Mezun sanatçılar yaşadıklarını soL'a anlattı: 'Gerçekçiyiz ve asla umutsuz değiliz'

"Bazen bir kıvılcım gerekir güzel şeylerin olması için. Kıvılcım da kaynağını göremeden bir bakarsınız karşınızda, ama içinizden çıkmıştır bilirsiniz de.... Gerçekçiyiz ve asla umutsuz değiliz. Bu çokluk bizi bugün olmasa yarın bir yere götürecek..."

Emre Falay

Devlet Tiyatroları'nda AKP'li yıllar ve tiyatro emekçilerinin çalışma koşulları başlıklı dosyamızda bugün sözü mezun sanatçılara bıraktık.

Mezun sanatçılar, yaşadıklarını ve isteklerini soL'a anlattı.

Merhaba. Mezun sanatçılar kimlerdir?

MS1: Merhaba. Ben birkaç yıldır kurumdayım. Ara verdim, başka işlerle uğraştım geçinmek için ama tiyatrodan kopamam tabii ki. Mezun sanatçılar olarak bugüne kadar sosyal medyada ya da gazetelerde duyurduğumuz çalışma şartlarımız vs. hep dile getirdiğimiz şekilde. Bu konuda çok da söylenecek bir şey yok aslında. Sigortamız çalıştığımız gün üzerinden yatıyor, günlük yevmiye alıyoruz, çalışma günlerimiz değişken, bir adımız dolayısıyla bir sendikamız vs. yok. ama sanat yapıyoruz.

Peki, bizim sormak istediğimiz, mezun sanatçılar olarak bu şartlarda yaşama biçiminiz nasıl şekilleniyor?

MS1: Şöyle ki; ben işimi severek yapan bir oyuncuyum, ancak bir tabir vardır: aç ayı oynamaz hesabı, geçim sıkıntısı yaşarken işinizi severek yapmanız zorlaşıyor. Çünkü maalesef ki sadece Devlet Tiyatrosunda oyunculuk yapmak hayatı idame ettirmeye yetmiyor. Ayın sadece 3 günü bile oynayabilirsiniz. Bunun anlamı aylık kazancınız 300 TL civarı, sigortanız ise 3 günlük. En kötülerden bahsederek gitmek isterim, en iyilerimiz pek sık olmuyor çünkü. Benim ayda 3 oyun oynamam demek ne maddi ne manevi olarak beni bir yere taşır. İşimden ne kadar tatmin olmamı bekleyebilirsiniz? Ben daha fazla oyun oynamak daha çok seyirciye ulaşmak isterim, ve tabii kazanmak da. İyi ki çoluğum çocuğum yok. Görüyorum ailesine bakmak zorunda olan arkadaşlarımı; çok daha zor gerçekten. Ben ailemin yanındayım, çalışan insanken bile onlara yük oluyorum.

MS2: Bizler bu memleketin güzel sanatlar fakülteleri ve konservatuvarlarında lisans eğitimi almış insanlarız. Bu eğitimi almak ve istediğimiz mesleği yapmak için, günlerce süren özel yetenek sınavlarından başarıyla çıkmış kişileriz. Okullarımızdan mezun olduktan sonra istihdam edilebileceğimiz belki de en gerçek kurum Devlet Tiyatroları’dır.  Fakat bu kurum, bizim severek ve isteyerek okuduğumuz okullardan mezun olduktan sonra hak ettiğimiz çalışma koşularını bize sunmuyor. Bizler kadrolu sanatçı değiliz, bizler memur ya da tanımlı işçi değiliz. Dolayısıyla bu durum bizim gündelik hayatımızı da olumsuz etkiliyor. Sözgelimi bu koşullarda çalışan bizlerin çok büyük bir bölümü hali vakti yerinde olan insanlar değiliz ve herkes gibi kira, fatura ödemek vb. diğer ihtiyaçlarımızı gidermek zorundayız. Bu kaygılar arttıkça hayatımız olumsuz etkileniyor ve meslek icrası, kazandığımız ama bize bu ülkede yetmesi mümkün olmayan komik sayılabilecek ücretlerle karşılık bulduğu için katlanılmaz hale geliyor. Bizler hâlâ öğrencilik hayatımızdaki gibi birkaç kişiyle aynı evde yaşayıp, ek işler yapmak zorunda kalıyoruz. Maddi olarak, çalıştığımız halde, ailemizin desteğine ihtiyaç duyuyoruz. Yani bu durum bir çoğumuzun, ailesinden mesleği bırakma ve kazancı biraz daha iyi olan sigortalı bir işte çalışma yönünde telkinler almasına ya da direkt mesleği bırakmasına sebep oluyor. Bir de evli olup bu koşullarda çalışmak zorunda olan arkadaşlarımız var ki...

