Gezi’de gözünü yitirdi, hukuk garabetinin içine düştü

Erdal Sarıkaya’nın gözünü yitirmesine neden olan polislerin yargılanmaması için adeta bin takla atılıyor. Söz konusu şahısların ayan beyan kimlikleri ortaya çıkmasına rağmen soruşturma ilerlemiyor, adalet mücadelesi “yanlış tarihli” tebligatlar, yaratılan “bürokratik” saçmalıklar ile adliye koridorlarında kaybedilmeye çalışılıyor. İşte yaşananlar...

Haber Merkezi

Haziran Direnişi günlerinde polislerin attığı biber gazı sonucu bir gözünü yitiren Erdal Sarıkaya’nın 4 yıldır verdiği hukuk mücadelesi adeta yılan hikayesine dönmüş durumda.

Kaplumbağa hızında ilerleyen soruşturma süreci, suç duyurularına itirazlar, mahkemenin inceleme yapmadan verdiği kararlar dosyanın “faili meçhul” ile sonuçlanması girişimleriyle karşı karşıya.

Erdal Sarıkaya’nın tüm bu sürüncemeye rağmen ısrarla hesap sorma çabasının göz göre göre baltalandığı da ortaya çıktı.

Şüpheli polislerle ilgili takipsizlik kararına itiraz süresinin “yanlış tarihler” ile gasp edildiği, avukata bildirim yapılma zorunluluğunun ortadan kalktığı, eski adreslere tebligatların yapıldığı tuhaf, fantastik nitelikte bir süreç yaşanıyor.

Peki, neler oluyor?

Biraz başından anlatalım... Saldırı anında orada bulunan polislerle ilgili hummalı bir süreç sonucu 16 isme kadar ulaşılabiliyor. Ancak İstanbul Emniyet Müdürlüğü soruşturma izni vermiyor. Buna gerekçe olarak da adı geçen polisleri suçlayacak yeterli delilin olmamasını gösteriyor, hatta “gaz fişeğinin yaralanmaya sebebiyet verme ihtimalinin olduğunu” bile söylüyor.

Gelgelelim, savcılık da 16 polisle ilgili yapılan suç duyurusunu emniyetin soruşturma izni vermemesini gerekçe göstererek takipsizlik kararıyla sonuçlandırıyor. Tarih 2 Mayıs.

Erdal Sarıkaya soruşturma izninin çıkmadığı karar üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesi’ne başvuruyor. Mahkeme, savcılığın soruşturmaya devam etmesi gerektiğini belirtiyor.

‘İZİNLİ’ POLİS OLAY YERİNDE

Kararda, Kriminal Büro’nun raporu da yer alıyor. Bu kısım önemli. Çünkü rapor o gün o saatte saldırıyı yapan polisleri apaçık ortaya koyuyor. Hatta, “izinli” olarak gösterilen bir polisin o esnada olay yerinde bulunduğu bile ortaya çıkıyor. Tarih 11 Mayıs.

Tarihler önemli, nedeni ise daha sonra yaşanan tüm keşmekeş söz konusu tarihlerin çarpıtılmasıyla meydana getiriliyor.

Devam edelim.

Erdal Sarıkaya bölge mahkemesinin kararına dayanarak savcılığa bu kez “soruşturmanın genişletilmesi” talebinde bulunuyor. Mahkemenin kararına dayanak olan Kriminal Büro raporundaki polis memurları M.K., E.T., R.K.Y, R.D, K.K., M.Ş.T, A.Ö ve tek yıldızlı emniyet müdürüyle bir komiser yardımcısının bilgileri de başvuru dosyasında yer alıyor. Tarih 1 Haziran.

Savcılık ne yapıyor? “Soruşturmanın genişletilmesi” başlığıyla yapılan bir başvurunun, “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” ile ilgili itiraz olduğunu belirtip dosyayı Nöbetçi 9. Sulh Ceza Mahkemesi’ne yolluyor. Tarih 8 Haziran.

Dosyanın yollandığı mahkeme de Erdal Sarıkaya’nın talebi için “süre yönünden reddine” kararını veriyor. Kararda, “Muterizin itirazlarının CMK.nın 173/1 madde ve fıkrası uyarısında süre yönünden reddine” deniyor. Tarih 12 Haziran.

‘TARİH’ SKANDALI

Peki, ne demek bu “süre yönünden reddine”... İşte, Sarıkaya’nın yaşadığı son hukuk garabetinin ana sorusu burada karşımıza çıkıyor. Tarihlerin önemi de burada başlıyor.

Hatırlarsınız, savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı 2 Mayıs’ta çıkardığını belirtmiştik yukarıda. Haliyle, bu karar Sarıkaya’ya ve avukatına ulaşmak zorunda. Karar 8 Mayıs’ta tebliğe çıkıyor. Ancak sadece Sarıkaya’ya... Avukatına bildirim yapılmıyor. Ve Sarıkaya’nın çok eskiden ikamet ettiği, yani güncel olmayan bir adresine tebliğ çıkıyor.

Ancak skandal bununla da sınırlı kalmıyor.

15 Mayıs’ta muhtarlığa ulaşan tebliğde tarih ne yazıyor dersiniz? 15 Nisan! Yani, tebliğin yapıldığı tarih yanlış. Önemli bir itiraz hakkı “yanlış” basılan tarihle Sarıkaya’nın elinden alınıyor. Çünkü itiraz süresi 15 gün.

İşte, mahkeme de savcılığın kararı ne zaman aldığına bakmaksızın tebligat tarihine bakıp “süre yönünden reddine” kararını veriyor!

İtiraz hakkı neden önemli? İtiraz verilen sürede yapılmazsa AYM’ye ya da iç hukuk yollarını tüketip AİHM’e başvuru yapılamıyor.

Bitmedi.

Erdal Sarıkaya yaşanan bu hak gaspı sonrası 14 Temmuz’da İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne yeni bir dilekçe sundu.

Tebligatın eski adresine ulaştırılıp tarafına yapılmadığını, tebligatta tarih değişikliğinin yapıldığını hatırlattı. Ayrıca savcılığa itiraz yapmadığını, “soruşturmanın genişletilmesi” talebinde bulunduğunu ancak savcılığın bunu bir itiraz olarak kabul edip itiraz hakkı doğurduğunu belirtti.

Karardan henüz haberdar olduğunu belirten Sarıkaya, savcılığın kararına bu kez itiraz ettiğini dilekçesinde yer verdi. Önümüzdeki günlerde bu başvuruyla ilgili de karar verilmesi bekleniyor.

Evet, biraz hukuki kargaşa, anlaşılmayı zor kılan “bürokratik” saçmalıklarla gözünü yitiren bir insanın adalet arayışının güçleştirildiği bir tablo var karşımızda.

NE DİYORLAR?

Peki, tüm bu olup bitene Erdal Sarıkaya ve avukatı Tolga Çakır ne diyor? Onları dinleyelim...