Eğitimde AKP kaosu!

“Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği”nde yapılan değişikliklere tepkiler sürerken, EĞiT-DER Genel Başkanı Mustafa Demir, konuya ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.

Haber Merkezi

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 14 Şubat 2018 tarihinde yayımladığı ve “Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği”nde değişiklik yapan yönetmelik toplumda ciddi bir tepkiye neden oldu. AKP’nin baştan beri yürüttüğü gericileşme çabalarının eğitim alanındaki son halkalarından biri olan bu düzenlemenin çocuklarımızın geleceğine karşı yeni bir saldırı olduğu açık bir gerçek. 

Bu düzenlemeleri, neler getireceğini; nasıl bir kargaşaya neden olacağını, EĞİT-DER Genel Başkanı Mustafa Demir’le konuştuk. 

Son günlerde tartışılan konular içinde eğitim alanıyla ilgili olanlar önemli bir yer tutuyor. Cumhurbaşkanının: “Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG'un kaldırılması lazım. Biz TEOG'la mı geldik? Ne TEOG vardı, ne bir şey vardı” şeklinde bir açıklama yapması üzerine Milli Eğitim Bakanlığı hemen TEOG’u kaldırdı. Bu karar tartışmalara neden oldu ve karmaşa yarattı. MEB, bu konuyla ilgili olarak 14 Şubat 2018 günü bir yönetmelik de çıkardı. Ancak tartışmalar bitmedi ve karmaşanın giderilmediği iddiaları var. Bu konuda neler söylenebilir?

AKP’nin iktidara gelmesinden itibaren eğitimle ilgili ciddi tartışmalar var. Bu tartışmaların ana nedeni AKP’nin eğitimi günlük politika meselesi yapması ve günlük ihtiyaçlarına göre, “düzenleme” adı altında çok sık değişikliklere gitmesidir. 2002’de iktidara gelen AKP eğitim sistemini yazboz tahtasına çevirerek bozulmalara ve kargaşalara neden oldu. Başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere hiç kimse yarın ne olacağını bilmiyor. Yetkin olmayan kadroların kararları ve yine bu kadroların tepeden verilen emir ve direktifleri yerine getirmek için kararları çok hızlı alma durumları eğitimi bir açmaza sokmuştur. 

Bu söylediklerinizi örnekleriyle açabilir misiniz?

Bakın, 2002’den 14 Şubat 2018 tarihine kadar Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkardığı yönetmelik sayısını bilmek mümkün değil. Hatta kendi bürokratları bile çoğu kez değişiklikleri takip edememektedirler. 14 Şubat 2018 tarihli MEB yönetmeliğinde olduğu gibi hem kendi içinde, hem diğer birçok yönetmelikle hem de kanun ve tüzüklerle de çelişen tutarsız ve farklı yorumlara yol açan “düzenlemeler” var. Açıkçası 2002’den itibaren düzenleme ve dönüştürme gerekçeleriyle çıkarılan MEB yönetmeliklerinde bir “enflasyon” yaşanmaktadır. Sayılar bu durumu açıkça gösteriyor. Örneğin: AKP iktidarı 7 Eylül 2013’te “Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği”ni tümüyle kaldırarak, aynı ad altında yeni bir yönetmeliği yürürlüğe koydu. Söz konusu bu yönetmelikte 14 Şubat 2018 günkü “düzenlemeyle” birlikte tam 9 defa değişiklik yapıldı. Yine 26 Temmuz 2014 tümüyle değiştirilen “Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği” de üç yılda 4 defa yeniden “düzenlenerek” tam tamına 49 değişiklik yapıldı. AKP iktidarı döneminde “Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliği”nde ise 10'un üzerinde değişiklik yapılmıştır. Ayrıca 4+4+4 uygulaması, çok sayıda “düzenlemelere” gidilmiş olmasına karşın, daha rayına oturtulamamıştır. Bu sayı çokluğunu sınavlarda da görüyoruz: LGS, OKS, SBS, TEOG ve sonrası… 15 yılda beş sistem. Örnekleri artırmak mümkün. Ancak bu kadarının sorunuz için yeterli olduğunu sanıyorum. 

