Cerablus müdahalesine karşı çıkmak için 7 neden

Cerablus müdahalesinin arkaplanı, amaçları ve müdahalenin Türkiye'nin bölgedeki güçler karşısındaki konumu açısından anlamı gibi konularda öne sürülenler büyük ölçüde karşılıksız. Bu müdahalede ABD'nin payı var, müdahale Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumayı amaçlamıyor ve PYD'nin elini zayıflatmayı değil onu ABD'ye mahkûm etmeyi amaçlıyor.

Fırat Dağ

Türkiye'nin Suriye'de ABD'nin gerçek yüzünü gördüğü ve bu yüzden Cerablus'a yönelik müdahaleyle Suriye'de oluşturulacak bir Kürt koridorunu engellemeye çalıştığı iddiası gerçekliğe yaslanmıyor. İşte Cerablus'a yönelik Türkiye operasyonuna karşı çıkmak için yedi neden...

1) Çünkü sınır daha da bulanıklaşacak

Suriye'de beşinci yılını geride bırakan savaşın, Türkiye'nin bir iç meselesine dönüştüğü aşikâr. Bunun en büyük nedenlerinden biri Türkiye'nin hamiliğini üstlendiği cihatçıları desteklemek adına 911 kilometrelik Suriye sınırını muğlaklaştırması oldu. Bu muğlaklaştırmayla Türkiye, Suriye'nin içinde oluşturmaya çalıştığı 'güvenli bölgeleri' kendi topraklarında yarattı. Bugün Cerablus müdahalesiyle bu muğlaklaştırma hat safhaya çıkıyor. Türkiye, IŞİD'e karşı savaşacak çeşitli cihatçı grupların komuta ve ikmal merkezi olarak Gaziantep'in Karkamış ilçesini "insansız bölge" haline getirmeyi bile göze aldı. Türkiye'nin Cerablus müdahalesi ters teperse, bu komuta merkezinin korunması için TSK'nın Suriye içine doğrudan müdahalesi ya da IŞİD'in Karkamış'ı istilası gibi bir çıkmazla karşı karşıya gelinecek. Bu da aslında Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un 17 Ağustos'ta yaptığı "Başımıza gelenler Suriye politikasının sonucu" özeleştirisinin gerçek bir hesaplaşmanın ifadesi olmadığına işaret ediyor.

2) Çünkü büyük bir güvenlik riskiyle karşı karşıyayız

Türkiye, Suriye'deki bu operasyon için Nureddin Zengi Tugayı, Sultan Murat Tugayı, Feylak'uş Şam, Rahman Kolorduları gibi gruplardan bin 500- bin 800 arası militan getirdi. Bu militanlar bir yıldır Azaz-Cerablus hattında IŞİD'le savaşıyorlar ve bin kadar kayıp vermelerine rağmen kayda değer hiçbir başarı elde edemediler. Bundaki en önemli nedense, IŞİD'le ideolojik paralellikleri nedeniyle, IŞİD'in bu grupların içlerine sızmasıydı. IŞİD'in uyuyan hücreleri bir gecede aktifleşerek, Türkiye destekli grupların o gün elde ettikleri kazanımları sıklıkla boşa düşürdü. Bu militanların yüzlercesinin Türkiye'ye kabul edilmesi, IŞİD'in Türkiye'ye daha fazla el uzatmış olduğu anlamına geliyor.

3) Çünkü, Suriye'nin egemenliğine saygı duymak, en akıllıca yol

Türkiye'nin ABD'nin YPG'yle kurduğu ilişkiden şüphe duyduğu, bu nedenle Rusya'ya yanaştığı ve hatta YPG'nin önünü kesmek için Esad'la anlaşmanın yollarını aradığı ve bu yüzden attığı adımların ABD'nin bölge planlarına da darbe vurduğu yorumları tam anlamıyla gerçeği yansıtmıyor.

