‘Marksizm kendi sonunu getirmekten mutlu olacak tek teorik sistem’

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi, yazar Özgür Şen’le yeni kitabı ‘Marx’ın Marksizmi: Tarih ve Devrim’i konuştuk. Şen, insanlığın sınıfsız, eşit ve özgür bir toplum kurma yolundaki yürüyüşünün devam ettiğini vurgulayarak Marx’ın 200. doğum gününde okurla buluşan kitabın Türkiyeli komünistlerin Marx'a gönderdiği bir doğumgünü mesajı olarak algılanmasını istiyor.

Gülay Dinçel

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi, yazar Özgür Şen’in “Marx’ın Marksizmi: Tarih ve Devrim” adlı kitabı Yazılama Yayınevi’nden çıkıyor. Yazarın “Türkiyeli komünistlerin Marx’a gönderdiği bir doğum günü mesajı olarak algılansın” dediği kitap, okurla Marx’ın 200. doğum gününde buluşuyor. 

Özgür Şen’le kitabı, Marx’la marksizmin neden birbirinden ayrı ele alınamayacağını, bitmeyen “marksizm olmayan marksizm” arayışlarını, marksizmin geleceğini konuştuk.

“Marx’ın Marksizmi: Tarih ve Devrim” okuyucuyla buluşuyor. Sadece birincil kaynaklar değil, zorlu bir işe girerek “çağdaş marksizm” olarak sunulan geniş ve hayli sorunlu literatürün de büyük bir sabırla tarandığını görüyoruz. Malumatfuruşluğa hiç düşmeden, teorik, siyasi derinliğin yanısıra tüm değerlendirmelerinizde entelektüel titizlik ve inceliği hiç elden bırakmamanız da ayrıca etkileyici. Neden “Marx kimdir, marksizm nedir?" Neden aslında tek soru olduğunu vurguladığınız bu soruyla başladınız?

Öncelikle nazik sözleriniz için teşekkür ederim. Umarım dediklerinizi başarabilmişimdir. Marx'la marksizmin arasına mesafe koyamayışımızın sebebi marksizmin temel bir ilkesinde gizli. Marksizm teori ile siyaset arasında tanımlanan mesafeye karşı çıkarak işe başladığı için Marx'la marksizmi birbirinden ayıramayız. Teori ile siyaset arasında devrimci bir ilişki var. Bu ikisinin arasındaki gerilimli ilişki ancak devrimci bir düzlemde çözülebilir. Marksizmin başardığı tam olarak bu... Marksizm devrimci bir teorik sistem. Marx da bir işçi sınıfı devrimcisi. Ancak devrimci Marx'ın kurucusu olduğu teorik yapı, basitçe işçi sınıfı siyasetinin kuramsal ifadesi değil. Marksizm her iki alanı da kapsayan bir bütün ve bu bütünün içinde teori ve eylem birbirlerinden beslendiği gibi birbirlerine yol gösterir. Siyasi açılımı olmayan bir teori, marksizm açısından yok hükmünde, ama devrimci hareketin basit bir türevi olarak tanımlanan teori de marksizm açısından basbayağı bir karikatür.

HERKESİN MARKSİZME DEĞMESİ KAÇINILMAZ

Derrida’nın “marksizm olmayan marksizm” arayışlarına kadar uzanan bir büyük dilemmaya dikkat çekiyorsunuz. Marksizm neden bu kadar “vazgeçilmez”? Akademiyi, entelektüel olma iddiasındaki geniş çevreleri ideolojik yönelimlerinden bağımsız, marksizmle bir şekilde ilişkilenmeye iten ne?

Marksizm bir açıdan vazgeçilmez çünkü marksizm kapitalizmin tek gerçek ve somut alternatifini öneriyor. İçinde yaşadığımız çağ hakkında düşünen herkesin marksizme değmesi bu nedenle kaçınılmaz. Bu durum zorunlu olarak bir karmaşayı da beraberinde getiriyor. Oldukça karmaşık bir ideolojik mücadeleden söz ediyoruz. Bir yanda marksizmi farklı yorumlama iddiasında oldukça geniş bir küme var, diğer yanda ise durmaksızın marksizmle hesaplaşan, ismini vermese dahi onunla uğraşan, bu yolla kapitalizmi aklamaya ve meşrulaştırmaya çalışan başka bir küme. Marksizm her iki kümeyle de aynı anda uğraşmak zorunda. Teorik ve siyasi iddia bunu gerektiriyor. Derrida veya başkaları aslında bu iddianın kendisine karşı çıkıyor. Dertleri şu; bu teorik miras kimseye ait olamaz, böyle bir alan tanımlanamaz diyorlar. Oysa marksizm diye bir şey var. Dolayısıyla marksistler var. Demek ki bu mirasın sahipleri var. Marksizmi tanımlama ve marksizme sahip çıkma mücadelesinden asla vazgeçemeyiz. Sizin de başlangıçta değindiğiniz son derece sorunlu bir toplamın marksizm adına konuşma hakkını elinde tutmasını durup izleyecek değiliz. Siyasi bir hareket olarak komünizmle, marksizmin arasındaki doğal ilişkiyi tekrar tekrar hatırlatmak durumundayız. Burası bizim alanımız...