Ancak akla şu sorular geliyor: Neden bu değişiklikler ve niye bu kadar çok “düzenleme”?

Evet yalnız sizlerin değil çok sayıda kişinin kendi kendine ve uzmanlara sorduğu sorulardır bunlar. Bu sorularınızı yanıtlarken “niyet okuma” durumuna düşmemeye dikkat ederek bir şeyler söylemeye çalışayım. Bu “düzenleme” ve “değişikliklerin” amacını anlamak için AKP iktidarının 16 yıldır eğitim alanında yaptıklarına bakmak yeterlidir. AKP başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, göreve getirilen altı Milli Eğitim Bakanı ve diğer yöneticileri sürekli “imam hatipleri milletimizin göz bebeği yapacağız” türü söylemlerle AKP’nin eğitimdeki amaçlarını açıklamışlardır. Bu hedeflerini gerçekleştirmek için ülkemizin köklü ve geleneği olan okullarını, imam hatip okullarına dönüştürmenin yanında, bu okullara öğrencilerin gitmesinin sağlanmasının yolları arandı. Sayısı aşırı oranda artırılan (4112’ye çıkarılan) imam hatiplerin kontenjanları gönüllü öğrencilerle doldurulamadı. Bunun için çok sayıda öğrenciyi bu okullara gitmeye mecbur bırakmak yoluna gidildi. O günün Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın “dünyanın en iyi sistemi” dediği ve 2014 yılından itibaren uygulanan TEOG’la liselere yerleştirme sisteminin amacı imam hatiplere mümkün olduğu kadar çok öğrencinin gitmesini sağlamaktı. Ancak dört yıl uygulanan TEOG yerleştirme sisteminin amaca uygun sonuçlar vermediği görüldü. Yani halk her şeye rağmen eğitimin gericileşmesine karşı bir direnç gösterdi. AKP, bu direnci aşmak ve eğitimin gericileştirilmesi hedefine ulaşmak için artık kendi amaçlarına yaramayacağı açıkça görülen TEOG’u Cumhurbaşkanının emriyle kaldırdı. Yerine, liselere yerleştirmede “beş yöntemli” denebilecek bir sistem getirildi. 14 Şubat 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği”nin 20. maddesinde yapılan değişiklikle bu beş yöntem şöyle sıralandı:

- Merkezi sınav puanıyla,

- Ortaöğretim kayıt alanı içindeki okullara tercihe bağlı olarak,

- Ortaöğretim kayıt alanı dışındaki pansiyonlu okullara tercihe bağlı olarak,

- Merkezi sınav ile birlikte yetenek sınavı puanıyla,

- Yetenek sınav puanıyla.

Yine, aynı maddede yapılan değişikliklerle bu yöntemlerin nasıl uygulanacağı da gösterildi.

Yapılan bu değişiklikle, ortaöğretim kurumlarına yerleştirme niçin ve nasıl bir kargaşa ortamı yaratacak? 

Bu konuyla ilgili bir şeyler söylemeden önce konunun daha iyi anlaşılması için, Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinin 20. maddesinde yapılan değişikliklerden bazılarını hatırlatmak istiyorum. 

Bu değişikliklerle, “merkezi sınavla yerleştirme” adıyla yeni bir yerleştirme türü oluşturulmuştur. Merkezi sınav sistemiyle yerleştirme yapılacak olan okullar fen liseleri, sosyal bilimler liseleri, proje okulları ve Anadolu teknik liseleri olarak belirlendi. Ancak eğitim ve öğretim yılının neredeyse üçte ikilik süresi geride kalmış olmasına karşın “merkezi sınavın” ne zaman, nasıl ve hangi ölçütlerle yapılacağı; yerleştirme ölçütlerinin ve ilkelerinin neler olacağı henüz belli değildir. Bunun bir kargaşa yaratacağı açıktır. 

