Serpil Güvenç'ten yazı dizisi: Kapital'in uzun öyküsü...

Marx’ın anıtsal yapıtı Kapital bundan 150 yıl önce yayımlanmıştı... Araştırmacı yazar Serpil Güvenç, Kapital'in 150. yılı dolayısıyla soL okurları için önemli bir yazı dizisi hazırladı. Dizinin ilk bölümü: “İşçi Sınıfının İncili” – Kapital’in Öyküsü...

Serpil Güvenç

İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde bir dönüm noktası olarak kabul edilebilecek Marx’ın anıtsal yapıtı Kapital'in yayımlanışının üzerinden 150 yıl geçti. Tarih, sosyoloji, felsefe, ekonomi, hukuk... Disiplinler üstü eşsiz bir başyapıt olarak insan medeniyetinin zirvesi kabul edilebilecek bu eser için aynı zamanda bir eylem kılavuzu; eşitlik, özgürlük, kurtuluş mücadelesinin en güçlü bayrağı demekte bir sakınca yok.

Araştırmacı yazar Serpil Güvenç titiz bir çalışmayla soL okuyucusuna bu başyapıtın hem yazılış, hem de yabancı dillere çevriliş öykülerini, dönemin toplumsal-siyasal koşullarını da içeren bir şekilde hazırladı.

Bu yazı dizisinde Marx ve Engels’in Kapital’i yazarken yaşadıkları, yaptıkları tartışmalar, mektuplaşmalar, diğer ülkelerdeki devrimcilerle kurdukları bağları bulacaksınız. Böylece Kapital’in hangi ihtiyaç ve arayışın ürünü olduğu gözler önüne serilmiş olacak. Burası çok önemli, çünkü Kapital’in herhangi bir teorik kitabın ötesine geçen özelliği bu tartışmalarda, yazışmalarda, dönemin mücadelesinde nereye, hangi ihtiyaca denk düştüğünün anlaşılmasıyla ortaya çıkıyor.

Kapital’in yabancı dillere çevrilme maceraları ise başlı başına incelenmesi gereken süreçler olarak görülüyor. Yazışmalar, kovuşturmalar, hapishaneler ve dilden dile efsaneleşen bir kitap... Türkçe yazında pek üstünde durulmamış bu hikayeleri bu yazı dizisinde bulabileceksiniz. 

Her hafta pazartesi günleri bir bölümünün yayınlanacağı yazı dizisinde ilk önce Kapital’in yazılış süreci anlatılacak, sonra da Rusya, ABD, İngiltere ve son olarak Türkiye’ye giriş öykülerini bulacaksınız.

Bugüne dair de çok şey bulacağınızdan emin olduğumuz bu heyecanlı hikayeye başlayalım o zaman...

İLK BÖLÜM:  

“İşçi Sınıfının İncili” – Kapital’in Öyküsü[1]

Şefik Hüsnü, 1 Aralık 1921 tarihli Aydınlık dergisinin 6. Sayısında yayınlanan “Karl Marx- Filozof” başlıklı yazısında, “anıt sayılmaya değer” bir eser olan Kapital’in yazarı  Marx’ın, dehasıyla insan düşüncesine yeni bir yön verme gücünü gösterdiğini ama “eseri en az okunmuş ve en az anlaşılmış” yazarlardan biri olduğunu belirtir. Marx’ın eseri nedeniyle çok sayıda saldırıya uğradığını, saldıranların ise çoğunlukla ekonomi bilginleri olduğunu ve yaptıkları eleştirilerin “aynı dili konuşmayan kişilerin münazarasına”  benzedikleri  için  yararlı olmadıklarını söyler. L. Feuerbach’ın, “Hıristiyanlığın Esası” eserinin Marx’ın  “felsefi oluşumu” nda etkili olduğunu belirttikten sonra Marx’ın Feuerbach üzerine Tezler’ ini yorumlar. İlkinden sonuncusuna dek, tezleri tek tek ele alıp inceleyen Şefik Hüsnü’ye göre, Kapital, Marx’ın  1844 yılı sonunda, söz konusu tezlerde kendi kendisine sorduğu soruları yine kendisinin yanıtlamasıdır. 1867’ye dek tek bir düşüncenin Marx’ın araştırmalarına önderlik ettiğini, bunun ise “sınıflara ayrılmış bir toplumun nasıl işlediğini anlamak” olduğunu vurgular[2].

