Cumhuriyet’ten 1960’lı yıllara Türkiye’de Aydınlanma Mücadelesi: Siyasal İslam'a nasıl alan açıldı?

soL yazarı ve eski CHP Milletvekili Oğuz Oyan’ın sunuşu ile yapılan “Cumhuriyet’ten 1960’lı yıllara Türkiye’de Aydınlanma Mücadelesi” başlıklı söyleşide, cumhuriyetin ilk yıllarından 1960'lara kadar siyaset-din ilişkisi masaya yatırıldı.

soL - Ankara

Aydınlanma Hareketi’nin Nisan ayında başlattığı Aydınlanma Söyleşileri’nin ilki dün Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.  

Din siyaset ilişkilerinin tarihsel çerçevesini çizerek konuşmasına başlayan Oyan, din ve siyaset arasındaki ilişkinin yalnızca bu topraklara özgü olmadığını, sınıflı toplumların ortaya çıkmasından itibaren hâkimiyet ve sömürünü kaynağı olarak Antik dönemden itibaren dinin çok etkin bir rol oynadığını söyledi. Dinin "feodal toplumda iyice güç kazandığını" belirten Oyan, bu tarihten itibaren dinin bütün toplumsal ilişkilerin toplamını kavrayıcı bir rol üstlendiğini aktardı.

Aydınlanmanın aklın özgürleşmesiyle, iktidarın kaynağının ilahi olandan dünyevi olana teslimiyle ve insanların kendi tarihlerini yazabileceğini kavraması ile başladığını söyleyen Oyan, birlikte geliştiği varsayılabilecek kapitalist sistemin de kendini yeniden üretebilmesi için dinin bir araç olarak kullanılmasının gecikmediğini söyledi.

AYDINLANMA TEPEDEN İNME Mİ?

Türkiye’deki aydınlanma mücadelesinin ise "cumhuriyetle başlayan ve tepeden inmeci" bir süreç olmadığını ve bu topraklardaki aydınlanma hareketlerinin kökenlerinin Osmanlı’da bulunabileceğini söyleyen Oyan, 1839 Tazimat Fermanı ile batılılaşma hareketlerinin resmiyet kazandığını ve bunun da toplumda dönüştürücü etkisi olduğunu vurguladı.

Oyan, Tanzimat Fermanı ile şeyhülislamın yetkilerinin, özellikle yargı ve eğitimdeki yetkilerinin önemli bir bölümünün elinden alınmasının ise bu dönüşümdeki kritik unsur olduğunu belirtti. Tanzimat Fermanı’yla başlayan reformist etkinin 1856 Islahat Fermanı’yla pekiştiğini ve bununla birlikte dinsel ayrımcılığa karşı maddeler olmasının da bu durumu güçlendirdiğini aktaran Oyan, bu durumun ise sorunsuz kabullenilmediğini ve içeride çatışmalı ortamlar ortaya çıkardığını aktardı. Bu fermanların uygulamasında önemli güçlüklerle karşılaşıldığını ve hayata geçmesinin on yıllar aldığını belirten Oyan, bunun 1876 Kanun-i Esasi’nin kabulüne hatta sonrasına kadar uzandığını vurguladı.

1908 sonrası gelişen duruma hazırlığın ise 1880’de pozitif bilimler öğreten idadi liselerinin de kurulması ile başladığını aktaran Oyan, “Bu liseler olmasa cumhuriyetin ilerici kadrolarının yetişmesi de mümkün olmayacaktı” dedi.

Osmanlı’nın "bir burjuva aydınlanması ve sanayi devrimi yaşamadığını" aktaran Oyan, 19. yüzyıl reformlarının ise "kısmen seküler nitelikte olduğunu" aktardı.

Reformlarla Osmanlı’nın dini yapısında çatlaklar açıldığını söyleyen Oyan, bunlarla birlikte ulema etkisinin zayıflatıldığını belirtti. Bu gelişmelerin planlı ve bilinçli olmasa da 1920’lerin ön hazırlığı sayılabilecek bir birikim ve miras olduğuna dikkat çeken Oyan, “1908 sonrasına yansıyan ve sadece hukukta değil gündelik yaşama da yansıyan bir ilerlemeden söz etmek mümkündür ”dedi.

HEM LAİKLİĞİN HEM SİYASAL İSLAMIN BİRLİKTE DOĞUMU

Osmanlı’da siyasal İslam’ın 1. Meşruiyete kadar götürülebileceğini ve batıcı reformlara karşı tepkilerin bir miktar bu kavrama bağlanabileceğini aktaran Oyan, aslında Türkiye’de laikliğin ve siyasal İslam’ın karşılıklı olarak bir 20. yüzyıl fenomeni olduğunu söyledi.

Meşrutiyetin aynı zamanda siyasal İslam’ın da hareket kazandığı bir dönem olduğuna dikkat çeken Oyan, kendi siyasi partisiyle siyasal İslam’ın Milli Nizam’la başladığına bu tarihe kadar diğer siyasi partiler içinde yer aldığını ifade etti.

