Bir kez daha: Meral Akşener'i nasıl bilirsiniz?

Türkiye siyasetinin uzun süredir gündeminde olan Meral Akşener, MHP'den ihraç edildikten sonra giriştiği yeni parti hazırlıklarını bugün itibariyle noktalıyor. Akşener yeni partisini ilan etmeden önce, Akşener'in kim olduğunu ve nasıl bir misyon üstlendiğini bir kez daha hatırlatmak istedik...

Aşkın Süzük

Gerici ve ırkçı bir figürden "umut" yaratılma çalışmalarında bugün sona geliniyor.

Meral Akşener bugün yeni partisini resmen ilan edecekken, unutulan bazı gerçekleri, Meral Akşener'i yeniden hatırlatmak istedik.

Boyun Eğme dergisinin 93. sayısında yer alan "Meral Akşener'i nasıl bilirsiniz?" yazısını bugün yeniden soL okurlarının ilgisine sunuyoruz:

MERAL AKŞENER'İ NASIL BİLİRSİNİZ?

Erdoğan'ın alternatifsiz hale gelmesi ve düzen siyasetinde tıkanma Akşener'i, sermaye düzeninin ihtiyaçları doğrultusunda hem AKP'nin oy desteğini azaltabilecek hem de özellikle siyasetin sağında yeniden umut olabilecek bir siyasi figür haline getirdi. Şimdi, siyasetin solunda yer alanları dahi heyecanlandıran Akşener ile ilgili hafıza tazelemenin tam zamanı!

MHP'den kopan Meral Akşener ve arkadaşlarının partisi yola çıktı. AKP oylarını bölmenin hesabını yapanların alkışladığı, yandaş medyanın yerden yere vurduğu Akşener, düzen siyasetinde yine yeni bir aktör olarak sahaya çıkmış oldu. Akşener ve partisine, AKP'nin zayıflatılmasında ve Erdoğan'ın başkanlık planlarının engellenmesinde kilit rol atfedenler var. Hem sağda hem solda. Kendilerine sorulsa, objektif değerlendirme yapıyorlar.

O zaman bir objektif değerlendirme de biz yapalım. Solda siyasi pozisyonlarında Tayyip Erdoğan'ın gitmesini ya da “Saray rejimini” yıkmayı mücadelesinde ilk aşama olarak belirleyenler, ister istemez Erdoğan ve “Saray rejimi”ni tanımlayan gericilik ve piyasacılıkla mücadeleyi ya ertelemiş oluyorlar ya da bu mücadeleyi düzen siyaseti sınırlarına çekiyorlar.

Düzeni topyekun değiştirme hedefiyle mücadele etmeyince ve düzen siyasetini tüm unsurlarıyla karşıya almadıkça, Akşener ile pompalanan “umudun” yelkeni şişirilmiş oluyor. Çünkü bugün Akşener, geçmişte genel seçimlerde “bas geç”, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve yerel seçimlerde  muhafazakâr adaylarla somutlanan AKP'yi geriletme stratejisinin yeni ve başka bir versiyonu.

İHTİYACA BİNAEN MERAL AKŞENER

CHP'nin liderinden yöneticilerine yeni partisiyle siyasi hayatında başarılar dilediği Meral Akşener, geçmişten bugüne düzen siyasetinde kriz ve tıkanma dönemlerinde yıldızı parlayan bir siyasetçi. Sermaye düzeninin ihtiyaçlarına bağlı olarak farklı tarihlerde farklı siyasi söylemlerle öne çıkan bir figür olan Akşener’in siyasi kimliğini zemininiyse hep ırkçılık, gericilik ve piyasacılık belirledi.

1990'larda siyasete başlayan, devletin işini çetelerle gördüğü, faili meçhuller ve katliamlarla anılan bir dönemde DYP'den milletvekili oldu. Susurluk günlerinde çete bakiyesini temizlemek ve yaşanan rezaletin üstünü örtmek üzere İçişleri Bakanlığı'na getirildi. Dönemin Başbakanı Çiller ile özel kuvvetler üniforması içinde verdiği fotoğraflar hâlâ hatırlarda.

