‘ABD emperyalizmine karşı mücadele, soygun düzenine karşı mücadeleyle birleşmeli’

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ile 'Türkiye’ye bir ekonomik savaş açıldı' iddiasını konuştuk... Okuyan, ‘Emeği ile geçinenlerden fedakarlık isteniyor. Ne fedakarlığı? Türkiye’yi bu hale getirenler bellidir, işçi sınıfının, emekçilerin, küçük esnafın, yoksul köylünün bir sorumluluğu yok. Onların tek suçu bu soyguna, bu hırsızlığa göz yummaları. Şimdi uyanmanın tam zamanı. ABD…

soL

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ile “Türkiye’ye bir ekonomik savaş açıldı” iddiasını konuştuk.

Okuyan, Türkiye’nin zaten ekonomik temelleri olan bir büyük kavganın içinde olduğuna, aynı zamanda emperyalist sistem içinde büyük bir gerilimin yaşandığına işaret etti. Ancak Türk lirasının değer kaybında Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarını belirleyici olduğunun altını çizen Okuyan, tüm bu tablodan kolayca "eksen değişikliği" çıkarmanın "çocukça" bir değerlendirme olduğuna dikkat çekti.

Türkiye’ye ekonomik bir savaş mı açıldı?

Türkiye zaten kuşkusuz ekonomik temelleri olan bir büyük kavganın, hesaplaşmanın içindeydi, bir yerden sonra buna savaş da diyebiliriz. Emperyalist sistem içinde giderek boyutlanan büyük bir gerilim var. Türk lirasının değer kaybını hızlandıran etmenlerden biri bu gerilim sırasında ABD’nin elindeki kimi araçları kullanması. Ancak Türk lirasının değer kaybetmesinin temel ya da tek nedeni bu değil. 

‘EMPERYALİST SİSTEMİN HİYERARŞİSİ VAR, HERKES GÜCÜ ORANINDA PAY ALIR’

Emperyalist sistem içindeki gerilimlerle Türkiye’nin nasıl bir ilişkisi var? Daha doğrusu Türkiye neden hedef seçildi?

AKP iktidarı ile ABD ve kimi Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki sorunlar yeni değil. Batılı emperyalist ülkeler AKP’yi iktidara taşırken, bütünlüklü bir strateji ile hareket etti. AKP’nin onların beklentilerini fazlasıyla karşıladığı bir dönem var. Ancak Suriye’de işlerin ters gitmeye başlaması, Türkiye’nin toplumsal dinamiklerine ilişkin kaygılar, Erdoğan’ın yönetilme ve kontrol edilmesindeki güçlükler 2011’den itibaren farklı arayışlara itti bu ülkeleri. Emperyalist sistem hiyerarşisi olan bir sistemdir, herkes gücü oranında pastadan pay alır. Erdoğan bu hiyerarşiyi veri almayan hedeflere yöneldi. Yeni Osmanlıcılık ilk haliyle ABD için cuk oturuyordu ama zaman içinde ABD’ye büyük siyasi maliyet yüklemeye başladı. 

Erdoğan en hafif deyimiyle pragmatik bir siyasetçi, ABD ve AB ile ilişkileri toparlayabilirdi. İşler neden bu noktaya geldi?

İşler bu noktaya birden fazla nedenle geldi. Bir kere ABD ve AB’nin kendisi toplu değil ki! ABD yalnızca kendi hegemonyasını sürdüremediği için değil, yalnızca kalıcı ve tutarlı bir ittifak sistemi oluşturamadığı için değil, kapitalizmin genel yasaları, kriz üreten yasaları nedeniyle de oyun kurmakta zorlanıyor. İkincisi Erdoğan kendisini kontrol etmeye, hizaya getirmeye çalışan ülkelere karşı, o ülkelerle mücadele içinde olan başka ülkeleri bir pazarlık unsuru olarak kullanmayı öğrendi ve bunun işe yaradığını gördü. Dolayısıyla kendisini mutlak biat etmeye zorlayan ABD’ye karşı elindeki manevra alanını sonuna kadar kullanmayı denedi. Ancak onun da unuttuğu bir şey var: Kapitalizm aktörlerin rasyonel kararlar verdiği, her şeyi kontrol ettiği bir zemin sunmuyor. Sürekli hatırlatmak zorunda kalıyoruz. Bugün olup biten her şeyi bütünlüklü bir stratejiye bağlamaya kalkmak yanıltıcıdır. Ne böyle bir akıl var ne de buna olanak veren koşullar. Bu ABD yönetimi için de geçerli, Türkiye için de…

‘ERDOĞAN İKTİDARI BIRAKABİLECEK BİRİ DEĞİL’

Peki Erdoğan neden bu kadar risk alıyor?