CUMHURİYET VE SİYASAL İSLAM

Cumhuriyet döneminde 1923 ve 45, 45 ile 50’yi ayrı ayrı ele almak ve ilerlemek istediğini belirten Oyan, cumhuriyetle birlikte ilk 10 yılda büyük bir değişim olduğunu, "çok kararlı ve muzaffer bir liderliğin bulunduğu bu dönemde bile Meclis içinde siyasal İslamcı bir ekibin bulunduğunu" dile getirdi.

Siyasal İslam’ın haneden gibi bir dayanağının kalmamasının bunda önemli bir etken olduğunu ve bir liderlik, dayanacağı bir hat bulamadığını aktaran Oğuz Oyan, Şeyh Sait isyanının iktidarın eline bu potansiyeli erkenden sindirme olanağı verdiğini, Aydınlanmacı despotizmin önünün açıldığını söyledi.

Cumhuriyetle birlikte laiklik adına çok ciddi hamleler yapıldığını ve bunların anayasaya da girdiğini belirten Oyan, laikliğin 1927’de CHP programına da girdiğini hatırlattı. Eğitim devriminin çok önemli bir etken olduğunu ve burada hızlı yol alındığına dikkat çeken Oyan, bu eğitim devrimin sürdürülmesi durumunda bambaşka bir hızla aydınlığın yayılabileceğini ancak bunun başarılamadığını vurguladı.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1924 kurulmasına değinen Oyan, bunun çok güçlü bir kurum olarak tasarlanmadığını ve çok işlevsiz kılındığını, 1931’deki bütçe düzenlemesi sonrası ise işlevinin neredeyse bitirildiğini, 1950’ye kadar sadece adının olduğunu ifade etti. İmam hatiplerinin kuruluşu ve işleyişi açısından da benzer bir durumla karşı karşıya kalındığına vurgu yapan ve imam hatiplerin 29 sonrası görünmez hale geldiğine işaret eden Oyan, radikal bir aydınlanma hamlesi yaşandığını ifade etti.

1945 SONRASI İLK TAVİZLER

1945-50 döneminin laiklikten ilk ödünlerin verildiğini ve bu dönemin önemli olduğunu işaret eden Oyan, “6 okun altısı birden anayasaya girdi ve bu 1961 yılında kalktı. CHP içinde 45’ten sonra bir yenilikçi bir de gelenekçi bir ekip var. 45 sonrası 6 ok yeniden düzenlenmek isteniyor. Gelenekçi, ‘devrimci’ ekip 1945’te dinin siyasette nasıl bir işlev alabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Diyanet’in komple kaldırılmasını istiyor. İbadetin, ritüellerin yeniden tasarlanması gerektiğini söylüyor. İbadet yerleri Halkevlerine benzer şekilde örgütlenmeli diyor. Bu ekibin talebi yenilikçilerin baskısını frenleyen bir işlev görüyor ama sadece frenliyor. Ama bu ekibin de komünizm karşıtı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bu iki görüşün de talepleri 1947 kurultayında kazanamıyor ama laikliğin içi boşaltılıyor. 1946’daki kurultayda da siyasi liberalizme geçişin adımı atıldı. Bu dönem hızlı bir geçiş dönemi olarak tarihte yerini almıştır. Laiklik aşısının aslında tutuyor ama aşı yarım kaldığı için islamizasyon başlıyor” dedi.

1950’LER VE ÖNEMLİ ADIMLAR

Demokrat Parti ile ezanın Arapça okunmaya başlandığını, radyoda dini yayınların başladığını ve hızlı bir dönüşümün yaşandığını belirten Oyan, 1950’lerde ilkokulu okuduğunu ve bu dönemde kürsüde kendisine namaz kıldırıldığını aktardı.

Buna rağmen 1950’lerin henüz Demokrat Parti’nin oldukça itidalli davranmaya başladığını ama 54 seçimleri sonrası bu tablonun değiştiğini vurgulayan Oyan, Demokrat Parti’nin seçim sistemi dolayısıyla güçlü temsili olduğunu, Menderes’in odunu koysam vekil seçtiririm dediği dönemin başladığını dile getirdi.

Demokrat Parti’nin CHP’nin bütün mallarına, genel merkezine el koyup hazineye aktardığını belirten Oyan, “CHP aslında 1959’da yayınladığı beyannameyi 1953’ten itibaren hazırlamaya başladı. Bu dönemde Demokrat Parti iyice saldırganlaştı. 1957’de Demokrat Parti Nurcularla açık ittifak yapmaya başladı. 1950’lerde İslamcılık sisteme entegre edilmeye başlandı. CHP bunun meşrulaştırılmasında pasif de olsa rol oynayacaktır bunu da belirtmemiz gerekiyor. 1945 sonrası siyasal İslamcılığın ana malzemesini antikomünizm olmuştur” dedi.

Oyan, 61 sonrası da siyasal islama geniş bir alan açıldığını ve bunun 70 sonrası "kendi kanatlarıyla uçmaya başladığını" aktardı.

Oyan’ın sunumu sonrası geniş bir soru-cevap bölümü yapılırken, burada da aydınlanma ve siyasal islam arasındaki mücadeleye ilişkin zengin tartışmalar yaşandı.

Sunum, soru-cevap bölümünün ardından sonra erdi.