu programda çalıştığını ve bu tür bilimsel üretim programının diğer sistemlerde olanın aksine bilim insanlarının yaptığı çalışmalarının sonucunu görebilmesine olanak sağladığını söyledi.

Prof. Dr. İzzettin Önder, Türkiye’de bilimin bir intihal olduğunu soyut bilginin üzerinde düşünülmeden doğrudan aktarıldığını dile getirdi. Bu tür soyut bilgi aktarımının ise başlı başına bir bilgi emperyalizmi olduğunu vurguladı. Örneğin derslerde Keynes’i anlatıyoruz ama Keynes batı dünyasını incelemiştir, Türkiye için onun tezlerinin doğruluğu sorgulanmamıştır dedi.

Prof. Dr. Hüseyin Özel, üniversitelerde neoliberal saldırı ile birlikte bilim üretiminde piyasacılık ve gericiliğin hakim olduğunu söyledi.  Bilimsel üretimde aydınlanmacılık yerine post-modern yaklaşımın egemen olduğunu, post-modern yaklaşımın ise hakikati ortadan kaldırarak bilimsel üretime set çektiğini dile getirdi.

Arş. Görevlisi Onur Gürel, üniversitelere yapılan saldırılaa karşı üniversitelerin yeni bir kültür ve dayanışma ağı yaratması gerektiğini vurguladı.

Hamburg Helmut Schmidt Üniversitesi Doktora Öğrencisi Nazlı Somel ise ülkedeki bilimsel ve teknolojik yapının ülkedeki gerici ve piyasacı yapıyla birlikte uzman birikiminin yetersizliğinden de kaynaklandığını, yarı yetişmiş işgücünün yurtdışına gitmesi ve bu ülkelerin bilim ve teknoloji üretiminde kullanılmasının önemli bir kayıp olduğunu, beyin göçünün ancak bilim insanlarının kendilerini yaşadıkları topluma sorumlu hissetmesiyle önlenebileceğini dile getirdi.

Arş. Görevlisi Fatma Pınar Arslan genç bilim insanı yetiştirme programı olan Öğretim Üyesi Yetiştirme Programının tamamen belirsizlikle dolu olduğunu bu durumun ise özellikle kurgulandığı söyledi ve son dönemde İlahiyat Fakültesi bölümüne verilen ÖYP kadroların artan sayısına vurgu yaptı.

Arş. Görevlisi Mehmet Ali Olpak lisansüstü öğrenci ve doktora sonrası araştırmacıların akademik üretimde yerlerinin belirlenmesinin önemli olduğunu, bunun bu kesimlerin sorunlarını belirlemede ve bu sorunlara karşı mücadele pratikleri örgütlemede önemli bir yer teşkil ettiğini ve bu bağlamda ÜKD’nin “Genç Bilim Emekçileri” Broşürü çalışmasını yaptığını dile getirdi.

Arş. Görevlisi Dr. Ali Somel ise “üniversitelerde özerklik” yaklaşımının liberal bir yaklaşım olduğunu, bu anlayışın üniversiteyi toplumun diğer alanlarından tecrit eden bir yapı yaratarak üniversitenin piyasa ile bütünleşmesini sağladığını, bilim emekçilerinin özerkliğinin özerk üniversite ile değil kamusal entegrasyona sahip bütünleşmiş üniversiteler ile gerçekleşebileceğini söyledi. 

Yrd. Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal ise günümüz toplumsal yapısında bilim emekçileri arasındaki ilişkilerin küçük ölçekli işletme çalışanları arasındaki ilişkiye dönüştüğünü, bu durumun aydınlanmacı bilim emekçisi yetiştirilmesinin önünde çok önemli bir set çektiğini, bugün bilim emekçilerinin kalkınmacı dönem ve Sovyet dönemi bilim emekçiliklerinin aydınlanmacı birikiminden çok uzak olduğunu dile getirdi.  

Prof. Dr. İzge Günal ise üniversitelerde sayısız gericileşme örneğinin yaşandığını Prof. Dr. Rennan Pekünlü hocanın aldığı hapis cezasının bu sürecinin önemli örneklerinden biri olduğunu söyledi. Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün astrofizik alanında önemli bir bilim emekçisi olduğunu onun aldığı cezanın kendisinin aydınlanmacı kimliğiyle ilişkili olduğunu vurguladı.

Arş. Görevlisi Zeynep Ağdemir büyümesinin sıcak paraya dayalı olduğu ve inşaat sektörü üzerinden yükselen AKP ekonomisinin ihtiyaç duyduğu eğitimin bilim ve teknolojiden uzak ilahiyatçı bir eğitim olduğunu bu durumun yansımasının Said-i Nursi  Enstitüsü, İslam Üniversitesi, üniversite derslerinin niteliksizleşmesi ve üniversite öğretim elemanlarının artan proje çalışmaları gibi pek çok örnekte görebildiğimizi dile getirdi.

Yrd. Doç Dr. Semiha Özalp Günal ise üniversitelerin 1990’lara kadar üniversite bileşenlerini ayrı ayrı örgütlemeye çalışan örgütlenme biçimleri yarattıklarını ama 1990 sonrası üniversitelerin tüm bileşenlerini örgütlemeye çalışan üyesi dernekleri kurulduğunu Üniversite Konseyleri Derneği’nin de böyle bir örnek olduğun söyleyerek, üniversitelerde bireyciliğin yaygınlaştığını buna karşı  örgütlenme kanallarının yaratılması gerektiğini vurguladı.