Türkiye çocuk istismarında ne durumda: İşte yaşadığımız büyük karanlık!

Hemen her gün çocukların cinsel istismara uğradığı yeni olaylar açığa çıkmaya devam ederken, AKP çocuk istismarını meşrulaştıracak bir düzenlemenin hazırlığında. AKP'nin hazırladığı düzenlemeyi ve Türkiye'de çocuk istismarı başlığında yaşananları Yrd. Doç. Dr. Neval Oğan Balkız'la konuştuk.

Ali Ufuk Arikan

Pozantı, Ensar Vakfı, İzmir ve şimdi de Gerger... AKP iktidarında gün geçtikçe daha da artan çocuklara yönelik cinsel istismar olaylarını, AKP'nin yasalaştırmaya çalıştığı son düzenlemeyi, erken çocuk evliliklerini ve çocuk istismarı konusunda Türkiye'nin dünyadaki konumunu Yrd. Doç. Dr. Neval Oğan Balkız'la konuştuk.

Balkız, oldukça çarpıcı veriler paylaştı: Türkiye'de cinsel suçların yüzde 46'sı çocuklara karşı işleniyor, her ay en az 650 çocuk cinsel istismara uğruyor, her yıl gerçekleşen resmi evliliklerin beşte birinde 18 yaş altındaki kızlar evlendiriliyor. Türkiye’de 50 bin çocuk seks kölesi bulunuyor.

İşte Doç. Dr. Neval Oğan Balkız'ın soL'un sorularına verdiği yanıtlar:

Türkiye'de her geçen yıl çocuk istismarı sayısı artış gösteriyor. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye toplumunun tarihsel ve sosyokültürel yapısının da etkisiyle içinde bulunduğumuz koşullar itibariyle, çocuk istismarı, çocuklara yönelik cinsel saldırı suçlarının yaygın, sistematik ve yoğun bir biçimde yaşanmakta olduğu bir gerçeklik. Bu sadece bir olgu değil; somut, verili olarak hem vakalara ilişkin olarak açılmış olan dava boyutunda, hem de giderek artan sayıda ortaya çıkan vakaların izleme ve saptama boyutunda ciddi sosyokültürel, psikolojik ve sosyolojik yönleri olan, kendine özgü kriminolojik özellikleri bulunan bir sorun olarak yaşanıyor.

Bunun tabii ki tarihsel, kültürel, sosyal, demografik boyutu da var. Bir suç olarak bu konuda farkındalığın artması, sadece bu olayların çok sıklıkla sistematik bir hale gelmesiyle ilgili değil, aynı zamanda insanların kurumsal ve kişisel olarak çocuk hakları konusunda daha duyarlı hale gelmesiyle de ilgili. Bilimsel verilere dayanmadan genellemeler yapılması taraftarı değilim. Türkiye'de ne yazık ki, çocuk istismarı suçlarının seneden seneye artış oranlarını ve nedenlerini sistematik olarak analiz eden bir çalışma olmadığı için genel olarak yapılan tahminler çok sağlıklı olmuyor ve bilimsel de değil. Bunun yanı sıra şöyle bir gerçeklik var; Türkiye'de cinsel istismar suçları sistematik olarak yaşanıyor ve giderek yaygınlaşıyor. İçinde bulunduğumuz koşullarda; toplumsal cinsiyet algısının, toplumsal cinsiyet kurgusunun da giderek geleneksel, giderek islami, eril ve cinsiyet eşitliğini reddeden bir anlayışla oluşturulduğunu, kadın erkek kimliklerinin bu anlayışa göre kurgulandığını, toplumsal rollerin ve buna bağlı olarak da evlilik yaşının belli bir dinsel ( Sünni İslam) anlayışı temelinde küçültülmeye çalışıldığını, erken evliliklerin daha meşru gösterilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu süreç geleneksel ve dinsel boyutuyla topluma empoze edilmeye çalışılıyor.