“Marksizmin doğası gereği tamamlanmamış bir sistem” olması vurgulanıyor kitapta. Ancak bütünlüklü ve iç tutarlılığa sahip olduğunu, bu anlamda parçalara ayrılarak ele alınamayacağını da belirtiyorsunuz. Marksizmi güncel ve güçlü kılan tüm sorular için hazır yanıtlara sahip olması mı yoksa bu tamamlanmamışlık mı? Biraz açabilir misiniz?

Marksizm kendi uçlarını açık bıraktığında yalnızca bilginin tamamlanamaz doğasına vurgu yapmaz. Bilgi zaten hepimizin bildiği gibi sürekli genişler. Marksizm bu genişlemenin bir doğrultusu olduğunu söyler ve kendisi için sistematik bir yapı kurar. Bu yapıyı tanımlayabiliriz. Bu yapının iskeletini çıkarabiliriz. Marksizmin pek çok alandaki teorik uygulamalarının işte bu iskeleti gözetmesi gerekir. Marksizmin güncelliği ve gücü genişleyebilmesinden, ama sistematik bir tutarlılığı bozmadan, bütünlüklü bir şekilde genişleyebilmesinden gelir. Evet, sizin de bahsettiğiniz gibi, pek çok konuda hazır yanıtlarımız yok. Ama iyi ki yok ve iyi ki bu yanıtları tekrar tekrar çalışmak zorundayız. Çünkü hazır bir yapı ve sistematiğimiz var ve durmaksızın değişen dünyada her defasında doğru yaklaşımı üretebiliyoruz. Üstelik, en önemlisi, bunu her şeyi izleyen bir noktadan değil, olana bitene müdahale etmek için uğraşan bir noktadan yapıyoruz.

Özgür Şen, yeni çıkan kitabı "Marx'ın Marksizmi: Tarih ve Devrim" adlı kitabına dair sorularımızı yanıtladı

'TEKNOLOJİK MUCİZELERİ' İNSANIN EMEĞİ YARATIYOR

“Üretici güçler” ile “üretim ilişkileri”, “çelişkili ikili” üzerinde geniş bir biçimde duruyorsunuz. Bugünün “teknolojik dönüşüm” tartışmalarına gelişkin bir üst bakış da sağlayan bir bölüm içeriyor kitap. En güncel haliyle robot teknolojisi, yapay zeka gibi alanlardaki gelişmeler, “dijital dönüşüm”le bugünkü işlerin büyük bölümünü robotlar ya da bilgisayarların yapması gibi öngörülere dayanan tartışmalarla bu bağlam arasında nasıl ilişki kuruyorsunuz?

Marksizmin hayata yaklaşımının merkezinde insan ve onun emeği durur. Güncel tartışmalardaki temel problem esas yaratıcı güç olarak insan emeğinin göz ardı edilmesi. Teknoloji geliştikçe fetiş karakteri şiddetleniyor. İnsanların konuları anlaması güçleştikçe ipe sapa gelmez fikirler havada uçuşuyor. Verdiğiniz örneklerde, robotu yaratanın yine insan olduğu gerçeği, ya da yapay zeka uygulamalarında arkada koşan yazılımları da insanların yazdığı unutuluyor. Bu mucizeleri insanın emeği yaratıyor. Ama tüm bu mucizeler varolan üretim ilişkilerinin belirlediği koşullarda ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bu gelişmelerin hiçbiri varolan ilişkileri değiştiremiyor. Üretim sürecinde yaşanan değişiklikler işin özünü, kurulan sömürü ilişkisini ortadan kaldırmıyor. Teknolojinin kendi başına bu dünyayı daha iyi bir yer yapma gücü yok. Teknoloji bize dünyayı daha iyi bir yer yapmak için maddi altyapıyı sunuyor. Bu potansiyeli yaratıyor. Teknolojik gelişmelere gözümüzü kapatamayız, önemsiz de göremeyiz. Tersine, teknolojik gelişmelerin önemi bize durmaksızın insanlığın büyük çoğunluğunun bugünkü koşullarda yaşamasında bir problem olduğunu hatırlatıyor. İnsanlığın bugün geldiği noktada, daha teknik bir dille ifade edersem, üretici güçlerin bugünkü gelişkinlik düzeyinde, yoksulluk bir saçmalık... Açlık bir saçmalık. Barınma ve ulaşım problemi yaşamamız bir saçmalık. Eğitim ve sağlık hizmetlerine eşit bir şekilde ulaşamayışımız bir saçmalık. İnsanların çalışırken ölmesi bir saçmalık. Tüm bunları çözebilecek durumdayız ve bunun tek koşulu üretim ilişkilerini değiştirmek, kapitalizmi tasfiye etmek. Tüm bu saçmalıkları ortadan kaldırmak mümkünken, bunu değil de, teknolojik gelişimin yalnızca kendisini tartışmaktan daha saçma bir şey olabilir mi... Alın size bir saçmalık daha.

