Semih Özakça soL'a konuştu: Onlar bizi yaşayan ölü haline getirmek istiyor, bizim talebimiz gayet basit...

“İktidardakiler 'onları yaşatmak istiyoruz' diyor. Öyleyse talebimiz çok basit. İşimizi geri verirsin ve yaşatırsın. Onlar bizi yaşatmak değil, yaşayan ölü haline getirmek istiyor... Bizim talebimiz ne tutuklanmak ne tahliye olmaktı. Bizim talebimiz gayet basit. Biz sadece işimize geri dönmek istiyoruz. Hâlâ bu talebi dile getiriyoruz. İnsanların bu talebe destek vermesi gerekiyor...…

Ali Ufuk Arikan

Mardin’de sınıf öğretmenliği yaparken KHK ile ihraç edildi Semih Özakça... Tam 232 gündür Nuriye Gülmen ile birlikte açlık grevinde... 86 kiloydu eyleme başladığı gün, şimdi 50 kiloya düşmüş durumda…

150 günlük tutukluluğunun ardından 20 Ekim tarihinde tahliye edildi Semih Özakça. Röportaj için yaptığımız ziyaret sırasında sağlık durumunun iyi olmadığı haberini aldık. Yaklaşık bir saatlik dinlenmenin ardından Özakça’yı çok yormadan sorularımızı sıraladık ve hem detaylı yanıtlar hem de bir video mesaj aldık soL okurlarına...

KHK’ler, Yüksel eylemi, cezaevinde yaşadıkları ve eylemin bundan sonraki sürecine ilişkin Semih Özakça’nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

‘İNSANLARIN EKMEĞİYLE OYNANIYOR…’

İşten atılmanıza ve eylemin de başlamasına neden olan bu sürece ilişkin değerlendirmeniz nedir?

KHK adı verilen süreçte işten binlerce kişi atıldı, atılıyor. Sadece siyasi çıkarlar amacıyla yapılan bir değerlendirmeyle, hatta değerlendirme bile değil, binlerce kişi işten atıldı.

İnsanların ekmeğiyle oynandı, emekleri hiçe sayıldı. Üstelik insan onurunu bu kadar ayaklar altına almak ve insanların bunu kabul etmesini beklemek aslında iktidar açısından oldukça yüz kızartıcı bir şey.

Yani bunun karşısında hiçbir yanıt beklememek zaten onlar açısından da bir hayal olsa gerek.

İNSAN EKMEĞİNİ VE ONURUNU SAVUNMAZSA NEYİ SAVUNACAK?

Tam da burada Yüksel eylemi ortaya çıktı değil mi?

Evet. Yüksel'de, İnsan Hakları Anıtı önünde çok meşru bir taleple, işimizi, ekmeğimizi istiyoruz talebiyle eyleme başladık. Tabii bu eylemin etrafında bir şekilde başka emekçilerle buluşacağını biliyorduk, yani ben tahmin ediyordum başka yerlerde de eylemlerin olabileceğini.

Bu çok temel bir sorun. Bir insan emeğini savunmazsa, onurunu savunmazsa neyi savunacak? Başka ne olabilir ki? Onurunu, ekmeğini kaybetmiş insan durup bekleyebilir mi, sinebilir mi? Bence uzun vadede hiçbir insan bunu kabul etmez.

Bu süreçte şu gerçeği gördük, kaçacak yer yok. Olan şey belli, yapılmak istenen belli. Bütün halka saldırı şeklinde ilerleyen bir durumla karşı karşıyayız. Şimdi ekmeğimizi savunmazsak iki yıl sonra, üç yıl sonra savunamayız.

Tam da bu nedenle Yüksel direnişini bir başlangıç noktası olarak değerlendiriyorum. Böyle bir amaçla, işini geri isteme amacıyla yola çıkanların hedefine ulaşabileceğini düşündüm. Ve buradan hareketle talebimizde ısrarcı olduk, eylemimizde ısrarcı olduk. Bu ısrar sonucunda insanlar bir karşı çıkış örneği gördü. Bu örnek, ısrarla direndiğimizde, kararlılıkla sözümüzü söylediğimizde haklarımızı geri almaya bir adım daha yaklaşabileceğimizi, kazanabileceğimiz umudunu taşıyabileceğimizi gösterdi.

‘BU KADAR KOLAY TESLİM OLMAYACAĞIMIZI GÖSTERMEK İSTEDİK’

İkinci olarak gösterdiği şey, bu umudu büyütenin gerçekten baskıya, zorbalığa maruz kalabileceği oldu. Eyleme destek verenlerin dahi zorbalıkla karşılaşabileceğini, işten atılabileceğini gösterdi. Bunların bir sonucu olarak biz tutuklandık.