CİNSEL SUÇLARIN YÜZDE 46'SI ÇOCUKLARA KARŞI

Çocuk istismarına ilişkin birçok veri sunuluyor. Örneğin yüzde 700'lük bir artıştan söz ediliyor. Çocuk istismarı konusunda veriler neler söylüyor?

Uluslararası kuruluşların raporları ve Türkiye'deki ceza istatistiklerini yakından izlediğimizde bu artışın oransal olarak seneden seneye ne kadar arttığını görüyoruz. Çocuk Seks İşçiliği,Çocuk Pornografisi ve Seks Amacıyla Çocuk Ticaretine Son Ağı (ECPAT ) 2015 yılı Türkiye Raporuna göre; çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grubu oluşturuyor. Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işleniyor. Türkiye, cinsel istismar amacıyla insan ticareti ve çocuk evlilikleri nedeniyle, Küresel Kölelik Endeksi’nde modern köle sayısında da Avrupa’da birinci konumunda yer alıyor. 2013 verilerine göre Türkiye’deki resmi evliliklerin beşte birinde 18 yaşın altındaki kızlar evlendiriliyor. Türkiye, Avrupa’da çocuk evlilik oranının en yüksek olduğu ikinci ülke konumda bulunuyor.

HER AY EN AZ 650 ÇOCUK İSTİSMARA UĞRUYOR

Adalet Bakanlığı’nın 2014 verilerine göre, her ay adli tıp kurumuna 650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderiliyor. 2013 ceza istatistiklerine göre çocukların cinsel bütünlüğe karşı en az 19 bin 757 suç davası açılmış ve bunlardan 14 bin 417 mahkumiyet alınmış bulunmaktadır. Bu rakam, toplam mahkumiyetlerin yüzde 61’ini oluşturuyor. 2014 yılı ceza istatistiklerine göre, çocukların cinsel bütünlüğe karşı en az 24 bin 825 suç davası açıldı ve bunlardan 13 bin 968 davada mahkumiyet kararı çıktı. TÜİK 2015 resmi rakamlarına göre de, 13 bin 77 erkek, 9 bin 718 kız çocuk cinsel saldırı suçlarına maruz kalmış durumda.

50 BİN SEKS KÖLESİ ÇOCUK!

Türkiye, çocuk pornografisinin önlenmesi amacıyla imzalanan Avrupa Konseyi Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi’ni onaylamış olsa da, yasalarını hala bu sözleşmeye uygun şekilde güncellenmiş değildir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun bugüne kadar çocuk pornolarında tespit ettiği Türkiyeli çocuk sayısı, 36 binin üzerinde. Türkiye’de 50 bin çocuk seks kölesinin bulunduğu tahmin ediliyor.

Bu veriler eski veriler, şimdi güncel verilere baktığımızda bu çok daha yüksek. Çocuklara yönelik sistematik bir cinsel saldırıyla karşı karşıyayız.

Kayıt altına alınamayan cinsel saldırılar düşünüldüğünde tablo çok daha karanlık sanırız?

Bunlar kayda geçen, farkındalık olarak yansıyan ve kamuoyunun dikkatini çeken olaylar. Asıl sorun, hiçbir şekilde şikayet mekanizmalarına ulaşmayan, kapalı kalan ve özellikle çocuk yurtlarında, bakın sosyal hizmet yurtlarını biz daha güncel olarak ele almadık, devlet bunun önünü kesiyor. O yurtlarda neler yaşandığını, çocuk ıslah evleri, çocuk cezaevlerinde neler yaşandığını bilmiyoruz, tahmin ediyoruz.

Çocuk ıslah evleri ve cezaevlerinde sistematik bir cinsel istismar olduğunu biliyoruz. Çocuk cezaevlerinde yaşanan intihar gerçeklerini görüyoruz.