Kapital’in ilk Almanca baskısına yazdığı önsözde, Marx da, benzer bir biçimde, “… bu yapıtın son amacı da, zaten modern toplumun ekonomik hareket yasasını ortaya çıkarmaktır” der[3]. Engels ise, sermaye ve emek arasındaki ilişkinin, “var olan tüm toplum düzenlerinin üzerinde döndüğü bu eksen”in, ilk kez Kapital’de bilimsel olarak ele alındığını yazar. Ona göre, Marx Kapital’de iki önemli buluşunu incelemektedir; insan toplumlarının gelişme yasası yani tarihsel maddecilik ile kapitalist üretim biçimini yöneten özel hareket yasalarının anahtarı olan artı- değer yasası. Marx, bu buluşları aracılığıyla, eserinde, kapitalizmin kökenlerini, gelişimini ve kapitalist toplum kurum ve düşüncelerinin bu temel üzerinde nasıl yükselip geliştiklerini göstermiştir. Bunun yanı sıra, işçi sınıfının kapitalist sınıf tarafından sömürülmesini, kapitalist toplumda sınıf mücadelesinin en temel doğal özelliğini ve bunun sonucunda da kapitalistleri mülksüzleştirmek ve sosyalizmi kurmak üzere iktidara gelecek işçi sınıfının tarihsel görevini açıklamaktadır[4]. Özetle, Marx ve Engels’in, kapitalizmin yasalarını ortaya çıkarmak ve yaymaktaki temel amaçları, kapitalist sömürüden kurtulma mücadelesinde işçi sınıfını bilimsel, devrimci bir ekonomik teori ile donatmaktır. 

Kapital’in, Komünistler Birliği’nin kurucularından ve 1848 Devrimi savaşçılarından, Marx ve Engels’in mücadele arkadaşları Wilhelm Wolff’a adanması da bunun bir göstergesidir. Kapital salt bir ekonomik çözümleme olmanın ötesinde, “proletaryanın kendi amaç ve çıkarlarının aydınlatılmasının bir amacı” olarak düşünülmüştür. Alman ve uluslararası işçi hareketi ve 1. Enternasyonal önderlerinden J. Philippe Becker’in[5] Kapital için “Kapital, kılıcımız, kalkanımız, savunma ve saldırı silahımızdır” demesi de bunu açıkça göstermektedir[6]. Engels, eserin amacına ulaştığını şöyle anlatır:

“… Bu yapıtta ulaşılan sonuçların, yalnızca Almanya’da ve İsviçre’de değil, Fransa’da, Hollanda’da, Belçika’da, Amerika’da ve hatta İtalya’da ve İspanya’da her geçen gün gittikçe artan ölçüde büyük işçi sınıfı hareketinin temel ilkeleri haline geldiğini; her yerde, işçi sınıfının, varılan bu sonuçlarda, kendi durumunun ve özlemlerinin en uygun ifadesini bulduğunu gitgide daha çok fark ettiğini, bu hareketi yakından bilen hiç kimse yadsıyamayacaktır.”[7]

Marx’ın Almanca ikinci baskıya yazdığı Sonsöz’deki şu cümleleri de, ilk baskısı Almanya’da yapılan bu başyapıtın ne denli ilgi görmeye başladığını kanıtlamaktadır[8]:

“… ancak 1871 güzünde, çok acil bir çalışma içinde bulunduğum sırada, kitabın tükendiğini ve ikinci baskısına 1872 Ocağında başlanacağını haber vermişlerdi. Alman işçi sınıfının geniş çevrelerinde Das Kapital’in böylesine hızla beğeni kazanması, emeklerimin en iyi ödülü olmuştur.”[9]

 Marx, aynı Sonsöz’de, 1872 yazında Das Kapital’in “mükemmel bir Rusça çevirisi” nin çıktığını ve 3000 adet basılan kitabın neredeyse tükenmek üzere olduğu haberini de verir okuyucuya. Kendisi göremese de, Kapital, daha sonraki yıllarda, ABD, İngiltere, Kanada, İran, Japonya, Fransa’nın da aralarında olduğu bir çok ülkenin diline çevrilecek ve o ülkelerin işçi sınıflarıyla buluşacaktır.

Marx, yaşamında, Kapital’in birinci kitabının yayınlandığına tanıklık eder ama hazırlıklarını yaptığı diğerlerinin yayına hazırlanması ve yayınlanması, dahası birinci kitabın emekçilerin hizmetine sunulması, yaşam boyu yoldaşı, dostu ve tüm çalışmalarında büyük emeği ve katkısı olan Friedrich Engels’in yardım ve çalışmalarıyla mümkün olmuştur.

Kapital, işçi sınıfına ulaşır ama neler pahasına!

