'Sesi kesilen BBC değil, Hindistan'ın devrimci kadınlarıdır'

BBC tarafından çekilen "Hindistan’ın Kız Çocukları" belgeselinin ülkede yasaklanmasının ardından, konuyla ilgili bir yazı kaleme alan yazar-aktivist Sunny Singh, belgeselin içeriğini de sert bir dille eleştirdi.

Sunny Singh'in yazısının bir bölümünü soL okurlarıyla paylaşıyoruz;

"BBC tarafından çekilen Hindistan’ın Kız Çocukları belgeseli, Hindistan’daki tecavüzlere ışık tutma iddiasını taşıyor ve belgeselin kendisinin cinsel şiddete karşı “küresel tepki” başlatacak bir “hadise” olduğu ileri sürülüyor.

Hindistan hükümeti hızlı bir tepki ile filmi yasakladı. Batı medyası tarafından görmezden gelinen en önemli nokta ise, belgeselde konu edilen tecavüzcülerin bir bölümünün temyize gönderilen davalarının hala devam ediyor olması. Belgeselin muhtemelen davaların gidişatını etkilediği belirtilirken, öfkesi istismar edilmiş yığınların ve etkisi bozulmuş bir dava sürecinin  hiçbir vatandaş veya ülkenin işine gelmeyeceği yorumları yapılıyor.

Öte yandan belgeselde bir tecavüzcü, kurbanının bağırsaklarını hareket halindeki bir otobüsten dışarı attığını anlatırken, kurbanın annesine yakın çekim yapılarak gözünden akan yaşın gösterildiği istismara varan sahne kurguları gibi başka rahatsız edici noktalar da var. Belgesel, mahkum edilmiş bir tecavüzcünün reşit olmayan oğlunun kamera görüntülerini de içeriyor. Reşit olmayan bir çocuğun gösterilmesinin ahlaki boyutu bir yana, aynı zamanda bu durum çocuğun güvenliğini de tehlikeye atıyor.

HİNDİSTAN'IN 'TECAVÜZ KÜLTÜRÜ'

Hindistan’ın -diğer bütün ülkeler gibi- yerleşik bir tecavüz kültürü olduğu inkar edilemez. Ülkedeki bu durumun haysiyet ve utanç ile ilgili kültürel kavramlarla sıkı bir bağlantısı olduğu da tartışmasız.  Fakat, cinsel şiddette sosyal, ekonomik ve politik faktörlerin hiç etkisinin olmadığına inanmak safdillik olur.[i] Modi hükümetinin, yakın zaman önce Kadın ve Çocuk Gelişimi Bakanlığı’nın ülke genelinde 36 tane olan tecavüz kriz merkezi sayısını  660’a çıkarma teklifini kesin bir şekilde geri çevirdiği ve bakanlık için ayrılan bütçenin % 55 oranında düşürüldüğü söyleniyor.

Son zamanlarda yapılan bir araştırma Hindistan’da kadınların çalışma hayatına katılma oranının BRICS ülkeleri arasında en düşük oran olduğunu ve giderek de düştüğünü gösteriyor. Bir dereceye kadar bunun sebebi Hindistan’daki kadınların çoğunun hızlı bir şekilde değişen tarım sektöründe çalışıyor olması olabilir.[ii] Aynı zamanda , henüz ekonomik ve sosyal yapıları etkileyecek hacimde olmasa bile eğitime ulaşımın artması da ortaya çıkan tabloyu çetrefilli bir hale getiriyor. Fakat, yüzde ellisi 25 yaşın altında olan genç bir nüfusla öngörülebilir, orta vadeli bir zamanda taşma noktasına ulaşacağı açık gözüküyor.

