Tunç Tatoğlu 'mektupları' anlattı

Uğur Uluocak, komünist bir dağcıydı. İyi bir komünist, çok yetkin bir dağcı... 2 Temmuz 2003'te Kırgızistan'da Alarça dağında kaybettik Uğur Uluocak'ı. Öldüğünde yine Kırgızistan'daki Lenin tepesine tırmanmış iki Türk dağcıdan birisiydi. 8000 metrelik Cho Oyo zirvesine tek başına tırmanmıştı, bu bir Türk dağcının başardığı en yüksek solo tırmanış olmuştu. Uğur'un…

soL - Mehmet Kuzulugil

Uğur Uluocak'ın ölüm haberi 16 yıl önce ülkesine, yoldaşlarına ulaştığında onun cansız bedeni Kazakistan'da bir dağ başında alınmayı bekliyordu. Uğur, komünist bir dağcıydı. İyi bir komünist, çok yetkin bir dağcı... 2 Temmuz 2003'te Kırgızistan'da Alarça dağında bir tırmanış sırasında tutunduğu kaya kopmuş, binlerce metreden düşen Uğur o dağda can vermişti. Öldüğünde yine Kırgızistan'daki Lenin tepesine tırmanmış iki Türk dağcıdan birisiydi. 8000 metrelik Cho Oyo zirvesine tek başına tırmanmıştı, bu bir Türk dağcının başardığı en yüksek solo tırmanış olmuştu. Uğur'un ölümünden bu yana her yıl dostu, yoldaşı, arkadaşı, kardeşi Tunç Tatoğlu ona mektuplar yazıyor.

Bu yıl onaltıncısını kaleme aldığı mektupları ve Uğur'u konuştuk Tunç Tatoğlu ile.

Önce Uğur'dan başlayalım. Hiç tanımayan birisi sorsa ne dersin: Uğur Uluocak kimdir?

Uğur, bizim Uğur... Bazen tanımadığım gençler beni arayıp film çekmek, belgesel yapmak, roman yazmak istediklerini söylüyorlar Uğur ile ilgili. Biraz konuşunca kafalarında hayli abartılı bir Uğur karakteri canlandırdıklarını anlıyorum. Uğur, iyi bir insandı, komünistti lakin yaratmak istediğiniz kahraman değildi ne yazık ki diyorum.

Uğur'un birçok yeteneği olduğunu biraz internette dolaşsanız hemen anlarsınız. Yemek yapmaktan fotoğraf çekmeye, makale yazmaktan resim yapmaya kadar hangi işe kalkışsa büyük bir ciddiyetle yapardı. Bir çok önyargısı/yargımız vardı gençlik yıllarında, kestirip atardık anlayacağınız. Çok zamanımız yoktu işimizi kolaylaştırırdı bu yaklaşımımız. Beni yoran büyük bir inadı ve disiplini vardı. Yoran diyordum çünkü onun yanında geride kalmak istemezdiniz en azından sol literatürden çıkardığı notları okuyup arayı kapatmaya çalışırdınız.

Daha sonraları da tüm yeteneklerini ve gördüğü saygıyı komünist mücadeleyi ilerletmek için kullandı. Ona göre toplumun gözünde saygın olmak önemliydi. Bunun da disiplinli bir şekilde çalışarak olabileceğini düşünüyordu. Dağcılığa başlamasıyla dünyanın sayılı dağcıları arasına girmesi en fazla altı-yedi yılını almıştı. Birçok dağcı yetiştirdi ve örgütledi. Akşamları yorgun argın eve döndüğünde en fazla bencillkten şikayet ederdi. İlk öğretmeye çalıştığı "zirveye çıkmanızdan çok nasıl çıktığınız önemlidir" ilkesiydi.

Onun niteliklerine sahip olan çoğu kimse, şansları da yaver gitmişse uluslararası bir şirkete yönetici sıfatıyla kapağı atmıştır. O akademisyenliği seçti. Gençlere yeni bir şey öğretmeyi severdi.

Uğur'la nasıl tanıştın?

Mütevazi bir ailenin zeki ortanca çocuğu olarak St. Joseph'i örgütlü olarak bitirdiğini öğrenince şaşırmıştım. Kadıköy Maarif'ten doğal olarak solcu çıkan bizler için alışılmadık bir durumdu. Aldığı eğitimi, o okuldaki bir avuç genç ile birlikte düzene karşı çıkmak ve örgütlenmek için kullanmıştı. Hem de ülkenin en baskıcı ve karanlık günlerinde... hem de TKP/İleri gençlik örgütünde...

Biraz ketum ama iyi bir adam olduğunu anlayınca tanıştım. Ölü toprağı atılmış İ.T.Ü Makine Fakültesi'nde ne yapabiliriz tartışması yapmaya başladık kantinde. Örgütçü Uğur ilk haftada bana gizli yayınlar getirmeye başladı. Üzerimizde yakalansa izimizin bulunamayacağı günlerde nedense büyük bir doğallıkla alıp okumaya başladım TKP yayınlarını.