Evet, Türkiye'de çocuk istismarı sistematik ve yaygın olarak işleniyor. Bu suçlar, kriminolojik boyutu olmakla birlikte sosyal, kültürel, ekonomik ve demografik boyutları dinsel, geleneksel anlayışla harmanlanmış olarak, hem daha güçlendirilmiş hem de meşrulaştırılmaya çalışılan bir anlayışla devam ediyor. Burada son 14-15 yılda yaşanan toplum yaşamındaki dönüşüm, belli bir dinsel anlayışın toplumsal cinsiyet kurgulamasına bağlı olarak yaşamın her alanına dayatılması, oldukça kritik bir nokta.

DİNSEL YAPI TOPLUMA DAYATILIYOR

Türkiye'de yaşadığımız cinsel istismar olaylarında, suç sadece bir şahsa yıkılıyor ve buraya daraltılıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yargılamanın her aşamasında olay bağlamından koparılıyor, tekil bir eyleme indirgeniyor. Tekil eylemi yapana verilen cezayla toplum kendi ahlakını temize çekiyor. Kabul etmek gerekir ki, Türkiye bugün muhafazakar, otoriter, eril, İslamcı ve faşist eğilimleri olan bir yönetim anlayışıyla yönetiliyor. Bu anlayış, hukukun da adli makamların da tavırlarını belirliyor. Bu yapı dinsel, islamcı eril anlayışı ve ahlak yapısını topluma dayattığında, cinsel davranışların hangisinin uygun/meşru olup olmadığını bu anlayışa göre belirliyor. Neyin suç olduğunu da bu anlayış belirliyor. Hukuk burada iktidarın eğiliminden etkileniyor ve bu anlayışı norm/kural haline getiriyor.

Son 14-15 yılda yaşanan dönüşümden söz ettiniz. AKP iktidarı döneminde çocukları hedef alan en büyük cinsel istismar vakalarından biri hükümete de yakınlığıyla bilinen Ensar Vakfı'nda yaşandı. Bu süreçte hükümetin Vakfı nasıl savunduğu da açık biçimde görülmüştü. Şimdi Gerger'de imam hatipte yaşanan cinsel istismar olayı ortaya çıkmış durumda. Bu somut olaylar çerçevesinde, iktidarın çocukların uğradığı cinsel istismara karşı aldığı konumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Diğer soruyla bağlantılı şekilde baktığımızda Ensar Vakfı'da, tıpkı diğer benzer vakıflar gibi, bilinçli bir şekilde toplumun İktidarın siyasal anlayışı çerçevesinde tahkim edilmesi, toplumun AKP hükümeti politikalarına adapte edilmesi, o yönde oluşturulmuş rıza elde edilmesi için en güçlü örgütlerden bir tanesi. Bu vakıflar, siyasal iktidarın sahip olduğu toplumsal yapı anlayışını topluma dayatmak için çalışan yapılar. Bu nedenle de iktidarın korumasındalar. Bu yüzden tekil ya da çoğul olarak her tür suçun üzeri örtülüyor. Toplumdaki karşı algıyı yıkmak için bu vakıf özellikle bu amaçla ödüllendiriliyor. Bu çok ciddi bir kırılma noktası.

HER SENE 36 BİN ÇOCUK GELİN

AYM'nin aldığı çocuk istismarındaki yaş kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biliyorsunuz, 2014 yılında Anayasa Mahkemesi, yapılan bir başvuru çerçevesinde TCK’nın 103. Maddesinin çocuklara yönelik cinsel istismar suçuna verilecek cezayı belirleyen 2. Fıkrasını, Anayasaya aykırı bularak iptal etti. Çocuğa yönelik cinsel istismar için en düşük yaşın 15 olduğunu ve 15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar oluşturduğunu içeren düzenleme, bu suçlara ilişkin olarak da 16 yıldan aşağı olmayacak bir ceza öngörüyordu. AYM bu hükmü iptal etti ve dedi ki; “15 yaşından küçük olanların rızalarının olup olmadığına bakılmaksızın, somut koşullara göre bir ayrım gözetilmeksizin, kendisine yönelik eylemin anlam ve mahiyetini algılama yeteneği olan mağdurun rızasına hukuki sonuç tanınmadan yapılmış olan bu düzenleme hukuka aykırıdır.15 yaşından küçük olan bu mağdurların rızasıyla yaşadığı cinsel eylemler hakkında öngörülen ceza çok yüksek tir. Bu nedenle çocuğa yönelik cinsel istismar için en düşük yaşın 15 şeklinde belirlenmesi suç ve cezada korunmak istenen hukuki yarar ile müeyyide arasındaki orantıyı bozmaktadır. Biz bunu iptal ediyoruz”. Oysa Uluslararası insan hakları hukukuna baktığımızda, Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere baktığımızda çocuk 18 yaşını tamamlamayan birey olarak kabul edilmektedir.