ABD ve bazı açılardan Avrupa Birliği, Erdoğan’dan memnundu, pek memnundu. Ancak daha kontrol edilebilir bir Erdoğan için yaptıkları hamleler dünya sistemindeki dağılma nedeniyle işe yaramadı. Bir noktadan sonra Erdoğan’ın yerine alternatif aramaya başladılar ve türlü denemeler yaptılar. Erdoğan bunları gördükçe, emperyalist sistem içindeki rekabetin diğer odağına tutunmaya, medet ummaya başladı. Türkiye bu tür manevralar için çok büyük bir ülke ve bu manevraların zaman zaman öngörülmedik sonuçlar vermesi kaçınılmaz. Unutmayalım, Erdoğan iktidarı bırakabilecek biri değil. Dolayısıyla meseleyi ABD emperyalizmi Türkiye’ye saldırıyor ile ya da Türkiye sermayesi Çin-Rusya ekseninde yeni olanaklar keşfetti basitliği ile ele alınamaz. Bunlar var ama Erdoğan’ın kişisel kurtuluş çabası da var.

‘BİR GENELGEYLE EKSEN DEĞİŞTİRİLEBİLECEĞİ DÜŞÜNCESİ ÇOCUKÇA’

Türkiye’de patronlar Çin-Rusya-İran ya da BRICS ülkelerinde ne bulabilir? Daha doğrusu bugünkü ekonomik ilişkilerin yerine konabilir mi bu ülkelerle ilişkiler?

Patronların önemli bir bölümü, Türkiye’nin Çin-Rusya-İran ile ilişkilerinde, mevcudun üzerinde yeni olanaklar; yeni kâr kapıları için olanaklar görerek heyecan duyuyordu. Türkiye burjuvazisinin genetiğinde var, herkesle iş yapma isteği. Yani Avrupa Birliği çapası dursun, ABD ile iyi geçinelim. Bu arada Rusya, Çin ve İran’la da iş yapalım. Unuttukları, dünyanın büyük bir hesaplaşmaya konu olduğu. Bir yerden sonra bazı tercihler yapmak gerekiyor. Şimdi işlerin çok da kontrollü gitmediği açık. TÜSİAD “Batıdan asla vazgeçemeyiz, dış politikamız değişsin” derken hükümet “ABD’ye süre verdik, böyle giderse kendimize yeni müttefikler bulacağız” diyor. Bütün bunların “boş işler” olduğunu, demagojiden ibaret kaldığını söyleyemeyiz. 

Türkiye gerçekten eksen değiştirebilir mi?

Eksen değişikliğini damat mı açıklayacak? Türkiye’nin gerçekten eksen değiştirmesi, uluslararası alanda bütün dengelerin değişmesidir. Bunun altyapısının olduğunu düşünmüyorum. Ancak uluslararası sistem o kadar gerildi ki, “Bir şeycik olmaz” türü değerlendirmelerin de ciddiye alınır tarafı yok. Sadece ve sadece Türkiye kapitalizminin bir saray genelgesiyle yörünge değiştirebileceği düşüncesi çocukça. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin salınımları büyük ölçekli bir savaşa dahi yol açabilir.

‘TÜRKİYE EKONOMİSİNİ BU KADAR KIRILGAN YAPAN NEDİR SORUSUNU SORMAYI UNUTUYORLAR’

Türk lirası dolar karşısında bu gerilimler nedeniyle mi değer kaybediyor?

