Yıl bitti, kadın düşmanlığı bitmedi

2014 yılı biterken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ne 3 çocuk sevdası ne de üzerine vazife olmayan konularda mesnetsiz açıklamalar yapma hevesi bitmedi.

Gonca Tokyol

Senelerdir ısrarla 3 çocuk isteyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta katıldığı bir düğünde, doğum kontrolü yöntemlerinin gereksiz olduğunu iddia etti. Düğünde yaptığı konuşmaya artık bir klasik haline gelen 3 çocuk talebiyle başlayan Erdoğan, "Beypazarı'ndan bir amcanın bana tavsiyesi var, diyor ki; bir olur garip olur, iki olur rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah kerim" diyerek bu talebinin kaynağını bir kez daha paylaşmış oldu.

Kah makama geçmesiyle birlikte cumhurbaşkanının görev alanını bilinen tanımın dışına çıkartarak zabıta olmaya karar veren ve sigara içilen kafelere ceza kesen, kah haddini aşan bir apartman yöneticisine özenerek insanların evlerinde "kızlı-erkekli" kalmalarına kafayı takan Erdoğan, "Bizim milletimizi güçlü kılmak için, nüfus itibariyle daha çok genç nüfusa ihtiyacımız var. Bunu ihmal etmeyeceğiz ve muhasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak istiyorsak bu milletin güçlü olması lazım. Ekonomide bir kaide vardır, 'genç, dinamik demek'. Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrol ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler" ifadelerini kullandı.

'SAHİBİNİN SESİ' AKP VEKİLLERİ

2012 yılında düzenlenen 1. Uluslararası Teknoloji Bağımlılığı Kongresi'nde yaptığı konuşmada kullandığı, "Dört çocuğumu benim eşim böyle büyüttü ama şimdiki annelerin işi kolay. Oradan çocuk bezini al katla, at çöpe, yenisiyle yola devam et. Dört çocuk elhamdülillah ama şimdikilere bakıyorsunuz 'bir tane yeter başbakanım' diyor veya 'iki tane yeter' diyor. En az üç tane yap, bak şartlar çok kolaylaştı" ifadeleriyle çocuk bakımının kadınların görevi olduğuna inandığını açık bir biçimde ortaya koyan Erdoğan'ın doğum kontrolüyle ilgili açıklamalarına, tabii ki Yeni Akit gazetesi ve AKP'li vekillerden de destek geldi.

Yeni Akit gazetesine açıklama yapan AKP'li milletvekilleri ve STK temsilcileri, cumhurbaşkanlarının açıklamasının tabii ki arkasında durarak, "Müslüman bir nesil için" genç nüfusa ihtiyaç olduğuna dikkat çekti. Türkiye'nin dinamiklerinin daha fazla genç nüfusu barındırabilecek kapasiteye sahip olduğunu iddia eden AKP Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir, "Ülkemizde yer altı kaynaklarının sınırlı olmasından genç nüfusun verimine ihtiyaç duyuyoruz" dedi. Ülkedeki yer altı kaynaklarının sınırlı olmasının neden genç nüfus ihtiyacına sebep olduğuna dair bir açıklama yapmayan ve böyle bir bağlantıyı nasıl kurduğu bilinmeyen Kaşdemir, Türkiye'nin yer altı kaynaklarından biri olan kömürün yeryüzüne çıkarılması esnasında hayatını kaybeden genç nüfusla ilgili ise bir açıklama yapmadı.

NESLİN DEVAMI SAFSATASI

"Neslin devamı için çocukların sayısının ortalama üç olması gerekmekte. Cumhurbaşkanımızın sözlerini bu noktada sahipleniyoruz" diyen Kaşdemir'in ardından cumhurbaşkanının sözlerini sahiplenen bir diğer isim de AKP Antalya Milletvekili Sadık Badak oldu. Ne zaman yapıldığını söylemediği istatistiklerin üç çocuğun toplum nüfusunu dengede tuttuğunu gösterdiğini iddia eden Badak, Erdoğan'ın açıklamalarından sonra el yükselterek nüfus planlamasını, petrol kuyularına beton dökmeye benzetti.

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Dr. Seçil Özkan, cumhurbaşkanının açıklamalarına destek vererek, "Ailelere herhangi bir kısıtlamada bulunmadan, sağlık çerçevesinde bakabilecekleri kadar çocuk yapmaları telkininde bulunuyoruz" derken; Türk Jinekoloji ve Obstetik Derneği ise kürtajı cinayet olarak niteleyen Erdoğan'ın doğum kontrolünü neden ihanet olarak algıladığını anlayamadıklarını açıkladı.

'HERKES İŞİNİ YAPSIN'

Tarih boyunca insanların istedikleri sayıda çocuk sahibi olabilmek ve istenmeyen gebelikleri önlemek için çeşitli yöntemler kullandığını belirten TJOD yetkilileri, "Türkiye gibi özgür, demokratik bir ülkede insanların doğum kontrollerine siyasetçilerin değil kendilerinin karar vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle ihanet sözcüğünü kabul etmiyoruz; insanlar en iyi bildiği işi yapmalıdır" açıklamasını yaptı.