28 Şubat'ta dönemin ruhuna uygun olarak makamından bir yandan tarikat tehlikesine işaret ederken, bir yandan da askerlere karşı bazı çıkışlar yaptı.

Daha sonra yolu AKP’yle de kesişti. AKP kurulmadan hemen önce Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına katıldı, AKP'ye katılan ilk DYP'li oldu. Umduğunu bulamamış olacak ki, partinin kuruluşundan kısa bir süre sonra AKP'den ayrıldı. Sonraki yıllarda MHP'de siyaset yaptı ve o dönemde ülkücü geçmişini hatırladı. Aynı yıllar, cemaatle arasının oldukça iyi olduğu ve diğer pek çok düzen siyasetçisinin yaptığı gibi Fethullah Gülen'den övgüyle söz ettiği yıllardı.

Uzun yıllar MHP'li TBMM Başkanvekili olarak görev yaptı, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra isminin çok öne çıkması Bahçeli'yi rahatsız etmiş olacak ki, Kasım seçimlerinde çizik yedi. Bu arada iki seçim arasında Davutoğlu'nun Anayasal zorunluluk nedeniyle kurduğu kabinede bakanlık teklifi aldı, kabul etmedi. 

Seçimde milletvekili adayı yapılmamasının ardından MHP Genel Başkanı Bahçeli'ye bayrak açtı. Aynı dönemde Bahçeli'nin MHP'yi tamamen Erdoğan ve AKP'ye yedeklemiş olması, Akşener'e uzun süredir kolladığı fırsatı vermiş oldu. Emperyalist merkezlerin de arzusu olan Erdoğansız AKP ve/veya kontrol edilebilir yeni sağ özne için yükselen yeni siyasi figür haline geldi.

SUSURLUK'TA ÇETE BAKİYESİNİ TEMİZLEDİ

3 Kasım 1996’da Susurluk’ta gerçekleşen kaza, kapitalist düzenin tüm kirini ortaya dökmüş ve Türkiye’yi çetelerin yönettiğini gözler önüne sermişti. O dönem de düzenin suçlarından temizleneceğini düşünenler ve “sonuna kadar gidilsinciler” düzen güçleri arasındaki hesaplaşmadan nemalanmaya yatırım yapmıştı. Ama yaşananlar, misyonunu tamamlayan Gladyo artıklarının kenara çekilmesinden ve “derin devletin” ihtiyaçlara göre yeniden yapılandırılmasından başka bir anlama gelmiyordu. 

Susurluk kazasından 5 gün sonra İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın görevinden istifa etmesinden sonra aynı koltuğa oturan DYP İstanbul Milletvekili Meral Akşener, kendisinden bekleneni yaptı ve iş kontrolden çıkmadan Susurluk bakiyesini temizledi. Göreve gelmesinin hemen ertesinde İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu ve Özel Harekat Daire Başkan vekili İbrahim Şahin gibi isimleri görevden aldı. Yazıcıoğlu’nun görevden alınmadan önce Bakan Akşener’e, “Kumarhaneler Kralı” olarak bilinen Ömer Lütfü Topal cinayetini 10-15 gün içinde aydınlatabileceğini söylediği iddia edildi.

Akşener’in yol arkadaşı ve üyesi olduğu hükümetin Başbakanı Tansu Çiller, Susurluk kazasında adı geçenler ile ilgili “Bir ülke, millet ve devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler” diyordu.

Susurluk kazası sonrası yürütülen 29 soruşturmanın 27’sinde Meral Akşener’in imzası vardı. Ancak bu soruşturmalara rağmen Susurluk’un yeterince aydınlatılamamış olması, Akşener’in o süreçte oynadığı role işaret ediyor. O günlerde kapitalist sistemin çete düzeninin ta kendisi olduğu gerçeğinin üzerinden atlayanlar ve düzen siyasetçilerinin gerçek bir temizlik yapabileceğini düşünenler, bugün de çareyi Meral Akşener gibi aktörlerde görüyorlar.

