Bombalar, Rusya ile normalleşme ve sonrası: Şimdi ne olacak?

İstanbul’da yaşanan katliam, bazı çevrelerin söylediğinin aksine, ABD’nin Rusya-Türkiye yakınlaşmasına verdiği bir yanıt değil. Bilakis, Türkiye, Suriye’de ABD-Rusya çizgisine mecburen yakınlaşma işaretleri veriyor.

Erman Çete

Türkiye’nin bir süredir çok hızlı bir şekilde yol alan “dış politika” değişikliğinin “şifreleri” üzerine çok şey yazılıp çiziliyor. Biz de, bir süre önce bu değişikliğin bir değişiklikten ziyade “çatallanma” anlamına geldiğine işaret etmiştik.

İstanbul’da 44 kişinin hayatını kaybettiği katliamın ardından, bu saldırıya ilişkin de çok sayıda tutarsız tez öne sürüldü. Bunlardan birisi de, ABD’nin, IŞİD eliyle Rusya-Türkiye yakınlaşmasına cevap verdiğiydi.

Bu tezin sahiplerinin büyük oranda, Erdoğan’ın şahsında “anti-Amerikan” bir siyasetçi gören ulusalcı çevrelerden gelmesi şaşırtıcı değil. Obama siyasetine uyumsuzlukla anti-emperyalizm arasında bir fark olduğunu göremeyenlerin, siyasete bombalarla nasıl şekil verildiğini kavraması da mümkün olamıyor. “Devlet adamlığı” ile devletler arası arabuluculuk yapmayı matah bir şey zannedenler, ajanlaştırıldıklarının farkına varacak değiller elbet… Yahut, daha büyük ihtimal, farkındalar ve bunun “büyük ve halktan yana siyaset” olduğunu zannediyorlar. ABD ve Rusya'nın Suriye yakınlaşmasına asker yazılan vatanperverler!

NE OLUYOR?

Tekrar olacak: AKP iktidarının Suriye’de çark etmeye başlaması yeni değil. Geçen Temmuz’dan bu yana, sınırın daha fazla kontrol edilmeye başlandığını, Batı medyası da büyük bir memnuniyetle yazıp çiziyor. İncirlik’in IŞİD karşıtı koalisyona açılması, IŞİD’in “tehdit” seviyesine çekilmesi, son olarak Suriye sınırında NATO angajmanının kabul edilmesi, hep bu sürecin uzantılarıydı.

Türkiye’nin Kuzey Halep stratejisinin çökmesi, buradaki “ılımlıların” IŞİD’le savaştaki başarısızlığına karşılık YPG’nin başarısı, ABD’nin Kürtleri IŞİD’e karşı savaşta müttefik olarak görmesi ve Obama ile Putin’in “sınırın kapatılması” konusunda anlaşmaya yakın olması, Ankara’nın da durumu yeniden gözden geçirmesine yol açtı.

Buradaki “stratejik öncelik” Rusya değil, Suriye’deki ABD-Rusya yakınlaşması. Washington, El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’ni vurmada tereddütlü davranıp ateşkes boyunca Halep’e silah yığarak “samimiyetini” ortaya koymuştu. Ancak nihayetinde, Washington Post’ta yer alan habere bakılırsa, Obama yönetimi Nusra Cephesi’ne karşı savaşta Rusya ile daha yakından işbirliğini savunan bir öneriyi Moskova’ya sundu. Eğer ABD bu sefer ciddiyse, hem sahadaki askeri durum değişecek, hem de tıkanan Cenevre görüşmelerinin soluk borularının açılması ve daha ciddi müzakere masalarının kurulması gerçek bir ihtimal hâline gelecek.

Bu sürecin pürüzsüz ilerlemeyeceği, provokasyona açık olduğu belli. Birincisi, Körfez ülkelerinin, İran’ın nüfuzunun ortadan kaldırılması şartıyla Esadlı geçişe daha esnek yaklaşmaya başladığı iddiası, İran’ın pozisyonunun silinmesinin mümkün olmaması nedeniyle su götürür. Dahası, Türkiye’nin bölge müttefiki Suudi Arabistan Esad’ı devirmekten vazgeçmiş değil. İkincisi, ABD bürokrasisinde Rusya ile yakınlaşmaya itiraz eden ve ciddi ağırlığı olan bir kesim var. Örneğin son Obama planına, Savunma Bakanı Ash Carter’ın itiraz ettiği söyleniyor. 51 ABD Dışişleri Bakanlığı diplomatının, “Esad’a sınırlı askeri saldırı” seçeneğini gündeme getirmesi de cabası. Üçüncüsü, ABD Esad’ı görünür vadede devirmekten vazgeçse de, Suriye’de özellikle Kürtler üzerinden sağladığı kendi nüfuz alanından vazgeçmiş değil. Suriye’nin görünürde birlik, ama fiiliyatta parçalara ayrılması hâlâ gündemden düşmedi. Dördüncüsü, Suudi Arabistan ve Türkiye, Halep’i hâlâ Esad üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmaya devam ediyor. Bunun en tipik karşılığı, Erdoğan’ın dünyanın gözünün içine baka baka Nusra Cephesi’ni savunması. Obama önerisinin pürüzlerinden bir tanesi de, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin El Kaide bağlantılı Nusra ve Ahrar’uş Şam’a Güney Halep ve İdlib’de verdiği destek.

Türkiye’nin önümüzdeki günlerde Ahrar ve Nusra’ya yönelik “yaptırımlara” başlayıp başlamaması, gerçek bir politika değişikliği olup olmadığını da kanıtlayacak.

Öte yandan, BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura da, Suudi bağlantılı El Hadath’a verdiği mülakatta, “Esad düğümüne bir çözüm bulduğunu” söyledi. Mistura ayrıntı vermese de, Suriye krizinde bazı şeylerin daha da hızlı ilerleyeceği belli.

BATI’DAN TEPKİLER

Bununla birlikte, yol alındığı görülüyor. Türkiye’nin son dış politika hamlesinin, “Rus çizgisine yakınlaşmak”tan ziyade, ABD-Rusya çizgisine yakınlaşmak anlamına geldiği görülüyor. İstanbul’daki katliamın, bu hizalanmaya katkı sunduğu açık.

Açık, zira Batı medyasında ve dünyasında, Türkiye’de daha önce yaşanan patlamalarla ilgisi olmayan bir “duygudaşlık” yaşandığı söylenebilir. AB faslının yeniden açılması, Avrupa Parlamentosu’nda yapılan saygı duruşu, yine Portekiz-Polonya Euro 2016 müsabakasındaki saygı duruşu, pek Batı’dan uzaklaşan bir Türkiye tablosunu değil, “aramıza hoşgeldin” yazan pankartı gözümüze sokuyor.

BİR ÖZRÜN ANATOMİSİ

Tam da bu nedenle, Rusya-Türkiye yakınlaşmasının ABD’nin rızası hilafına olmadığını düşünmek için elde veriler bulunuyor.

28 Haziran’da “Gölge CIA” olarak bilinen Stratfor’da yayımlanan bir analizde, Erdoğan’ın Putin’den özrüyle birlikte, Karadeniz’deki NATO varlığına Türkiye’nin desteğinden, Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’deki rolünü bloke etmesine kadar bir dizi önemli konunun yeniden müzakereye açılacağına dikkat çekiliyor.

Analizde ABD ve Rusya’nın Washington’a desteğinin, Türkiye’yi mecburen Rusya ile ilişkileri düzeltmeye ittiği vurgulanırken, Rusya’nın de kendi açısından, hem Türkiye’nin Suriye’deki cihatçılara verdiği desteği kesmek, hem de Karadeniz’deki NATO varlığını müzakere etmek için bu normalleşmeye ihtiyaç duyduğu söyleniyor.

Ancak Stratfor, Ankara’nın NATO’nun işine gelmeyecek bir adım atmayacağından emin ve Türkiye’nin Rusya’yı Balkanlarda, Kafkasya’da ve Karadeniz’den Rusya’ya karşı Batı tarafından bir denge unsuru olarak kullanılmaya devam edeceğini düşünüyor.

BOMBALARIN ANATOMİSİ

Stratfor, İstanbul’daki katliamın ardından yine bir analiz yayımladı.

Stratfor’a göre, Rusya ile yakınlaşma ve İstanbul’da patlayan bombalar, Moskova ile sürtüşme nedeniyle gündemden düşen Suriye’ye müdahale için Ankara’ya bir bahane sağlayabilir. Bu vesileyle, Türkiye’nin YPG’nin ilerleyişini durdurmak için de eline bir fırsat geçmiş olur.

Tam da Türkiye’nin Suriye sınırını kapatmaya yönelik bir adım atabilmesi için, Rusya’nın Türkiye’ye Suriye’de uyguladığı ambargonun kalkması gerekiyordu. Bunun Suriye’ye asker sokmak anlamına gelmesi gerekmiyor; sadece, Türkiye’nin “terörle mücadele”de ABD-Rusya çizgisine gelmesi için, muhakkak Rusya ile arasını bulması gerekiyordu.

Rusya ile yakınlaşma ve katliamın, bir de bu açıdan görülmesi gerekiyor. Türkiye'nin "kıvama gelmesi" için Rusya ile ilişkilerini normalleştirmesi gerekiyor. Tersinden, AKP için de, Rusya ile ihtilafları bir nebze olsun çözmek, Suriye'de yeniden denkleme girmek anlamına geliyor. Pataklanmış, süngüsünü düşürmüş, ezilmiş bir geri dönüş...

SUUDİ ARABİSTAN VE MISIR

Türkiye’nin son dış politika hamlesinin Mısır ile olacağı bir sır değil.

Bu konuda, iki ülkenin de bölgedeki müttefiki Suudi Arabistan’ın (hatta İsrail’in) arabuluculuk yaptığı da biliniyor.

Bununla birlikte, Riyad açısından ortada bir sorun var: Türkiye, Suriye’de Suudilerle birlikte hareket etmesine rağmen, İran’a yeterince “diklenmiyor.” Mısır ise, Yemen’de Suudi koalisyonuna katılıp İran karşıtı işlere imza atmasına rağmen, ne İran’ı ne de Suriye’yi düşman kategorisine sokuyor.

Türkiye’nin ve Mısır’ın İran karşıtı kampa daha sıkı bağlanması ise, Suudilerin ve İsrail’in temel önceliklerinden.