Tayyip Erdoğan'ın yersiz bir şekilde yaptığı doğum kontrolü çıkışına bir diğer itiraz da Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi'nden geldi. Yaptığı mesnetsiz açıklamanın, doğum kontrolü kullanmak isteyen kadınlara engel olan erkeklerin sayısını artıracağı konusunda Erdoğan'ı uyaran Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi, "Sebep-sonuç ilişkisi düşünülmeden, bulunulan ortamın ambiyansına göre yapılan bu söylemlerin, esas amacının, ülke gündemini değiştirmek olduğu bilinmesine rağmen, yine de devleti idaresi ve siyasette, kadının malzeme haline getirilmesi asla kabul edilemez. Ülkede bu kadar çözüm bekleyen sorun varken, kadının her fırsatta böyle olumsuz ve suçlayıcı ifadelerle dile getirilmesi, kadın üzerindeki baskı ve şiddetin, daha da artmasına yol açacaktır" açıklamasını yaptı.

Her ne kadar Tayyip Erdoğan'ın kadın bedeni ve hakları üzerine yaptığı açıklamaların büyük bir kısmının gündem değiştirmek amacı taşıdığı bilinse de, dünya genelinde bir doğum kontrol lobisi varmış ve Türkiye'nin "muassır medeniyetler" seviyesini geçememiş olmasının sebebi de bu lobiymiş gibi davranan Erdoğan ve destekçileri için olmayan doğum kontrol lobisinin ne işe yaradığını açıklamakta fayda olabilir.

DOĞUM KONTROLÜ MÜ?

TJOD yetkililerinin de belirttiği gibi doğum kontrol yöntemleri, neredeyse insanlık tarihinin başlangıcından beri kullanılıyor. Birçok farklı şekilde uygulanabilen doğum kontrol yöntemleri istenmeyen gebeliklerin ortaya çıkmasını engellediği gibi, bir kısmı da cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesini sağlıyor.

Kendisine bu duruma müdahalede bulunma şansı verilse evli olmayan çiftlerin seks yapmaması olarak tanımlanabilecek yeni bir doğum kontrol yöntemini tercih etmesi muhtemel olan cumhurbaşkanının iddialarının aksine doğum kontrol yöntemleri, "neslimiz"in kurumasına değil, çiftlerin iki gebelik arasındaki süreyi özgür bir biçimde (cumhurbaşkanına danışmaksızın) planlamasına ve aynı zamanda düşüklerin ve anne ölümlerinin önlenmesine yarıyor.

POLİSİN DOĞUM KONTROLÜ

19 milyon gencin yaşadığı Türkiye'de, genç nüfusun yüzde 14.2'sinin evli olduğu ancak 19 yaşındaki evli 6 gençten sadece birinin etkili doğum kontrol yöntemlerinden birini kullandığı geçen ay BM tarafından açıklanan Dünya Nüfusu Durumu Raporu'nda belirtilmişti. Cumhurbaşkanının doğum kontrol yöntemlerinin insanlar tarafından sağlık sebepleri ya da daha da basit şekliyle kendi hayatları üzerinde karar sahibi olma isteğiyle kullanılmasını kabul edemediği bir ülkede, bu verilerin bu kadar korkutucu çıkması oldukça normal.

Gününü kahvede geçiren ve doğum kontrol yöntemlerine bakışını "et ete değecek" olarak tanımlayan "mahalle bitirimleri"nden çok da bir farkı olmayan birinin cumhura başkanlık ettiği bir ülkede, gelişmiş doğum kontrol yöntemlerinden bahsetmekse pek o kadar da normal değil. En temel haklarından biri olan protesto hakkının kullanırken karnındaki bebeği polis tekmesiyle düşüren bir kadının yaşadığı bir ülkede, cumhurbaşkanının doğum kontrol yöntemlerinden bahsetmesi de normal değil.

KADIN DÜŞMANLARINI YAZMAKTAN SIKILDIK

Dergimizin Toplum sayfalarında, cumhurbaşkanının üzerine vazife olmayan konularda, yanlış ve çirkin bir üslubu kasıtlı olarak kullanmasını yazıyor olmaktan sıkıldık. Öpüşme sahnesi olan dizilere ceza vermek isteyen RTÜK'ü, kadınların kahkaha atmasından rahatsız olan Bülent Arınç'ı, eski eşi çocuklarını yurtdışına kaçıran bir kadına yardım etmeyen Türk adalet sistemini, başkanlığını yaptığı takımın taraftarlarının bir kısmı "kız gibi" olmakla eleştiren BJK Başkanı Fikret Orman'ı, evlilik dışı cinsel ilişkiyle çocuklara tecavüzü aynı kefeye koyan Samsun Müftüsü'nü, kadınların çalışmasından bile rahatsızlık duyan Ömer Tuğrul İnançer gibilerini yazmaktan sıkıldık.

2014 yılı sona ererken, erkeklerin ve erkek egemen ideolojiyi gericilikle harmanlayarak yeni bir seviyeye taşıyan iktidarın kadın düşmanlığından sıkıldık. Cumhurbaşkanına son kez hatırlatmak istiyoruz ki, sevişip/sevişmemek, çocuk yapmak istemek/istememek kişilerin özgür iradeleriyle aldıkları kararlardır. Devletin ve her ne kadar bunu reddetmekte inat etseniz de devletin bir yetkilisi olarak sizin göreviniz ahlak bekçiliği yapmak değil, bireylerin bu kararı özgürce almasını sağlayacak ve bu kararın alınması sürecini destekleyecek olan ortamı sağlamaktır.

 

*soL dergisinin 21. sayısından alınmıştır.