Türk Hukukunda da Türk Ceza Kanununun 6. maddesi uyarınca 18 yaşını doldurmamış kişi çocuktur. Çocuk Koruma Kanununun 3. maddesi uyarınca daha erken yaşta ergin olsa bile, 18 yaşını doldurmamış kişi çocuktur. Bu kanunun uygulama alanı bulduğu durumlara ilişkin hallerde 18 yaşından küçüklerin evlenme ya da mahkeme kararıyla reşit olup olmadıklarına bakılmaksızın çocuk olarak kabul edilmeleri gerekecektir. Ancak kanun koyucu TCK'nın farklı maddelerinde çocuk kavramını kullanmış, 80. madde de ise çocuk terimi değil, onsekiz yaşından küçük ibaresi kullanılmıştır. Türk Medeni Kanununun (TMK) 11. maddesinde erginlik (reşitlik) yaşı 18 olarak kabul edilmiş, 12. maddesinde 15 yaşını doldurmuş kişinin anne ve babasının rızası ile ve mahkemenin onayı ile ergin kılınabileceği kabul edilmiş, yine 16 yaşını doldurmuş kişinin hakim kararı ile, 17 yaşını doldurmuş kişinin ise anne ve babasının rızası ile evlenebileceği kabul edilerek evlenmenin kişiyi ergin kılacağı belirlenmiş ise de, bu durumlarda dahi ergin kılınan kişinin çocuk olma hali devam edecektir. 16 yaşında evlenmiş ve bu nedenle ergin sayılmış kişi ile 15 yaşında yargısal karar ile ergin kılınmış kişi TCK ve ÇKK bakımından çocuk olmaya devam edecektir.

KANUNLARA DA AYKIRI

Bu çerçevede değerlendirdiğimizde, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararının çocuğun üstün yararını koruma ilkesini ihlal etmek yanında, ayrıca aktarılan kanunlara da aykırı olduğunu görüyoruz. Çünkü bu kanunlarda ve özellikle Medeni Kanunda çocuğun ergin kılınabilme yaşının da 15 olduğunu, bu yaşı dolduranın ancak ergin kılanabliceği belirtilmektedir.

Dolayısıya Çocuğa yönelik cinsel istismar için en düşük yaşın 15 olması yerindedir ve 15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar kabul edilmesi doğrudur. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin TCK 103. Maddesinin ikinci fıkrasını iptal etmesi hukuka aykırıdır ve yerinde değildir.

Aynı AYM’ 10 Haziran 2015 tarihinde , resmi nikah olmadan dini nikah kıyanların cezalandırılmasını öngören Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddesini iptal etti. Karşımıza ne çıkıyor, herkes evlenebilir resmi nikah olmadan. 12 yaşındaki bir çocuk da evlenebilir, 15 yaşındaki çocuk da evlenebilir. Böyle bir dinsel anlayışın hukuksal savunusunu yapan, bu anlayış ile kararlar veren AYM, çocukları koruyamaz!.