Marx ailesi, on yıllarca süren bu çalışma sırasında, Marx’ın yaşamını işçi sınıfına ve onun ideolojik silahı olacağını düşündüğü Kapital’in yazımına adama yolundaki siyasal tercihi nedeniyle korkunç bir yoksullukla karşı karşıya kalır. Marx ve eşi Jenny, üç çocuklarını, 1850’de en küçük oğulları Guido’yu, 1852’de bir yaşındaki Franziska’yı, 1855’de ise Edgar’ı kaybederler. Marx, Şubat 1852 tarihli Engels’e yazdığı mektupta, paltosunu rehine verdiği için evden çıkamadığını ve aylardır eve et girmediğini anlatır. Yine bir yıl sonraki bir mektupta ailecek ekmek ve patatesle doymaya çalıştıklarını ama yine de Kapital çalışmalarını sürdürdüğünü bildirir.

Engels’in hiç aksatmadığı maddi yardımlarına rağmen, sadece ailesinin çektiği büyük yoksulluk ve çocuklarının ölümü değil, Marx’ın kendi sağlığındaki hızlı bozulma da Kapital çalışmalarıyla yakından ilgilidir.

Yaşamını işçi sınıfı davasına adamış bu büyük düşünürün, ilerleyen yıllarda, Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ve son olarak  Kapital ile sonuçlanacak yoğun ekonomik çalışmaları 1850-58 arası yıllara dayanmaktadır. Bu çerçevede sabah dörtlere dek çalışan, matematik ve cebir bilgisini güçlendiren, emtia, para, sermaye, ticaret, teknoloji ve icatlar tarihi, kredi, nüfus teorisi, devletlerin ekonomik tarihi, görenek ve gelenekler tarihi, dünya pazarı, sömürgecilik ve benzeri birçok konu üzerinde çalışan Marx, Kapital’le ilgili yoğun bir incelemeye başlamıştır.

Engels’in 1851’den itibaren sürekli olarak “büyük bir kitapla bir çıkış yapması ve böylelikle Alman yazınından uzak kalışının kötü büyüsünü bozması” konusundaki ısrarlarına karşın, çalışmalarının sonuçlarından henüz tatmin olmamaktadır. Bunun yanı sıra, sağlık durumu, aile sorumlulukları, para kazanmak için yapmak zorunda kaldığı gazetecilik çalışmaları ve ortaya çıkan siyasal önemli olaylara yazıları ve eserleriyle müdahale etme durumunda kalması, Kapital çalışmalarını göreli de olsa yavaşlatmaktadır.

Grundrisse ve Katkı’dan Kapital’e doğru

1857’deki ekonomik bunalım belirtilerinin ardından Marx çalışmalarını hızlandırır. Bu dönemde Kapital’in ilk planı ortaya çıkar. 1857’deki  bu ilk plana göre, Marx  Kapital’in altı kitaptan oluşmasını düşünmektedir. Bunlar; Sermaye, Toprak Mülkiyeti, Ücretli emek, Devlet, Dış ticaret ve Dünya pazarıdır[10].

Marx, Alman ve Amerikan işçi hareketi önderlerinden Joseph Weydemeyer’e yazdığı 1.2.1859 tarihli mektupta,

“…Ekonomi politiği bir bütün olarak altı kitaba böldüm; sermaye, toprak mülkiyeti, ücretli emek, devlet, dış ticaret, dünya pazarı. Sermaye üzerine birinci kitap ise dört bölümden oluşmakta; Bölüm 1 genel olarak sermaye olacak. Bu da kendi içinde üç bölümden oluşmakta; meta, para ya da basit dolaşım ve sermaye. Bir ve ikinci bölümler on forma  olacak ve ilk  basılacak bölümün içeriğini oluşturacak. Sermaye üzerine üçüncü  bölümü ise ayağım yere basıncaya dek geri almamın siyasi nedenlerini anlarsınız…” diye yazar[11].

Marx, 1858-59 arasındaki dokuz ayda  çalışmalarını özetler. 900 sayfalık bu özetin adı “Grundrisse”dir. Marx, bu notlar için “gerçek bir türlü yemeği” nitelemesini kullansa da, bir çok yorumcu, Grundrisse’nin, Marx’ın 1844 Paris el yazmaları ile Kapital’in birinci cildi arasındaki bağın kurulması ve dolayısıyla Marx’ın düşüncesindeki sürekliliğin kanıtlanması açısından önemli olduğunu söylemektedir[12]. Bir ‘Giriş’, Para ve Sermaye üzerine iki ana bölüm ve Bastiat ve Carey adlı ekonomi politikçiler[13] üzerine bir deneme parçasından oluşan Grundrisse’de yabancılaşma, diyalektik ve paranın anlamı üzerine uzun pasajlar yer almaktadır ama 1844 elyazmalarıyla arasındaki temel çarpıcı farklılık, Grundrisse’de felsefe ve ekonominin içiçe geçmesidir. Marx, değer ve para teorilerinin ayrıntılarını ilk kez Grundrisse’de formülleştirir. Emek gücü ve artı değer kavramları ise, daha sonraki yıllarda Kapital’de ele alınacak ve derinliğine incelenecek bu kavramların  bir ön taslağını anımsatır.