Başka işler de yaptım dediniz, tiyatro ile birlikte başka işte çalışmak zorunda olmak zor değil mi? Bu koşullarda bir sanat üretiminden bahsetmek nasıl mümkün oluyor?

MS1: Başka işler kısmı da zor aslında. Yapabilecekleriniz kısıtlı bir yerde. Hani duyurduğumuz çalışma şartlarımız var ya; ben hangi günler oyun oynayacağımı bilemezken başka işlere gün ayırmam zorlaşıyor. Yarı zamanlı işler de denedim. Ancak gün içerisinde verdiğiniz emek kadar karşılık alamıyorsunuz ve bu durum iyice sinir bozucu oluyor. Önce tabii mesleğimi yapabileceğim işlere koşturdum. Drama eğitimi, özel tiyatrolar... Baktım olmuyor garsonluk araştırdım, bir ara da satın alma işi yaptım. Herkesin bir yerlerde ekmeği var mutlaka ama ben mesleğimi yaparak ekmeğimi kazanmak isterim. Memlekette sevdiği işi yapan insan sayısı o kadar az ki. Sanat üretiminden bahsettiniz, başlı başına sanat üretimi demek sevmekle olan bir şey bence. O yüzden sanatçılar işini severek yapan bunun için de çaba harcayan insanlar oluyor. Tabii herkesten bahsetmiyorum burada, ama benim için öyle. İşimi severek yapıyorum, enerjimi işim için harcamak isterim.

Bugüne kadar çalışma koşullarına dair benzer taleplerde bulunuldu, ancak bu kadar ses getirmemişti. Bu sefer ne değişti?

MS1: Bu sefer sayıca bunu dile getiren insanlar çoğaldı. Bazen bir kıvılcım gerekir güzel şeylerin olması için. Kıvılcım da kaynağını göremeden bir bakarsınız karşınızda, ama içinizden çıkmıştır bilirsiniz de. Bu aslında içimizden taşan; işimizi yapmak ve yaşantımızı onurlu biçimde idame ettirmek istiyoruz isyanı. Gerçek bu, bunu yumuşatamazsınız. Devlet Tiyatroları gibi köklü bir kurumun da neredeyse işlemez hale gelmesi gençleri “bir dakika durun ve bakın” demeye getirdi. Kendi aramızda konuşurduk, çözüm bulmaya çalışırdık ama yine o seçmeye giderdik, çözümsüz. Bireysel olarak hep bu durumdan rahatsız olsak ve bazen sesimizi duyurmaya çalışsak da nedenini tam bilmiyorum ama yetmedi. 7 yıl kısa bir zaman değil. Yıllarca geçim derdi çekmek, umutla beklemek zor. Bir de bu “umut” var tabi; 7 yılda kaç kere sınav açılacak diye dendi durdu. Bunu beklemek can sıkıcı, ve bekleyişin bir yerde patlak vereceği de belliydi... Bu sefer çok güzel bir birleşim var. Gerçekçiyiz ve asla umutsuz değiliz. Bu çokluk bizi bugün olmasa yarın bir yere götürecek. Kendi dilince bize destek oluyor insanlar. Bu çok güzel. Ailelerimiz, dostlarımız, meslektaşlarımız, hocalarımız, haber kanalları, sosyal medya platformları... İmza kampanyamız özellikle bize her gün umut veriyor gerçekten. Amacımız sesimizi duyurmak, bize destek olan herkese teşekkür ederiz.