Gerçekte yukarıdaki gibi bir yönelime girmiş olan Türkiye'nin yapabileceği yegâne makul yol Esad'la anlaşmak olurdu. Üstelik bu anlaşmanın ABD'nin bölgedeki müttefiki YPG'ye doğrudan karşı bir hamleyi içermesi de gerekmiyordu. 10 bin cihatçının Türkiye üzerinden ikmal almadan bir hafta bile sürdüremeyeceği Halep çatışmaları birinci ayını geride bırakmaya hazırlanırken, Türkiye Şam yönetimiyle, bu grupların desteğini kesmesi karşılığında, YPG'nin Afrin ile Kobani kantonlarını birleştirmesinin önündeki son engel olan, IŞİD kontrolündeki El Bab kasabasını almasını şart koşabilirdi. Suriye Halep'teki saldırı olmasaydı El Bab'ı alabilecek durumdaydı ve bu da YPG'nin bu bölgeyi ele geçirerek kantonları birleştirmesini sekteye uğratabilirdi.

4) Çünkü amaç Suriye'nin toprak bütünlüğü değil

Türkiye'nin bu basit ve zahmetsiz yolu tercih etmemesinin yapısal nedenleri dışındaki nedeni, Türkiye'nin hâlâ ABD'nin Suriye'yi küçük devletlerden oluşan kâğıt üstünde 'federatif' yapıya dönüştürme planlarına bağlı olması. Akşam gazetesinin hükümet kaynaklarından edindiği bilgilerden yola çıkarak derlediği "Türkiye'nin Suriye planı" da bu iddiayı doğruluyor. Nitekim plana göre, Türkiye Suriye'de YPG/PYD kontrolünde bir bölgeye karşı çıkarken, masaya getirdiği talepleri arasında şu yer alıyor: "Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması şartıyla 'merkezi idaresi güçlü, federatif yönetim' formülü önerilecek ve Suriye'deki etnik ve mezhepsel kimlikleri dışlamayan geçiş sürecine ilişkin takvim hazırlanacak.

Hatırlanacak olursa, 2013'te IŞİD'in ortaya çıkışına kadar burada IŞİD'i oluşturacak selefi grupları destekleyen Türkiye, 2015'te de İdlib'in El Kaide tarafından alınmasını sağlayarak, mezhep temelli bir federatif modelin de taşlarını döşemiş oldu. Bugün Suriye'de Şam'ın elini güçsüzleştirmeye yönelik her hamle, altında Türkiye'nin imzası olduğu İdlib'teki adı konulmamış Kaide emirliğine yaslanıyor.

5) Çünkü 'Esad kalabilir' demek yetmez 

Türkiye'nin mezhep temelli 'federatif' yapıda ısrar ederken, Devlet Başkanı Beşar Esad'ın istifası şartından vazgeçmesi ve hatta Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un 22 Ağustos'ta "Esad'ın geleceğine Suriye halkının kendisinin karar vermesi gerektiğini" söylemesi de bir hatadan dönüş sinyali değil. Nitekim Türkiye'nin gündeme getirdiği model, aslında 2013'ten beri dillendirilen ve ABD'de Esad'ın akıbeti konusunda farklılaşmalara yol açtığı için tam olarak uygulanamayan, Suriye'nin mezhep ve milliyet temelinde bölünmesi planını çelmiyor. İlk olarak Foreign Policy Research Institute’tan Gary C. Gambill'in kapsamlı olarak kaleme aldığı 'Suriye'nin bölünmesi planı, Suriye'nin Halep ve Şam gibi kentlerinin yanında sahildeki Alevi ağırlıklı bölgelerin Esad'a devredilmesi, buna karşın Suriye'nin kuzey ve doğusunda bir 'Sünni' yapı, sınır hattı boyunca Kürt bölgesi ve güneyde bir Dürzi bölgesi oluşturulmasını içeriyordu. 2015'te Brookings Institute tarafından kaleme alınan 'çözüm planı' da sadece IŞİD'in yükselişiyle birlikte bu planın revize edilmiş haliydi. Suriye'nin bölünmesi fikri hâlâ ABD yönetimi içinde tartışılıyor ancak tartışma Suriye'nin kaç bölgeye bölüneceği ve Esad'ın akıbetinin ne olacağına odaklanmış durumda. Bu plan kapsamında Esad'ın da gerçek Suriye'nin başında kalıp kalmayacağı Rusya ile pazarlık konusu olmaya devam ediyor. Bu pazarlıkta ABD, Suriye'nin Sünni, Dürzi, Kürt, Alevi bölgelerine ayrılmış bir konfederasyona dönüştürülmesini içeren 'B Planı'nı masada tutuyor.