Böyle olduğu için de Türkiye çocuk evliliklerinin en yüksek olduğu ikinci ülke konumunda. Bugün Türkiye'de her 5 evlilikten biri 18 yaşından küçük çocuklarla gerçekleşiyor. Aile Bakanın Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan evlenme istatistiklerine dayanarak açıkladığı rakamlara göre evlendirilen çocuk sayısı; 2010’da 45 bin 738, 2011’de 42 bin 700, 2012’de 40 bin 428, 2013’te 37 bin 481, 2014’te 34 bin 629, 2015’te 31 bin 337 oldu.

Her sene ortalama36 bin çocuk gelin oluyor! Bu korkunç bir insan hakları ihlalidir.

ERKEN EVLİLİK SÜREKLİ CİNSEL İSTİSMARDIR

Bu yaşadığımız taciz olaylarından soyutlanabilir mi?

Erken evlilik, cinsel istismarın, her türlü eylemin sürekli hale getirilmiş halidir. Bu çok açık bir gerçektir. islami, eril ve cinsiyet eşitliğini reddeden bir anlayış ve bu anlayışa oluşan bakış açısı cinsel istismarı meşrulaştırıp yasal hale getiriyor.

DÜZENLEME ÇOK BÜYÜK BİR TEHLİKEYİ İÇERİYOR

Cinsel istismara rızada yaş sınırının 15'ten 12'ye çekilmesi gündemde. Bu yönde yasal çalışmalar var. Buna ilişkin neler söylemek istersiniz?

TCK 103. maddede yapılması amaçlanan yeni düzenleme çok büyük bir tehlikeyi içeriyor. Bu düzenlemeyle cinsel eyleme rıza yaşı fiili olarak 12'ye düşürülüyor. Bu 12 yaşındaki çocukların cinsel eylemlere, evlenmeye rızası olabileceğini, bu rızasının da meşru olacağını kabul etmektir. Aynı zamanda bu düzenleme 12 yaş ve üzerindeki çocuklara karşı işlenen ve işlenecek olan tüm suçları cezasız bırakma sonucunu doğuracaktır. Bunun dışında erken çocuk evliliklerini çoğaltmayı amaçlamaktadır. Türkiye, bu düzenlemeyi yaptığı anda çocuk cinsel eylemlilik rıza yaşında dünyanın en düşük yaşını belirlemiş olan tek ülke olacaktır. Böyle bir düzenleme; çocuğun üstün yararının korunması ilkesine aykırıdır, çocuğun insan haklarının gereklerinin yerine getirilmesi ve bu konuda elde edilen kazanımların kaybedilmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla çocukların fizyolojik, biyolojik ve moral varlıklarını etkili ve kalıcı olarak etkileyen, bütünsel varlıklarını ve gelişimlerini parçalayan cinsel istismar eylemlerine karşı etkili koruma sağlamada bir engel oluşturacak ve geriye gidiş anlamı taşıyacaktır.

Bu tür suçlarda suç ve cezada korunmak istenen hukuki yarar ile müeyyide arasında bir orantı sağlanması amaçlanıyor ise, 15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar oluşturduğu düzenlemesi değiştirilmemelidir. Etkili, caydırıcı ve kaçınılmaz bir yaptırım için çocuğu tehdit eden bütün eylemleri içerecek bir suç tanımının yapılması, çocuğun korunmaya çalışılan menfaatine uygun, cezalandırmada güdülen amaçla ölçülü, suç tipine göre fiil ile öngörülen yaptırım arasında makul ve hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanması gerekli.

Bu amaçla TCK’da yer alan 103. Madde hükmünde; fiilin cezalandırılabilir bir suç olmadığı durumlar açıkça düzenlenmeli; 15 yaş dahil , bu yaş veya 12 yaşından küçük olmayanlar arasında, gücün eşit dağılımı içinde, süreklilik göstermeyen, karşılıklı onaya dayalı “normal” cinsel keşiflerin suç oluşturmayacağı düzenlenmeli; yaş veya gelişim bakımından sorumluluk, güven ve güç ilişkisi içinde olan iki çocuk arasında, güçlü olanın cinsel gereksinimlerini tatmin etmeyi amaçlayan istismar (“akran istismarı”) niteliğindeki davranışların veya karşılıklı onaya dayalı cinsel etkinliklerde gücün eşitsiz dağılımı çerçevesinde “zorlamaların” suç oluşturacağı düzenlenmelidir. Burada uygulanacak cezanın oranının failin yaşına göre belirleneceği, (örneğin failin 18 yaşından büyük veya mağdur ile arasındaki yaş farkının beş yıl yedi yıl vs. olmasına göre) cezanın ağırlaşacağı hükümlerine yer verilmelidir.