Yine bu değişiklikle: “Ortaöğretim kayıt alanı içindeki okulların açık kontenjanlarına, tercihe bağlı olarak” ve “pansiyonlu okullarda belirlenen pansiyon kontenjanı kadar, il içinde uzaktan yakına ilkesi gözetilerek tercihe göre” yerleştirme yapılacaktır esası kabul edilmiştir. Ayrıca “Komisyon; nakil ve yerleştirmeleri, ortaöğretim kayıt alanı içinde tercihe bağlı olarak öğrenci alan okullara dengeli bir şekilde yapar. Ancak, Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretime Geçiş Yönergesi ve/veya Kılavuzu hükümleri çerçevesinde ortaöğretim kayıt alanı içindeki okullara yerleşemeyen öğrencileri, aynı merkez ilçe/ilçedeki diğer ortaöğretim kayıt alanlarındaki boş kontenjanı bulunan okullara tercihe ve OBP üstünlüğüne bağlı olarak yerleştirir” hükümlerine yer verilmiştir. Kanımca bu Yönetmeliğin kargaşaya en çok neden olacak ve en çok tartışılacak olan hükümleri bunlardır. Çünkü burada birçok bilinmeyen olduğu gibi, istismar ve kayırmalara açık olabilecek uygulamalar yer alıyor. Bu endişelerin dışında başka endişelerden de kaynaklı birçok soru akla geliyor.

Şöyle ki: “Ortaöğretim kayıt alanı içinde” hangi okullar bulunacak; kaç tane okul yer alacaktır? Bakanlık bürokratları ve bazı yetkililer bu okul sayısının beş olduğunu ve farklı kategorilerde okullar olduğunu söylüyorlar. Bu kayıt alanı içindeki okullara yapılacak yerleştirmenin, bir komisyon tarafından ve dengeli yapacağı yönetmelikte yer alıyor. Yani kayıt alanı içindeki bir okul çok sayıda tercih yapıldığında bu tercihi yapan öğrencilerin hepsi bu okula yerleştirilmeyebilecektir. Yani “dengeli dağıtım” ilkesi gereği öğrenci, kendisinin ya da velisinin istemediği bir okula yerleştirilerek istemediği bir eğitim almasına mecbur bırakılabilecektir. Bu durum “Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliği” ve imam hatip okullarının kontenjanlarının iktidarın tüm çabalarına karşın şimdiye kadar doldurulamadığı gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde, imam hatipleşmeyi daha da artırmaya yönelik bir hazırlık olduğu açıkça kendini gösteriyor. Ayrıca Türkiye’de nüfus dağılımına ve yerleşim yerlerinin nüfus sayısına bakıldığında “ortaöğretim kayıt alanı içindeki okullara tercihe bağlı yerleştirmenin” çok ciddi sorunlar barındırdığı açıktır. 14 Şubat 2018 yönetmeliği şu soruların yanıtını verememektedir.