1858 başında Lassalle[14], Duncker adlı bir yayıncı ile Marx için bir kontrat ayarlar. Marx, Duncker’ e yukarıda sözü edilen altı kitaptan söz eder ve ilk kitabın aynı yılın Mayısında hazır olabileceğini yazar. Ne var ki, vücudu artık bu denli yoğun bir çalışmaya isyan etmiş, karaciğeri neredeyse çalışamaz  hale gelmiştir. Aile fertlerinin yoksulluk nedeniyle hiç eksik olmayan hastalıkları ise iyice artmıştır. Durumunu soran Lassalle’a “.. Karaciğer her şeyi lekeledi… Ama sağlık nedenleriyle eserimin mahvolmasına izin vermeyeceğim… Hayatımın en güzel 15 yılının ürünüdür” diye yazar.

Ekonomi Politiğin Eleştirisine katkı

Marx, kitabını  1859 Ocağında yayıncıya yollamayı başarır. Kitap, genelde “Katkı” olarak bilinen, “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”dır. İnce ama çok değerli bir kitap olan Katkı’nın üç özelliği vardır. Bunlardan birincisi, değerli Önsöz’üdür. Marx, bu Önsöz’de kendisinin ve Engels’ in felsefe ile tanışmalarını anlatır ve buradan hareketle ikisini de ekonomi politiğe götüren olayları özetler. Önsöz, tarihsel maddecilik teorisinin ana hatlarının aktarılmasıyla sonlanır. Marx’a göre, ekonomi politiğin konusunu şeyler(nesneler) değil ama insanlar arasındaki ve son çözümlemede sınıflar arasındaki ilişkiler oluşturmaktadır. Dolayısıyla, insan toplumunun toplumsal, siyasal ve düşünsel süreçlerini maddi yaşamın üretim tarzı koşullandırmaktadır. Toplumsal ilişkilerin bütünlüğü, hukuk sistemleri, teorik düşünceler vb. ancak her dönemin maddi koşulları incelendiğinde anlaşılabilir[15]. Katkı’daki şu tümceler, belki de Marx ve Engels’in tarihsel materyalist anlayışlarının en anlamlı özetidir:

“İnsanlar, varlıklarının toplumsal üretimi esnasında, kendi iradelerinden bağımsız olarak belli ilişkilere yani maddi üretim güçlerinin gelişimindeki belirli bir aşamaya uygun düşen üretim ilişkileri içine girerler. Bu üretim ilişkilerinin tümü,  toplumun ekonomik yapısını, gerçek yapıyı (temeli), üzerinde yasal ve siyasal bir üstyapının yükseldiği ve toplumsal bilincin belli formlarına tekabül eden yapıyı oluşturur.  Maddi yaşamın üretim tarzı,  toplumsal, siyasal ve entellektüel yaşamı koşullandırır. İnsanın varlığını belirleyen bilinci değildir, aksine toplumsal varlığı bilincini belirler.  Belli bir gelişme aşamasında, toplumun maddi üretim güçleri varolan üretim ilişkileriyle … ya da o güne dek aynı çerçevede birlikte çalıştıkları mülkiyet ilişkileriyle çatışma içine girerler.  Bu ilişkiler üretici güçlerin gelişmesini engeller hale gelirler. İşte o zaman toplumsal bir devrim çağı başlar.  Ekonomik formasyondaki değişimler er ya da geç kocaman üstyapının  tümünün dönüşmesine yol açar… Hiç bir toplumsal formasyon kendisi için yeterli olan üretici güçlerin tümü gelişmedikçe yıkılmaz ve yeni, daha üst üretim ilişkileri, onların varlığı için gerekli maddi koşullar eski toplumun çerçevesi içinde yeterli olgunluğa erişmedikçe eski üretim ilişkilerinin yerini almazlar… Burjuva üretim ilişkileri toplumsal üretim sürecinin son antagonist biçimidir ama burjuva toplumunda gelişen üretici güçler aynı zamanda bu antagonizmanın çözümünün maddi koşullarını da yaratırlar. İnsan toplumunun tarih öncesi bu toplumsal formasyonla son bulur."[16]

             Katkı’da, paranın bir kısım işlevleri incelenmiş, sermayeden kaynaklanan işlevleri ve yasaları ise ele alınmamıştır. Marx’ın burjuva ekonomistlere karşı hazırlandığı saldırının bir başlangıcı olarak da düşündüğü Katkı’nın bir üçüncü özelliği ise, yayınlanışından itibaren gördüğü muameledir. Kitap, “soyut” ve “bilimsel” üslubu nedeniyle işçi sınıfına fazla teorik gelmiştir. Ve sayfa sayısı az olduğundan dolayı(!) popüler olamamıştır Alman kamuoyunda.