Türk lirasının değer kaybı bir sonuç ve bu sonuçta Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları belirleyici. Öyle ya da böyle yaşanacaktı. Ama şimdi topluma şöyle bir düşünce yerleştiriliyor: Ekonomi iyi giderken dış politika hataları yüzünden işler bu hale geldi; ya da iktidar cephesinden söyleyecek olursak, her şey iyiyken bize savaş açıldı. Türkiye ekonomisine şöyle bir baktığınızda sürdürülemez bir tablo vardı ve şimdi duvara çarptı. Kaldı ki kapitalizm krize hiçbir yerde ve hiçbir zaman çare bulamamış. Meseleyi getirip Trump’ın tweetine, Erdoğan’ın demeçlerine bağlıyorlar. Bunlar elbette tetikliyor ama Türkiye ekonomisini bu kadar kırılgan yapan nedir sorusunu sormayı unutuyorlar, bu kavga dövüş de işlerine geliyor. Şimdi “Bize savaş açtılar” diyerek halkın fedakarlık yapmasını isteyecekler.

‘PATRONLARA BİR ŞEY OLMAZ…’

Ancak sermaye sınıfı üzerinde de denetimin artacağının işaretleri var...

Bu türden kriz dönemlerinde genellikle piyasa oyuncularının sayısı azalır, büyük el değiştirmeler gerçekleşir, yoğun tekelleşme yaşanır. Sermaye hareketlerine dönük kontrol bu sürecin işlemesi içindir. Kurallar konur, bu kurallara uyamayanlar, boyu yetmeyenler elenir. Elenir dediysek, patronlara bir şey olmaz, zayıf olanlar bazı alanlardan çekilirler, küçülürler ama yollarına devam ederler. Bugüne kadar kazandıklarını ceplerine koyar, borç ve zararı devletin, dolayısıyla halkın üzerine yıkar, çekilirler. Güçlü olanlar ise bir süre sonra krizden de palazlanarak çıkarlar. Ayrıca “kriz” emekçi halkın ekmeğini gasp etmek için büyük fırsattır. Enflasyon, işçi sınıfından kaynak aktarmanın bir yoludur, işten çıkarmalar olacak, daha ucuza işçi alacaklar bir süre sonra. Devlet şirketlere kolaylık gösterecek, bunlar eğitim-sağlık gibi toplumsal faydası olan alanlardan kısılarak ve halkın sırtına yeni vergi yükleri bindirilerek, temel ihtiyaçlara zam yapılarak karşılanacak. “Patronlar da özveride bulunuyor” büyük masaldır, memleketi yıllardır yağmalayanların küçülmesi, alan değiştirmesi bizim derdimiz değildir. Biz meseleye sahipsiz durumdaki emekçinin penceresinden bakmak zorundayız. Hayat pahalılığına, işsizliğe, ek sömürü mekanizmalarına karşı örgütlü mücadele ve dayanışmayı güçlendirmeliyiz.

‘İYİ EMPERYALİZM-KÖTÜ EMPERYALİZM YOKTUR’

Konunun emperyalizme karşı mücadele boyutu var. Türkiye ekonomisi dediğiniz gibi kırılgandı ama sonuçta ABD’den gelen bir saldırı da söz konusu...

Türkiye ile ABD arasında yaşanan gerilim henüz bu noktalara gelmeden önce bir konuda uyarıyorduk: Bugünkü sistemde ABD ile yaşanan gerilim Türkiye için çok tehlikelidir. Neden tehlikelidir? Tehlikelidir çünkü bugünkü iktidar kendi varlığını biraz da ABD’ye borçludur. Tehlikelidir çünkü ABD ve diğer batılı emperyalistler Türkiye’nin askeri, siyasal, ekonomik, kültürel yaşamının her tarafına yerleşmişlerdir. Tehlikelidir çünkü Türkiye’ye egemen olan patron sınıfının ABD ile derin bağları, ilişkileri vardır. ABD’nin her tür pisliği yaptırabildiği Gülen cemaati düne kadar bu ülkenin resmi sahibi durumundaydı, dokunan yanıyordu. Bu nedenle diyoruz ki emperyalizmle mücadele parçalı bir şey olamaz. İyi emperyalizm-kötü emperyalizm yoktur. Emperyalizm tekellerin egemen olduğu bir dünya sistemidir. Türkiye’yi kapitalistler yönetecek ama biz emperyalist sistemin dışına çıkacağız! Böyle bir şey saçmalıktır. Bakın Venezuela ne hale geldi? Venezuela’nın da ekonomisinde yapısal sorunlar var. Ancak ABD ile yaşadıkları gerilimde Venezuela’nın zayıf karnı bu ülkedeki sol iktidarın kapitalizmin temellerini yok etmemesi, ülkede hala güçlü ve etkili bir sermaye sınıfının varlığıdır. Kapitalizm çürütür. Ülkeler ya güçlü emperyalist ülkelerin müdahalesine açık hale gelir ya da kendisi emperyalist hiyerarşinin tepesine tırmanmaya çalışıp başka halkların başına dert olur. Bakın, siyasi iktidar ABD ile “savaş” haline olduğunu iddia ettiği, Rusya’yla ilişkilerini geliştirme arayışında olduğu bir sırada Suriye’deki varlığını ve müdahalesini artırma niyetiyle hareket ediyor. Yani bir tarafta mağduru öte tarafta muktediri oynuyor. Milyonlarca yoksula da milliyetçilik şerbeti içirilmeye çalışılıyor. Gerçekleri göremesinler diye. ABD emperyalizmi ile azıcık mücadele olmaz. Sonuçta olay gelir berberlerin Amerikan traşı yapmamasına bağlanır! ABD emperyalizmine karşı topyekun mücadele edilmelidir bunun parçası da bugünkü toplumsal düzenin değişmesidir. ABD’ye kafa tut, bir yandan da IMF ile örtülü görüşmelere başla! Ciddiyeti yok. Türkiye’nin sorunu, ülkeye çöreklenmiş sermaye sınıfıdır. Amerikancılığın kaynağında da bu sınıf vardır. 

‘İŞSİZLİĞE, HAYAT PAHALILIĞINA KARŞI DAYANIŞMAYI, EMEKÇİ KÜLTÜRÜNÜ, DİRENİŞİ, PAYLAŞIMI ÖNE ÇIKARAN BİR MÜCADELE HATTI GELİŞTİRMELİYİZ’

Ne yapmalı? TKP ne öneriyor?

Türkiye Komünist Partisi bugün ekonomik durumla ilgili bir açıklama daha yaptı. Bu açıklama emekçilere bildiri olarak da ulaştırılıyor. Biz konuya emekçi halk açısından yaklaşıyoruz. Emeği ile geçinenlerden fedakarlık isteniyor. Ne fedakarlığı? Türkiye’yi bu hale getirenler bellidir, işçi sınıfının, emekçilerin, küçük esnafın, yoksul köylünün bir sorumluluğu yok. Onların tek suçu bu soyguna, bu hırsızlığa göz yummalarıdır. Şimdi uyanmanın tam zamanı. ABD emperyalizmine karşı mücadele, bugünkü soygun düzenine karşı mücadeleyle birleşmeli. İşsizliğe, hayat pahalılığına karşı dayanışmayı, emekçi kültürünü, direnişi, paylaşımı öne çıkaran bir mücadele hattı geliştirmeliyiz. TKP bunun için somut adımlar atacak. Partimiz Eylül’de büyük bir örgütsel dönüşümü tamamlıyor. İşçi sınıfı içinde daha örgütlü bir parti haline geliyoruz. Eğer biz devreye girmezsek, Türkiye liberalizmle, milliyetçiliğin el ele ülkeyi harabeye çevirmesini izleyecek. Ne bu ülkeyi ne bu halkı çaresiz bırakma lüksümüz yok. Evet, büyük bir iddiayla, büyük bir güvenle “bu düzen değişecek, başka çıkış yok” diyoruz. 24 Haziran öncesinde “bu düzen değişmeli” dediğimizde tepki gösterenler şimdi panik içinde sığınacak yer arıyor. Biz de diyoruz ki kapitalizmde sakin liman yoktur. Aptalca değil, eşitlik ve özgürlük içinde huzur arıyorsanız sosyalizm tek seçenektir.