Valilerin yasaklama kararı hukuksal mı?

Avukat Burak Özdemir, Aydın Valiliğinin aldığı 30 gün süreyle il genelinde eylemleri yasaklama kararı örneğinden yola çıkarak, valiliklerce alınan bu kararların hukuksallığını sorguluyor.

Av. Burak Özdemir

Valilikler sıklıkla il genelinde yasaklama kararı alıyor. Bu kararlarla toplu etkinlikler engelleniyor. Her ne kadar kararlarda yasal dayanak maddeleri gösterilse de hukuksallık yönünden sorunlar var. Kanun devleti ile hukuk devleti arasındaki farkın açık şekilde ortaya çıktığı kararlarla karşı karşıyayız. 

Bu kararlardan biri de Aydın Valiliği tarafından alındı. Valilik, 9 Mart 2018 tarih ve 6021 sayılı kararıyla, Aydın il genelinde geçerli olmak üzere basın açıklaması, stant açma, bildiri dağıtma, konser ve benzeri etkinlikleri, 10 Mart 2018 tarihinden itibaren 30 gün süreyle yasaklama kararı aldı. Bu kararın (idari işlemin) yasal dayanağı olarak; 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17. maddesi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunun 11/C maddesi, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 11/m maddesi gösterildi.

Bu tür yasaklama kararları “demokratik hukuk devleti” ilkesiyle bağdaşır mı? Yasaklamayı zorunlu kılan acil ve önemli bir ihtiyaç söz konusu mudur? Anılan yasaklama kararı, dayanak yasalar karşısında yerinde midir?

Kuşkusuz, mülki amirlerin kamu düzeninin sağlanması, huzur ve güvenliğin korunması bakımından bazı tedbirleri alma görevi aynı zamanda yetkisi vardır. Bazı etkinlikleri yasaklama veya erteleme de buna dahildir. Ne var ki bu yetki mutlak olmayıp, bazı sınırlara sahiptir. Başka deyişle, yasaların öngördüğü çerçevede ve belirli, zorunlu koşulların varlığı halinde kullanılabilir bu yetki. Aksi halde, yetki aşımı veya keyfilik sonucunun doğması kaçınılmazdır. Peki, örnek olarak incelediğimiz Aydın Valiliğinin yasaklama kararı, hukukun ve yasaların öngördüğü çerçevede gerçekleşmiş midir?

Anılan yasaklama kararının temel dayanağı ve kullanılan yetkinin sınırı olan 2911 sayılı Yasanın 17. maddesinde, “Bölge valisi, vali veya kaymakam, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması halinde yasaklayabilir” denilmektedir.

Anılan maddenin açık hükmünde görüldüğü üzere, mülki amirlerin somut ve belirli bir toplantıyı erteleme veya yasaklama kararı alabilmesi mümkündür ancak. Soyut ve belirsiz olarak, bir ay süresince tüm toplantıları yasaklamak mümkün değildir bu hükme göre. Üstelik emredici bir hükümdür bu. Diğer yandan, belirli bir toplantının yasaklanabilmesi için, suç işleneceğine dair açık ve yakın bir tehlikenin varlığı da zorunludur. Bir ay süresince, açık ve yakın bir tehlike mi söz konusudur Aydın’da?

Aydın Valiliğinin yasaklama kararının, 2911 sayılı Yasanın 17. maddesindeki koşulları taşımadığı açıktır. İlgili yasa hükmüne aykırı bir yasaklama kararı vardır ortada.