Marx, Katkı’yı ilk kitap olarak düşündüğünden ikinci kitabı hazırlamak üzere çalışmalarına başlar. Ne var ki, henüz bütün ayrıntılar üzerinde berrak bir düşünceye sahip olmadığını fark eder. Bu nedenle, Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” başlıklı eserini bir kez daha okur, 1855-59 arasındaki fabrika haberlerini yeniden gözden geçirir ve British Museum’da bir kez daha uzun saatler geçirmeye başlar.

Bu yoğun çalışma, Karl Vogt[17] broşürü nedeniyle 1860 başlarından 1861 ortalarına dek kesintiye uğrar. Marx, 1861 yazında, çalışmalarına yeniden hız verir. Kendi ifadesiyle bir “at” gibi çalışmaktadır. 1861 Ağustosundan 1863 Temmuzuna dek 23 defterden oluşan, 200 forma ve 1500 sayfalık bir elyazması çıkar ortaya.

Marx, bu geniş elyazmasını yani 1861-63  Elyazmasını, Katkı’nın 2. kitabı olarak tasarlamıştır ve ilk kitap olarak yayınlanan Katkı’ yı, bir çalışmanın değerini “ürünün hacimleriyle ölçebilen… Alman köpekleri” için genişletmiştir ama genişletme sadece bu gerekçeye dayanmaz. Elyazmasında sermayenin üretimi sorununun en önemli yanları, paranın sermayeye çevrilmesi, mutlak artı-değer, nispi artı-değer, emeğin sermayeye biçim ve öz olarak bağlı oluşu, elbirliği, işbölümü, makineler ve bunların kapitalist üretim biçimindeki kullanımlarının sonuçları, artı-değerin yeniden sermayeye çevrilmesi  (sermaye birikimi) ve ilkel sermaye birikimi ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Elyazmasının bu bölümleri ilerde Kapital’de ele alınacak konuları kapsamaktadır. Elyazmasında ele alınan konular bunlarla da sınırlı değildir. Bazı defterlerde, paranın kapitalist üretim sürecinde yeniden hareketi, yeniden üretim (esas olarak basit yeniden üretim), artı-değer ve kâr, kârın ortalama kâra çevrilmesi, istikraz ve ticari sermaye, ticari kâr, kapitalist üretimin ilerlemesiyle kâr oranının düşme eğilimi gibi Kapital’in 2. Ve 3. kitaplarında yer alacak konular da bulunmaktadır. 1861- 63 Elyazmalarında burjuva ekonomistlerinin görüşlerinin tarihsel- eleştirel bir çözümlemesi de yapılmıştır.

Marx ve Engels’in yakın dostları ve 1. Enternasyonal üyesi Dr. Kugelman, 1862 sonunda Marx’a yazdığı bir mektupta, Katkı’nın 2. kitabının ne zaman okurla buluşacağını sorar. Marx yanıtında, kitabın bittiğini ve basıma girmeden iyi bir kopya ve son bir cilânın gerektiğini belirtir. Ayrıca, kitabını “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı 2” başlığı yerine Das Kapital adıyla yayınlayacağını da bildirir.

Ne var ki, “son bir cilâ” çalışması yeni bir sürü malzemeyi de beraberinde taşımıştır. 1863’ün ilk yarısında, Marx, üretimin teknik gelişmesi ve üretim teknolojisi, sanayi devriminin karakteri ve ayırt edici özellikleri ve bu durumun işçi sınıfı mücadelesine olan etkisi üzerine daha derinlikli çalışmalara başlar. Yine British Museum’da uzun saatler geçirir. Bu arada hastalıklar da eksik olmamakta, alacaklılar kapıda beklemektedir. 1863 aralığı ile 1864 Ocak ve şubat aylarını Almanya ve Hollanda’da kişisel sorunlarını çözmeye çalışarak geçirir.

Bir başka önemli kesinti, Uluslararası İşçi Birliği’nin (1. Enternasyonal) kurulması ve 1864 Eylülünde Marx’ın bu kuruluştan bir davet almasıdır. Önce sessiz bir dinleyici, sonra genel konsey üyesi ve 1865’de başkan olan Marx’ın bu kuruluştaki çalışmaları çok zamanını alır.  Yine de ayırabildiği tüm zamanı Kapital çalışmalarına harcar. Engels’e yazdığı 15.7.1864 tarihli mektupta 1848-1850 yıllarında ‘İngiliz fabrika patronlarının işçilere uyguladıkları vardiya sistemi’ni kendisine uyguladığını ve gündüzleri British Museum’a gidip geceleri yazı yazdığını anlatır. Bu çalışma temposu sonunda, 31.7.1865’de Engels’e yazdığı mektupta, Kapital’in teorik bölümünü (ilk üç kitap) tamamlamak için yazacağı üç bölümün kaldığını haber verir.

