Syriza da hep kandırdı mı? SYRIZA Anonim Şirketi ve hissedarları

Yunanistan'da halk sokakta. Sokakta, kendinden önceki sosyal demokrat ya da merkez sağ siyasi partilerden en ufak bir farkı olmadığını, hayata geçirdiği halk düşmanı politikalarla geçtiğimiz iki sene zarfında defalarca ispat eden SYRIZA'ya karşı öfke var...

Galip Munzam

Yunanistan'da önceki hafta özelleştirmelere karşı işçiler sokaktaydı, ondan önce öğrenciler…

Geçtiğimiz günlerde ise sokağa dökülen emekliler, SYRIZA'nın hem sosyal güvenlik sistemini talan eden hem de kendilerinin kazanılmış haklarını gasp eden düzenlemelerine karşı çıktılar. Başbakanlık Konutu'na yürümek isteyen halka "sol" hükümetin yanıtı çevik kuvvet, gaz bombaları ve göz yaşartıcı sprey oldu.

Çipras'ın resmi konutuna giden yolları tutan polislerin "gazladığı" kalabalık arasından çıkarak sırtındaki ince yeleği ve bir elinde tuttuğu mendille gazdan korunmaya çalışarak polislerin üzerine diğer elindeki baston yardımıyla tek başına yürüyen 80'lerindeki Katina Manitara'nın fotoğrafı gündem oldu. Manitara hem Nazilere karşı dağlarda savaşmış, hem İç Savaş'ta monarşistlere ve emperyalistlere karşı mücadele etmiş sembol isimlerden biriydi… "Devrimci" SYRIZA'nın bir halk kahramanı olan Manitara'ya teşekkürü suratına gaz sıkmak oldu!    

Faşizme karşı direnişin sembol isimlerin resimlerini posta pulu olarak basarak şov yapan ve halka dönük saldırısını bu tarz reklam faaliyetleriyle perdelemeye çalışan SYRIZA'nın gerçek yüzü ortaya çıktı. Bilmem kaçıncı kere…

Çok uzun süre önce değil 2014'te "en hakiki, öz SYRIZA biziz" diye iman tahtalarını yumruklayan, devrimciliği SYRIZA'dan öğrendiklerini iddia eden, "SYRIZA yoktu düşman çoktu / SYRIZA geldi düşmanı yendi" biçiminde müsamere şiirleri dinlediğimiz SYRIZA'nın şirazeden çıkardığı şamatacılardan ve onların "destekliyoruz ama SYRIZA sözünü tutmazsa, karşısına önce biz dikiliriz" diyen atarlı kuzenlerinden tık yok. Bunun şu aşamada bir önemi de yok.

SYRIZA, halkın mücadelelerle kazanmış olduğu haklarına saldırdıkça, eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetleri sermayeye teslim etmeye çalıştıkça, özelleştirmelerin gazına basıp toplumun malını patronların zimmetine geçirdikçe kendisine olan öfke büyüyor. Ancak ona paralel bir çaresizlik de… Zira SYRIZA "son umut" yahut "gerçek çözüm" olarak pazarlandı. Yalnızca kendisi ya da yukarıda andığımız şamatacılar ve kuzenleri tarafından değil. Emperyalist "düşünce" kuruluşları, patronların önemlice bir bölümü tarafından da…

Kapitalizmin nefes alması gerekiyordu… Bunun için de halkın "gazının alınması" ve oyalanması, bu esnada kimi kestanelerin de ateşten çıkarılması.

Sahte umut pazarlayan SYRIZA Anonim Şirketi'nden kar etmeye çalışarak bu derme çatma şirketin hisselerine yatırım yapmaya, orada burada bu şirketin ve sahte devriminin bayiliğini kapmaya, saadet zincirine bir yerinden eklenmeye çalışan kimi "küçük yatırımcılar" da bu operasyona pek güzel alet oldular.

Halkın geleceğini, umutlarını ve mücadele azmini çalma operasyonuna…

SYRIZA ve benzerlerinin türemesine neden olan, bunları  ayakta tutan yalnızca geniş halk yığınlarının yahut bu yığınlar içinde işçi sınıfının bu yapılara gösterdiği teveccüh değildir. Bundan daha çok, geniş halk yığınlarının kapitalizmden umudunu kesmesinin önüne geçen ve sürekli devam eden ideolojik girdilerdir. Geniş kitlelerin kapitalizm içinde de nefes almanın, hiç değilse rahatlamanın mümkün olduğuna dönük "yanlış bilinci" sürekli canlı tutulmaktadır. SYRIZA ve türevlerini besleyen bataklık işte tam da burasıdır.

Bu "yanlış bilincin" temel dayanak noktası, mücadele etmeden, kapitalizme ve emperyalizme karşı çıkmadan, bu düzenin türettiği gericilikleri topyekün karşıya almadan bir takım kolay çözümlerin, kestirme yolların olduğu fikridir.

Bu bir çeşit sahte cennet vaadidir... Bir mesihi bekleyerek, bu mesihe vekalet vererek kurtuluşun mümkün olduğu inancıdır…

Hülasa, SYRIZA budur. Umut tacirliği yapan bir şirket, bir saadet zinciri, mesihçi bir itikat… SYRIZA'nın tam bir kepazeliğe dönüşmesi kimseyi "aynısı bir kez daha olmaz" rehavetine düşürmemelidir.  

Kapitalizmden umudu kesmedikçe, sahte umutlar pazarlamak üzere umut tacirleri, sahte peygamberler, mesihler çıkmaya devam edecek. Kimi kravat takmayacak, kimi don giymeyecek… Birileri de bunda keramet görecek.

Bu sahte peygamberler ve mesihlerle mücadele etmenin yolu, en başta, onların vaat ettiği cennetin koskoca bir aldatmaca olduğunu bilmekten geçiyor. Bunu görmek istemeyenler, bırakalım başkalarını uyandırmayı, kendi gözlerini açma konusunda akli ve ahlaki acizlik içindeki sahte umut mecnunları, işçi sınıfını ve geniş halk yığınlarının öfkesini patronlara peşkeş çeken kapitalizmin gönüllü memurlarıdır.

Kendileri farkında olmasalar ve bunu "siyaset yapmak" olarak pazarlasalar da bu böyledir.