TKP'nin 96. yaşı Almanya'da da kutlandı

TKP'nin 96. kuruluş yıl dönümü Almaya'da Komünist Partililer tarafından kutlandı.

soL - Almanya

TKP’nin 96. kuruluş yıl dönümü Almanya’da kutlandı. Gelsenkirchen Bektaşi Kültür Derneği’nde yapılan etkinliğe Komünist Parti üyeleri ve parti dostlarının yanı sıra Almanya Komünist Partisi (DKP), Yunanistan Komünist Partisi (KKE), Özgürlük ve Dayanışma Partisi ve Suriye’nin Komünist Partisi’nden temsilciler katıldı.

Program, Komünist Parti Almanya Komitesi’nden Tevfik Taş’ın 96. kuruluş yılında bir geleneğin mirası ve güncelliği başlıklı sunuşuyla başladı. Tevfik Taş’ın konuşmasından satır başları şöyle:

BU TARİH BİZİM

Tarihi mazi olmaktan çıkartan şey bugünkü mücadelelerdir. Tarihsel olay ve olgulara 'tarafsız' baktığını iddia edenlerle yolumuz kesişmez. Tarih taraflıdır, çünkü tarih sınıf mücadeleleri tarihidir.

Tarihimizi seviyoruz. Ona sahip çıkıp, geleneğimizi güncelliyoruz. Sınıfsız toplum özlemimiz tüm bu sürecin temel itki kaynağıdır ve devrimci iyimserliğimizin kökeninde de bu motivasyon vardır. Bu coşku olmadan, bu tarih de anlaşılamaz.

TKP'NİN DEVRİM STRATEJİSİ

96 yıl önce bugün yoldaşlarımız yıkık Osmanlı topraklarından açık işgale karşı bir direniş örgütlemek istediler. Bunun için bir strateji belirlediler. Bu stratejinin belkemiğini, ulusal kurtuluş mücadelesi eksenli bir direniş, bu direnişe Sovyet desteği, ulusal kurtuluş mücadelesinin sosyalist kuruluşa bağlanması oluşturuyordu.

KENDİSİNDE BİRİKEN / KENDİSİNDEN KAYNAK ALINAN KONGRE

10 Eylül 1920'de Bakü'de toplanan Birlik Kongresi'nin öncesinde de sol ve sosyalist birikim vardı.

Tüm cılızlığına rağmen Osmanlı sosyalizmi işçi grevlerinde, amele cemiyetlerinde örgütlüydü. Dahası 1910'da Hüseyin Hilmi'nin kurucusu olduğu Osmanlı Sosyalist Fırkası ülkenin batı kesiminde iyi kötü faaliyet yürütüyordu. II. Enternasyonal çizgisindeki reformist OSF, yalnızca batıda sınırlı örgütlülüğe sahip olmasından değil, emek gündeminin dolayımı içinde yer alan ulusal kurtuluşçu yaklaşıma mesafeli oluşu ve hepsinden önemlisi uvriyerist çizgisi nedeniyle ülkenin içinden geçmekte olduğu sürece yabancılaşmıştır. Bu nedenle OSF, İttihatçılığa da, Kemalizme de anlam verememiştir.

Mustafa Suphilerin TKF'si ile Osmanlı sosyalizmini temsil eden OSF arasındaki asıl kırılma, 1915'de Avrupa marksizminde boy gösteren ''sosyal şovenizm'' kaynaklı ayrışmanın Osmanlı-Türkiye sosyalizmine yansıması olan ulusal kurtuluş mücadelesinin sosyalist devrime bağlanma stratejisi arasındaki derin farkta okunmalıdır.

Avrupa marksizminden farklı olarak Aydınlanmaya değil, emperyalizm çağının ulusal kurtuluşçuluğuna doğan Türkiye sosyalizmi birkim kısıtlarına karşın önemli avantajlara da sahipti.

10 Eylül 1920 kuruluşu, kendisinden önceki sosyalist birikime sahip çıkıp, kendisinden sonrasına kaynaklık eden bir tarihin adıdır.

1917-1920 ARASINDA TÜRKİYE'DE SOSYALİZM ZAYIF DEĞİLDİ

Adını 1919'da Türkiye Sosyalist Fırkası olarak değiştirme gereği duyan OSF'nin dışında sosyalist solda sayılabilecek 1919'da kurulan ve Şefik Hüsnü'nün başını çektiği TİÇSF, 7 Aralık 1920'de Salih Hacıoğlu ve Nazım Bey'in önderi olduğu THİF de siyasi arenada yer almaktaydı.

Çerkes Ethem'in denetiminde olup, Eskişehir'de yayın yapan Yeni Dünya gazetesi, 700 kişilik ''Bolşevik Taburu'', Birinci Meclis'te kısa süreli olup istifa ettirilse de İçişleri Bakanı olabilecek kadar etkin Tokat milletvekili sosyalist Nazım Bey, 1920 Ağustos ayında Bakü'de toplanan Doğu Halkları Kurultayı içinde etkin olan Halk Zümresi kitlesi de vardı.

Hatta Çerkes Ethem'e Yeni Dünya gazetesinin matbaasını Ankara'ya taşıma ricasını ileten Mustafa Kemal'in ''yoldaş'' diye hitap eden sol rüzgar dönem koşulları içinde gözden uzak tutulmamalıdır. 1917-1920 arasında Osmanlı ülkesinde aydınlar arasında sosyalizm ciddi bir itibar elde etmiştir.

Özetle 1917 Ekim Devrim'i Türkiye'ye sosyalizm rüzgarını tez ulaştırmıştı.

MUSTAFA SUPHİ: BOLŞEVİZM OKULUNDA 5 YILDA KOMÜNİST ÖNDER YETİŞEN DEVRİMCİ

1912'de Ahmet Ferit Tek'in Milli Meşrutiyet Partisi'nin İfham gazetesinin sorumluluğunu yürüten Suphi, Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra İttihatçılar tarafından Sinop Cezaevi'ne gönderilmişti. 1915'de hapisten kaçıp Rusya'ya geçen Suphi, kısa sürede Bolşevik olmuş 5 yıl gibi görece kısa bir süre zarfında da komünist hareketin önderliğine yükselmiştir.

10 Eylül 1920 Birlik Kongresinde, Bolşevik Devrimi'nde görev almış Osmanlı savaş esirleri, ulusal kurtuluşçu akım, İstanbul'da örgütlü işçi ve aydınlar vardı.

Doğu Halkları Kurultayı'nda 235 kişilik delegasyonu ile en büyük grup Türkiye'dendi. Belli ki ortada ciddi bir kaynama vardı. Bu delegasyonun bileşenlerine baktığımızda sosyalizmin dönem koşulları içinde ne derece etkin bir yer tuttuğunu saptayabiliyoruz.

• Adı Komünist Fırka olan Enverciler

• Mustafa Kemalciler

• İslam Bolşevizmi

• Halk Zümresi taraftarları

• Sovyet dostluğunu kazanmaya çalışanlar

• M. Suphiler

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN EBESİ EKİM DEVRİMİDİR

Türkiye ilk sosyalist ülkenin komşusudur. Dahası, Türkiye Cumhuriyeti Ekim Devrimi olmasaydı hayat bulamazdı. Emperyalizmin hesabını bozan Ekim, sömürgeleştirilmenin eşiğindeki Osmanlı'dan dönem koşullarına göre ileri bir cumhuriyetin doğumuna da ebelik etmiştir.

Bu cumhuriyet, Avrupa'da devrimci dalganın geri çekildiği bir konjonktürde ileri hamleler yapmayı başardığı için dayanışmayı ve selamlanmayı hak etmiştir. Saltanata son verilmiş, hilafet ilga olunmuş, feodal direnç noktaları büyük oranda sökülüp atılmıştır. Tarihsel ilerleme kavramı içinde ele aldığımız bu muazzam gelişmeleri yok sayıp, kemalist devrimi faşizmle eşdeğer gören yaklaşımlarla işimiz olamaz.

KEMALİZM: TARİHSEL İLERLEME (VE) SINIF DÜŞMANI

Bununla birlikte TKP önderliği her zaman belirttiği gibi, kemalizm nihayetinde burjuva ideolojisidir ve işçi sınıfının sınıf düşmanıdır. Tarihsel ilerleme olarak kemalist reformları selamlamak ile sınıf düşmanı olarak kemalizmle mücadele etmek içinde herhangi bir çelişki barındırmaz. Bu yaklaşımda çelişki arayanlar, 1789 Fransız Devrimi'nde Robespierrelerde, jakobenlerde de çelişki bulmak durumundadırlar. Onların Cezayir politikası da benzer şekilde kemalistlerin Kürt siyaseti gibiydi. Bu durum, bütün burjuva devrimlerin yarım kalağa mahkûm doğasıyla doğrudan ilişkilidir.

PARTİMİZ DEVRİMİNİ MUTLAKA YAPACAK

Programa dost parti temsilcilerinin kutlama mesajlarıyla devam edildi. DKP’den Sascha Bartels, KKE’den Dimitri Nikas, SKP’den Zardast Raschid ve ÖDP’den Gencay Sözüdoğru emperyalist saldırganlığa ve sermayenin işbirlikçi temsilcilerine karşı birlikte mücadeleye devam etme mesajlarıyla TKP’nin yeni yaşını selamladılar.

Daha sonra KP Almanya Komitesi Sekreteri Cemil Fuat Hendek konuşmasında bir komünist partinin asli görevinin işçi sınıfının bağımsız iktidar mücadelesini hiçbir şemsiye altına sığınmaksızın, hiçbir güce biat etmeksizin sürdürmek olduğunu, KP’nin de sokaklarda, meydanlarda, seçimlerde, siyasi mücadelenin her alanında bu çizginin kesintisiz, duraksamasız devamı için mücadele etmekte olduğunun altını çizdi. TKP’nin bir sınıf partisi olarak daha fazla Türkiye siyasetinden uzak kalamayacağını, tarihsel olarak üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmek için gerekeni yapacaklarını müjdeledi.

Konuşmanın tam metni şöyle:

Sevgili yoldaşlar, değerli parti dostları, arkadaşlar!

Ülkemiz komünist hareketi, dünya yüzündeki çoğu ülkede olduğu gibi iniş ve çıkışlarla, kesintiler ve kopukluklarla, yenilgiler fakat ardından yeni yükselişlerle... Ve bütün bu süreçler içinde fedakârca, kahramanca mücadelerle, kelimenin gerçek anlamıyla ter ve kanla dolu.

BUGÜN VERDİĞİMİZ MÜCADELEYLE TKP’NİN TARİHİNİ YAZMAYA DEVAM EDİYORUZ

Bağımsızlık mücadelesine henüz başlamış olan ve emperyalist işgalcilere karşı savaşta ilk ve en büyük desteği komünistlerden, genç Sovyet devletinden alan burjuvazi, daha o günlerde mezar kazıcısının kimler olacağının bilincine vardı. TKP’nin kuruluşunun hemen ertesinde, Türkiye komünist hareketinin en değerli evlatlarını topluca katletmekle işe başladı. Sermaye sınıfının ölümcül korkusu temelinde başlayan bu düşmanlık Cumhuriyet’in hiçbir döneminde azalmaksızın günümüze dek uzanageldi. Üstelik bu saldırı çoğu zaman lelâffuz edilen “hapis, zindan, kan”dan ibaret de kalmadı. Sinsice oyunlarla, provokasyonlar, ihanetler, dönekliklerle de tahkim edildi. Bu ülke, ısmarlama/yapay komünist partiler kurma girişimlerine de şahit oldu, varolan komünist partisinin likide edilerek, kapısına kilit vurulduğuna da. Tüm kesikliklere, kopukluklara, kimi büyük yenilgilere karşın her seferinde komünizm bayrağının yeni baştan yükseldiğine, komünistlerin işçi sınıfı adına söz söyler hale geldiğine de şahit oldu.

Sıklıkla duyuyorum: “Artık TKP’nin tarihi yazılmalıdır” deniyor. Bunu söyleyenlere tek bir yanıtım var: “TKP’nin tarihi yazılıyor.” Evet, Türkiye Komünist Partisi’nin tarihini biz yazıyoruz. Gün be gün sermaye sınıfına karşı verdiğimiz mücadeleyle bir tarih yazılıyor. Mustafa Suphiler’den süzülüp gelen komünist geleneğin kızıl bayrağı şimdi bizim omuzlarımızın üstünde yükseltiyor. Bugün verdiğimiz mücadeleyle o tarihe yeni sayfalar eklemeye devam ediyoruz. Kim, hangi komisyon, hangi dönemeçte bunları kaleme alır, bundan ötesi teferruattır.

BAŞKALARININ DEĞİL İŞÇİ SINIFININ SÖZÜNÜ SÖYLÜYORUZ

Sevgili yoldaşlar, değerli parti dostları,

Türkiye Komünist Partisi’nin 96. kuruluş yıldönümünü bugün, burada, ve tabii Türkiye’nin heryerinde o geleneğin devamcısı olma iddiasıyla kutluyoruz. Günümüzün Türkiye’sinde o geleneğe sahip çıkan parti olma, Türkiye’nin komünist partisi olma iddiasıyla buradayız. Evet, o geleneğin tavizsiz devamcısı biziz! Ve bunun için de, hiç kimseden icazet almak zorunda değiliz.

Tarikat, cemaat ya da başka türden bir oluşum değil bu. Ne kan bağıyla, ne elvermekle, ne de mülkiyet yoluyla nesilden nesile aktarılamıyor.

Ne bina cephelerine çakılmış, arkası boş tabelalara isim yazmakla, ne kızıl bir kumaşın üstüne işlenmiş orak çekiç, kızıl yıldızla komünist parti olunmuyor.

Arkası boş lafazanlıklarla, çağımız teknolojisinin olanaklarından yararlanarak Internet’te boy göstermekle, facebook, twitter ve sairde dedikodu etmekle de komünist parti olunmuyor.

İllegallik kisvesine bürünerek, tarihte kalmış bir takım isimlerden yararlanarak asıllarının karikatürü, ya da kötü kopyası bile olamayacak göstermelik, içi boş örgütler kurarak, turizm bürolarının arka odasında dizilmiş ezber yazılar yayınlayarak da komünist parti olunmuyor.

Dahası da var. kırmızı kapaklı üstü orak çekiçle süslü programlar, tüzükler yayınlamakla da komünist parti olunamıyor.

Maksizmin bu toplumsal düzeni devrimci yoldan dönüştürme, kapitalizme, insanın insanı sömürmesine dayalı bu sisteme son vererek onun yerine daha ileri bir toplum düzenini - sosyalizmi - kurma hedefini gerçekleştirmek üzere yola çıkmak ve işte bu amaçla iktidar sahiplerine, sermaye sınıfına karşı, işçi sınıfının iktidarı için politik mücadelede yer almak, bu arenada birilerinin değil, kendi sözünü söyleyebilmek gerekiyor.

Kendi sözünü söyleyebilmek için toplumsal süreçleri, politik gelişmeleri tüm diyalektik bağlarıyla birlikte değerlendirebilmek, bunlardan sonuçlar çıkarmak, işçi sınıfının çıkarlarını savunarak, fakat bir reformlar partisine dönüşmeden, sosyalizme gidecek yolu açacak hedefler belirleyebilmek gerekiyor.

Söz söylemek, hedef belirlemek de yetmiyor. Onu yığınlara taşımak, eyleme dönüştürmek gerekiyor. Bunun da tek yolu, olmazsa olmazı örgütlü mücadeledir. Leninci parti ilkeleri doğrultusunda örgütlü, disiplinli, mücadeleci bir müfreze haline gelmek gerekiyor.

LİBERAL ORTALAMACILIK DEĞİL TEK ÇIKIŞIN SOSYALİZM OLDUĞUNU BİLMEK

İşte o zaman...

İşte o zaman, sosyalizmin büyük yenilgisinin travmasıyla aklını yitirmezsin. O yenilginin yıkıntıları altında ezilen solların neredeyse bütünü sosyalizmden vazgeçtiğinde, işçi ve emekçi yığınların nihai kurtuluş hedefini gözden kaybetmezsin.