6) Çünkü ABD'ye rağmen falan değil

ABD, Rusya ile çözüm konusunda giriştiği pazarlıkta, Suriye'nin bir konfederasyona dönüştürülmesini değil, konfederasyonun kaç devletten oluşacağını konuşuyor. Yoksa ABD, Suriye'nin kuzeyinde YPG ile konfederasyon girişimlerine hız vermiş durumda. ABD'nin Kürt bölgesinin oluşturulması hususunda YPG ile bir ortaklığa gidiyor ancak bu ortaklık "Kader birliği"ne dönüşmüş değil.

ABD ile YPG'nin mevcut ortaklığının bir kader birliğine varamamasının önünde hem Suriye'den hem de uluslararası durumdan kaynaklanan bazı nedenler bulunuyor. Birincisi, ABD açısından daha işlevli olabilecek Kürt koridorunun sınırları Afrin'e kadar uzanmıyor. Çünkü bu bölgenin Afrin'e kadar uzanması, 'Sünnilerin' Halep'ten vazgeçmesini de beraberinde getirmek gibi bir çıkmaza sahip. Ancak YPG için Rojava, 'Afrin'e kadar uzanmaya' devam ediyor. Dolayısıyla, Rusya ile ilişkileri muallak YPG'nin Afrin'e uzanmasını ve elindeki tek koz olmasını kabul etmeye yanaşmayacaktır.

Dolayısıyla Cerablus'a yönelik bir Türkiye müdahalesi ABD planlarını çelmek bir yana o planlar içinde anlam kazanıyor. Bu noktada Türkiye'nin ABD'nin YPG ile kurduğu ilişkiden kuşku duyması bir veri olmakla birlikte, bu kuşkunun Türkiye'yi rota değiştirmek yerine alternatif çoğaltarak elini güçlendirme konusunda teşvik ettiği görülüyor. Türkiye'nin Rusya ve İran’la yakınlaşması ABD'nin üstünü çizmek değil, ABD ile girişilen yeni bir pazarlık anlamına geliyor.

7) Çünkü YPG'nin ehlileştirilmesini sağlıyor 

Lübnanlı es-Sefir gazetesinden Muhammed Balut da bu aşamada, önemli bir noktaya parmak basıyor. Ona göre ABD de YPG'den istediklerini alabilmek için Cerablus operasyonuna yeşil ışık yakmış durumda. ABD'nin istekleri arasında Barzani'nin eğittiği Suriyeli Peşmergelerin YPG tarafından Rojava'ya kabulü ve biri Kobani'de diğeri de Rimelan'da bulunan iki ABD üssünün güvenceye alınması bulunuyor. ABD'nin uzun süredir ve daha fazla güvenerek çalıştığı Barzani'yi Rojava'da söz sahibi yapmak istemesi kendisi açısından mantıklı. Üstelik Türkiye'ye göbekten bağımlı olan Barzani, Ankara'nın Kürt koridoru konusunda ABD tarafından telkin edilmesini de kolaylaştıran bir aktör. Barzani yanlısı Suriyeli siyasetçilerin birbiri ardına Ankara'da ağırlanması ve son olarak Mesud Barzani'nin Ankara'da Joe Biden ile görüşmesini de içeren temaslarından yansıyan sonuç, Türkiye'nin YPG liderliğinde olmayacak bir Kürt oluşumunu destekleyeceğine yönelik.

Türkiye'nin Cerablus'a müdahale planları ve ABD'nin Rojava'yı her an yutmaya hazır Türkiye ile YPG'yi isteği yönünde adımlar atmaya zorlaması, YPG'yi hiç olmadığı kadar bölgesel dengeleri gözetmeden, tümüyle ABD'nin çıkarlarını gözeten hamleler yapmaya itiyor. Bunun son örneği ise Haseke'de YPG'nin 'rejimi çıkartmak için' başlattığı çatışmalar oldu.

Her iki durum da Türkiye'nin Cerablus operasyonunu dile getirmesiyle YPG'nin daha fazla Amerikancılaşmaya yöneldiğini gösteriyor.