Aydın Valiliğinin yasaklama kararı toplantı özgürlüğü ile onun vazgeçilmez parçası olan düşünceyi ifade özgürlüğünü ilgilendirmektedir. Özellikle bu iki özgürlüğün yasaklanması durumu söz konusudur karşımızda. Demokratik hukuk devletlerinde özgürlükler asıl olup, sınırlamalar istisnaidir. Bu nedenle, özgürlüklerin sınırlanması zorunlu ve kaçınılmaz durumlarda mümkün olabilmelidir ancak. Başka deyişle, özgürlüklerin sınırlanması demokratik toplumlarda, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmalıdır. Ne var ki anılan yasaklama kararı bağlamında toplantı özgürlüğünün sınırlanmasının ötesinde bir ay süresince kullanılamaz hale gelmesi söz konusudur. Bu, Anayasal olarak mümkün değildir.

Zira Anayasa’nın “temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde, ilgili özgürlüklerin, özüne dokunmaksızın sınırlanmasının mümkün olduğu açıkça ifade edilmektedir. Başka bir anlatımla, hakkın özüne dokunma yasağı vardır özgürlük sınırlamalarında. Peki ne demektir hakkın özü? Bir hakkın kullanımını ortadan kaldıran veya son derece güçleştiren sınırlamalar, o hakkın özüne dokunmuş olmaktadır. İşte bu yasaktır. Dolayısıyla, Aydın Valiliğinin yasaklama kararı, toplantı özgürlüğünü 1 ay süresince kullanmayı engellediği ve böylece toplantı özgürlüğünün özüne müdahale ettiği için Anayasanın 13. maddesiyle bağdaşmamaktadır.

Öte yandan, temel hak ve özgürlüklerle ilgili olarak Anayasa’nın 90. maddesi karşısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları yasalarımızın üstünde olduğundan İdare açısından da bağlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Peki, AİHM’nin tavrı nedir toplantı özgürlüğü konusunda? Aydın Valiliğinin yasaklama kararı AİHM kararlarıyla bağdaşır mı? AİHM, toplantı özgürlüğünün sınırlandırılabilmesi için ilgili sınırlamanın, yasal bir dayanağının olmasını, meşru bir amaca hizmet etmesini ve de en önemlisi, sınırlamanın demokratik bir toplumda gerekli olmasını aramaktadır. Demokratik toplumda gerekli olmaktan kasıt; zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın varlığıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu ölçütü karşısında, Aydın Valiliğinin yasaklama kararı hangi zorlayıcı toplumsal ihtiyacın ürünüdür acaba? Aydın Valiliğinin yasaklama kararının AİHM kararlarını dikkate almadığı açıktır. Bu anlamıyla, Anayasa’nın 90. maddesine de aykırıdır anılan yasaklama kararı.

Şu noktayı da unutmamalıyız ki, olağanüstü hal koşullarında dahi, evrensel hukuk ilkeleri geçerliliğini ve bağlayıcılığını korumaktadır. Zira olağanüstü hal, bir hukuksuzluk rejimi değil; hukukun geçerli olduğu bir rejimdir. Başka anlatımla, olağanüstü halin varlığı Hukuk Devleti ilkesini ortadan kaldırmamaktadır. Öz itibariyle, keyfilik ve sınırsız yetki kullanımı, hukukun genel ilkeleri göz önüne alındığında olağanüstü halde dahi mümkün değildir.

Hukuk Devleti, hak ve özgürlüklerin yasaklandığı değil, serbestçe kullanılabildiği ve devletin özgürlüklerin kullanılması noktasında kolaylaştırıcı ve yardım edici yükümlülükler üstlendiği devlettir. Anayasa Mahkemesi kararlarında Hukuk Devleti şöyle ifade edilmektedir: “Her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlettir.”

Temel hukuk ilkeleri arasında yer alan “belirlilik ilkesi”ne göre, hukuk düzenlemelerinin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir tereddüde ve şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu tedbirler içermesi de gereklidir. Anayasa’da sınırlama nedenleri arasında yer alan “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gibi soyut sözcüklerin bir yasada ya da kararda aynen yer alması, belirlilik ilkesinin gereğinin yerine getirildiği anlamına gelmez.

Aydın Valiliğinin ve benzer şekilde diğer valiliklerin yasaklama kararları Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır.