Cemaatin yeni 'Doğan' hali: Zamanı hep Gülen'in saatlerinden öğrendiler...

Yeni "cemaat" olmaya soyunan Doğan grubunun bugünkü cemaat karşıtlığının kökeninde bir zamanlar hızlı cemaatçi olmaları var. Hikayeyi anlatmayı sürdürüyoruz.

Haber Merkezi

Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz.

CNN Türk Aydın Doğan'ın en dakik kanalıdır. Ne zaman ne söylenmesi gerektiği asla şaşmaz. Bunun böyle olması elbette kimi gazetecilerin dakikliği ile ilgilidir.

Aydın Doğan'ın kimi gazetecileri çok dakiktir. Hangi saniye ne söyleyip ne yazmaları gerektiğini çok iyi bilirler. Bunun sebebi belki de kollarında taşıdıkları saattir. Kollarında Tissot marka, üzerinde Fethullah Gülen yazan altın saatleri vardır. Yakın zamana kadar bu altın saat, medyada bir altın bileziktir, kapalı kapıları açan bir altın anahtardır.

2011 yılında medyada yer alan haberlere göre üç gazeteci, Pensilvanya ziyaretleri sonrası zamanın ruhunu Gülen yazılı saatlerden öğrenir olmuşlardır. Bu üç gazeteci Cüneyt Özdemir, Ferhat Boratav ve Serdar Turgut'tur. Saatin büyüğü Doğan Medya'ya takılmıştır. Özdemir ve Boratav, Doğan Medya'nın önemli isimleridir.

Daha bir kaç yıl önce Soner Yalçın'la birlikte Odatv'yi kuran Cüneyt Özdemir'e, Gülen'le yaptığı röportaj sonrasında "yürü ya kulum" denmiştir. Hem de eski ortağı Yalçın, ergenekonculuktan içeri atılırken. Bu tarihten sonra Özdemir, CNNTürk'ün en önemli programcılarından biri olarak öne çıkarılırken, az sonra kendisine değineceğimiz Eyüp Can Sağlık'ın yönetimindeki Radikal'de de köşe yazmaya başlamıştır.

Bu köşe yazılarından birisi ne demek istediğimizi anlatmaya yardımcı olacaktır. Cüneyt Özdemir'in 27 Ocak 2011 tarihli köşe yazısında "Taşınamayanlar!" başlıklı bir bölüm vardır. Yazar burada evini taşırken içine düştüğü sıkıntılı ruh halini anlatır. Anlatır anlatmasına da kendi sıkıntılı hali Özdemir'in aklına, bir sene önce röportaj yaptığı Fethullah Gülen'i getirir. Belki de Gülen, Özdemir'in aklından hiç çıkmamaktadır ya da kolundaki saat hep Fethullah'ı Gülen geçmektedir. Özdemir, Fethullah Gülen'in sırf "eşyalarla kurduğu mistik bağı" kaybetmek istemediği için yıllardır kaldığı ahşap evden daha rahat bir mekana taşınmadığını Radikal okuyucusuna dokunaklı bir şekilde anlatır.

"2010 KPSS'de cemaat soruları çaldı" diyen öğretmene "Cemaat'in umacı gibi gösterilmesine müsade etmem. Kanıt nerede?" diye 'tatlı tatlı" fırça çeken Özdemir, 15 Temmuz sonrasında bir numaralı "FETÖ" düşmanı olmuştur. Kendisini bugünlerde FETÖ'nün vatana millete karşı faaliyetlerini anlatmaya vakfetmiş durumdadır.

Ferhat Boratav'ı ise uzun uzun anlatmaya gerek yok. Kendisini Ayşenur Arslan'a "Akif Beki yoksa, Medya Mahallesi de yok" diye bağırmasından, Roboski konusunda program yapılırken reji basmasından ve Haziran Direnişi esnasında penguen belgeseli yayınlatmasından tanıyoruz.

STRATFOR EMAİLLERİNDEN ÇIKAN DOĞAN - GÜLEN İLİŞKİSİ

Gelelim adını önce de andığımız Eyüp Can Sağlık'a…

Wikileaks tarafından sızdırılan belgeler Doğan Medya'nın amiral gemisi olan Hürriyet ile Cemaat arasındaki bağların düzeyini gösteren işaretlerden biri olarak tarihe geçti.

Stratfor uzmanı Emre Doğru'nun 18 Ocak 2010 tarihinde yazdığı emailde şunlar deniyordu:  

Hürriyet'ten geçen Cumartesi buluştuğum kaynaktan. Doğan Medya Grup'tan (sanırım ekonomi masasından) bir kişi de bize katıldı. Köşe yazarını benim fakültemin mezunu olarak tanıyordum. Bu benim ikisiyle de ilk kez buluşmam.

Hürriyet'teki kişi (Cemaat denilen) öncesinde Gülen Hareketi içinde iyi ilişkilere sahipti (belki hala da sahiptir). Daha sonra Cemaat'in dışına çıktı. Cemaat'in içindeki hiyerarşinin son derece sıkı olduğunu söylüyor. Hücre örgütlenmesi gibi çalışıyorlar. (...)

Bahsedilen kişi, gazetecilik kariyerine 1995 yılında Zaman'da Fethullah Gülen'le yaptığı 11 günlük röportajla başlayan, bu gazetede yayın danışmanlığı yapmış Eyüp Can Sağlık'tan başkası değildir. Gülen'in "Türkiye uçuşa geçmek için kıvama geldi" dediği bu röportajın önemine daha önce değinmiştik. Röportaj, Gülen'i "sosyete"ye arz etmiş ve karşılık bulmuştu. Örneğin, Doğan matbuatından Mehmet Y. Yılmaz röportaj üzerine "Gülen'in Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunlardan bazıları üzerinde olumlu rol oynayabileceği" yönünde kanaat belirtiyordu.

Bu röportaj silsilesi, 1996 yılında Aydın Doğan'ın AD Yayıncılık şirketi tarafından kitap olarak basıldı. Röportajı yapan ve Stratfor emaillerinde "kendisini önemli gibi göstermeyi seviyor" denilen Eyüp Can ise Cemaat'in AKP eliyle devleti ele geçirdiği yıllarda Doğan Medya'ya geçti ve burada roket hızıyla yükseldi. 2005'te o sıralarda Zaman'da yazmakta olan Elif Şafak'la evlendi. 2007'de ise Şafak'ın kitapları Doğan Kitap tarafından basılmaya başlandı. Tesadüfün böylesi...

Sağlık, 2004 yılında paraşütle Doğan Medya'ya genel yayın yönetmeni olarak transfer oldu. Bu gelişmede Ertuğrul Özkök'ün özel bir rolü olduğu açıktan dile getirildi… Tüm tepkilere rağmen bir şekilde Doğan matbuaatındaki yerini korudu. Cemaatin en iç halkasında kalmamayı tercih etmiş (yahut bu şekilde yönlendirilmiş) ama hiçbir zaman da tam olarak dışına düşmemiş Eyüp Can, Doğan Medya'da elini attığı hemen her işi batırmasına karşın, yukarıdan destek görmeyi sürdürdü.

PATRONLAR ADINA YÖNETİME EL KONULMUŞTUR

Dün devletin yeniden yapılanması sürecinde Cemaat'le yakın ilişkiler içinde olan Doğan sermayesi bugün neden Cemaat karşıtlığında başrole soyunuyor? Neden Cemaat'ten boşalan misyonlara bizzat talip oluyor?

Birincisi, sermaye, sözcüğün her iki anlamıyla kurttur ve kurtlukta düşeni yemek kanundur. Aynı zamanda bir sermaye fraksiyonunu temsil eden ve Türkiye'nin geleneksel sermayesi aleyhine genişleyen cemaat, düşmüştür. "Boşa çıkan" sermayenin devri için ellerin ovuşturulduğunu, atanan her kayyum için "şükür duası" edildiğini düşünmek çok da yanlış olmayacaktır. Kanun budur.