Ne var ki, kitapla ilgili bir başka sorun daha vardır. Kapital’i basmaya razı olan Otto Meissner[18] yapıtın 60 formayı geçmemesini istemektedir. Bu durumda, “ne kadar ekleyip ne kadar çıkaracağı” konusunda Marx’ın bir fikre sahip olabilmesi için el yazmasının tümünün bitmesi gerekmektedir. 

1865 Aralık ayı sonunda, “günde 12 saatlik bir çalışma” sonunda Kapital’in bütününün elyazması basıma hazır hale gelir. Yapıt öylesine kapsamlıdır ki toprak rantı üzerindeki bölümü tek başına bir kitap olabilecek düzeydedir.

1.1.1866’da Marx, Engels’in önerisi üzerine Kapital’in bütününü değil ama yalnızca sermayenin üretimi ile ilgili birinci kitabı baskıya hazırlamaya girişir. Bir kez daha kitabın yeni bir versiyonu doğmaktadır. Marx da bunun farkındadır ve yeni doğan bir çocuğun temizlenmesine benzetmektedir yaptığı işi. Ne var ki, sağlık sorunları yine çalışmasını aksatır. İki ay yataktan çıkamayan Marx, her şeye karşın günde iki saatlik çalışmasını sürdürür ve İngiliz fabrika belgelerini –denetmen raporlarını, çocukların çalıştırılması komisyonlarının raporlarını, sağlık komisyon raporlarını- inceleyerek “işgünü” ile ilgili bölümün tarihsel kısmını genişletir. Bununla da yetinmez. Engels’den “İngiltere’de Tarımın ve Fiyatların Tarihi”  ve “Ticari Kurumlar ve Grevler, Makineler, Ortaklı Şirketler” başlıklı kitapları ister ve 1867 Nisanına dek çalışmasını sürdürür.

Bu bağlamda Marx ve Engels’in tüm yapıtlarında – Kapital dahil-  kullandıkları yönteme kısaca bir göz atmak gerekir.

 Macar marksisti Lukacs, söz konusu yöntemi yani diyalektik materyalizmi, “devrimci diyalektik” olarak niteler. Lukacs’a göre, Marksistlerin “kapitalizmin yarattığı toplumsal illüzyonu delip geçecek ve onun altında yatan toplumsal gerçekliği ortaya çıkaracak bir yönteme gereksinimleri vardır." [19] O da, Marksist diyalektiktir.

Diyalektik materyalizm ya da Lukacs’ın deyimiyle “devrimci diyalektik”, 1873’de  Marx’ın Kapital 1’in Almanca baskısına yazdığı Sonsöz’de en öz anlatımını bulmaktadır. Marx, burada St. Petersburg’da yayınlanan Vyestnik Yevropi (Avrupa Postası)’ndaki yazısında kendisini “Katkı” dolayısıyla  eleştiren  bir makale yazarından uzunca bir aktarma yapar ve şu soruyu sorar;

“Yazar, benim yöntemim olarak kabul ettiği şeyi, bu derece çarpıcı ve benim uygulamam yönünden, cömertçe ortaya koyarken, diyalektik yöntemden başka neyi anlatmış oluyor?”

Avrupa Postası yazarının neler söylediğine çok kısaca bakalım.

Yazara göre, Marx için önemli olan şey, olgulara egemen olan yasalar değil ama “bunların değişme ve gelişmelerinin yani bir biçimden başka bir biçime, bir ilişkiler düzeninden farklı bir ilişkiler düzenine geçişlerinin yasasıdır”. Yasayı bulan Marx onun toplumsal yaşamdaki etkilerini ayrıntılı olarak inceler.  Toplumsal hareketi ise, sadece insan iradesinden, bilincinden ve düşüncesinden bağımsız olmakla kalmayan, tam tersine, onların iradesini, bilincini ve düşüncesini belirleyen yasaların yönettiği doğal bir tarihsel süreç olarak ele alır. Marx’a göre her tarihsel dönemin kendi yasaları vardır. Üretici güçlerin “değişik derecelerde gelişmeleri ile bunlara yön veren yasalar ve toplumsal koşullar” da değişirler. Yazar, Marx’ın kurulu düzeni açıklamaya çalışırken “son derece bilimsel bir biçimde ekonomik yaşamın içinde her sağlıklı incelemenin amacını de formüle ettiğini” belirtir. Yazar ayrıca bir incelemenin bilimsel değerinin, belirli bir toplumsal organizmanın, kökeni, varoluşu, gelişmesi ve ölümü ve onun yerini bir başka ve daha yüksek bir organizmanın alışını düzenleyen özel yasaların açıklanmasında yattığını, Marx’ın kitabının değerinin de buradan geldiğini vurgular.[20]