BİR IRKÇININ FAİLİ MEÇHUL İTİRAFI

Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı ile aynı masada yemek yiyecek kadar samimi olan Akşener, siyasi hayatı boyunca faşist ve ırkçı kimliğini hiç saklamadı. 

Susurluk bakiyesini temizlediği dönemde, İçişleri Bakanı olarak 27 Mart 1997’de Meclis’te yaptığı konuşmada PKK lideri Abdullah Öcalan için “Ermeni dölü” ifadesini kullandı. Akşener’in Ermeni vatandaşlardan bu sözler nedeniyle özür dilemesi ve “Ben Türkiye'de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim” demesi ise “özrü kabahatinden beter” deyimine cuk oturuyordu. Yıllar sonra siyasette yeni misyonlara yelken açmaya başladığında ise aynı sözlerini “yapılmaması gereken bir gaftı” diye niteleyecek ve utandığını söyleyecekti.

1998 yılında MİT'in Alaattin Çakıcı'nın yerini belirlediğini öğrenmesinin ardından Akşener'in bir akrabası aracılığıyla yerini değiştirmesi mesajını ilettiği iddia edildi. Bu bir iddia olarak kalmadı, konuyla ilgili bir telefon görüşmesinin bant kaydı ortaya çıktı. Kayıtta Çakıcı şunları söylüyordu: “Şimdi Meral Akşener ile halamın kocası işadamı, anlıyor musun? İzmit'te çok yakınen tanışıyorlar. Hatta Doğruyol'a para, mara da yardım ediyor. Anladın mı dediğimi? Onlar çok eski ailece tanışırlar. Hemen açıyor. Bizim enişteye söylüyor. 'Alaattin yerini değiştirsin' diyor.” Sonraki yıllarda kendisine zaman zaman sorulduğunda Akşener bu olayı hiç yalanlamadı.

Meral Akşener'in Nisan 2016 tarihinde İçişleri Bakanlığı döneminde işlenen faili meçhulleri sahiplenen bir açıklaması, o dönem misyonunu ortaya koymaya yetiyor:

“Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada 'Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur' diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.”

GEREKTİĞİNDE CEMAATÇİ VE GERİCİ

Meral Akşener'in siyasi kimliğinde yok yok. “Derin devlet”in yeniden yapılandırılması sırasında İçişleri Bakanı olarak görev yaparken 28 Şubat'ta askeri vesayete “karşı” duruşunu uzun yıllar pazarladı. O duruş Akşener tarafından, bir dönem demokratik tavrın gereği olarak, artık düzen siyasetinin epey dinselleştiği 2015 yılında ise dindarlık ile açıklandı. 28 Şubat ile ilgili bir anısını anlatırken gerici kimliğini ortaya koyuyordu: “[28 Şubat döneminde] Bir kadın mitingi yapılacaktı ve 'Kahrolsun şeriat' diyorlardı. İnancıma göre şeriat, İslam demektir. İnançlı biri olarak dedirtmemem lazımdı. 'Hükümete bağırın, ama bunu demeyin' dedim. Yine de birkaç yerde söylendi. O geceyi hayatımdan silmek isterim. Anlatılamayacak bir acı hissettim.”

Akşener son olarak cemaatin desteğini arkasına almakla suçlanıyor. Şaşırtıcı değil, Türkiye'de ABD ve diğer emperyalistlerin yıllardır yatırım yaptığı gerici bir örgütlenmenin düzen siyasetçileriyle ama uzak ama yakın bağlantısı olmaması düşünülebilir mi? Cemaatçiliğin geçer akçe olduğu dönemde, Türkçe Olimpiyatları'nda konuşma yaptı. Zaman Gazetesi'ni defalarca ziyaret etti. Zaman Gazetesi'nin 25. Yılı Etkinliği'nde Tayyip Erdoğan ile aynı fotoğraf karesine girdi. “1980 öncesi Fethullah Gülen'in dinlerarası diyalog modeli uygulansaydı, sağdan ve soldan ölümler olmazdı” sözleri de yine Akşener'e ait.