İkincisi, Türkiye'de düzenin geleceği ve sermayenin kendi kaderi söz konusudur.  

2002 yılında AKP'nin hükümet olduğu seçimlere gidilirken dikkatli dinlediğimiz zaman Doğan Medya'da şu cümleleri işitiyorduk: TÜSİAD adına yönetime el konulmuştur. Örneğin, Hürriyet'in 1 Temmuz 2002 tarihli sayısında "basın tarihinin en büyük  mutabakatı" diyerek ağırlıklı olarak Aydın Doğan matbuatının yazarlarından oluşan ancak Akit, Yeni Şafak, Zaman gibi gazetelerden "muhafazakar" yazarların da bulunduğu bir grup gazeteci hep bir ağızdan Ecevit'e "çekil" diyordu. Yazarlar tek tek Ecevit'e neden çekilmesi gerektiğini anlatıyordu. Bugün "darbe" olarak adlandırılacak bu tam sayfalık "bildiri"de dikkat çeken pek çok nokta vardı. Askeri vesayete göğsünü siper eden Mehmet Barlas'ın "Ecevit'in çekilmesi için MGK tavsiye kararı almalı" demesi gibi… Ama bundan daha önemlisi Özkök'ün çekilin çağrısıydı:

"Yeltsin, kendi yerine geçecek Putin'e yolu açarak, hem kendi kötü şöhretini sildi, hem de Rusya'yı kurtaracak bir lider yarattı. Şimdi o lider ‘‘hasta adam’’ Rusya'yı şahlandırıyor. İnsanlar da Yeltsin'i, Rusya'yı şaha kaldıran lidere yolu açan insan olarak hatırlıyor. Ecevit'in ülkeye yapacağı son bir hizmet kalmıştır. Yeltsin gibi cesur ve isabetli bir kararla, Türkiye'ye yeni ruh verecek, hepimizi heyecanlandıracak, herkese güven verecek ve ülkemizi sığ sularda debelenen balina çaresizliğinden kurtarıp, açık denizlere götürecek bir lidere yolu açmak... O yüzden size yalvarıyorum Sayın Başbakan, lütfen Yeltsin'in hatıralarını okuyunuz."

Söyleyene değil, söyletene bak! Basında bu çapta bir mutabakatın oluşması, tıpkı "Yenikapı" mutabakatı gibi, ancak sermaye sınıfının farklı fraksiyonlarının bir araya gelmesi ile mümkün olabilirdi.

2002'de patronlar, Türkiye için bir Putin arıyordu. Hürriyet'e bunun için sürekli ilan veriliyordu. Ertuğrul Özkök açıktan söylüyor, komşusu Sedat Ergin askerlerin bu arayışa olumlu baktıklarının tezahüratını yapıyordu.

3 Kasım 2002 seçimlerinde patronlar aradıklarını buldular. "Yarın gel, başla" dediler.

15 Temmuz gecesi de CNNTürk'ün kısa süreli bocalama sonrasında başladığı ve Erdoğan'ın telefonla bağlanması ile zirveye ulaşan yayınını  dikkatle dinlediğinizde aynı fısıldamayı duyabiliyordunuz:

Patronlar adına yönetime el koyulmuştur...

Aydın Doğan, AKP'ye sermaye sınıfı adına bir el uzatıyordu. Uyumlu bir AKP karşılığında Cemaat'in tasfiyesiyle oluşacak boşluğun bizzat sermayenin inisiyatifiyle doldurulacağı sinyali veriliyordu.

Doğan Grup'un eskiden cemaatin faaliyet alanına giren bir başlıkta iki gün önce ele aldığımız etkinliği düzenlemesi de bu saptamayı doğruluyor. Düne kadar cemaati öven isimlerle bunu yapıyor olması, bunun sağlamasını yapıyor.