MS2: 2010 yılından bu yana kadro sınavı açılmıyor. O dönem sınavı kazanamayanlar ve üstüne her yıl eklenen onlarca mezun birikmiş durumda. Çalışma koşulları da bu haldeyken artık sesimizi duyurmak ve işimize sahip çıkmak zorunlu hale geldi. Kendi aramızda yaptığımız sohbetlerde günlük yaşamın zorluğu dışında bir şey konuşamaz hale geldik. Önceden birkaç defa bireysel girişimler oldu. Fakat sonuç alınamadı. Biz de birlikte hareket ederek, ortak bir dil kullanarak sesimizi duyurmaya karar verdik.

Sesinizi duyururken aldığınız tepkiler nelerdir?

MS2: Biz Türkiye'nin Devlet Tiyatrosu bulunan her şehrinde, aynı sorunların yaşandığını biliyorduk. Ve bu sorunları yaşayanların sayısının hiç de az olmadığını da biliyorduk. Açıkçası bize bu konuda güven veren de aynı dertten mustarip yüzlerce insanın olmasıydı.  Buradan yola çıkarak önce kendi aramızda uzlaşıp bir imza kampanyası başlattık; bu kampanya bugün 10.000 imzayı aşmış durumda. Birçok kadrolu sanatçı bize destek oldu. Ünlü olan arkadaşlarımıza, hocalarımıza ve temas edebileceğimiz basın yayın organlarına ulaştık ve bu çevrelerden destek gördük. Her geçen gün destek verenlerin sayısı artıyor ve biz de doğru bir şey yaptığımızı düşünüyoruz.

"Devlet Tiyatroları kapatılsın" diyen bir kesim bile varken, sizce ne olacak ya da ne olmalı kurumun durumu?

MS1: Devlet Tiyatroları kapatılsın demek o kadar saçma ki. Böyle köklü bir kurumun kapatılması, özelleştirilmesi, satılması korkunç bir şey demektir bir ülke için. Evet ülkede sanata verilen değer gerçekten göz yaşartıcı, düşündürücü; bu durum zaten daha fazla direnme gücü veriyor bence. Bunu diyen kesimin bir geçerliliği ve sürekliliği yok bence. Sanat, eğitim, bilim insanı var eden şeylerdir. İnsan, insan olabilmek, iletişim kurabilmek için öğrendi, üretti ve gösterdi. Temeldir bunlar. Bazıları görmüyor ancak çok kötü bir yere gidiyoruz. Yine de dedim ya gerçekçiyim ama umutsuz değilim; bunu değiştirmek bizim elimizde. Biz bugün sesimizi duyurmaya çalışıyoruz ki Devlet Tiyatroları gibi bu ülkenin önemli bir kurumunda sanat üretimine devam edip, insanlığımızı koruyalım. İnsanlık tarihinde de, siyasi tarihte de sanat ve sanatçı önemlidir. Bunu okullarda, ilkel toplumlardan bugüne okuduk öğrendik. Burada bizim kadar seyircilere de önemli görev düşüyor. Tiyatro seyirci ile yapılan iştir. Bir seyreyleyen varsa orada tiyatro vardır.

MS2: Sanat ne içindir sorusu vardır ya; sanat önce var olmalıdır. Devlet ve sanat derler, devletin sanatı olmaz derler vs.. Sanat hayattan, siyasetten, eğitimden, sağlıktan bile kopuk bir şey değildir bence. Devlet tiyatroları olmalıdır, ancak sanata hizmet etmek için.

Süreç bundan sonra nasıl ilerleyecek?

MS2: Bizim amacımız, yıllık bir sözleşme ile düzenli sigorta ve maaşla çalışmak. Böylece şu an kurumda çalışan tüm arkadaşlarımız ve yeni gelecek olan arkadaşlarımız aynı şartlarda çalışacaktır. Bu amaç doğrultusunda şu ana kadar yaptıklarımızı devam ettireceğiz. Bize desteklerini sunan, yanımızda olan kuruluşlardan da desteklerini devam ettirmelerini istiyoruz. Sürecin başından beri takipçisi olan ve sesimizi duyurmamızı sağlayan soL Haber Portalı'na teşekkür ederiz.