AKP'nin hâlâ 'ekmeğini yediği' restorasyonun 22'nci yılı: 28 Şubat

Bugün 28 Şubat. Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997'de aldığı kararların 22'nci yıldönümü. AKP'nin iktidara geldiği günden beri 'zulüm' olarak nitelendirdiği ve 'mağdurum da mağdurum' diye tepindiği soyut bir 28 Şubat retoriği var, bir de gerçekler var... Biz soL okurlarına gerçekleri hatırlatmak istedik...

soL - Haber Merkezi

Bugün 28 Şubat: Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997'de aldığı kararların 22'nci yıldönümü.

AKP'nin iktidara geldiği günden beri "zulüm" olarak nitelendirdiği ve "mağdurum da mağdurum" diye tepindiği soyut bir 28 Şubat retoriği var... Bir de gerçekler var... Biz soL okurlarına gerçekleri hatırlatmak istedik... 

28 Şubat'ı anlamak ve anlamlandırmak için, 28 Şubat'tan sonraki sürece bakmakta yarar var. 

Siyasi islamcı-gerici çevreler, bu ülkede 20 yıldan fazladır "28 Şubat mağduru" olduklarını savunuyorlar. Savunmak zorundalar çünkü kurmak istedikleri rejimin gerekçesini oluşturmak ve kendilerine yeni bir tarih yazmak için bir güçlü başlangıç hikayesine gereksinimleri vardı. Türkiye'de düzen, mevcut toplumsal ve siyasal yapıyı kucaklayamaz hale gelmişti ve düzenin restorasyona ihtiyacı vardı. Siyaset acilen yeniden yapılandırılmalıydı. Sermayenin de desteğiyle Genelkurmay devreye girdi ve düğmeye basıldı. 

Refahyol hükümetinin kurulması, Susurluk kazası, “Şeriat isteriz” eylemlerinin yaşandığı bir süreçte MGK, dokuz saatlik bir toplantı yaptı ve 18 maddelik kararı açıkladı.

Bu süreç AKP iktidarının önünü açan ilk önemli adım olarak tarihteki yerini aldı...

Hafıza tazelemek açısından o kararları noktasına virgülüne kadar yeniden hatırlatmakta yarar var. 

İŞTE 28 ŞUBAT'IN MEŞHUR KARARLARI 

1- Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef alan rejim aleyhtarı faaliyetler karşısında ödün verilmemelidir. Anayasa'nın 174. maddesinde koruma altına alınan Devrim Kanunları'nın ödün verilmeden uygulanması esastır. Hükümet, icraatında Devrim Yasaları'na uygunluğu sağlamakla görevlidir.

2- Savcılar, Devrim Yasaları'nın ihlalini oluşturan davranışlar karşısında harekete geçmelidirler. Yasaları ihlal eden dergahlar kapatılmalıdır.

3- Sarık ve cüppeli giyim şeklinin özendirildiği görülmektedir. Kılık ve kıyafetleri bu yasaya ters düşen kişilerin onurlandırılmamaları gerekir.

4- Anayasa'nın 163. maddesinin kaldırılmasının yarattığı hukuki boşluklar, irticai akımların ve laikliğe aykırı tutumların güçlenmesine yol açmıştır. Bu boşlukları telafi edecek yasal düzenlemeler getirilmelidir.

5- Eğitim politikalarında yeniden Tevhidi Tedrisat Kanunu ruhuna uygun bir çizgiye gelinmelidir.

6- Temel eğitim 8 yıla çıkarılmalıdır.

7- İmam-hatip okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. Bu ihtiyacın fazlası olan imam hatip okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. Ayrıca kökten dinci grupların kontrolünde olan Kuran kursları kapatılarak, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda düzenlenmelidir.

8- Devlet dairelerinde ve belediyelerde kökten dinci bir kadrolaşma hareketi sürdürülmektedir. Hükümet, bu kadrolaşmanın önüne geçmelidir.

9- Cami yapımı gibi dini konuları siyasi amaçlar için istismar etmeye dönük olan her türlü davranışlara son verilmelidir.

10- Pompalı tüfekler kontrol altına alınmalı ve gerekirse pompalı tüfek satışları yasaklanmalıdır.

11- İran'ın Türkiye'deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe alınmalıdır. İran'ın Türkiye'nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar uygulanmalıdır.

12- Yargı mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak ve yargı bağımsızlığını güvence altına alacak, hükümetin tasarruflarından koruyacak düzenlemeler bir an önce getirilmelidir.

13- Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını hedef alan tahriklerde büyük artış gözlenmektedir. Bu sataşmalar TSK içinde rahatsızlığa yol açmaktadır.

14- İrticai faaliyetlere karıştıkları için TSK'daki görevlerine son verilen subay ve astsubayların belediyelerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir.

15- Partilerin belediye başkanları ve il, ilçe yöneticilerinin konuşma ve davranışları da Siyasi Partiler Yasası'nın sorumluluk alanına sokulmalıdır.

16- Tarikatların denetimindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline gelmeleri dikkatle izlenmelidir.

17- Laiklik aleyhtarı yayın çizgisi olan TV kanalları ve özellikle radyo kanallarının verdikleri mesajlar dikkatle izlenmeli ve bu yayınların Anayasa'ya uygunluğu sağlanmalıdır.

18- Milli Görüş Vakfı'nın bazı belediyelere yaptığı usulsüz para transferleri durdurulmalıdır.

Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan bu kararları imzalamadı, yalnızca 4 madde ile sınırlı olarak imzaladı. Ancak beş ay sonra Erbakan istifa etti; Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Hüsamettin Cindorukların hükümeti kuruldu.

Refah Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Hayata geçirilen tek uygulama, zaten 1960'lardan beri tartışılan 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu ilköğretim düzenlemesi oldu.

Olup biten bellidir: 1990'lardaki sermaye düzeni kendisine istikrar aramış ve bu istikrarı "28 Şubat" diye kodlanan bir restorasyon hamlesiyle gerçekleştirmiştir. Bu süreçte Refah Partisi parçalanmış ve parti içinde kendilerine "yenilikçi" diyen kesimin önü açılmış, bu "yeni" ekip ABD ve Batı'yla anlaşarak iktidara yürütülmüştür. 

AKP’Yİ YARATAN, BÜYÜTEN 28 ŞUBAT

AKP kurulduğu günden beri "mağduriyet" ağıdı yakıyor ve bundan beslenmeyi pek güzel beceriyor. Oysa 28 Şubat'ın has çocuğudur AKP... 

Nasıl mı? 

Türkiye’de sermaye, patron sınıfı hedefine doğru tam yol ilerlerken “uyumlu İslam” ile makas değiştirdi. Ecevit hükümetinin düşürülmesi, parçalanan Refah Partisi'nden ayrılarak kurulan AKP'nin 3 Kasım 2002 adlı sandık darbesiyle iktidara getirilmesi, Fethullah Gülen’in 28 Şubat’a destek vermesi... Krizdeki düzenin, düzeni yeniden hale yola koyma kararını "uyumlu islam"la gerçekleştirmesi. AKP iktidarının ilk yıllarındaki AB atakları, hızlanan ve yoğunlaşan özelleştirmeler, Kemal Derviş'in dikte ettirdiği ekonomik kararların AKP eliyle hızla hayata geçirilmesi, piyasacılığın daha da vahşileşerek tırnaklarını bu topraklara geçirmesi... 28 Şubat boşuna değildi... 

Yani, “geleneksel laisist” kaygılardan yararlanarak ordu eliyle balans ayarının yapıldığı 28 Şubat, Türkiye ilericiliğine karşı siyasallaştırılan gericilerin iktidarına zemin hazırladı. AKP’nin varlığı, düzenin ihtiyaçlarına cevap verebilir niteliğe bürünmesine olanak sağlayan, bu kapıyı aralayan 28 Şubat’a borçlu kılındı.

'28 ŞUBAT MAĞDURİYETİ' YALANI

Kendi tabanını yıllardır 28 Şubat mağduriyeti üzerinden konsolide etmeyi başaran AKP’nin, 28 Şubat’la hesaplaşması da bir palavradan ibaret... Yüzlerce komutanın yargılandığı 28 Şubat davası. 12 Eylül davası... “AKP darbecilerle hesaplaşıyor” adı altında estirilen rüzgardan geriye ne kaldı? Hatırlayan var mı? 

Şimdi bunların hiçbiri anılmıyor. Çünkü 28 Şubat davasında tutuklu tek bir sanık bile kalmadı. 76 tutuklu sanıkla başlayan davada bugün tüm sanıklar tutuksuz yargılanıyor ve dava hâlâ karara bağlanmadı. 

AKP, varlığını borçlu olduğu 28 Şubat’la neden hesaplaşsın ki? Ayrıca hesaplaşma kimin umurunda? Hesaplaşma adı altında estirilen o “demokratikleşme” rüzgarı ve onun sayesinde atlanan eşikler varken...

AKP'nin hâlâ "ekmeğini yediği" 28 Şubat, buydu işte.