Açlık grevi bizim eylemimizle bir bütünsellik taşıyor. Oturma eylemi, afiş asma veya bir slogan atma gibi... Aynı çerçeve, aynı taleple başladık. Başlamamızın nedeni, insanların bu kadar kolay teslim olmayacağını, canları pahasına ekmeklerini savunacaklarını göstermek istememizdi.

Kazanmak isteyerek başladık eyleme, tutuklandık. Tutuklanma gerekçemizde tek bir somut ifade yer almadı.

‘İÇERİDE YAŞADIKLARIMA BİRÇOK ÖRNEK VERMEK MÜMKÜN AMA…’

Peki, tüm bunlardan sonra cezaevinde neler yaşadınız? Orada da baskının sürdüğüne ilişkin birçok haber yansımıştı dışarıya.

İçeride yaşadığımız baskılar bizim direnişimize yapılan baskılardı. Haksız hukuksuz yere işten atıldığımız gibi, haksız hukuksuz şekilde tutuklandık. Tutuklandığımızda açlık grevimizin 75. günüydü. Normal bir insanın dahi tutuklanması, baskıya uğraması gerçekten çok yıpratıcı bir şeyken, açlık grevinin 75. günündeki bir insana geri adım attırmak için tutuklama yolunu seçmek onlar açısından çok da mantıksız görünmüyor. Ama biz kararlılığımız ve inancımızla eylemimizi sürdürdük. Bu kararlılığımız üzerine baskılardan güç almaya başladık aslında. Moralim de kararlılığım da iradem de azalmadı bu süreçte.

İçeride yaşadıklarıma ilişkin birçok örnek vermek mümkün ama benim açımdan şu anda uzun olacak... Onları daha farklı bir zamanda konuşmak isterim.

Şu an sağlık durumunuz nasıl?

Gün içinde enerjim düşüyor. Çeşitli ağrılarım var zaten. Biraz dinlendiğimde konuşma tonum da direncim de daha yüksek olabiliyor. Ancak bugün ağrılarım arttığı için enerjim de düştü. Ara ara böyle şeyler oluyor işte…

‘ONLAR BİZİ YAŞATMAK DEĞİL, YAŞAYAN ÖLÜ HALİNE GETİRMEK İSTİYOR’

Sizi yormadan son olarak Nuriye Gülmen’i sorsak… Onun durumuna ilişkin haber alabiliyor musunuz?

Nuriye Hoca şu anda zorla müdahale tehdidiyle karşı karşıya. Onun da durumu hakkında tam bir bilgi edinemiyoruz. Kendi doktorlarına görünemiyor.

Zorla müdahale demek yaşayan ölü haline getirilmesi demektir insanların. Açlık grevindeki insanların tek bir talebi var, o da işlerini geri almak. İktidardakiler “onları yaşatmak istiyoruz” diyor. Öyleyse talebimiz çok basit. İşimizi geri verirsin ve yaşatırsın. Onlar bizi yaşatmak değil, yaşayan ölü haline getirmek istiyor.

Nuriye Hoca’yı hapishane hastanesinden götürürlerken işkenceyle götürdüler. Slogan sesi ve bağırışlar duydum. Ben tahliye olduktan sonra sanırım İçişleri Bakanı, “Biz hastaneye götürmek istiyoruz ama kitap okuduğunu söyleyerek hastaneye gelmek istemiyor” demiş. Zaten hastanede bu arada Nuriye Hoca, onların götürme nedeni belli, zorla müdahale etmek. “Benim aklım, melekelerim bunu anlamaya yetmiyor” diyor Bakan, tabii ki yetmez. O yapmak istediğinin hiçbir karşı duruş olmadan kabul edilmesini istiyor, sadece kendi bakışının önemli olduğunu düşünüyor. Böyle anlayamaz tabii ki.

‘BU EYLEMİN BİR AMACI VAR’

Son olarak bir şey daha eklemek istiyorum. Birçok şey söylendi, birçok demagoji yapıldı hakkımızda. Ancak şunu çok iyi bilmek, görmek gerekir; bu eylemin bir amacı var, bu amaca ulaşmaması için bu demagojiyi yapıyorlar. Bizim talebimiz ne tutuklanmaktı ne tahliye olmaktı. Bizim talebimiz gayet basit. Biz sadece işimize geri dönmek istiyoruz. Hâlâ bu talebi dile getiriyoruz. İnsanların bu talebe destek vermesi gerekiyor. Nuriye Hoca’nın tahliye olması eylemin biteceği anlamına gelmiyor, benim tahliye olmam açlık grevinin biteceği anlamına gelmiyor. Biz işimizi istiyoruz. Çok zor bir şey değil, iktidarın savaş haline getirdiği bir şey oldu bu konu. Bunu biz yapmadık, iktidar işini isteyenlerin talebini karşılamayı bir savaşa çevirdi. Talebimiz çok basit ve meşru: İşimizi geri istiyoruz!

Herkese çok selamlar.