Nüfusu az olan bir yerleşim yerinde beş, ya da tercih için yeteri sayıda okul bulunmaması durumunda ne olacaktır. Başkent Ankara’nın bile birçok ilçesinde bu sorun yaşanacaktır. Bayburt’ta, Ardahan’ın ilçesi Damal’da, Afyon'un ilçesi Dinar’da ya da Erzincan’ın ilçesi Üzümlü’de bu tür sorunlarla karşılaşıldığında öğrenciler için yeni okullar mı açılacaktır? Yoksa bu öğrenciler, yönetmelikte belirtildiği gibi, il içinde başka ilçelerdeki okullara mı yerleştirilecektir? Tercih etmediği halde başka bir ilçedeki okula yerleştirilen öğrencinin velisi çocuğunu bu okulu göndermek istemiyorsa, çocuk zorla mı o okula götürülecek, yoksa okuma hakkı elinden mi alınacaktır? Bir yerleşim yerinde bulunan Anadolu Lisesi kontenjanı yapılan tercihin altındaysa ve aynı ilçede İmam Hatip Lisesi kontenjanı artırılmışsa (tersi düşünülemez) öğrenciler, son tercihleri dahi olmasa imam hatiplere mi yerleştirilecek? Ya da öğrenci farklı kategorilerde olan “Ortaöğretim kayıt alanı içindeki okullar”dan yalnız birinin ya da ikisinin dışındakilere gitmek istemiyorsa yerleştirme nasıl olacak? Ayrıca “Komisyon, Geçiş Yönergesi ve/veya Kılavuzu hükümleri çerçevesinde ortaöğretim kayıt alanı içindeki okullara yerleşemeyen öğrencileri, aynı merkez ilçe/ilçedeki diğer ortaöğretim kayıt alanlarındaki boş kontenjanı bulunan okullara tercihe ve OBP üstünlüğüne bağlı olarak yerleştirir” hükmüne göre yapılan yerleştirmelerde hangi kategorideki okullar öne çıkarılacaktır? Ya da böyle bir yerleştirmenin doğru, eğitim bilimine uygun ve insani olduğunu kim söyleyebilir? Evine yakın ya da mahallesindeki okula yerleştirilmeyen öğrencinin pansiyonlu bir okula yerleştirilmesi, veliye karşı bir dayatma değil midir?

14 Şubat 2018 tarihli MEB Yönetmeliği “ortaöğretim kayıt alanı içindeki okullara tercihe bağlı yerleştirmenin” bir komisyon tarafından yapılacağını da hükme bağlamıştır. Ancak komisyon hakkında tek bir bilgi verilmemiştir. Bu komisyon kimlerden oluşturulacaktır, yerleştirmede hangi yöntem ve teknikleri kullanacaktır ve yetki bölgesi/alanı nereler olacaktır? Bu soruların karşılığı yok. Eğer, komisyonun/komisyonların yetkileri “ortaöğretim kayıt alanı içindeki okullar”la sınırlıysa, kendi bölgesinde “yerleştirilemeyen” öğrencileri ilçedeki diğer okullara hangi bilgi ve verilerle; nasıl yerleştirecektir? Eğer yetki alanı ilçeyse, metropollerin milyon nüfuslu ilçelerinde bu yerleştirmeyi nasıl yapacaktır? Ayrıca bu komisyonun yerleştirmede adil davranıp davranmadığı nasıl denetlenecektir? Yerleştirme sırasında çocuğuna haksızlık yapıldığını düşünen bir veli, milyon nüfuslu kentlerde, kimin nasıl tercih yaptığını ve kimin OBP'sinin (Ortaöğrenim Başarı Puanı) ne olduğunu nereden bilecektir? İktidarın adam kayırmalarının ve taraftarlarını kollamasının ayyuka çıktığı bir dönemde bu komisyonun/komisyonların adil davrandığına kim garanti verebilir, birileri verse bile de kim inanır? Ayrıca teknolojinin ve bilişim sistemlerinin bu denli geliştiği bir dünyada, neden yerleştirme işi bir komisyon tarafından yapılıyor? Yönetmelik bu soruların hiçbirinin yanıtını vermiyor. Ancak 16 yıllık AKP iktidarının yaptıklarına ve dillendirdiklerine bakıldığında amaç açığa çıkıyor: Karmaşa yaratarak eğitimin gericileştirilmesi ve imam hatipleşme oranının daha da artırılması.

Bu sorunların yanında bu yönetmeliğin kişiler ve kurumlar tarafından farklı yorumlandığı görülüyor. Bu durumun nedeni nedir?