Büyük liberal fırtınalar en solda geçinenleri bile sarstığında, hep birlikte bu düzeni tamir etme, güler yüzlü hale getirme şaşkınlığına yuvarlandığında, içi boş demokrasi ve özgürlük sloganları atmaktan sesleri kısıldığında, bütün kötülüklerin asıl kaynağına, işaret etmekten geri durmazsın.

Neo-liberal toplum mühendislerinin önerdiği ve tüm kapitalist dünyada, aynı anda medyayı, kitap raflarını doldurdukları, kendi ideologlarıyla yetinmeyerek dönek solcuları, sözde aydın laf ebelerini de yanlarına alarak propaganda ettikleri bölgecilik, etnikçilik, ulusalcılık zirve yaptığında, proletarya enternasyonalizmini unutmazsın. Bir ülke topraklarında yaşamakta olan, kökeni ne olursa olsun tüm işçi ve emekçilerin ortak düşmana, kendileri de değişik uluslardan, etnik kökenlerden gelen sermaye sahiplerine karşı ortak mücadelesi için çalışmaktan vazgeçmezsin. Halkların kardeşliğini talep ederken, bunun ancak ve ancak işçi sınıfının enternasyonalizmi temelinde yükselebileceğini bilirsin.

Sözde solcu geçinen birileri emperyalist odaklarda olduğu söylenen demokratik ve sosyal haklara özenir ve bunun propagandasını yaparken, ülkenin demokratikleşmesi için onlardan medet umarken, emperyalist bloklarla daha da yakınlaşmak, kaynaşmak, onların örgütlerinin bir parçası olmak için çırpınırken, sen emperyalizmin oyunlarını, uluslararası sermayenin ülkende hangi çıkarlar peşinde olduğunu gözler önüne serersin.

Kimileri, askerî vesayete son verecek, demokrasiyi genişletecek diye dinci bir partiyi alkışlarken, onun aslen emperyalizm uşaklığı görevi yüklenmiş bir proje partisi olduğuna dikkati çekersin. Herkes, Amerikan emperyalizminin projelerinin eşbaşkanı olduğu için öğünen, Hitler-Mussolini hayranı bir padişah heveslisinden yakınır, o giderse herşey düzelecekmiş gibi konuşurken, sen asıl sorunun sistemde yattığında, bu sistem var oldukça her seferinde yeni baştan böylelerini yaratacağında ayak dirersin.

Birileri iş işten geçerken Cumhuriyet’i kurtarmaya soyunurken, sen I. Cumhuriyet’in sonlandığını ilan edersin. Yıkılan Cumhuriyet’e değil, fakat sadece ve sadece onda bulunan, savunulması gereken ve ülkeyi sosyalizme taşıyabilecek değerlere sahip çıkarsın. Yolun başında alınlarında kızıl yıldız taşıyan yoldaşlarını katleden, daha sonra da nice komünistlerin, devrimcilerin kanına girenlerden nefret ederken, emperyalist işgalcileri ülkeden kovan, pahişahlığı yıkan, hilafete son veren, dini devlet işlerinde ayıran, kadını erkeğe eşit kılanların kazanımlarını birbirinden ayırt edecek komünist bilgeliği gösterirsin. Ve her durumda, ama her durumda bundan sonraki tek çıkış yolunun sosyalizm olduğunu ilan edersin!

TÜRKİYE TKP’SİNE KAVUŞUYOR!

Yoldaşlar, dostlar,

Türkiye Komünist Partisi’nin ısrarla, bıkmadan, usanmadan yaptığı işte tam da buydu! İşçi sınıfının bağımsız iktidar mücadelesini hiçbir şemsiye altına sığınmaksızın, hiçbir güce biat etmeksizin sürdürmek. Komünist Parti olarak verdiğimiz mücadele de... Sokakta, meydanlarda, seçimlerde, siyasi mücadelenin her alanında bu çizginin kesintisiz, duraksamasız devamıdır.