Çocuğu cinsel yönden fiziksel olarak, psikolojik olarak ya da ihmal yoluyla istismar edilmesi suç tanımı kapsamına alınmalı; cinsel davranışları gerçekleştirmeye hazırlık yapmak eylemleri de suç kabul edilmeli; çocuğun cinsel amaçlarla katılım olmadan da cinsel sömürü veya cinsel faaliyetlere tanık olmasına kasten yol açan davranışlar da suç sayılmalıdır. Cinsel istismar suçunun aile içi ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi (ensest), açıkça suç olarak düzenlenmelidir. Cinsel istismar suçunun çocuğun bir zihinsel veya fiziksel özürlülüğü veya bağımlılığı sebebiyle özellikle savunmasız bir durumundan yararlanmak suretiyle işlenmesi ağırlaştırıcı neden sayılmalıdır.

YALNIZCA HUKUKSAL ALANDA ÇÖZÜM BULUNAMAZ

Bunu yanı sıra, bu sorun hiçbir şekilde yalnızca hukuksal alanda çözüm bulunacak, sadece ceza normuyla önüne geçilebilecek bir hukuksal sorun olarak ele alınmamalı. Hukuk bu sorunun sadece bir boyutu, oluşan ihlalin ortadan kaldırılması, telafi edilmesi ve bir yönüyle bu ihlallerin önüne geçilmesini sağlayacak bir araç. Kamuoyunda bu durum yazık ki tek boyutuyla tartışılıyor. Oysa asıl önemli olan, cinsel istismar suçlarının işlenmeyeceği, bu ihlallerin oluşmayacağı koşulları, toplumsal sistemi inşa etmek. oluşturmak. Toplumun her kesiminde farkındalık yaratacak eğitsel, dönüştürücü programları sistematik ve yaygın hale getirmek. Çok ciddi politikalar oluşturmak ve uygulamak. Vakaları bilimsel veri analizleri temelinde izlemek ve çözümler sunmak.

Bunun için şimdi içinde bulunduğumuz siyasal, ekonomik, sosyokültürel koşulları dönüştürmek, eğitim sistemini yeniden, çağdaş insani değer anlayışı temelinde yapılandırmak ve durumun ötesine bakmak gerekiyor.


Neval Oğan Balkız

Yard. Doç. Dr. 1990 tarihinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Mastır ve doktora eğitimini Avusturya Viyana Üniversitesi Hukuk Fakültesi Avrupa Hukuku Enstitüsü bünyesinde; Anayasa Hukuku, Avrupa Birliği Hukuku ve Karşılaştırmalı İnsan Hakları Hukuku Anabilim Dallarında yaptı. Dört yıl sürdürdüğü Adli Yargı Hakimi görevinden istifa ederek, akademisyen oldu. Hacettepe ve Ankara Üniversitelerinde görev yaptı. Kitap bölümleri yanında, ulusal ve uluslararası bilim dergilerinde yayınlanan çok sayıda makale ve çevirileri bulunuyor. Radikal, Cumhuriyet, Evrensel ve Birgün Gazetelerinde ve bianet’te yazıyor. İnsan hakları alanında çalışan derneklerde ve Sivil Kitle Örgütlerinde aktif görevler yürütüyor. Ankara Barosuna kayıtlı bir avukat. Halen akademisyen olarak görev yapıyor. Viyana Üniversitesinde bilimsel çalışmalarını yürütüyor.