MEB’in 14 Şubat 2018 tarihli yönetmeliğinin geçici 9. maddesinin 1. fıkrası şöyledir: “Bu Yönetmelikte yer alan yerleştirme, nakil ve geçişlere ilişkin hükümler, 2018-2019 eğitim ve öğretim yılından itibaren ortaokul ile imam hatip ortaokullarının 8 inci sınıfını tamamlayıp ortaöğretim kurumlarına yerleşen öğrencileri kapsar.” Şimdi bu hükmü herhangi bir uzmana ya da hukukçuya sorarsanız, size, bu yönetmeliğin 20. maddesinde yapılan değişikliklerin bu yıl uygulanmayacağını söyler. Ancak Milli Eğitim Bakanı ve MEB Müsteşarı telaş içerisinde yaptıkları açıklamalarla bu hükmün yanlış anlaşıldığını söylediler. Hatta müsteşar, MEB müsteşarına yakışmayacak bir tarzda “bu yönetmeliğin bu yıl uygulanmayacağını söyleyenlerin, okuduklarını anlamaktan âciz” olduklarını iddia etti. Söz konusu yönetmeliğin geçici 9. maddesinin 1. fıkrasıyla bu açıklamalar birlikte ele alındığında akla bazı sorular geliyor. Şöyle ki: Acaba MEB bürokratları kendi içinde tutarlı bir yönetmelik hazırlama becerisinden yoksunlar mıdır? Böyle bir beceri yoksunluğu söz konusu değilse, Bakan ve müsteşar neden zor durumda bırakıldı? Ayrıca Milli Eğitim Bakanı ve müsteşar hazırlanan yönetmelikleri okumadan ve incelemeden mi imzalıyorlar?

Peki bu sorunun çözümü ne?

Öncelikle şunu söyleyeyim: Yönetmeliğin kendi iç tutarlılığı yok. Ayrıca geçici 9. maddenin 1. fıkrası kargaşaya neden olacak. Bir kere Bakan ve müsteşarının açıklamalarının aksine, bu maddenin yansız ve yaşanan tartışmalardan bağımsız hukuki yorumu, ortaöğretim kurumlarına geçişte uygulanacak yeni sistemin bu öğretim yılı sonunda uygulanmayacağı ve gelecek yıl uygulanacağıdır. Ancak TEOG’un uygulanma koşulları artık ortadan kalkmıştır. Çünkü “Okulöncesi ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde 31 Ocak 2018 tarihinde yapılan değişikle, TEOG yerleştirmesinde kullanılan puana esas olan sınavlar ve sonuçlarının değerlendirmesini düzenleyen maddeler iptal edilmiştir. Dolayısıyla TEOG’un bu yılda tekrarlanması mümkün değildir. Ayrıca böyle bir sınavın yapılması da zaman olarak fiilen ortadan kalkmıştır. 14 Şubat 2018 Yönetmeliğiyle 31 Ocak 2018 Yönetmeliği arasındaki uyumsuzluk kargaşaya açıktır. Eğer 14 Şubat 2018 Yönetmeliğinin geçici 9. maddesinin 1. fıkrası değiştirilmeden 2018-2019 Eğitim ve Öğretim yılı için “Ortaöğretim kayıt alanı içindeki okullara tercihe bağlı olarak yerleştirme” uygulanırsa, bu büyük bir kargaşa yaratır. Yargıya gidilmesi durumunda böyle bir yerleştirmenin iptal edilmesi gerekir.

14 Şubat 2018 Yönetmeliğinin hukuka aykırılığı yalnız geçici 9. maddenin 1. fıkrasıyla mı ilgilidir? Bu yönetmeliğin başka madde ve fıkralarında hukuka aykırılık yok mudur?

Şimdiye kadarki söylediklerim yönetmeliğin uygulanmasının yaratacağı kargaşa ve sorunlarla ilgiliydi. Hukuki boyutunu yalnız 9. madde kapsamında konuştuk. Ancak bu yönetmelik başta Anayasanın çeşitli hükümleri olmak üzere Milli Eğitim Temel Kanunu'na da aykırıdır. Hukuksal belirsizlik, örneklediğimiz gibi Yönetmeliğin bütününde var. Bildiğim kadarıyla da bu yönetmeliğin iptali için çok sayıda dava açma hazırlıkları da var.

Verdiğiniz bilgiler için soL adına teşekkür ediyoruz. 

Düşüncelerimi soL Haber okurlarıyla paylaşmama olanak verdiğiniz için, ben de size teşekkür ediyorum.