Lozan’da bir de bu var: Lozan'ın hatırlanmayan yüzü...

"İsmet İnönü ve Türk heyeti, Türkiye’nin bağımsız bir devlet olarak Boğazlar üzerindeki hakimiyetini savunan Sovyetler Birliği tezini görmezden gelmeyi tercih etti. Bunun yerine Türk heyeti İngiliz tezine yakınlaşacaktı..."

Önder Yılmazer

İmzalanması üzerinden 94 yıl geçen Lozan Barış Antlaşması bugünlerde tekrar tartışmaya açıldı. Lozan’ın bir yenilgi olduğunu öne süren AKP iktidarı mensupları ile ‘ana muhalefet’ arasında sürüp giden tartışmanın hiç konuşulmayan bir yanına dikkat çekmek istiyoruz.

20 Kasım 1922 tarihinde başlayan Lozan Görüşmeleri’ne Türkiye’yi temsilen katılan ve İsmet İnönü’nün başkanlığındaki Millet Meclisi heyeti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, Yugoslavya’nın yanısıra Sovyetler Birliği de Boğazlar sorunu üzerinden katılıyordu.

Masada duran Musul, kapitülasyonlar, azınlıklar, Türkiye-Yunanistan sınırı, Osmanlı’dan devir kalan borçlar gibi başlıkların hemen hepsi çok zor yürüyen bir tartışma süreci sonunda karara bağlandı.

İNGİLTERE İLE İLİŞKİLER DAHA ÖNEMLİ
Boğazlar sorununda ise Sovyetler Birliği, genç Türkiye hükümetinin tam kontrolünü ve hakimiyetini esas alan bir tezi ortaya koydu. Dışişleri bakanı Çiçerin’in başkanlığındaki bir heyetle görüşmelere katılan Sovyetler Birliği’nin tezi Türkiye’nin Boğazlar konusunda ortaya koyduğu tezle örtüşüyordu. İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın kontrolü ve denetiminin tamamen Türkiye’ye verilmesini öngören ve tartışılacak zemini bu kabul üzerine inşa eden tezi Sovyetler Birliği dışında savunan bir ülke yoktu.

Sovyetler Birliği’nin bu tavrı bir sürpriz değildi. Yeni sona eren Kurtuluş Savaşı’na silah yardımında ve maddi destekte bulunmuş, henüz savaşın çok erken bir tarihinde Ankara’ya büyükelçi göndermiş, 16 Mart 1921 tarihinde Moskova Antlaşması’yla dostluk ilişkisini resmiyete taşımış, Türkiye’nin doğu sınırlarını güvence altına almış, Lozan’da tartışılan ve batı devletlerinin vazgeçmekten imtina ettiği kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırmış bir sosyalist devletten söz ediyoruz.

Oysa İsmet İnönü ve Türk heyeti, Türkiye’nin bağımsız bir devlet olarak Boğazlar üzerindeki hakimiyetini savunan Sovyetler Birliği tezini görmezden gelmeyi tercih etti. Bunun yerine Türk heyeti İngiliz tezine yakınlaşacaktı. Birçok tarihçi İnönü’nün İngiltere’nin başını çektiği emperyalist batıyla ilişkileri Boğazlar konusunda Türkiye’nin mutlak egemenlik ilanından daha önemli gördüğünü ileri sürmekte.

Lozan’nda Boğazlar sorununun İngiltere ile Sovyetler Birliği arasında yoğun bir tartışma konusu olduğu bilinmektedir. Sovyetler Birliği’nin kendi güvenliği için de elzem olan böylesi bir tartışmanın ileri safhalarında Türkiye daha ileri olan Sovyet tezini değil de daha teslimiyetçi olan İngiliz tezini desteklemiştir. İsmet Paşa’nın da görüşmeler devam ettikçe yaklaştığı İngiliz tezine göre Boğazlar uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek ve her iki yakası askersiz hale getirilecektir.

Lozan Görüşmeleri, birçok temel konuda tarafların anlaşamaması üzerine 4 Şubat 1923’te kesilmiştir. Birçok kaynak bu kesinti döneminde savaş ihtimalinin tekrar gündeme geldiğini ve Sovyetler Birliği’nin olası bir savaş durumunda Türkiye hükümetinden yana tavır alacağını söylemektedir. Oysa ki görüşmelerin kesildiği süreçte Ankara hükümeti Amerikalı Chester Grubu’na madenler, petrol kaynakları, demiryolları ve limanlar ile ilgili imtiyazlar veriyordu.

SOVYET DİPLOMAT ÖLDÜRÜLÜYOR
Tarihin önümüze koyduğu acı bir olay ise Lozan görüşmelerinde Türk hükümeti, Sovyetler Birliği, emperyalist batılı devletler arasındaki ilişkiyi bir başka boyutuyla anlamamıza olanak sağlamakta. Boğazlar konusunda Türkiye’yi destekleyen ve Türkiye’nin bağımsızlığını esas alan bir tez sunan Sovyetler Birliği heyetinde İtalya büyükelçisi Vatslav Vorovskiy de bulunuyordu. 10 Mayıs 1923’te Lozan’da otelin önünde gerçekleştirilen suikast sonucu büyükelçi Vorovskiy öldürüldü. 

Kurtuluş Savaşı sonrasında diplomasi arenasında da Türkiye’yi emperyalistlere karşı destekleyen tek ülke olan Sovyetler Birliği sürecin dışında tutulmaya çalışılıyordu. Lozan’ı imzalamaya hazırlanan Sovyet heyetine yapılan saldırının ardından emperyalist batı heyetleri ile birlikte Türkiye heyeti de sessiz kalıyordu. Vorovskiy’i öldürüp teslim olan Rus karşı devrimciler ise İsviçre’de görülen mahkemenin ardından beraat edeceklerdi.

SOVYETLER BİRLİĞİ TEZİ-İNGİLTERE TEZİ

Sovyetler Birliği, Çanakkale ve İstanbul Boğazları sorununun yeni kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Ankara hükümetinin bir iç meselesi olarak kabul edilmesinden yanaydı. Saltanat kaldırılmıştı ve Ankara hükümeti Anadolu’daki tek egemen güçtü. Bu doğrultuda egemen ve bağımsız bir devlet olarak Türkiye’nin Boğazlar’ın denetimi ve yönetimi üzerindeki tam yetkisi tanınmalıydı. Emperyalist devletlerin, Boğazlar üzerindeki herhangi bir hak talebi kabul edilemezdi. Türkiye’nin egemenlik haklarının sınırlanması yönündeki talepler de gayrı meşruydu. Karadeniz’de ise emperyalist devletlerin savaş gemilerinin bulunması engellenmeliydi.

İngiltere, Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın uluslararası bir sorun olduğu ve Boğazlar’ın denetimi ve yönetimi konularında Türkiye’yi tam yetkili kabul etmemek yönünde görüş bildirmekteydi. İngiliz tezine göre Türkiye’nin yanında ‘büyük devletlerden’ oluşan bir heyet Boğazlar’ı yönetmeliydi. Ayrıca Karadeniz’de belirli bir tonaj sınırıyla da olsa kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri bulunabilecekti. Heyet ise kararlaştırılan hükümlerin kontrolünü yürütecekti. Boğazlar’ın iki yakasında Türkiye askerinin olması yasaklanacaktı. 

Sonuçta Türkiye Sovyet tezine soğuk baktı, Lozan Boğazlar konusunda birçok belirsizlik yarattı, bunların bir bölümü yıllar sonra 1936’da Montrö Sözleşmesi’nde giderildi.