Marx, bu aktarmayı yaptıktan sonra, kendi diyalektik yönteminin Hegel’inkinden farklı olduğunu, dahası yalnızca farklı değil ama onun tam zıddı olduğunu söyler. Hegel için gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarı, insan beyninin yaşam süreci yani düşünme sürecidir. Bir başka deyişle, gerçek dünya “fikir”in dışsal ve fenomenal biçimidir. Marx, fikrin kendisi için taşıdığı anlamın, maddi dünyanın insan aklına yansıması ve düşünce biçimlerine dönüşmesi olduğunu belirtir. Bu bağlamda, otuz yıl önce Hegel’in diyalektiğinin mistik yönünü eleştirdiğini ama bir zamanlar bu “güçlü düşünür”ün öğrenciliğini de yaptığını yazar ve ekler;

“Hegel’de diyalektik başaşağı duruyor. Mistik kabuk içindeki akla uygun özü bulmak istiyorsanız onun yeniden ayakları üzerine oturtulması gerekir”

Marx, bu arada, diyalektik anlayışlarını bir “rezalet ve iğrençlik” olarak tanımladığı burjuvazi ve onun “doktriner” sözcülerini de eleştirir. Aslında diyalektik tarihsel olarak gelişmiş olan her toplumsal biçimi “akışkan bir hareket” içinde görmektedir ve bu nedenle de bu tarihsel biçimin “geçici niteliğini” hesaba katmaktadır. Marx’a göre, diyalektik,  hiç bir şeyin zorla kabul ettirilmesine izin vermez,”özünde eleşirici ve devrimcidir.” [21]

               Engels de, Marx’ın yaklaşımını paylaşır ve kendisinin ve Marx’ın bilinçli diyalektiği, Hegelcilik dahil olmak üzere idealizmin yıkıcılığından kurtardığını ve onu doğanın tarihsel maddeci anlayışına uyguladıklarını söyler. Engels’e göre, doğa diyalektiğin kanıtlanmasıdır ve modern bilim ise bu deney için çok zengin ve her gün daha da artan sayıda materyal sağlamaktadır. Son tahlilde doğadaki süreçler metafizik değil, diyalektiktir. Engels aynı zamanda, dünyanın hazır yapılmış bir maddeler karmaşası (kompleksi) olarak değil ama şeylerin ve kavramların sürekli olarak doğan ve yok olan, durdurulmaz bir değişim içinde bulundukları bir süreçler karmaşası olarak kavranması gerektiğini söyler.

Kapital ve yöntemle ilgili olarak Lenin’in de bazı önemli saptamaları vardır. Örneğin,  Kapital’de kapitalist toplumun alt yapısı ve üst yapısının maddeci bir analizinin yapıldığını ve Marx’ın sadece bu  toplumu incelediğini,[22] tarihsel maddeci yaklaşımın ise her şeyi açıklamak gibi bir iddiasının olmadığını, tek iddiasının, tarihi açıklamak için kullanılabilecek tek bilimsel yöntem olduğunu belirtir. [23] Lenin, Marx’ın Kapital’deki analizini de yorumlar. Büyük düşünürün  kendisini sadece “iskelet” ile yani “ekonomik teori” ile  sınırlamadığını,  belli bir toplumsal formasyonun yapısını özellikle üretim ilişkileri bağlamında açıklarken, her fırsatta ve sürekli olarak bu üretim ilişkilerine tekabül eden üst yapıya dikkat çektiğini, dolayısıyla “deriyi kan ve et ile doldurduğunu” vurgular.[24]

2. BÖLÜM:  Marx Hamburg yolcusu: Kapital yayında!


[1] Kapital’e dair başlıktaki ünlü nitelemeyi yapan Engels’ tir. Kaynak yardımları için yoldaşım Mehmet Başkurt'a çok teşekkür ederim.

[2] Şefik Hüsnü Deymer , “Seçme Yazılar” başlıklı kitap  Aydınlık Yayınları arasında Mart 1971’de yayınlanmıştır.

[3] Karl Marx “Kapital” (Şubat 2015), s. 18, Sol Yayınları, Ankara

[4] Maurice Cornforth (Şubat 1975), “Marksist Klasikleri Okuma Kılavuzu”, s. 73-74, Sol Yayınları, Ankara

[5] Alman ve uluslararası işçi hareketi önderlerindendir. 1830 ve 1840’larda Almanya ve İsviçre’deki demokratik eylemlere ve 1848-49 Devrimi’ne katıldı. 1860’larda 1. Enternasyonal’in önde gelen kişileri arasında yer almaktaydı.