Marksizmin “üç düşünsel kaynağı” olarak İngiliz ekonomi politiği, Fransız sosyalizmi ve Alman felsefesi görülür. Zaman içinde fazlaca indirgenerek ele alınır hale gelmiş bu yaklaşıma da önemli bir düzeltme yapıyorsunuz. Bu üçlünün gelişkin bir sentezi mi marksizm?

Değil elbette. Marksizm bunların toplamı da değil, sentezi de değil. Marksizm hakkında doğru sanılan yanlışları düzeltmenin siyasi bir önemi var. Üstelik bu tek örnek de değil. Diyalektik, emek değer teorisi, kapitalizmin yaşadığı krizler gibi başka başlıklara da değinmeye çalıştım kitapta. Bu ve başka konulara yaklaşımımızın istisnasız hep siyasi sonuçları var. Marksizmde teori ile siyasetin arasındaki ilişkiyi hep aklımızda tutmamız lazım. Bunların hiçbiri salt teorik tartışmalar olarak görülemez. Sizin verdiğiniz örnek için mesela, marksizmin modernizmle ya da burjuva aydınlanması ile girdiği bütünsel ilişkiyi tarif etmenin, bugünkü tartışmalarda alınacak siyasi tutumu belirleyen bir yanı var. Modernleşmenin çelişik karakterini ve marksizmin modernleşmeyle ilişkisini anlamadan ne bugün durmaksızın gericilik üreten kapitalizmi anlamak, ne de bu gericilik karşısında takınılacak doğru siyasi tavrı saptamak mümkün. Marksizm aydınlanmanın iyiyi, doğruyu, güzeli arayışına sahip çıkar. Ama marksizmin bu arayışa verdiği yanıtlar kökten farklıdır.

MARKSİZMİN ASIL AMACI SINIFLI TOPLUMLARIN SONUNU GETİRMEKTİR

Marx’ın 200. doğum yıldönümünde çok anlamlı bir çalışma var önümüzde. Marksizmin geleceğine dair bir mesaj olarak da görülebilir mi bu kitap?

Marksizm daha çok yüzyıllar devirebilir. Bu güce sahip bir teorik sistem. Ama devirmesin. Marx da devirmesini hiç istemezdi. Marksizm sınıflı toplumların analizini yapar. Sınıflı toplumlar varlığını sürdürdükçe marksizm de varlığını sürdürür. Ancak marksizmin asıl amacı sınıflı toplumların sonunu getirmektir. Marksizm kendi sonunu getirmekten mutlu olacak tek teorik sistemdir. Marx'ın da en çok kendi kurduğu teorik sistemin yüzlerce yıl daha geçerli olacak olmasından şikayet edeceğine emin olabilirsiniz. Ama bu iş elbette bitecek... İnsanlığın sınıfsız, eşit ve özgür bir toplum kurma yolundaki yürüyüşü devam edecek. Kitap, Türkiyeli komünistlerin bu inançla Marx'a gönderdiği bir doğum günü mesajı olarak algılansın.

ÖZGÜR ŞEN KİMDİR? 

1975’te Ankara’da doğdu. 1996’da ODTÜ’den mezun oldu. 1994 yılında Sosyalist İktidar Partisi’ne katıldı. 2001 yılından sonra Türkiye Komünist Partisi’nde görevler üstlendi. Halen Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi. Gelenek dergisinde çok sayıda yazısı yayınlandı. soL’un çeşitli mecralarda devam eden yayıncılığına yazar ve editör olarak katkı koydu, bir dönem soL Portal’ın genel yayın yönetmenliğini yaptı. Yine Yazılama Yayınevi’nden çıkan, “Türkiye’de Laiklik ve Sol” adlı bir kitap çalışması daha var.