Sonra daha hızlı örgütlenebilmek için "Genç Oyuncular" tiyatro topluluğunu kurduk. Tiyatroyu da ciddiye aldık Uğur sayesinde doğal olarak. Ben yönetmen olarak "görevlendirildim". Çok fazla arkadaşımızın yolunu değiştirdi bu topluluk. İçimizden birçok oyuncu/yönetmen, müzisyen çıktı. Bir oyun müziğimizin Ezginin Günlüğü'nün seksenli yıllardaki albümlerinden birinde yer aldığını söyleyeyim de yaptığımız işe nasıl yaklaştığımızı anlayın. Saygınlık önemliydi anlayacağınız.

Sonraları okuyan gençler olarak sorular sormaya ve sosyalist devrim konusunda tartışmaya başladık. TBKP sürecinde kopup Gelenek Hareketi'ne katıldık. Tabii ki bu sürece Uğur öncülük etti. Birimizden biri tereddüt etseydi olmazdı aramızda kararlar fikir birliği ile alınırdı. Birbirimize güvenimiz sonsuzdu. Bir konuda farklı düşünüyorsak bile tartışır bir noktada buluşurduk.

Birden çok ileriye sıçramış olacağım ama mektuplar... İlk mektubu ne zaman yazmıştın?

İlk kez Uğur için gitmesinden sonraki gün yazdım. Acımı sağaltmak için "Uğur düştü" idi adı. Sonra 16 yıldır yazıyorum işte her iki temmuz'da.

Hep açık mektuplar olarak yazdın değil mi?

Hep açık mektuplar yazdım evet. Her yıl yazdım ama tümü elimde yok ne yazık ki. Yazdığımı fark etmeyen ya da görmeyen dostlarımız arayıp soruyorlar. Yayınlanmayan bir yıl olmadı sanırım. Açık mektupların dışında kendimce dertleştiğim sayıklamalarım var Uğur ile. Biraz kızgın olduğum anlarda yazılmış yazılar, içime ağladığım yazılar. Çok özlediğim için kırgın olduğum anların sayıklamaları. Son günlerde özellikle o kadar çok Uğur da olsaydı dediğim çok şey yaşadım. İlk yıllarda Uğur için geniş zamanlı cümleler kurardım şimdilerde geçmiş zamanı kullanmaya başladım. Ailesiyle, sevdiğiyle, dostlarıyla arakasından konuşmaya devam ediyoruz hala.

Neden yazıyorsun? Hemen her mektupta bu konuda notlar düşüyorsun gerçi... Ama "yazma nedenin" konusunda söylediklerin de sanki yıldan yıla değişiyor. Biraz da dert ettiğin, mektupla buluşturmak istediğin meseleler değişebiliyor. Bütün bunların üstünde, temel çıkış noktan nedir? Tekrar: Bu mektupları niye yazıyorsun?

Mektupları yazıyorum çünkü sevgili yoldaşıma borcumu ödemeye çalışıyorum. Bana kattıklarını başkalarına da anlatayım da çoğalsın istiyorum. Özellikle gençler için yazıyorum. Güncel politik meselelerde Uğur ne derdi diye düşünüyorum ve paylaşıyorum. Ama en çok bir tür "kankalık"tan öte birbirini gerçekten seven, saygı duyan, birbiri için kaygı duyabilen, birbirine emek harcayan, tartışabilen, birbirini ilerletebilen bir yoldaşlığı önemsesinler istiyorum.

Son mektubumda "biribirimizi utandırmaktan çekinirdik" diye yazdım. Birbirimizden sorumlu olmadığımız bir günü hatırlamıyorum. Her günü beraber geçirmezdik, her tatile beraber gitmezdik ya da aynı tür müzik dinlemezdik. Ama izlediğimiz iyi bir filmi, okuduğumuz iyi bir kitabı, yaptığımız güzel bir yemeği paylaşırdık. O da yaşasın da üzerine konuşup tartışalım diye daha doğrusu öyle daha tam olurmuş gibi hissederdik.

Son olarak şunu söyleyebilirim. Birbirimize pek benzemezdik. Dürüst bir yoldaşlık idi aramızdaki, yanlış gördüğümüzü lafı bükmeden söylerdik. Önemli bir kriterdi birbirimizin fikri. O inatçı ve ödünsüzdü, ben pragmatik ve uzlaştırıcı. O detaycıydı ben değildim. O tutkulu bir iflah olmazdı ben olduğu kadarcıydım. O gizli çalışmanın kadrosuydu ben açık çalışmanın. Bu özelliklerimizi bilirdik ve sorumluluk tarif ederken bunları dikkate alırdık. Yorulduğumuz anlar olurdu. Çok az kadro ile çok iddialı işlerin altına giriyorduk. Biraz tökezlersek diğerimiz koluna girerdi.

Bu arada birbirimizi eleştirirdik ama başkasının eleştirmesine tahammül edemezdik...