[6] Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (STMA),  cilt 1, s. 235, İletişim yayınları, Ankara

[7] Karl Marx “ Kapital”, (Şubat 2015), s. 37, Sol Yayınları, Ankara

[8] Kapital 1, Almanya’da 1903-1922 arasında on kez basıldı (Eric Hobsbawm, “How to Change the World”, s. 195, Abacus, Great Britain)

 [9] Karl Marx “Kapital” (Şubat 2015), s. 21, Sol Yayınları, Ankara.

[10] Marx/Engels, Seçme yazışmalar 1, Kasım 1995, s. 128-129, Sol Yayınları, Ankara

[11] Marx, bu altı kitaplık planını, Lassalle’ a yazdığı 22.2.1858 tarihli ve Engels’e yazdığı 2.4.1858 tarihli mektuplarda da ayrıntılı bir biçimde anlatır. (Marx/Engels, Seçme yazışmalar 1 (Kasım 1995), s. 116-123, Sol Yayınları, Ankara

[12] Francis Wheen (2006), “Marx’s Das Capital”, Atlantic books, London

[13] Henry Charles Carey(1793-1879), Amerikalı bir iktisatçıdır. Kapitalist toplumda sınıf çıkarlarının uyumunu temel alan gerici kuramı savunmuştur. Frederic Bastiat (1801-1850), Carey gibi, kapitalist toplumda sınıf çıkarlarının uyumunu savunan bir başka Fransız iktisatçıdır.

[14] Ferdinand Lassalle (1825-1864), Genel Alman İşçiler Derneği’nin kurucularından, bir Alman küçük burjuva sosyalistidir. Marx ve Engels Lassalle’in kuramsal ve siyasal görüşlerini çok kez sert bir dille eleştirmişlerdir.

[15] Kenan Somer “Kapital’i Topraktan Çıkartanlar”, s. 121,  “Kapital’in Aydınlığında Alaaddin Bilgi” (Ekim 2001) içinde, Evrensel Basım Yayın, İstanbul

[16] Christopher Pierson (1997), “The Marx Reader”, s. 521-2, Polity Press, London

[17] Karl Vogt (1817-1895) Alman doğa bilimcisi bir vülger materyalisttir. 1848-49 yılları arasında Frankfurt ulusal meclisi üyeliği yapmıştır. 1849'da Almanya'dan göç eden Vogt, 1850-60larda Louis Bonaparte'ın ücretli ajanlığını yapmıştır. Marx "Herr Vogt" adlı kitabında Vogt'u teşhir etmiştir. Marx'ın 12 Nisan 1871de Kugelman'a yazdığı bir mektupta şöyle bir ifade geçer: "Bu arada, L. Bonaparte'ın hazinesinden doğrudan parasal destek alanların listesine ilişkin resmi bir yayında, 1859 Ağustos'unda Vogt'un 40 bin frank aldığına ilişkin bir not var!" (Seçme Mektuplar 2, s. 46)

[18] Meissner 1819-1902 tarihleri arasında yaşamış Hamburg'lu bir yayıncı. Daha önce de Marx ve Engels'in bazı kitaplarını ve polemiklerini yayınlamış. Ateşi Çalmak'ta, o günlerin Almanya'sında "demokrat edebiyatın yayıncısı" olduğu söyleniyor (s. 94-95)

[19] Georgy Lukacs (November 1972), “History and Class Consciousness”, s. 6, The MIT Press, England

[20] Karl Marx “Kapital” (Şubat 2015), s. 25-27, Sol Yayınları, Ankara.  Daha ayrıntılı bilgi için değinilen Sonsöz’e bakılmalıdır.

[21] Karl Marx “Kapital” (Şubat 2015), s. 28, Sol Yayınları, Ankara

[22] ibid, p.17

[23] ibid, p.14

[24] V.I. Lenin, Halkın Dostları Kimlerdir, s. 9,

Tam adı "Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal- Demokratlara karşı nasıl savaşırlar?" olan eseri Lenin 1894'de yazmıştır. Kitap temelde diyalektik ve tarihsel materyalizmin kapsamlı bir savunusu ve açıklamasıdır. Söz konusu dönemde, kapitalizmin geliştiğini yadsıyan ve bir çeşit 'köylü' sosyalizmini savunan Rus Narodnikleri kendilerini 'Halkın Dostları' olarak nitelemektedirler; sosyal-demokratlar ise Marksistlerdir ve bir Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi kurulma çalışmaları yapılmaktadır. Lenin, bu kitapta, ayrıca, Narodniklerin iddialarının aksine, Rusya'da kapitalizmin gelişmekte olduğunu ve bu gelişmeyle birlikte sanayi işçi sınıfının doğduğunu; bu sınıfın sömürülen köylülükle ittifak içinde Çarlığı devirebileceğini ve sosyalizme doğru ilerleyebileceğini de tartışır.