Onun için 15 Temmuz’da şaşkınlığa uğramadık, telaşa da kapılmadık. Darbenin içyüzünü, sınıfsal karakterini, ortada karşı saflarda durduğu düşünülenlerin dününü ve bugününü, emperyalist odaklarla bağlarını ısrarla ortaya döktük. Tayyipsiz AKP söylentilerine, Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin iktidarına koltuk değneği olan, onlara meşruiyet sağlayarak sistemi kurtarmaya girişenlerin demagojilerine karşı emekçi halkı uyardık. Gericiliğin, sermaye düzeninin Yenikapı Ruhu’na karşı Kartal Ruhu böylece sesini yükseltti. Ülkemizin kimilerin sandığı gibi sahipsiz olmadığı da görülmüş oldu.

İki yıl önce bir sarsıntı geçirdik. Ülkemizdeki politik yelpazenin eksiksiz tümünün göz ucuyla bizi izlediği, hangi konuda ne söyleyeceğimizi merak ettiği bir momentte, sadece bizi sevenleri, dostlarımızı değil, bizzat yoldaşlarımızı da şaşırtan, düşmanları da pek sevindiren bir ayrılık yaşadık.

Haziran direnişi ardından, o günlerdeki hareketin değerlendirilmesi üzerine Parti içinde ortaya çıkan farklı görüşler bir anda –ve bunu şimdi söylüyoruz- komünist gelenekle ilintisi olmayan unsurların da müdahalesiyle ayrışmaya dönüştü.

Kuşkusuz çok üzüldük, fakat sarsılmaksızın yolumuza devam ettik. Lenin, Menşeviklerden ayrılma arefesinde açıkça yol gösterir: “Birleşmeden önce ayrışmalıyız.” Ayrıştık ve birleşmeye başladık. İdeolojik olarak daha arı, politik olarak daha usta, örgütsel olarak daha sıkı bir parti olmaktayız.

Bu tür ayrışmalarda birileri başka kanallara akar, bazıları rüzgarla savrulur kaybolur gider, kimileri de kendileri için başka fırsatlar yaratmaya çalışır. Gerçek komünistler... Komünistler kalır. İşte şimdi kalan tüm komünistlerin tekrar birleşme vakti.

Nitekim, iki yıl önce iki ayrı kongrede yer almış komünistler tekrar bir araya geliyorlar. Çok sayıda eski yoldaşımızla yeniden yanyana geliyoruz. Yakın zamanda Türkiye tekrar Türkiye Komünist Partisi’ne kavuşacak.

Tüm komünistleri, eski yoldaşlarımızı;

(fakat sadece onları değil)

aynı zamanda yıkılmış olan Cumhuriyetin molozları üzerine AKP’nin -ya da herhangi başka bir partinin-, Tayyip’in -ya da başka birinin- yeni, gerici, dinci, diktacı, emek düşmanı bir düzen kurma niyetine karşı olan

emeğin kutuluşunun bu düzene tamamen son vermekle mümkün olacağını anlayan;

boyun eğmeye yanaşmayanları da

bu çatı altında biraraya gelmeye çağırıyoruz.

TKP 1920 yılında, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin kurtuluş mücadelesi sırasında doğdu. 96 yıl boyunca ne badirelerden geçti. Şimdi bir kez daha emperyalizmin ince hesaplardan vazgeçtiği, vahşi yüzünü örten maskeyi kaldırıp attığı, bölgeyi ateşe ve kana boğduğu, ülkemizde içsavaş söylentilerinin dolaştırıldığı bir dönemden geçiyoruz.

İşçi ve emekçileri, aydınlanmadan yana tüm insanları emperyalizme, savaşa, dinci gericiliğe, ırkçılığa, milliyetçiliğe karşı mücadeleye çağırıyoruz.

Gün, köşede beklemek, gözlemek, izlemek günü değildir. Gün ayağa kalmak, bir araya gelmek, örgütlenmek ve mücadeleyi yükseltmek günüdür. Sizleri birlikte mücadeleye çağırıyoruz…

Gece Rüsselsheim Barış Korosu ve Sinem Arslan - Cihangir Salman - Ali Kılıç üçlüsünün müzik dinletileriyle son buldu.