KUSURSUZ KURBAN-YABANCI TEHLİKESİ DENKLEMİ

Udwin’in belgeseli,  Jyoti Singh[iii] adlı kurbanı etkileyici, eğitimli ve iyi davranışlı biri olarak konumlandırıyor ve kusursuz bir kurban resmederek tecavüzü “yabancı tehlikesi” çerçevesi içine yerleştiriyor. Fakat, hükümetin kendi istatistiklerine göre-dünyanın geri kalanında olduğu gibi- tecavüzcülerin çoğu kurbanların tanıdığı kişilerden oluşuyor, ki buna kocalar dahil değil çünkü  ülkenin kadın hakları gündemini meşgul eden yasalara göre de Hindistan’da da evlilik içi tecavüz suç olarak görülmüyor. Film, ayrıca, Delhi’de fahişelerin çalıştığı “GB Road” adlı bölgeyi “eğlence” referansıyla üstünkörü gösteriyor. Dolayısıyla kendi çizdiği “iyi kız” sterotipine uymayan, aynı kişiler tarafından tecavüze uğramış ya da uğraması muhtemel kişileri görmezden geliyor.

Belgeselin Jyoti Singh’i susturan kurgusal tercihlerine rağmen, savaşan-direnen kadın imajı; belgesele rağmen ortaya çıkıyor. Tecavüzcü, kurbanı kendisine direndiği için öldürdüğünü söyleyince hiç sorgulamıyor ve izleyiciler korku, acı ve utanç duymaya yönlendiriliyor. Oysa Shing’in kendi anlatımında –ve diğer kadınların da- sadece saldırganlarla ölümüne savaşan değil, saldırıdan sonra beklenenden daha uzun süre, hatta tecavüzcüsü yakalanıp, tutuklanıp, ceza aldığını görecek kadar hayatta kalan bir  “direnen kadın” da ortaya çıkıyor.

Jyoti Shing’in ve bir çok Hintlinin, erkeklerin, kadınların, aktivistlerin, yurttaşların, tecavüzden kurtulan diğer insanların “ direnme hikayesi” nden belgeselde hiç bahsedilmiyor. Örneğin, bir çok Hintli olmayan yorumcu, 1972 yılındaki Mathura tecavüz davasından ve yarattığı etkinin mevcut yasaları nasıl değiştirdiğinden haberdar değilmiş gibi gözüküyor. Ev içi şiddet beyannamesi, iki parmak testinin ( bekaretin kontolü için) yürürlükten kaldırılmasını içeren yeni yasa için olayın hemen ardından düzenlenen uzun yürüyüş, ve 377 no’lu bölümün devam eden protestoları hedefe odaklanmış, yoğun ve politik bir hareketin ve ataerkine direnmenin sadece bazı sonuçları.

Belgesel kadınlara dönük saldırılardan sonra yapılan protestoları sözde dikkate alıyor. Köylerde, kasabalarda, şehirlerde bu gösterilerin başını çeken kadınlar görmezden geliniyor. Oysa Ocak 2013’de, küçük bir kuzey Hindistan kasabasında dahi tamamı okul üniformalı gençlerden oluşan eylemler düzenleniyor, tecavüz edilip öldürülen kadınlar şehit ilan ediliyordu. Genç kadınların tavrı  medyanın ve ekonomi-politik gündemin ötesinde sessiz çığlığa işaret ediyordu.

Eğer gerçekten Hindistan’daki tecavüzler önemseniyor ve durum değiştirilmek isteniyorsa, basit ve geçici bir öfkeye yönlendiren, tecavüzcü ve suçlanan kurban hikayelerine odaklanılmamalı. Yapılması gereken şey, korkusuz olmak için yollar bulmaya devam eden genç protestocuların, ülkenin kadın devrimcilerinin  hikayelerine kulak vermek.

 

[i] Kültürel olan ezeli ve ebedi değildir. Sürekli değişir. Kadına yönelik şiddetin kökenlerini sadece kültürde aramak, yapısal faktörleri görmezden gelmek, “değişmeyen Hindistan”  gibi oryantalist bir bakış açısının kaderci  anlayışının tuzağına düşmektir.

[ii] Aynı dönemde kırsal işgücü katılımı oranı değişmedi.

[iii] Hindistan yasalarına göre bir tecavüz kurbanın isminin söylenmesi yasak olmasına rağmen, onun ailesi ismini kamuya duyurdu. Ben, katilleri ve tecavüzcülerindense onun adının duyulmasının ve saygıyla anılmasının taraftarıyım.