TL’nin hızlı değer kaybı devam eder mi?

Uluslararası gelişmeler, 2018 yılında 'ticaret savaşları' ve dolayısıyla 'kur savaşları'nın süreceğine işaret ediyor. Türkiye de yüksek bağımlılık düzeyi nedeniyle yüksek oynamalara sahne olmaya devam edecek.

Haber Merkezi

Türk Lirası, yıl başından bu yana yüzde 5,2, Mart başından bu yana da yüzde 3,5 değer kaybetti. Son bir haftadaki değer kaybında, uluslararası sermaye girişlerine bağımlı benzer ülkeler gibi Fed toplantısına ilişkin beklentilerin etkisi bulunuyor. Bağımlılık düzeyinin yüksekliği ve ekonomik kırılganlıklar, kur dalgalanmalarını da artırıyor. Nitekim son bir haftadaki hızlı değer kaybında Türkiye ile birlikte Meksika ve Güney Afrika’nın da öne çıktığı görülüyor. Meksika, Trump’ın çelik ve alüminyum ithalatına getirdiği ek vergilere bağlı olarak ABD ile ticarete ilişkin “kaygılar”dan etkilenirken, Güney Afrika da Moody’s’in not indiriminden etkilendi.

Doların 3,95’i, avronun 4,87’yi bulmasında ana etken dış ticaret açığındaki artışa bağlı olarak cari açığın yükselmesi ve dolayısıyla uluslararası sermaye girişine ihtiyacın artması olarak özetlenebilir. Aynı zamanda dünya ölçeğinde de kur istikrarının bozulduğu, uluslararası güç dengelerindeki değişim ve belirsizliklerle beraber “ticaret savaşları”nın paralelinde “kur savaşları”nın da yerel para birimlerinde oynaklığı artırdığı görülüyor. 

Türkiye’de, özellikle son bir haftadaki hızlı yükselişte 21 Mart Çarşamba günü yapılacak Fed toplantısına ilişkin beklenti ve pozisyonların etkili olmasının yanısıra enflasyonun beklentilerden yüksek gelmesi, Moody’s’in not indirimi, cari işlemler açığının artması gibi başlıklar da etkili oldu.

“Carry trade” olarak adlandırılan, yüksek faizle TL tahvili alan yabancı yatırımcıların kurdaki yükselişle birlikte yeniden dolara dönüp çıktıkları, geçen haftaya ilişkin veriler açıklanmamakla birlikte tutarın yüksek olduğu belirtiliyor. Yabancıların geçen hafta 2 milyar dolarlık tahvil satışı yaptığı tahmin ediliyor. Yabancılar Ocak ayında 1,1 milyar dolar civarında tahvil alımı yaparken, Şubat ayında 126 milyon dolarlık satış olmuştu. “Carry trade” çıkışında enflasyonun düşmemesi ve kurdaki artışa bağlı olarak yabancı sermayenin zarar etmesinin etken olduğu iddia edilmekle birlikte bir tür “kâr realizasyonu” olma olasılığı daha güçlü görünüyor. Çünkü enflasyon ve cari açık beklentileri aylar öncesinden öngörülebilir gelişmelerdi. 

FİLLER VE ÇİMENLER...

2017 yılında TL’nin avro karşısında değer kaybı yüzde 25’e ulaşırken, dolar karşısındaki değer kaybı da yüzde 10’u geçti. Doların değer kaybı ABD’deki ekonomik büyümeyi destekleme, uluslararası rekabet gücünü artırma doğrultusunda bir politika tercihi mi, yoksa ekonomik güç aşınmasının tezahürü mü? Tartışmalı görünüyor. Ancak doların değer kazanması Türkiye’yi ayrıca olumsuz etkiliyor. Nitekim son bir haftadaki gelişmelerde doların kısmi de olsa değerlenmesinin etkili olduğu görülüyor. 2017 başında 1,08 civarında olan avro/dolar paritesi 2018 başında 1,25’e kadar çıktı. Geçtiğimiz hafta ABD’nin çelik ve alüminyum ithalatına getirdiği ek vergilerin etkisiyle avro/dolar paritesi 1,22’ye kadar gevşedi. 

Türkiye açısından dolar hassasiyetinin yüksek olmasının iki ana nedeni bulunuyor. İlki, hammadde ve ara malı ithalatında dolar, nihai ihracatta ise avro ağırlık taşıyor. Doların değer kazanması bu nedenle giderlerin gelirlere göre daha hızlı artması ve dolayısıyla cari açığın artması anlamına geliyor. İkinci neden ise dış borçların ağırlıklı dolar bazında olması.

BEKLENTİLER

Fed toplantısında yıl içerisinde 4 kez faiz artırımı yapılacağı sinyalinin verilmesi durumunda sermaye çıkışının ve TL’nin değer kaybının süreceğini öne sürenler bulunuyor. Aksine Fed toplantısı sonrası kurun gevşeyeceğini düşünenler de mevcut. Doların geçen haftaki değerlenmesinin durduğu, haftaya değer kaybıyla başladığı, büyük satış dalgası ve “kâr realizasyonu”nun belli ölçülerde tamamlanmış olabileceği de düşünceleri de ikinci beklentiyi destekliyor.