Erdoğan tutuklu gazetecilerden ne istiyor?

Erdoğan tutuklu gazeteciler için yine "Onlar gazeteci değil" dedi, sarı basın kartlarının olmadığını söyledi. Peki, Erdoğan neden her fırsatta tutuklu gazetecileri hedef alıyor? Sayısız yandaş kalemi, gazeteleri her gün gazeteciliğin üstünde tepinirken "yeni gazetecilik" neden kabul görmüyor? Bu topraklarda gazetecilik geleneği Erdoğan'ın sandığından da köklü...

Selin Asker

Cumhurbaşkanı Erdoğan tutuklu gazetecilerle derdini bir kez daha ortaya koyan açıklamalarıyla yine karşımıza çıktı. BBC’ye röportaj veren Erdoğan, tutuklu gazetecilerden sadece ikisinin sarı basın kartı olduğunu söyledi, "Dünyayı kandırmayalım" dedi.

Erdoğan'ın sözleri tam olarak şöyle:

"Şu anda içeride olanların gazetecilik sıfatı yok. Bunlar ya terör örgütüyle beraber hareket etmişlerdir, ya silah bulundurmaktan içeri girmişlerdir, ya da birçok yerlerde bankamatikleri kırmışlar, buraları soymuşlardır. Ama ceplerinde bir sarı basın kartı değil, gazeteci kartı vardır. Bununla beraber de kendilerinin gazeteci olduğunu iddia etmişlerdir. Ve şu anda da sizin ifade ettiğiniz şekilde 170 tane gazeteci falan içeride yok, bunların hepsi yalan. Böyle bir şey söz konusu değil. Bunların defaatle açıklamalarını yaptık ve şu anda gerçek manada gazeteci sıfatıyla içeride iki kişi var. Bunun dışında böyle bir şey söz konusu değil. Bu yalanlarla da dünyayı kandırmayalım."

Erdoğan’ın gerçeklikten hayli uzak açıklamaları, dünyayı kimin “kandırdığını” ortaya koyuyor.

Peki, nedir bu sarı basın kartı hikayesi? Erdoğan'ın argümanlarının arkasına sığındığı sarı basın kartı ne ola ki? Neden her fırsatta bu sözlerini yineleme ihtiyacı duyuyor? Neden onların gazeteci olmadığı hususunda kamuoyunu iknada güçlük yaşıyor? Biraz anlatmaya çalışalım...

Türkiye’de çalışan binlerce gazeteci arasında sarı basın kartı sahibi olanlar neredeyse parmakla gösterilecek kadar az. Bunun belli başlı sebepleri mevcut.

İlki, en yaygın medya araçlarından olan internet gazeteciliği devlet nezdinde “gazetecilik” faaliyeti olarak kabul görmüyor. İnternet medyası çalışanlarının “sarı basın kartı” sahibi olmasını sağlayacak yasal düzenleme halen mevcut değil.

İkincisi, basılı medya çalışanlarına tanınan sarı basın kartı olanağı ya medya patronlarının ya da AKP’nin oluşturduğu kurulların iki dudağı arasında. Sarı basın kartı keyfi biçimde iptal edilenler, 212 keşmekeşi, meslekte çok yaygın olan “işsiz gazeteciler”, soruşturmalar, cezalar... Aşağı yukarı herkesçe bilinen başlıklar.

E o halde? Sarı basın kartı sahibi olmasını sağlayacak tüm haklarından mahrum bırakılan gazeteciler mi bunun sorumlusu? Yoksa gazetecilerle alay eder gibi başbakanlık şoförüne bile sarı basın kartı dağıtıp kendi gazetecilerini yaratanlar mı?

Evet, bir başbakanlık şoförü “gazeteci” statüsüne sahip olurken bu mesleği icra edenler Erdoğan’a göre gazeteci değil. Peki, gittikçe şişen yandaş kalem ordusuna, karşısında mum gibi dizdiği medya patronlarına rağmen Erdoğan neden hala huzursuz? Neden her fırsatta “onlar gazeteci değil” deme ihtiyacı duyuyor?

Aylardır tutuklu bulunan Ahmet Şık gazeteci değil diyebilir mi kimse? Ya da bir haber başlığı, bir Twitter paylaşımı gibi ceviz kabuğunu dolduramayacak iddianameyle tutuklu olan Cumhuriyet çalışanları?

Wikileaks Berat Albayrak’a ait olduğunu iddia ettiği mailleri tüm dünyaya açtığında haber niteliği aradıkları, gazetecilik faaliyeti yaptıkları için tutuklananlar?

Erdoğan gerek G-20’de gerek yabancı medya kuruluşlarına gazetecilik anlatsın dilediği kadar.

Gazetecilik bu topraklarda ne iktidarca lütfedilecek ne de sarı basın kartı ayrımına düşürülecek bir geleneğe sahip olmadı.

AKP her ne kadar bu geleneğin üstünde tepinmeye çalışsa da ne yeni yetme, çapı dar yandaşlar, borazanlar gazeteciliğin kimyasını değiştirebilir ne de tutuklamalar, sansürler, soruşturmalar...